İNSANLAR HANGİ HASTALIKLARDAN NEDEN KORKARLAR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Her gün çeşit çeşit hastalarla karşılılaşırız biz doktorlar. Sâkini, sinirlisi, vurdumduymazı, heyecanlısı, sabırlısı, sabırsızı, neşelisi, acelecisi, ağırkanlısı, anlayışlısı, telaşlısı, hüzünlüsü, kederlisi, çok konuşanı, ağzını zorla açanı ve korkanı.

İşte, bizi en çok hastalığından korkan hastalar uğraştırır. İşin ilginci ise, bu korku içindeki hastaların çoğunun önemli bir hastalıklarının olmamasıdır.

Gerçekten korkulması gereken hastalıklar

İnsanlar, genellikle aniden öldüren hastalıklardan değil de, yavaş yavaş ölüme sürükleyen, acı çektiren süründüren hastalıklardan daha çok korkarlar.

Büyüklerimiz ‘3 gün yatak, 4. gün toprak’ sözünü boşuna söylememişler.

Hemen herkesin korktuğu hastalıkların başında da kanserler gelir. Gerçi, her organın kanseri aynı derecede öldürücü değildir, özellikle erken tanındığında tedaviye çok iyi cevap veren hatta tamamen ortadan kalkan türleri de vardır, ama kanser adı gene de soğuktur, insanı ürkütür.

Adından korkulan hastalıklar

Bazı insanlar hastalıktan değil de, hastalıklarının adından daha çok korkarlar.

Astım bunların tipik örneğidir.

Bizim halkımız arasında astımın o kadar kötü bir ünü vardır ki, astım denince ömür boyu geçmeyen, giderek şiddetlenen, hastayı bir takım aletlere ve oksijen tüpüne mahkûm eden, hemen öldürmeyen, ama yıllarca süründüren bir hastalık anlaşılır.

Neredeyse her gün, kendilerine astım tanısı konduğu için dünyaları kararan ve büyük bir ümitsizlik ve karamsarlık içinde, ‘Ne olur bizi bu dertten kurtarın’ diye adeta yalvaran hastalarla karşılaşıyorum.

Olayın tuhaf tarafı ise, bu hastaların bir kısmının ya hiç astımlarının olmaması veya sürekli ilaç kullanmayı bile gerektirmeyecek hafif astımlılar olmalarıdır ama hasta o kadar büyük bir korku ve panik içindedir ki, adeta dünyası yıkılmış gibidir.

Yanındaki çantada astım tedavisinde kullanılan ilaçların neredeyse tümü vardır.

Korkulan hastalıklara korkulmayan isimler

Bu korkularla baş edemeyen doktorlarımız çareyi korkulan hastalıklara korkulmayan yeni isimler yaratmada bulmuşlardır.

Mesela, astım yerine alerjik bronşit terimini, verem veya tüberküloz yerine ciğerde duman terimini icat etmişlerdir.

‘Sizin astımız var’ dediğimizde yıkılan hasta, ‘Hastalığınız alerjik bronşit’ dediğimizde tınmaz bile, hatta memnun bile olur. Hani alerji çağımızın hastalığı ya hani modern toplumların hastalığı ya.

Halkımız veremin hem kendinden hem isminden korkar. Köy, küçük kasaba gibi yerlerde yaşayanların korkuları daha çok verem olduklarının başkaları tarafından duyulmasıdır.

Çünkü buralarda tedavi olmuş da olsa, veremli oğlana kız vermezler, veremli kızı da kimseler istemez.

Sonradan görmeler de verem adından hoşlanmazlar. Verem, fakirin, garip gurebanın hastalığıdır zira. ‘Kızınızda tüberküloz teşhis ettik’ dediğimde annenin ayağa kalkıp eşinin boynuna sarılışını ve  ‘Çok şükür, biz de kızımızı verem oldu sanmıştık’ diyişini halâ unutamıyorum.

Erkek adam korkmaz

Bizim milletin erkeklerine korkmak yakışmaz. Hele de görünmeyen şeylerden asla korkmaz. Mesela virüsmüş, mikropmuş, radyasyonmuş, kansermiş vız gelir tırıs gider.

Radyasyonlu çayı afiyetle ve ağzını şapırdatarak içen kahraman bakanımızı yaşı uygun olanlar çok iyi hatırlar.

‘Bu kızlarda AİDS varmış, onlarla beraber olmaya korkmuyor musun?’ diye soran televizyon muhabirine ‘Abi, biz asker adamız, bize aydis maydis işlemez’ diyen vatandaşımızın yüzü de hâlâ gözümüzün önündedir.

Siz de yorumunuzu paylaşın: