LEBLERİNDE KIVRILAN BİR GONCANIN AL RENGİ VAR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
emin ongan

Emin Ongan’ ın devrihindi usulünde hicaz şarkısını TRT-Nağme’ de Bekir Ünlüataer’den dinledim. Yıllar var ki bu muhteşem şarkının icra edildiğini hatırlamıyorum. Bekir Ünlüataer de eseri çok güzel yorumladı. Emin Ongan’ a Allah’ tan rahmet, Bekir’ e ise sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Eserin güftekarına erişemedim ama bana sanki Hilmi Soykut’ unmuş gibi geldi.

Leblerinde kıvrılan bir goncanın al rengi var
Sözlerinde dem çeken bülbüllerin ahnegi var
Gözlerinde müjdelersin bir sabah vuslatı
Kaş çatınca anlarım yine firkat cengi var

Eserin notasına ulaşmak için

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. faik dedi ki:

    edebiyat yapmak var, edebiyat olmak var. yapanların olanlarla cengi var.
    *
    cenk etmeden; dudak yok, göz yok, kaş yok.
    cenk etmeden; yemek yok, uyku yok.
    cenk etmeden; kan yok, can yok.
    cenk etmeden; ölüm yok, ilim yok.
    *
    kadının-erkeğin dudağı olmaz denk,
    aksini dersen çıkar cenk.
    *
    bir gün baktım yoğurt fabrikası satılık,
    dudağı, bülbülü, alı, sevdayı, leylayı, şemsi, yaprağı, meyvayı, ahengi….. bıraktık, fabrikayı aldık.
    *
    çatın; mordur, kızıldır, mavidir, gökkuşağıdır…. hepsi, firkatten denge çabasının cengidir.
    *
    balık avlamak cenk,
    balık, kimseye çıkmaz denk.
    *
    kızıl karpuzu 1 lira aşağı almak için cenk edersin, cenkten dilin damağın kurur da, karpuzun tadı kaçar.
    *
    ak krema, kara krema, plas kaplama, plus kaplama, al paket, şeffaf paket, yellow label…
    dudaklarında dilin dolaşır.
    ne ahenk, ne denk, ne müjde, ne umut, ne vuslat, ne sıhhat …..
    firkat.
    *
    aynur/ayışığı arzular seni, aranızda sarı lambalar bozar ahengi, ayırırlar ikinizi.
    *
    *
    *
    leblerin bûs etmek için niyyetim arz eylesem
    ülfeti ketm eyler elbette yaman bilmezlenir
    *
    söyleşürdi o dehân-ı teng-i şekker-bâr ile
    alabilse gonce şîrîn lebleründen dadını
    *
    ruhların taze gülü handandır
    leblerin derd-i dile dermandır
    sühanın mürde-i aşka candır
    yok mu insâfın a zalim söyle
    *
    ölümlüsiyüz leblerünün bize ne perhîz
    oruç mı tutalum begüm andan sefer üzre
    *
    ağzı la’lin hokka yâkûtî müferrih lebleri
    cevherî terkîb istersen leb-i dil-ber yiter
    *
    zülfi müşgîn hûşedür ruhsârı la‘lîn sîbdür
    tâze hurma lebleri şeftâlû-yı ter bûsesi
    *
    dirler ki cânı hokkaya koymış o bir tabîb
    yârun dehân-ü-lebleri andan haber virür
    *
    ehl-i vuslatdan mı yoksa terk-i vuslatdan mısın
    dil-i münevverden mi yoksa kalb-i zulmetden misin
    *
    vuslat isterseñ tahammül kıl behiştî firkate
    sabrile zîrâ koruk helvâ belâlar bal olur
    *
    dahı vuslat güni tek şems efrûz
    saçı fürkat gicesi gibi bî-rûz
    *
    kâinat bir mozaik, herşeye sahip allah,
    ey gizli ve âşikâr her derde tabip allah!
    ne güzel bir nakkâşsın, nimetlerin bezekler;
    her hasta senden şifâ, her âşık vuslat bekler.
    *
    isterseñ vuslat-ı rahman
    canı terk it kalsun canan
    *
    acep mümkünmüdür vuslata nail
    zemane dilberi zengine mail
    *
    kibar kızın saçları sallanıyor
    şeker yemiş dudakları ballanıyor
    *
    cam ilen olduğunca leb- ber- leb,
    bade şerbet olur, peyale nebat.
    *
    sigaralar söndürülüyor memesinde
    kan içinde dudakları burnu
    *
    o, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna utanarak gülümsemeye çalışır.
    *
    kıvranır bir gözüne kıymık basmış zebani
    uzanır öper dudaklarından siyah kızı
    *
    dilek kartal;
    “saçıma karlar yağdı” derken onu nasıl hayran hayran dinlediğim hep aklımda.. allah, kızlarına şarkı söyleyen babalara uzun ömürler versin.

    saçıma karlar yağmış boşuna yaz beklemek
    ne bülbül dile geldi, ne de açtı bir çiçek
    *
    bana mesken bulunur mu der-i dildâr gibi
    bülbüle yer mi olur kûşe-i gülzâr gibi
    *
    o perînin leb-i cân-bahş u gam-ı aşkı ile
    hastaya sıhhat u sağ âdem-i illet geldi.
    hal değildir hat-ı rûyundaki ey bülbül-i dil
    gülşene sebze-i nevrûz ile zînet geldi.
    *
    ey gonca dehen azm-i çemenzâr idelim gel,
    gül mevsimini bülbüle ihbâr idelim gel.
    *
    koyamam kargayı bülbül yerine,
    çiçek açmış dikeni, gül yerine.
    *
    at olup da tepmez mi
    yar olup da öpmez mi
    yarimin öptüğü yerde
    gonca güller bitmez mi
    *
    şimdi ne haldedir nâzik bedenin
    andıkça gülşende gonca dehenin
    *
    ve farkındayım kalbimin: açılır ve kapanır
    kızıl goncalar kâsesinin bana duyduğu saf sevgiden.
    *
    figânı ‘andelîbin girye-i şâdî imiş zîrâ
    dehân-ı gonçeden almış peyâm-ı ‘arz-ı dîdârı
    *
    bâg şöyle haste olmış kim göre varup bugün
    sûsen ile goncayı sordum dil agız virmedi
    *
    gonca lebün hevâsıyla kan yudanlarun
    bülbül gibi işi dün ü gün âh u zâr ola
    *
    dikse ger çeşmi habâbın sen semen-ruhsâra su
    kanlı yaşım gibi boyansın kızıl kanlara su
    *
    kirazdır yaban çileğidir
    kızıl ve lâl taşı dudağın
    *
    iki serçenin ablasıydım ben
    yatakları duman
    çığlıkları yaşlarından büyük kopuyordu dudaklarından
    *
    bülbül olup kızıl güle konarsam
    bağban olup has bahçeye girersem
    seyyah olup bu alemi dolansam
    yaylalar önümde çöl olur benim
    *
    abdal ziya bülbül her dala konmaz
    konduracak bir kızıl gülün var mı
    *
    gündüz de beyim çıktı da kızıl çamın dalına
    hasret de kaldı gündüz beyim nazlı yarine
    *
    iki elin kızıl kanda
    çok günahlar vardır bende
    *
    o üzümden kızıl şarap yapılır,
    o şaraptan içen olur pek serhoş;
    lisanını tutmaz, lâfa kapılır;
    ben de içtim, ne dedimse hepsi boş.
    *
    güneşin kızıllığını, insan sevgisini öğretti bana, diyorum.
    *
    ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
    uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
    ben bunu geç anladım.
    *
    bir kızıl demirdir bu insanın ensesinde.
    mesafeler kaynayıp kaybolmak hevesinde
    *
    gökyüzünü hiç kızıllaştırmadan aniden
    doğuveren güneş. batmayan ay.
    *
    eşim ve ben kızıl bir bağla
    bağlıyız birbirimize
    çözülürse yoksulluk sevinir
    *
    ey rûzedâr-ı gûşe-i hicr olma teng-dil
    bezm-i visâle müjde-resândur sabâh-ı ‘îd
    *
    askerinden yine erişdi selâmet haberi
    müjde ey şâh-ı cihân geldi beşâret haberi.
    *
    gice bezme o meh-i evc-i saâdet geldi
    müjde ey baht-ı siyeh başına devlet geldi
    *
    kurtar beni ızdırab-ı gamdan
    ver müjde vucuduma ademden
    *
    sabah muştusuyla örülmüş ve güneş berraklığı,
    şiirlerin perdesi, hakikatlerin ellerinden müjde.
    *
    müjde ey dârü’ş-şifâ dîvâneyüz nevrûzdur
    âşinâ-yı ‘akldan bîgâneyüz nevrûzdur
    *
    varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır,
    ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün…
    *
    bir yanadan câna mihnet ‘âdet-i nâmûs u neng
    bir cihetden câh içün cühhâl ile âşûb u ceng
    *
    beyler ben cenge uğradım
    cenge değil fende uğradım
    *
    hak yolunda nice cenge karıştık
    kavgalarda yiğit’lerle yarıştık
    kardeşi kardeşe düşürüp kaçtık
    bozula bozula geldik bu güne
    *
    ne oldu dinle ol ceng – i muazzam
    yerin bir katı toz oldu havaya
    *
    ölmez bu ‘ışk bilişleri esrük meclis serhoşları
    dâ’im bunlarun işleri ceng ü şeşte rebâb durur
    *
    güzeldir âhengi hoştur şivesi,
    yahşıdır lisanın sohbetin çıldır
    *
    nice düzmek ki bozdı âhengi
    perdesin açdı ol cihân nengi
    *
    gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
    eski şîrâz’ı hayâl ettiren âhengiyle
    *
    şâhane geldiğin gibi şâhane git yine!
    biz şimdi başka bir yeni âhenge bağlıyız
    *
    şehâ ger nümâyi tu âheng-i harb
    muti’-i tu gerdend ez şark u garb
    *
    al deste câmı nûş kıl ’aşkıñ demiyle cûş kıl
    âheng-i mihri gûş kıl feryâd-ı sûr itdi bu şeb
    fevt itme sakın fırsatı bu demde bul ol devleti
    uşşâka feyz-i vuslatı dil-ber nüzûr itdi bu şeb
    *
    ayrılmazdım inan yanından bir gün
    bir nefes alımı kalmazdım dargın
    adın tesbih eder dilimde her gün
    doksan dokuz kere sayardım can yar
    *
    *
    *
    can sıkıntısından kuşlarla cenk :
    gerekçeli kararda, sanığın sırf can sıkıntısı ile mağdurları basit tıbbi müdahale ile giderilemez şekilde yaraladığına vurgu yapıldı. sanığın atılı suçu, can sıkıntısı üzerine adeta mağdurları kuş gibi avlayarak gerçekleştirmesi, suçu işleme saiki, yargılamaya bir katkısının bulunmaması, takdiri indirim uygulanmasını gerektirir bir neden bulunmaması nedeni ile sanık hakkında takdiri (iyi hal) indirim uygulanmamıştır.

Siz de yorumunuzu paylaşın: