FATİH ALTAYLI NEDEN KALP HASTASI OLDU

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Gülümser Heper‘ in yazısı:

Kalp Damar Hastalıkları çağımızın vebası olarak nitelendirebileceğimiz ciddi bir hastalık. Sorunun ayrıntılarını tam olarak bilemesek de değerli Habertürk yazarı Fatih Altaylı da bir kalp sorunu yaşamış. Kendi ifadesine göre kalp rahatsızlığı nedeniyle hastanelik olup, iki stentle durumu atlatmış. Birçok hasta gibi o da hastalığının nedeni konusunda birtakım analizler yapmış ve çıkarımlarını okuyanlarıyla paylaşmış. O’na göre hastalığının nedeni son bir yıl içerisinde uyguladığı diyetmiş; çünkü geçen yıl yaptırdığı çekapta şu an hasta olan iki damarında sorun yokmuş. Diyetini bozmasının gerekçesi de Sayın Canan Karatay’ın rahatça yiyebilirsiniz dediği tereyağı, kırmızı et, sakatat ve kokoreçmiş. Sayın Altaylı yaptığı analizin doğruluğuna o kadar inanmış ki “Bu türden diyetler insanın başına dert açabilir; hatta ölümüne neden olabilir; şüpheniz olmasın” diyerek okuyucularını da uyarmış. Elbette hastalığının nedenini doktorları ile de tartışmış ve onlar da “Canan Karatay önerdiği beslenme türü ile ilgili yayınlanmış tek bir bilimsel makalesini getirirse, biz de bu diyeti uygulamanızı elbette isteriz. Saygın bir bilimsel dergide yayınlanmış ve atıf almış tek bir makale yeter!” demiş. Doktorlarının ifadesiyle kişisel analizlerini doğrulayan Altaylı,belli ki Canan Karatay’a kızmış; hem de çok kızmış…

Öncelikle Sayın Altaylı ya geçmiş olsun diliyorum. Bu kısa makalemin amacı popüler bir konuyu popüler tartışmacılar üzerinden daha tarafsız bir bölgeye çekmek olduğunu vurgulamak istiyorum. Aynen Altaylı’nın da belirttiği üzere okuyanların ve tabii ki Altaylı’nın çıkarımlar yapmasını dileyerek.

Koroner arter hastalığının ve enfarktüslerin patofizyolojisini yani gelişen olumsuz sürecin mekanizmasını anlamak, son elli yılın en güncel konusu. Zira süreci algılamak, gereksiz bypassların hem ekonomik hem de bedensel yıkıcı külfetinden toplumu kurtarmak aynı zamanda milyarlarca dolarlık ilaçların olumlu etkileri yanında yıkıcı yan etkilerinden korunmak için çok çok önemli. Bazı hekimlerin problemi kötüleştirmekten başka bir faydası olmadığını savladığı ancak birçok hekimin önerdiği yağsız diyetin tartışılması daönemli.

Birçok hekim gibi Sayın Altaylı da mekanik düşünüyor ve kalp krizlerinin kalp damarlarında yani koroner damarlardaki plaka oluşumunun (ki bu plakların içinde kolesterol de vardır) gittikçe ilerleyerek damarı tıkadığını düşünüyor. Bu hastalığın gizemi de yanılgısı da mekanik düşünmekten kaynaklanıyor. Mekanik düşünmek insanlığın çıkmazı; çünkü inananlara göre Tanrı’nın inanmayanlara göre tabiatın ardındaki gizemler insan gözünün kapasitesiyle sınırlı. İşte tam da bu nedenle Altaylı, “Geçen yıl normaldim; bu yıl neden hasta oldum?” diye sorabiliyor. Güncel tabirle bu işin fıtratı ne yazık ki böyle; hatta bazı hastalar “Anjio yapıldı normal çıktı; ben neden birkaç ay sonra kalp krizi geçirdim?” diyebiliyor. Mekanik düşünmek basit hipotezlere neden oluyor ve elbette basit çözümleri ardından getiriyor. Bypass gibi, stent gibi! Bazı hastalar kalp damarlarını aynen bir su borusu gibi düşünülüyor; kireçlendiyse kireç çözücü; daraldıysa içine yeni boru veya tıkanıklığın ilerisine yapay boru takarak yandan sulamak. Ancak sorun da çözüm de bu değil. Tanrı veya tabiat bu kadar ucuz iş çıkarmıyor!

KALP ADALESİNDE LAKTİK ASİT BİRİKİYOR

Enfarktüslerle ilgili en yeni teori, insan organizmasında var olan iki dengenin yani iyi ve kötü (parasempatik ve sempatik) sinirsel dengenin kötü lehine yani sempatik denge lehine bozulması. Kötünün galibiyeti belli insan tiplerinde hiç şaşmıyor. Sürekli kendini iteleyen, boş zamanı, hobisi olmayan, eğlenirken dahi görev başında hisseden, gerçek gıda yemeyen, egzersiz yapmayan, sürekli yarınından endişelenen, stresini çözmek için sigaraya alkole vs sığınan, doğru düzgün uyumayan, gece çalışan, kafein ve şeker ile durmadan adrenal korteksini uyaran insanlarda, işte bu denge sempatik sistem lehine bozuluyor. Sempatik sistem dediğimiz sistem koroner damarların kılcal bölümünde (ki bu kılcal damarları anjioda çoğunlukla görmeyiz ya da çok az oranda görürüz) spazm oluşturup geride kalan bölümünde staz yani durağanlığa neden oluyor. İşte bu durağanlık kalp adalesinde aerobik glikolizi yani oksijen eşliğindeki glukoz kullanımını bozuyor ve kalp adalesinde laktik asit birikiyor, ağrı başlıyor ve hücrelerde ödem oluşuyor; ödem koroner akımı iyice bozuyor ve geride göllenen kanın yarattığı basınç ile damarın içindeki plak çatlıyor ve sonrası bildiğimiz enfarktüs oluşuyor. İşte biz o an anjio yaptığımızda o çatlamış ve iyice daralmış segmenti ya da tamamen tıkanmış damarı görüp, çatlamış plağın olduğu bölgeyi stentle açıyor ya da bypass yapıyoruz.

Anlaşıldığı üzere bypass da stent de gerçek bir tedavi değil; bir yama tedavisi. Bu kronik hastalıkta aslolan şey, sempatik sistemin egemenliğinin devamına evet demek ya da mücadelesi yönünde irade koymak. Yani gerçek nedeni algılayarak yaşam şeklini değiştirmek. Yani bu bir kavga; iyiyle kötünün kavgası; güzelle çirkinin kavgası; yaşamla ölümün kavgası.

Bu bir kavgaysa ve karşıdaki düşman da ölümse elbette bizler iyinin yani parasempatik sistemin yanında olacağız. Peki, nasıl başaracağız? Parasempatik sistemi besleyerek elbette. Parasempatik sistemi beslemenin en kestirme yolu, yaşamın yoludur. En birincil yaklaşım endüstrileşmiş medeniyetlerden kaçmaktır. Bir nevi savaş alanından kaçmak! Sonra mı? Doğayla ilişki kurmak, sevgi dolu ilişkileryaşamak, güvenmek, ekonomik olarak kendini güvende hissetmek ve elbette sevgiyle sarmalanmış gerçek bir cinsellik yaşamak.

ALTAYLI’NIN HIRSLI BİRİSİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

Sayın Altaylı hastalığını toplumla paylaşarak tartışmaya zemin açtığı için bu aşamadan sonra makalemi gerçek amacına yönelik ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Bireysel başarıları göz önünde tutulduğunda Altaylı’nın hırslı birisi olduğunu düşünüyorum. Ancak bireysel varlığını koruyacak kadar zeki olduğunu da tahmin ediyorum. Hırsı mı yoksa yaşam isteğiniz mi galip gelecek bilemiyorum. Umarım yaşam isteği kazanacak. Daha çok uzun yıllar yaşayacak. Ancak o yaşarken ertesi gün işten atılma endişesiyle uyuyan taşeron işçiler, stresini çözmek için Amerikan sigarasına sarılan garibanlar, kirayı denkleştiremeyen memurlar, amirinden sopa yiyen zabıtalar, kocasının aşağıladığı gururu kırılmış kadınlar, açlığını ekmekle bastıran teyzeler, geçim derdinden sokağa çıkamayıp içine atan amcalar hep, hep ölecek. Bilmelisiniz ki daha otuzunda, kırkında ölen insanların tek suçu, kapitalizmin insanı yok bilen çarklarında yaşamaya çalışması.

Bireysel bir hastalıkta bir gazetecinin toplumsal analizler yapabilmesi bilgi birikimi, iç görüsü ve azmiyle elbette mümkündür. Suçu başkasında aramak bireysel bir çıkmazdır. Zaten atalarımız da öyle der. “Bin nasihat mi; bir musibet mi?”. Bu aşamadan sonra Sayın Altaylı’nın toplumsal duruşu, gazetecilik kimliği olacaktır. Saygıyla…

Kaynak: https://odatv.com/fatih-altayli-neden-kalp-hastasi-oldu-05031938.html

 

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Ayhan 1 dedi ki:

    Herkes bu adama neden bu kadar değer veriyor anlamadım

Siz de yorumunuzu paylaşın: