ADAMIN BİRİ DOKTORA GİTMİŞ… GİDİŞ O GİDİŞ!

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Adamın Biri Doktora Gitmiş… Gidiş O Gidiş!” isimli kitabım için Salih Zengin ile 2009′ da yayınlanan sohbetim:

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, mizahî bir dille modern tıbba müdahalede bulunuyor. Promosyonlardan ilaç sektörünün haddi aşan uygulamalarına kadar birçok konuyu masaya yatıran Küçükusta, “Ben de yıllarca promosyon aldım.

Yaşasalardı Hipokrat da, İbni Sina da bu promosyonlardan kendilerini koruyamazlardı.” diyor.

Doktorların ilaç endüstrisi konusundaki zafiyeti bilinmesine rağmen bir şey yapılmıyor mu?

Şu anda yapılanlar yeterli değil, ama tepkiler artıyor. Dünyanın birçok ülkesinde ‘ilaç firmalarının hediyelerine hayır’ diyen doktorlar örgütleniyorlar. İspanya’da promosyonlara ‘No gracias’ rozeti takarak, Amerika’da ‘No free lunch’ (bedava öğle yemeğine hayır) diyerek karşı çıkan doktorlar var ama bunlar henüz çok yetersiz.

Mesela siz bugüne değin hiç ilaç firmalarından bir doktor olarak promosyon kabul ettiniz mi?

Hem de yıllarca. Görmediğim memleket, içmediğim bâde, yemediğim ‘nane’ ve evde promosyon koyacak yer kalmadığı için de artık bunlara ‘hayır’ demeye başladım. Görüyorsunuz masam da ilaç firmalarının kalemi, bloknotu, zımbası, lambası, kupası ile dolu. Bunlar belki mâsum hediyeler ama her şey ‘bir tükenmez kalem’ ile ya da ‘bir fincan kahve’ ile başlıyor. Hayatında hiçbir hediye almamış bir doktor olabileceğini düşünemiyorum. Günümüzde yaşamış olsaydı Hipokrat da, İbni Sina da, Galen de kendilerini koruyamazlardı. Rüyalarımda Pastör’ü ilaç firmalarının standında çantasına avuç avuç kalem doldururken, Fleming’i kokteyl prolonjede eşi, kaynanası ve baldızı ile sarhoş olmuş, Robert Koch’u ilaç firmalarının ileri gelenleri ile konferansına karşılık alacağı para için pazarlık yaparken görüyorum, ter içinde uyanıyorum.

Peki buna karşı bir reçete yazmak gerekirse… Söyleyin doktor, hasta tıbbımız yaşayacak mı?

Elbette yaşayacak,ama modern tıbbın silkinip kendine dönmesi, günahlarından arınması gerekiyor.

Doktorların saygınlığının azalmasından kim sorumlu peki? Bu saygınlık nasıl kazanılır?

Başkalarının da pek çok suçu, günahı var ama öncelikle biz yani doktorlar sorumluyuz bu durumdan. Saygınlığımızı yeniden kazanmak için de başka yerde suçlu aramadan işe kendimizden başlamalıyız.

İlaç kullanırken cidden hapı yutuyor muyuz?

Tabii ki sürekli aldatılmıyoruz. Bugün milyonlarca insan yuttukları ilaçlar sayesinde sağlıklı ve mutlu yaşıyorlar, birçok bulaşıcı hastalık aşılar sayesinde tarihten silindi ama hiç gerekli olmayan bir ilaç yüzünden sakat kalan veya ölen insanlar da var. İlaç, üreticilerinin gözünde ‘nasıl ederiz de daha çok satarız’ diye kafa patlattıkları sıradan bir tüketim ürünü belki ama benim için çok mukaddes bir madde.

Birçok hastalığın ilaç satılmak üzere icat edildiğini söylüyorsunuz. Domuz gribi de bunlardan birisi mi?

Artık tıp sadece tıp değil. Dünya her yeni ilaç, aşı, tedavi yöntemi için ‘Bu gerçekten işe yarıyor mu yoksa ticari bir oyunla mı karşı karşıyayız?’ diye düşünüyor. Bu durum domuz gribi aşısı için de geçerli. Bedava sunulan aşıya karşı büyük bir güvensizlik var. Buna Başbakan’ımız da dâhil, sanırım fazla söze gerek yok.

Siz bir yandan modern tıbbı eleştirirken haydaaa bir de bitkisel ilaçlara sallıyorsunuz. Onların nesi var?

Elbette modern tıp taraftarıyım, ama bu hatalarından, eksikliklerinden, günahlarından arınmış modern tıbbın. Aslında bu tür otçuların türemesinin sebebi de bizatihi ‘tabiatın şifalı elini görmezden gelen’ modern tıbbın kendisi. Modern tıp, alternatif tıbbı yok sayarak bindiği dalı kesiyor, dal henüz kırılmadı. Nasıl bir hata yaptığını yere düştüğünde anlayacak.

Bir doktor bile şikâyet ediyorsa halk ne yapsın?

Halk da zaten bu yüzden ilaca, doktora, aşıya güvenmiyor. Cincilere, üfürükçülere, muskacılara, otçulara, çöpçülere, kırıkçılara, çıkıkçılara rağbet neden bu kadar artıyor sanıyorsunuz?

Meslektaşlarınız nasıl bakıyor yazıp ettiklerinize?

İçlerinde ‘Böyle gelmiş böyle gider’ ve ‘Alan memnun satan memnun, sana ne oluyor?’ diye düşünenler de var. ‘Hocam ekmeğimizle oynama n’olur’ diyenler de oluyor. ‘Havai’de havyar yerken iyiydi şimdi ne oldu sana?’ tarzında sorular da geliyor tabii ki. Ama durumu en iyi ‘Hocam, yeni kitabınız çıkmış. Acaba hangi firma dağıtıyor?’ diye soran bir elektronik posta anlatıyor. 

***

Kitaptan cümleler…

Vitaminler kanser de yapabilir, öldürebilir de

Modern tıpta hasta yoktur, hastalık vardır…

Bir memleket düşünün ki, doktorları ilaç firmalarının kucağına oturan finolardan farksız olsun.

İlacın sadece zorunlu tıbbi harcamalardan dolayı değil, sponsorluklar, promosyonlar, reklamlar ve hatta rüşvetler yüzünden pahalı olması insanın canını sıkıyor.

Toplumda artık doktor denince bıçak parası alan, hastanede yüzüne bakmadığı hastalara muayenehanede candan ilgi gösteren, ilaç firmalarının bir dediğini iki etmeyen kimseler akla geliyor.

Hekimin bilgi, tecrübe ve kabiliyetinin yerini elektronik aletler almıştır.

Mehmet Öz, ‘üç beyazdan uzak durun’ dedi. Bizim millet unu, tuzu, şekeri kesti. Hızını alamadı Zekeriya Beyaz’ı bile silip attı. ‘Lifli gıda tüketin’ dedi, ota çöpe dadandırdı bizi. Sucuğu, pastırmayı, mangalı unuttuk, ağzımızda tat bırakmadı.

Benim için yeni ilaç tehlikeli ilaçtır.

Biri bize kolesterol düşürücü ilaçları dayatıyor. Astım ilaçlarında ölüm riski var.

Vitamin delisi olmayın, vitaminler kanser riskini artırıyor. E vitamini öldürücü olabilir.

Bitkisel ürünler de, vitaminler de eczanede satılmalı.

Yakında hepimiz hapı yutacağız. Hasta aradığı doktoru, doktor aradığı hastayı bulabilecek mi sizce?

 

Siz de yorumunuzu paylaşın: