İLAÇ MİLLİ GÜVENLİK VE KALKINMA SORUNUDUR…

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Yeni Sözde Dr. Muammer Yıldız‘ ın yazısı:

Toplumun sağlığı geleceğidir dolayısıyla da Milli Güvenlik ve bekâ meselesidir. Bu yüzden sağlık sadece sağlık bakanlığının uhdesine bırakılamayacak kadar stratejik bir meseledir. Sağlık Milli Güvenlik Kurulu’nun ve hatta Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın bile takibe alması gereken bir konudur.

Artık savaşlar sadece ateşli silahla yürütülmüyor. Sadece silah olarak tanımlanan araçlarla da yürütülmüyor. Asıl savalar sağlık, dolayısıyla tohum ve ilaçlar üzerinden, teşhis ve tedavi araçları cephesinden sürüyor. Biyolojik savaşların ana kalemi ilaç ve tıbbı araç gereçlerdir.

Bu alana girmek bir ülkenin birinci lige çıkması anlamına gelir ki, bu bir savaş sebebidir ve dünyanın kaynaklarından hak talep etme aşamasıdır. Sars’ı da, Zika’yı da diğer salgınları da bu bağlamda ele almak zorundayız. Ülkemizde düne kadar kuş gribi, at, tavuk, domuz vs griplerin ne olduğunu anlasak da, bile bile oyuna geldik. Lades yaptılar ve o aşıyı bize sattılar ve istedikleri şimdilik ellerine geçiyor ve maddi kayıp ile operasyon göz dağı verme işlemi bitiriliyor. Peki bu güçlerin istediği sadece maddi kazanç mı? Böyle olmadığı anladığımız gün, yolun yarısını kat etmiş sayılırız ama gerisini getirmek kaydıyla!

Bilmeliyiz ki hiç operasyon türünün sonu gelmeyecek. Bu yüzden vatan-millet-ümmet endişesi olan kimselerle kendi laboratuvarlarımız kurmak zorundayız. Bunlar batının havasını solumuş, suyunu içmiş ve zokasını yutmuş olmamalı ki, yeniden zihinsel kirlilik ve zihni operasyona maruz kalmayalım!

Derdi yönetici olmak isteyen bir akademisyenin bu sahada başarılı olması imkânsız. Bir akademisyene ‘ilaç üretmek için ne yapılmalı’ bir soru sorduğunuzda maruz kalacağınız sözler insan dinden de candan da edebilir. Bu durumda da çaresizliğinizi ilandan başka çare kalmaz ortada.  Çünkü kafalar etiklik, bilimsellik adlı masallarla bir nevi uyuşturulmuş, yıkanmış.

Anlayacağınız BIG FARMA sistemi bu ülke evlatlarının üreteceği her şeyi üretim çarkının dışında tutmak için hiçbir fedakârlıktan vazgeçmemiş. İstediğiniz kadar ilaç pazarlama firması kurun, istediğiniz kadar hastane inşa edin sonuçta daha fazla ilaç fatura etmekten başka bir şey yapmış olamazsınız. Bugün olup biten her doktor günlük daha fazla reçete yazmaktan öteye istese de geçemiyor.

Durumdan bürokrasi memnun, hastane sahipleri memnun, ilaç üreticileri memnun, ilaç dağıtıcıları memnun, eczaneler memnun peki ya hastalar ve milletin geleceği ne olacak? Bu fasit daireden nasıl kurtulacağız Bu böyle ilelebet gidebilir mi? Giderse orta geleceğimizi emanet edebileceğimiz bir nesil kalır mı?

Allah yarattığı bitki ile nasıl bir etki yapacağı hiçbir zaman tam olarak bilinemeyecek sentetik ürünle aynı şartlar var karşınızda! Kadim tıp kendini kimyasal batı tıbbına onaylatmak zorunda. O asıl, siz üvey evlat! Hayır! Üvey değil düşman! Açık konuşalım bunun anlamı da şu: kimse bu alanda yatırım yapmasın, üretmesin.

big-pharma

BİÇARE DEĞİLİZ, AKSİNE YEGÂNE ÇARE BİZDE

Elimiz kolumuz ilaçta dünyanın her tarafında savaş çıkartan büyük kravatlı mafyalara bağlı! Ama çaresiz değiliz! Yeter ki ülkesi için endişe inanan yöneticiler olsun. Bunu anlamamakta ısrar eden siyasi emellerini bu tekellerin siyasi planları, kişisel çıkarlarını bu firmaların çıkarları ile tevhid eden, ya da bilerek veya bilmeyerek bu kirli oyuna alet olan bir kısım bizim akademisyenler piyasadaki bir şarlatandan yola çıkarak hem sektörü, hem yönteme acımasızca saldırabiliyor, eleştiriyor, sapla saman birbirine karıştırılıyor, bu işle uğraşan kim olursa olsun 3-5 yıl içinde “şarlatan” yaftası yapıştırılarak etkisizleştiriliyor.

İzzetli bir insan, bir ülkesini seven vicdanlı bilim adamı, bu sebeplerden bu ilaç bitki sektörüne giremiyor. Başına gelebileceklerden korkuyor. Birileri basını da kullanarak, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden planlı bir şekilde yapıyor. Bir kişiye yapılan bir haksızlık, büyük bir topluluğa yöneltilmiş bir tehdittir aslında.

İnsanlar korkuyor ve bu kirletilmiş dereye girmek istemiyor. Ama maalesef bu dere ülkenin hayatî önem taşıyan tek deresi! Aslında bizim bütün çıkış noktalarımız zan altında bırakılmadı mı, bizi biz yapan değerler yasaklanmadı mı? Uçak üreten Vecihi Hürkuş’a “bu uçağın uçma yetkisi yok uçuramazsın” deyip kilit vurulmadı mı?

Nuri Demirağ’ın başına gelenler bilinmiyor mu? İlk milli otomobil ‘DEVRİM’ akim bırakılmadı mı? Dirilişi sağlayacak, bizi biz yapan Osmanlı, din iman vatan millet sevdası yok edilmek istenmedi mi? “Siyaset şeytanların işidir” denilmedi mi? Harf inkılabı yapıp toplumun büyük kesimine “siz cahilsiniz” denmedi mi? Bir yandan kızların okula gitmesi engellenirken, öte yandan onlara da “yobaz-gerici” demediler mi? Bu ve daha yüzlerce örnek verilebilir. Tıpta da ilaçta da  oyun aynı oyun.

Yarın, insanlar kimyasal silahlardan bitkisel ilaçlara yöneldiğinde, bunlar bir gecede, bugün tu-kaka dedikleri formüllere yine bunlar sahip çıkacaklar. Zaten görünen o ki, bu yönde çalışmalara başladılar bile. İlaç üretimi konusunda, bugün “siz bilimsel değilsiniz, ruhsatınız bile yok” diyenler, bizleri zan altında bırakılanlar, gün gelip bu sisteme yine kural koyan, denetim yapan dev şirketleri ile bize akıl vermeye devam edecekler utanıp sıkılmadan. Bu günkü bürokrasi ve akademisyenler bugün ne iseler o günden bundan farklı olmayacaklar. Çünkü kendisi olamayan kendisini başkasının gölgesinde var etmeye çalışır.

HEDEF 2023’E NE KALDI?

Cumhur Reisimiz ilaçta da ‘Türk Damgası’ istedi istemesine de, bu gerçekten bu bürokrasi, bu mevzuat ve bu akademik anlayışla mümkün mü? Cumhurbaşkanımızın Türk ilacı istediği gibi bu uygulamaların önünün açılması talimatını vermiş bütün bunlara rağmen yol alınamamıştır ve alınamamaktadır.

