BUGÜN İÇİN TIP, İLAÇ ENDÜSTRİSİ GÜDÜMÜNDE İLERLİYOR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Lacivert’ de Yunus Arslan‘ ın haberi:

Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Dizdar da tamamlayıcı ya da alternatif iki tıp anlayışının aynı masaya oturmadığı takdirde çalışmaların eksik kalacağını ifade ediyor..

Çağın hastalığı kanser olarak tanımlanıyor. Neden kanser yaşadığımız yüzyılda arttı ya da gerçekten arttı mı?

Kanserin yakın zamanda ciddi bir artış gösterdiği reddedilemeyen bir gerçek, ancak bu vakaların hepsi gerçekten kanser özelliği gösterir mi işte bu tartışmalı. Bilim camiası yıllardır bizi “kanserin nedenleri sigara, alkol, hareketsizlik ve kilo fazlasıdır” diye oyaladı. Ne var ki hastalığın özellikle son on yıldır ne kadar ciddi miktarda arttığını gördüğümüzde bu açıklamaların yetersiz olduğu açıktır. Zira toplum eskisi kadar sigara kullanmadığı gibi, kapalı alanlarda sigara içilmemesi gibi son derece isabetli bir karar da hayata geçirildi. Sigaranın ciddi etken neden olabileceği kanserler akciğer ve idrar kesesine sınırlıdır. Alkol kullanımında da benzer şekilde bir artıştan çok azalma görmekteyiz. Bu durumda herkesin maruz kaldığı bir tek neden geriye kalmakta, bu da gıdadır. Nitekim biraz yakından baktığımızda gıda üretiminin tamamen değiştiğini görürüz. İster beyaz ette gördüğümüz hızlı büyütme, ister aşırı süt elde etmeye yarayan yöntemleri, ister gübre ve ilaca bağımlı tarım, bunların hepsi kimyasal üretim yaklaşımlarını kapsar. Siz bu amaçla kullandığınız maddeleri üründen tamamen uzaklaştıramazsınız, üstelik besleyici özellikler de tamamen değişir. Bu saydıklarıma bir de aşırı fiziksel işlemi eklerseniz gıda zaten tüketilebilir olmaktan çıkar.

Bunların dışında elbette bir diğer etken de yerli yersiz ama artan biçimde uygulanan tarama yani erken tanı yöntemleri. Checkup’ın hastalığı erken aşamada yakaladığı kesindir de, bunun gelecek açısından toplam katkısı tamamen varsayımdır. Sağlıklı bireylerde bile check-up yaptırarak safra kesesi taşından tutun, fibrom gibi cilt altındaki iyi huylu tümörlere kadar pek çok şey yakalayabilirsiniz. Özellikle özel hastaneler, en çok da özel sağlık sigortası olanlara “ücretsiz check-up” hizmeti sunarken, pek çok tiroid nodülü, memede ve prostatta ileride sorun yaratıp yaratmayacağı asla bilinemeyecek değişiklikler yakalanır.

Mesela prostatta yakalanan yarım milimetrelik bir odak bile “sen prostat kanserisin” demek için yeterlidir ve meme için söz konusu olduğu üzere gerçekten kansermiş gibi tedavi edilir. Zaman geçip de doğal olarak sorun çıkmadığında ise “bak gördün mü iyi ki erken yakalayıp tedavi etmişiz” denerek yapılan işin yerinde olduğu varsayımına gidilir. Oysa tümör ve hastalık durumları birbirinden farklıdır, yani her tümör mutlaka hastalığa neden olur demek doğru görünmemektedir. Saptanan bir şeyin tümör mü yoksa kanser mi olduğunu açıklayabilecek tek bileşen var, bu da hastanın klinik durumudur. Yani bir şey saptansa bile hasta bir şikâyet ifade etmiyorsa bu durumu kanser olarak adlandırmak yanıltıcı olur.

Siz kanser tedavilerinde modern ve alternatif tıp ikilemine nasıl bakıyorsunuz?

Kanser ya da değil, tedavi amaçlı yaklaşımı modern ya da alternatif tıp olarak ayırmak yanıltıcı olur. Modern tıp denen kavram da aslında kaynağını alternatif olarak adlandırılan yöntemlerden alır, dolayısıyla aslında ikisi birdir. Ne var ki siz bir bitkiyi tedavi amacıyla kullandığınızda bunun ticari getirisi kısıtlıdır. Oysa bundan etken madde ayrıştırıp patent altına alırsanız, ticari açıdan avantajlı hâle gelirsiniz. Modern başlığı altında değerlendirilen ürünler bunlardır, kendi içerisinde bambaşka bir ekonomik değer doğurur. Belki tam da bu nedenle ilaç firması destekli araştırmalar yapılmasını olanaklı kılar, çünkü geçerliliği ispat edilirse geri ödemeden, yani devletin tedaviyi üstlenmesi avantajından faydalanır. Oysa bitkilere dayalı tıp da benzer uygulamaları yapar, yani arada keskin sınırlı bir fark olmadığı gibi, aynı kaynak içinde ikinci, üçüncü etken maddelerin varlığını da zaten reddedemezsiniz. O hâlde bir ikilem yoktur, modern olarak nitelendirilen ilaçlar destekleyenleri olduğu için araştırmaya kaynak bulurlarken, alternatif diye sunulan diğer seçeneği dışlamak zorunda kalırlar, aksi takdirde ekonomik değer ortaya çıkmaz.

Hangi kanser türlerinde alternatif tıp yöntemleri daha çok kullanılıyor?

Hemen her hastalık ya da kanser türü için alternatif olarak sunulan yöntemler var. Bu yöntemler akrep zehrinden tutun, bitki ekstrelerine kadar çok geniş bir yelpazede çeşitlilik gösterir. İşin püf noktası hastalığın çözümsüz olmasıdır, insanları alternatife yönelten kavram budur. Kimse gidip yağ bezesinin ortadan kaldırılması için alternatif aramaz, çok rahatsızlık veren bir durumsa cerrahi uygulanır. Ama sorun mesela bir Alzheimer ise, bu durumda çaresizlik söz konusu olacaktır, dolayısıyla alternatiflerin kapısı açılır. Gerçek kanserler de aynı sınıfa girer; hasta ilaçlar vb. yöntemlerle tedavi edilememektedir, beri yandan kemoterapi gibi yaklaşımların yan etkilerini yaşar, bu durumda ister istemez alternatife yönelir. Alternatif bile olsa, yani fiyatları yüksek olmayan bitkileri bile kullansa, hastalık çaresizse alternatifin maliyeti de yükselmeye başlar. Nitekim çoğu hasta önce modern denilen yöntemlerle tedavi edilmeye başlanır, bunları geri ödemesi olmayan “daha modern” yöntemlerin önerilmesi izler, ama karşılansa bile sonrasında cevap alınamıyorsa alternatiflerin kapısını çalar. Öyle ya da böyle bütün tedavi seçenekleri sırasıyla denenir.

Modern tıp ile “tamamlayıcı tıp” alanının bir arada uygulanmasına nasıl bakıyorsunuz?

Bu daha makul bir yaklaşımdır, ne var ki kendini modern tedavinin savunucusu sayanlar maalesef alternatiflere sıcak bakmaz. Burada kırılması gereken ve bilimle tamamen zıt bir tutum var. Bazı hastalar -ki bunun nedenini bilmiyoruz- alternatif ya da tamamlayıcı tedavilerden layıkıyla fayda görürler. Mesela bir kemoterapi uygulamasından söz edelim, bu tedavi biçimi vücutta kaynak çözer. Siz çözülen kaynağı yerine koyamazsanız hasta bir süre sonra artık tedaviden olumsuz etkilenmeye başlar. O nedenle beslenme başta olmak üzere tamamlayıcı yaklaşımların kullanılması daha çok önem kazanır. Oysa tam da o noktada her iki tarafın da savunucuları için bir açmaz söz konusudur, zira iki tedavi birlikte kullanılırken başarı kazanıyorsa modernler bunu kendilerine, tamamlayıcılar da aynı şekilde yine kendilerine bağlayacaklardır. Dolayısıyla hangi tedavi yaklaşımının gerçek etkiyi yarattığı bilinemez. Tamamlayıcı ya da alternatif tedavide esas olan hastanın zarar görmemesidir, daha fazlasının söylenebilmesi için kontrollü çalışma gerekir, ancak aynı masaya oturamadıkları için bu gerçekleştirilemez.

Modern tıp alanına karşı yükselen bir güvensizlik olduğunu hissediyoruz. Sizce bunun sebebi ne? İnsanların bu konu hakkında yanlış bildiği doğrular neler?

Modern tedaviye güvensizlik aslında hastanın kendisinden kaynaklanmaz, doktorlar bile uygulamalarının çoğunda gerçek etki mekanizmasını bilmezler. Eninde sonunda kullanıma sunulan bir ilaç vardır, etki mekanizması varsayımdır ama tasdik gördüğü için bunu uygularsınız. Ancak bilgi ve deneyim zayıfsa modern tedavi de kötüye kullanılabilir. Mesela kemoterapinin nereden baksanız en az kırk yıllık bir geçmişi var ve giderek daha çok ilaç çeşidi kullanıma sunulmakta. Buna karşılık gerek ilk dönem ilaçları geliştirenlerin, gerekse uygulayanların kemoterapinin ve hatta radyoterapinin etki mekanizmasına dair hipotezi yanlış kurduklarını düşünüyorum. Yapılan onca klinik araştırmadan başarılı sonuçlar alınamaması şaşırtıcı değil. İşin aslına baktığınızda gerek kemoterapi, gerekse radyoterapi tümörün büyümesini genellikle engellerler, ancak alınan yanıt bir zaman zarfına kısıtlı kalır. Sürekli kemoterapi ya da radyoterapi veremeyeceğinize göre tedaviyi bir süre sonra sonlandırmak zorunda kalırsınız. Hastaya bu tedavileri sürekli uygulamaya kalkarsanız, o zaman yan etkiler üstesinden gelinemez hale gelir. Radyoterapide zaten bildiğimiz ve aşmadığımız bir doz sınırı var ama kemoterapi uzatıldığı zaman hastanın kaynaklarını tüketmeye başlıyor. Tedavinin kötüye kullanılmasından kastım bu; bir kazanım elde edilemeyeceğini bile bile devam etmek hastanın sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu durum yanlış yorum değildir, zira ilacı hasta deneyimler ve kötü olup olmadığını kulaktan duyduğu söylencelere dayandırmaz, bilakis o söylenceler kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda yapılması gereken önceki konumlandırmaların ve eksiklerin yeniden gözden geçirilmesidir.

Kanser tedavisinde ilerleyen zamanlarda bizleri ne gibi yenilikler bekliyor? Kanser tamamen bitebilir mi?

Görünen o ki kanser bitmesi istenen bir durum olmadığı gibi, başlı başına trilyon dolarlık bir endüstridir. Her sene en az bir aşı ya da kesin tedavi söylentisi çıkar ama benim gördüğüm ciddi bir ilerleme yok, sadece geri ödemeli seçenekler artıyor. Kanserin tamamen bitmesini istiyorsanız başta gıda olmak üzere bütün değişkenleri fabrika ayarlarına getirmek zorundasınız. Tıbbın hastalığın nedenlerini bile tam anlayabilmiş olduğunu söyleyemiyoruz, hatta çok uzağındalar. Bu konuda ben kendi adıma çok fazla gelişmenin olabileceği umudunu zaten taşıyorum ama tıbbın kanser başta olmak üzere biyoloji ve hastalıklara bakış açısını kökten değiştirmesi gerekir.

Bugün için tıp, ilaç endüstrisi güdümünde ilerliyor. Hastalığın nedenlerini ve biyolojisini tartışan zaten yok. O nedenle moleküler mekanizmaların aydınlatılmasına dayalı tedaviler de çok kısıtlı başarılar getirdi. İlaç endüstrisi sisteme neredeyse tamamen hâkim ve bunu yitirmek istemeyecektir. Sırf endüstriyel ve ekonomik ölçekte bakılsa durum daha iyi anlaşılır; önemli olan sorunun çözülmesi değil, kontrollü olarak sürdürülmesidir. Bugün, on yıl sonra uygulamaya girecek ilaçlar bile hazır ve sırasını beklerken, sorunun çözülmesi neden istensin ki?

Kaynak: http://www.lacivertdergi.com/dosya/2020/02/22/tibbin-bir-sorunu-mu-var

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Yavuz Bey de sizin kafadan hocam

Siz de yorumunuzu paylaşın: