“İnönü Üniversitesi’nden aynı anda beş karaciğer nakliyle rekor denemesi” haberlerini görünce birkaç gün önce okuduğum “Oğlunun düğününde 60 metrelik kebap yaptı” haberini hatırladım. Adanalı bir kebapçı, oğlunun düğününde kebap şov yapmış, medyanın dikkatini çekmeyi başarmıştı.

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Merkezi’ndeki Karaciğer Nakli Enstitüsü de medyanın gündemine gelmek için “aynı anda beş karaciğer nakli ameliyatı” ile şov düzenlemişti. Ameliyatlar başlamadan önce gazeteciler, televizyonlar, ajanslar çağrılmış; açıklamalar yapılmıştı.

İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, “Kendimizi bu konuda ülkeye ve dünyaya göstermek amacındayız. Beş vericili karaciğer nakli ameliyatlarının amacı bu” demişti. Enstitü’nün müdürü Prof. Dr. Sezai Yılmaz da “(Yale Tıp Fakültesi’nden) Prof. Dr. Şükrü Emre Hoca bu operasyonun Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesi gerektiği fikrini verdi. Dünyada 24 saat içinde farklı zamanlarda beş karaciğer nakli yapılmıştı ama eşzamanlı operasyon ilk defa gerçekleştirildi” diye konuşmuştu kameralara.

Ameliyat masasındaki hastaların uzaktan da olsa görüntü ve fotoğrafının alınmasına da izin verilmişti. Önceden çağrılan noter, yapılanları tek tek not almış ve ameliyatlar kamerayla kaydedilmişti. Malatya Valisi, Belediye Başkanı, Üniversitenin rektörü, gazeteciler ve diğer konuklar tanık olarak imza vermişti. Bütün bunlar Guinness’e gönderilmek üzere yapılan hazırlıklardı.

Ajanslar, ameliyatlar sürerken “İnönü Üniversitesi’nden karaciğer nakliyle rekor denemesi” haberleri geçti. Birçok sitede yayımlandı bu haberler. 13,5 saat süren ameliyatlardan sonra da yine açıklamalar yapıldı, fotoğraflar çektirildi. Gösteri böyle tamamlandı.

 Halbuki tıp etiği, hekimlerin bütün tıbbi faaliyetlerde insan hayatını merkeze almasını öngörüyor. İnönü Üniversitesi’ndeki “aynı anda beş karaciğer nakli”nin amacı, hastanın sağlığını korumak değil rekorlar kitabına girerek, merkezi tanıtmak. Toplu sünnetlerde bile birçok komplikasyon yaşanan ülkemizde, “aynı anda beş karaciğer nakli rekor denemesi”nin hastalar açısından risk taşımadığı nasıl söylenebilir? Doktorların dikkatini rekor denemesi ve medyaya vermesi başlı başına bir risk olsa gerek.

Bu endişemi Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’a da sordum; o da böyle bir rekor denemesinin sakıncalı olduğu düşüncesindeydi:

“Sırf rekor kırmak için aynı gün aynı anda karaciğer nakli gibi beş ağır, büyük ameliyatı yapmak pek uygun gözükmüyor. Burada hekim arkadaşların şöyle bir iddiası olabilir; ‘Büyük bir ekibimiz var, günde beş vakayı yapabiliriz.’ Doğrudur, o enstitüdeki ekip, gerçekten iyi, çok başarılı.

Ama her şeyden önce sunuluş tarzı kötü. Tıpta rekor amacıyla hareket edilmesi doğru değil, etik de değil. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmaz. ‘Guinness Rekorlar Kitabına girmek için aynı anda beş karaciğer nakli operasyonu yapıyoruz’ denilmesi mantıklı olamaz. Tıbbi bir zaruret yoksa rekor amacıyla aynı anda beş karaciğer nakli ameliyatı yapmaya kalkmak doğru olmaz. Karaciğer nakli ameliyatları büyük dikkat gerektiren bir mikrocerrahi uygulaması. Rekor kırmak isterken dikkat dağılabilir.”

Nitekim Enstitü Müdürü Prof. Dr. Yılmaz da giriştikleri rekor denemesinin hekimlik etiği ile çeliştiğinin farkında. Prof. Dr. Yılmaz, 13 Haziran’da Türkiye gazetesindeki haberde şöyle diyordu:

“Bu özünde bir rekor kırma işlemi değildir. Hiçbir şekilde insan sağlığı üzerinden bir rekor kırma olayını kabul etmiyorum ama burada aynı anda gelen beş sıkıntılı, acil karaciğer nakli bekleyen hastaya karaciğer nakli yapabileceğimizi ve daha önceden de yaptığımızı, bu olanaklarımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz, yoksa başka bir şey değil.” (Türkiye gazetesi, 13 Haziran 2019)

Ama bir yandan da “Bu rekor denemesi ile hiç kimsenin sağlığını tehlikeye atmadık” diye güvence vermişti gazetecilere. Zaten rekor denemesi faaliyeti ortadaydı. Bütün medyada “Guinness Rekorlar Kitabı için rekor denemesi” diye haber yaptırmışlar, başvuru belgeleri hazırlamışlardı. Sonra da Enstitü Müdürü çıkıp, “insan sağlığı üzerinden rekor denemesi”nin sakıncalarından bahsediyordu…

Bu ülke çok değil, birkaç yıl önce gördü doktorların yarışa girmesinin, şov yapmaya kalkmasının kötü sonuçlarını. Hatırlarsınız, önce Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ömer Özkan, 2010 yılında çift kol naklini gerçekleştirdi. Ocak 2012’de de önce Türkiye’nin ilk yüz nakli ameliyatını, ardından da çift kol sağ bacak nakli ameliyatını yaptı.

Aynı günlerde Hacettepe Üniversitesi doktorları Akdeniz Üniversitesi ile rekabete girişti. Doç. Dr. Serdar Nasır ve ekibi, Türkiye’nin ikinci yüz nakli ameliyatını yaptı; bir ay kadar sonra da Şevket Çavdar adlı bir kişiye, aynı anda çift kol ve çift bacak nakline girişti.

Ama hasta ameliyattan üç gün sonra kötüleşti, uzuvların geri alınmasına rağmen kurtarılamadı. 28 Şubat 2012’deki haberlerde “Dünyada bir ilk olan naklin başarısız olması herkesi üzdü” diye yazılmıştı.

Mesele sanırım tam da burada. “Dünyada ilk” olma, öbür üniversiteden daha “çok organ nakletme” çabası. Hekimlik böyle bir gösteriye dönüşünce insan hayatına gösterilmesi gereken özen ve alınması gereken bazı önlemler unutulabiliyor.

Basın toplantılarında böbürlenme ve kutlamaları kabul etmenin tıbbi kaygıların önüne geçtiğinin kanıtı da ailenin açtığı davada Adli Tıp’ın verdiği rapordu. Adli Tıp raporunda “çift kol ve çift bacak naklinin aynı anda yapılmasının ameliyat sonrası ölüm riskini arttırdığı, bilimsel kurul tarafından hastaya verilen ameliyat kararının uygun olmadığına karar verildiği belirtilmişti.

Akdeniz Üniversitesi’nde çift kol ve bacak nakli yapılan Atilla Kavdır’dan da nakil bacak geri alınmış, hastaneden taburcu edilmiş ama 69 gün sonra enfeksiyon nedeniyle yaşamını yitirmişti.

Tıbbı şova, yarışa, rekora dönüştürme çabası felaketle sonuçlandığı için Sağlık Bakanlığı da nakil operasyonları yetkisinde daha titiz, daha dikkatli davranmaya başladı o günden sonra…

Akdeniz ve Hacettepe üniversiteleri arasındaki kol-bacak nakil yarışında medyanın da kabahati vardı. Medyanın araştırmadan, risklerini incelemeden kolayca kahraman yaratma alışkanlığı organ nakli haberlerinde de kendini göstermiş; her iki üniversitedeki bu ameliyatlar hiç sorgulanmadan manşetlere taşınmıştı.

Sağlık Bakanlığı ve tıp dünyası o yarıştan dersler çıkarmış, çoklu organ nakilleri konusunda frene basmıştı. Ama anlaşılan medya o yarıştaki hatalarından ders çıkarmamış. Yoksa İnönü Üniversitesi’ndeki “aynı anda beş hastaya karaciğer nakli ameliyatları” da hiç sorgulanmadan, riskleri üzerinde durulmadan bu şekilde alkışlanmazdı.

İnternet siteleri ile televizyonların yanı sıra Hürriyet, Türkiye, Star gibi gazetelerde de geniş biçimde yer alan İnönü Üniversitesi’ndeki “rekor denemesi”ni göklere çıkaran haberlerin gazetecilik yanlışlarını sıralayayım:

* Hekimler gibi gazeteciler için de öncelikli olan rekorlar değil insan hayatıdır. İnsan sağlığı üzerinden rekor kırma çabasının desteklenmesi ve teşvik edilmesi yanlıştır.

* Rekor denemesi haberlerinde sadece o Enstitü’nün doktorları ve yetkililerinin açıklamaları var. Farklı bakış açıları alınarak toplu ameliyatların risklerine hiç değinilmemiş.

* Karaciğer nakli gibi ağır ameliyatlarda asıl başarı, karaciğerin uyumu ve hastanın hayatta kalmasıdır. Oysa bu konuda bilgi yok, o hastaların sağlık durumu sonraki günlerde de takip edilmedi. Bu merkezin nakil operasyonlarındaki başarı oranları da haberlerde yazılmamış.

* Hastaların görüşleri de haberlerde olmalıydı. Sadece Hürriyet’te hastaların sözlerine yer verilmiş. Hastalardan Hakan Doğan, “Ameliyat beni heyecanlandırıyor. Rekora dahil olmamız, Türkiye’nin ses getirmesi benim için ayrıca önemli” demiş. Ama hayati risk altındaki hastaların rekor denemesinde “denek” olmayı özgür iradeleriyle kabul edip “aydınlatılmış onam” verdiklerine emin olamayız.

* Bu haberlerde hekimler, rekor denemesi ameliyatıyla şöhret kazanmak peşinde insanlar olarak görünüyor. Oysa hekimlerin toplumdaki imajının şöhret arayan, şov yapan insanlar olmaması gerek.

* Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, sağlık haberlerinde “sansasyondan kaçınılması” gerektiğini vurguluyor. Oysa bu haberler sansasyon yaratmayı amaçlıyor.

* Orada tıbbi bir faaliyet tanıtım amaçlı şov haline getirilmiş, gazeteciler o şovun parçası olmamalıydı. Gazeteciler, hastanelerin rekor kırıp Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesini değil, insan sağlığına katkı çabalarını desteklemeli.

En önemlisi de şu, bu haberlerin de etkisiyle yarın bir klinik aynı anda altı hastaya, ertesi gün başka bir hastane yedi hastaya aynı anda karaciğer nakli ameliyatı yapmaya kalkarsa ne medya bunun altından kalkabilir ne de tıp dünyası…

Kaynak: http://www.farukbildirici.com/index.php?Did=951&Page=1