Bütün ısrar ve zorlamalar ile Sağlık Bakanlığı yetkilileri bir yönetmelik çıkartıldı, bu yönetmelik sağlık bakanlığında hem bakanlığa hem ilaç firmalarına danışmanlık yapan kişiler tarafından kasıtlı bir şekilde ilaç kriterleri istenmiş olup yaylalardan, yüksek rakımlı dağlarda toplatılan bitkilerden istenen kriterler, ilaç olmayı veya ürün ortaya çıkarmayı imkânsız kılmış durumda.

Çünkü ilaç ruhsatı alabilmek için kat etmeniz gereken yol, Kaf Dağı’nı aşmanızı gerektiriyor. Hayır! Hayır, Kaf Dağı’nın aşmak değil, Kafa Dağı’nda yok olmanızı isteniyor. Eskiden işlemler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan üzerinden yürümekte idi. Şimdi bir de Sağlık Bakanlığı’nın aşılması imkânsız, dahası aşılmaması için inşa edilmiş bürokrasi ve mevzuat duvarlarını aşmak zorunluluğu doğdu. Engelleri ifade etmek için yeterli kelime bile yok sözlüklerde.

Bir molekül şartı var. Molekül size ait değilse ruhsat mümkün değil. Peki, molekülün size ait olabilmesi mümkün mü? Mümkün ama 10-20 yıla ihtiyaç var.

Peki, molekül konusunda onlara bağlı iseniz geriye ne kalıyor. Hani komutan askere sorar, “niye ateş etmiyorsun!” Asker cevap verir, “40 sebebi var!” “Tamam” der, “birini söyle”. Asker cevap verir: “Barut yok!” Komutan “Gerisini sayma!

fda

“İTHAL ET RAHAT ET” DENİLİYOR

Mevcut mevzuat çözüm için değil, imkânsız kılmak için var. Karar vericilerin neredeyse tamamı, kimyasaldan yana! Olmazlardan yana zorları var! Bugünkü mevzuata göre ruhsatlandırma kriterleri kimyasal ilaç statüsüne çıkarıldı. Allah yarattığı bitki ile nasıl bir etki yapacağı hiçbir zaman tam olarak bilinemeyecek sentetik ürünle aynı şartlar var karşınızda! Kadim tıp kendini kimyasal batı tıbbına onaylatmak zorunda. O asıl, siz üvey evlat! Hayır! Üvey değil düşman! Açık konuşalım bunun anlamı da şu: kimse bu alanda yatırım yapmasın, üretmesin.

Bu alanda yatırım yapmak isteyenlerden istenenlere bir bakalım:

  • Farmakodinamik özellikleri,
  • Pre klinik güvenlik sonuçlarını,
  • Farmasotik özellikleri,
  • Geçimsizliklerini,
  • ‘İyi tarım’ uygulaması.

Bunların istenmesi ile aslında bir ilaçtan istenen neredeyse tüm özelliklerin daha fazlası isteniyor. “İthal et rahat et” demeye getiriliyor. Aloveranın bir diğer vatanı burası. Niye uğraşacaksın ki, ithal et! İmkansızı istenerek yönetmeliği ve bu geleneksel ilaçların, ruhsatlanmasını engelleniyor. Bu konuda Türkiye’nin önünün açılması gerektiğine inanan Saygıdeğer Cumhur Reisimizi değişik yöntemler ile oyalıyor ve bu işi 8-10 yıldır öteliyorlar. Evet yönetmenlik çıktı ama “tek bir ruhsat neden kimse alamıyor” diye soran olmadı! Demek ki mesele mevzuat eksikliği değil irade eksikliği! Mevcut mevzuat sanki iradeyi yok etmek için çıkmış.

Kaynak: http://www.yenisoz.com.tr/milli-ilac-uretimini-kim-nasil-ve-neden-engelliyor-2-haber-12455

Siz de yorumunuzu paylaşın: