MİKROPLARDAN KAÇARKEN HASTALIKLARA YAKALANIYORUZ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
obez kadın 4

Son senelerde başta obezite, diyabet, kalp krizi, kanser, astım, romatizma olmak üzere birçok hastalıktaki artışın vücudumuzun mikrop dengesinin bozulmasından kaynaklandığını gösteriyor.

Yeni bir meta-analiz de, Batı Dünyası’nda obezite prevalansındaki artmadan kısmen Helicobacter pylori enfeksiyonundaki azalmanın mesul olabileceğini ortaya koydu.

Alimentary Pharmacology & Therapeutics isimli dergide yayınlanan analiz H. pylori ve obezite prevalansı oranlarını bildiren çalışmalar üzerinde gerçekleştirildi ve gelişmiş ülkelerde bakteri prevalansı ile fazla kilo/obezite oranları arasında ters bir ilişki olduğu tespit edildi.

Analiz için 10 Avrupa ülkesi ile beraber Japonya, USA ve Avustralya’ da yapılan 29 çalışma değerlendirildi.

Araştırmada ülkelerin gelişmişlik göstergesi olarak kişi başına yıllık gelirin 25 bin $’ dan yüksek olması alındı.

Ortalama H. pylori enfeksiyon oranı yüzde 44.1 ve obezite ile fazla kilo için oranlar da yüzde 46.6 ve yüzde 14.2 olarak bulundu.

Obezite ve fazla kiloluluk oranları ile H. pylori enfeksiyonu prevalansı arasında ters ve anlamlı bir ilişki bulundu.

Gelişmiş ülkelerde bu bakteri azalırken fazla kilolu ve obez insanların sayısı da buna paralel olarak artıyor.

Mesela, H. pylori bugün USA’ da erişkinlerin yüzde 50’ sinden daha azında görülüyor.

Martin J. Blaser bu çalışmayı şu sözlerle yorumluyor:

Bu sonuçlar beni hiç şaşırtmadı. Neticede H. pylori’ nin zararları yanında bir takım faydaları da olabilir. Ben zaten bu hususa 1996’dan beri dikkat çekiyorum.

Gelecekte doktorların çocuklara H. pylori verebileceklerini öngörüyorum. Bu bakteriyi çocuklarda eradike etmekte (ortadan kaldırmak) bu kadar aceleci olmamalıyız.”

Avustralyalı araştırmacılar ise nazariyelerinin ispatlanabilmesi için birçok çalışmanın yapılması gerektiğinin altını çiziyorlar:

H. pylori prevalansındaki azalmanın birçok ülkede obezite salgınında rolü olabilir ancak bu ilişkinin H. pylori riskiyle korelasyon gösteren başka faktörlerle de alâkası olabileceği unutulmamalıdır”.

H. pylori eradikasyonu tek sebep olmayabilir

Araştırmacılar bu sonuçları, “H. pylori kolonizasyonunda son senelerde gözlenen tedrici azalmanın veya bu azalmayla birlikte olan diğer faktörlerin obezite salgınının sebebi olabileceği” şeklinde yorumluyorlar”:

Kontrollü araştırmalar, H. pylori eradikasyonundan sonra kiloda anlamlı artış olduğunu gösteriyor.

Kilo alınması, H. pylori enfeksiyonu tedavi edilen kişilerde yemek sonrası belirtilerin ortadan kalmasıyla alâkalı olabileceği gibi daha karmaşık mekanizmalar da işe karışıyor olabilir.

Mesela, H. pylori prevalansını artıran hijyen faktörlerinin de obeziteye karşı koruyucu etkisi olması bu ihtimallerden biridir.

Obezite salgının H. pylori eradikasyonunun mevzubahis olmadığı gelişmekte olan ülkelerde de görülmesi hatırlanmalıdır.

Astımdaki artışın da sebebi H. pylori azalması olabilir

Son senelerde astım görülme oranlarındaki artışı da midede kolonize olan H. pylori bakterisinin azalmasıyla açıklayanlar var.

Fareler üzerinde yapılan araştırmalar da, bir zamanlar herkeste olduğu bilinen bu bakterinin astım gelişimini önlediğini gösteriyor.

Mideye hayatın erken döneminde H. pylori bakterisinin yerleşmesinin, kanda alerjik cevapları baskılayan T-lenfositlerini artırdığını ortaya koyuyor.

Bazı H. pylori türlerinin mide ülseri ve mide kanseri ile ilişkisi var ama bazı türlerinin de koruyucu etkisi bulunuyor.

Midede kolonize olan H. pylori bakterilerinin reflü hastalığı, Barrett iltihabı (reflü hastalığı sonucunda yemek borusunda iltihap oluşması=özofajiti) ve yemek borusu kanserini önlediğini ortaya koyan çalışmalar var.

Gelelim neticeye

Birçok hastalığın giderek tabii hayattan uzaklaşmamız sonucu ortaya çıktığını ve bunda da vücudumuzda bizlerle beraber yaşayan mikrop dengesindeki bozulmanın özellikle mühim rolü olduğunu görüyoruz.

Sağlıklı olmak, hastalıklardan korunmak için “atalarımız” gibi yaşamamız gerektiğini, “modern hayatın” hiç de matah bir şey olmadığını daha fazla geç kalmadan anlamamız gerekiyor.

Kaynak

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24832176

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3888205/

 

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Nejat Selânikli dedi ki:

    Genelde hep korkutucu hastalıklar yazılır en basit yol kimyasal ilaç ve ameliyat önerilir ama Allah’ın boşuna yaratmadığı bitkilerin gücünden ve tedavisinden bahsedilmez böyle gelmiş böyle gider felsefesi benimsenmiş sanki siz diğerlerinden farklısınız bu görülüyor ama genelde böyle yavaş yavaş belki hastanelere de bitkisel tedavi yöntemleri girebilir belki kimbilir

Siz de yorumunuzu paylaşın: