DÜNYA NÜFUSU 7 MİLYARA ULAŞTI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
DÜNYA NÜFUSU

Giderek kalabalıklaşan bir dünyada yaşıyoruz. Çok değil, sadece bundan 12 sene evvel 6 milyar olan dünya nüfusunun kasım ayı başında 7 milyara ulaştığı bildirildi.

Elbette tüm ülkelerde her gün doğan ve ölenleri tam olarak bilmek ve tam bir hesap yapmak mümkün değil. Bu, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından birçok verinin değerlendirilmesiyle ortaya koyduğu tahmini bir değer.

Buna göre bu hafta başında yani 31 Ekim günü tüm ülkelerin başkentlerinde ilk doğan bebek dünyanın 7 milyarıncı insanı olarak kabul edildi. Bizde de Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde saat 12’yi 3 geçe doğan ve Özkan ailesinin Yusuf Efe adını verdiği bebek dünyanın 7 milyarıncı misafiri oldu.

Minik Yusuf Efe’ye sağlıklı, mutlu ve hayırlı bir ömür dilerken şunları düşündüm:

57 yaşına yaklaşıyorum. Biz çocukken 50’li yaşlar çok ileri yaşlar olarak kabul edilirdi ve bu yaşlarda ölen insanlar için “Allah rahmet eylesin. Epeyce yaşlıydı, yaşadığını yaşamıştı.” gibi sözler söylenirdi. Kendime bakıyorum bağımızdan kayısı topladığım, kuyusundan aşırma ile su çektiğim, kolalı beyaz yakalı, siyah önlüğümü giydiğim günler dünmüş gibi geliyor. Zaman nasıl hızla akıyor şaşırmamak imkânsız.

Dünyanın 2.749.034.291 numaralı vatandaşıyım

Küçük bir araştırma yaptım. Doğduğum sene dünya nüfusu 3 milyar bile değilmiş. Tam olarak söyleyeyim; ben dünyanın 2.749.034.291’inci vatandaşı olarak gözlerimi açmışım.

Bunu yapmak çok kolay; siz de http://www.bbc.co.uk/news/world-15445092 adresinde doğum günü, ayı ve yılınızı girerek kendi durumunuzu belirleyebilirsiniz.

Miladi takvimin işlemeye başladığı, Hazreti İsa’nın doğduğu zaman dünyamızın 300 milyon olan nüfusu ancak 1.800 sene kadar sonra bir milyarı bulabiliyor. Uzmanlar bunu bebek ölümlerinin yüksekliği, öldürücü hastalıklar ve erkeklerin en üretken çağlarında savaşlarda ölüp gitmeleriyle açıklıyorlar.

Dünyamızın 20. asırdan itibaren hızla kalabalıklaşmaya başladığını görüyoruz. 1927’de 2 milyarı, 1959’da 3 milyarı ve 1998’de ise 6 milyarı bulmuşuz. Doğurganlığın en yüksek olduğu dönem 1965-70 arası. BM Nüfus Fonu yetkilileri, dünya nüfus artışının devam edeceğini ve 8 milyar rakamına bundan yaklaşık 14 yıl sonra, yani 2025 yılında ulaşılacağını tahmin ediyor.

Şu andaki büyüme hızıyla yeryüzü nüfusuna her yıl yaklaşık 78 milyon insanın ekleniyor. Bunu küresel nüfusun her yıl en az bir Türkiye kadar arttığı şeklinde de ifade edebiliriz. Büyümenin neredeyse tamamı da yani nüfusa eklenen her 100 kişiden 97’si, az gelişmiş ülkelerde görülüyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi senelerden beri Çin ama görünen o ki her saniyede bir çocuğun dünyaya geldiği Hindistan 14 sene sonra bu unvanı Çin’den devralacak.

Nüfus artış hızı bu şekilde devam ederse dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyarın üzerine çıkacağı ve yüzyılın sonunda ise 10 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Bu kadar kalabalık bir dünyayı düşünemiyorum, aslında düşünmek istemiyorum. Bu kadar çok insan ne yiyecek ne içecek ne giyecek; işleri, başlarını sokacak evleri olacak mı bilemiyorum.

Doğurganlık azalıyor

Dünya genelinde ortalama hayat süresi 1950’de 48 iken, bu rakam bugün 69’a çıktı ve doğurganlık oranı da 50 yıl içerisinde yarı yarıya düştü. 1950’de her kadın ortalama 5 çocuk dünyaya getirirken, 2010-2015 arasını kapsayan dönemde bunun 2,5’e düşmesi bekleniyor.

Hesaplamalara göre nüfusun sabit kalması için doğurganlığın 2,3 civarında olması icap ediyor. Oysa bugün dünyanın 75 ülkesinde doğurganlık 2’nin altına düşmüş durumda. Üstelik bu sadece Japonya, Avrupa ve zengin Asya ülkeleri için değil, Brezilya, Çin ve Ortadoğu’daki Müslüman ülkeler için de geçerli. Doğurganlık oranı Birleşik Arap Emirlikleri’nde 1,8. Güney Kore’de durum daha da vahim, çünkü bu oran burada 1,1. İran’da 1974’te 7 olan doğurganlık oranının 1,9’a düşmesini ise mantıklı olarak kimse izah edemiyor.

Buna karşılık Sahraaltı Afrika ülkeleri doğurganlığın en yüksek olduğu memleketler, ama bunların bir kısmında bile bu oranın azalmakta olduğu dikkati çekiyor.

Gelişmiş ülkeler haklı olarak nüfusun yaşlanmasından ve çocuk sayısının azalmasından ciddi endişe duyuyorlar. Başbakan’ımızın da her aileye 3 çocuk sahibi olma tavsiyesinin altında yatan esas sebep bu. Yakında çoğunluğun yaşlılar tarafından oluşturulduğu bir dünyada yaşıyor olacağız.

***

Nüfus artışını ne frenliyor?

Nüfus artışını frenleyen sebepler arasında etkili doğum kontrol yöntemleri ve şehirleşme ilk sıralarda geliyor. Çocuklar köylerde ve kırsal alanda birçok işe katkısı olan ‘ekonomik varlık’ olarak görülürken şehirlerde ‘ekonomik yük’ hâline dönüşüyorlar. Tüm ülkelerde köyden şehre göçlerin ailelerin çocuk sayısını azalttığı biliniyor. Doğurganlığın azalmasında daha önce sadece bebek yapan kadınların çalışma hayatına girmeleri de çok önemli bulunuyor.

Yirminci yüzyılı gençlerin ve aynı zamanda da ekonominin iyi zamanlarının, artan nüfusun, endüstrileşmenin ve çılgın tüketimin yüzyılı olarak tarif edebiliriz. Görünen o ki 21. yüzyıl yaşlıların, yavaş artan nüfusun ve yavaş büyüyen ekonomilerin yüzyılı olacak.

2050’de 100 milyon olacağız

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) rakamlarına göre, Türkiye nüfusu 31 Aralık 2010 itibarıyla 73,7 milyon. UNFPA Türkiye temsilcisi Dr. Huque, Türkiye nüfusunun büyümeye devam ederek 2050 yılı itibarıyla 100 milyona yaklaşmasını tahmin ettiklerini söylüyor ve ekliyor:

“Türkiye’nin batısında yaşayan kadınlar hayatları boyunca ortalama 1,7 çocuğa sahip olurken, doğu bölgesindeki kadınlar 3,3 çocuğa sahip oluyorlar. Hâlihazırda, nüfusun yaklaşık dörtte biri genç yaş grubundan oluşurken, nüfusun yüzde 11’i 60 yaş ve üzerinde. 2050 yılında yaşlıların sayısı muhtemelen 23 milyonu bulacak.”

Siz de yorumunuzu paylaşın: