TEKHARF ÇALIŞMASININ GÖSTERDİĞİ NELER TIP DÜNYASINDA ÇIĞIR AÇMAKTADIR?
Prof. Dr. Altan Onat’ ın ülkemizin kardiyoloji alanındaki en önemli projesi olan ve 1990 senesinden beri devam eden TEKHARF (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri) çalışmasından bugüne kadar elde edilen sonuçları değerlendirdiği yazısının hekimlerimiz ve bilim meraklıları için çok faydalı olacağına inanıyorum.
Hoca’ mızın “Büyük Kolesterol Yalanları” isimli kitabımın yeni baskısında yayınlanmak maksadıyla kaleme aldığı makalesindeki bilgi ve yorumlar çok mühimdir ve tıp dünyasında bir çığır açacağına da hiç şüphe yoktur.
***
TEKHARF projesi nedir?
Çeyrek yüzyıldır süregelen Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışması ülkemizin eşsiz, dünyada sayılı bir araştırma projesidir. Türk Kardiyoloji Derneği’nin genellikle desteğinde yürütücülüğünü yaptığım bu projede, 1990 yılında ülkenin yetişkin örneklemi muayene edilmiştir.
Yaş, cinsiyet ve yerleşim birimi açısından yetişkinlerimizi temsil eden 3687 katılımcıyı, hekimlerden oluşan ekipler yerleşimlerinde muayeneye tabi tutmuştur.
Yüz yüze sorgulamada kişisel ve sosyoekonomik bilgilere, alışkanlık ve yakınmalara, göbek, kan basıncı gibi ölçümlere, kalp-akciğer muayenesine yer verildiği gibi, elektro kaydı yapılarak İstanbul’daki bir merkezi laboratuvara iletilmek üzere tahlil için kan örnekleri alındı.
Başlangıçtan bu yana her birey hemen iki yılda bir aynı işlemle yeniden muayeneden geçirilerek yeni gelişmeler ve özellikle sonlanım ile ilgili bilgi toplandı.
24 yılda toplam 822 kişi hayatını yitirdi, yurtiçi ve yurtdışı göçün olağanüstü yoğun olduğu bu yıllarda her 10 katılımcıdan 3-4’ü izlemeden kaybedildi ve 4 dönemde 1659 yeni katılımcı çalışmaya alındı.
TEKHARF Çalışması yetişkinlerimizin kan basıncı, hipertansiyon oranı, şeker ve kolesterol gibi kan yağı düzeyleri, şişmanlık oranları ile birçok diğer ayrıntıya ilişkin veriler yayınladı.
Türk yetişkinlerinin kalp-damar, şeker hastalığı ile yıllık ölüm oranları ve bu akıbetin risk faktörleri ile ilişkileri kamuoyuna açıklandı. Her üç sonlanım beklenenden hayli yüksek saptandı.
Kalp-damar hastalığından yıllık ölüm oranı yaklaşık 50 Avrupa ülkesi arasında erkekte 4’üncü, kadında Ukrayna’dan sonra en yüksek bulundu. Bunlara tıp eğitiminde büyük ölçüde yer verildi, ilaç ve besin sanayii firmaları bilgiden yararlandı.
Fakat TEKHARF Çalışması’nın en önemli ve çarpıcı saptamaları son 8 yılda elde edildi. Bu, 50 yaşını aşkın katılımcı sayısının artması, uzayan izleme süresinin yeni gelişmelere izin vermesi ve zamanla çok daha fazla risk göstergesine ilişkin verilerin birikmesine bağlıydı.
Anılan saptamalar tıp dünyası için büyük yenilik veya terslik ifade ettiğinden, bu önemli bilgilerin tıp çevresinde ve kamuoyunda yayılması pek cılız kaldı. Ama uluslararası hakemli bilimsel dergilerde –dirençle karşılaşılsa da- yoğun biçimde yer aldı.
Aynı zamanda Cambridge, Harvard, Helsinki, Utrecht üniversitelerindeki ünlü meta-analiz grupları TEKHARF katılımcılarının bireysel verilerini kendi çalışmalarına kattılar, araştırmalar yaptılar.
Sonuçta son 8 yılda –yerli bilimsel dergilerin dışında– 80 kadar uluslararası makale ile, TEKHARF Çalışması’nın dahil olduğu en az 30 meta-analiz yayını tıp araştırıcılarının erişimine hazırdır.
Proje kaynaklı bilimsel alıntılar günümüze kadar 3000’i aşmış olup halen yılda 500’ün üzerinde seyretmektedir ki, bu atıf düzeyi Türk tıbbında en önde gitmektedir.
Yenilikçi saptamalar ve kronik hastalık hipotezi
Tezimizin ana öğeleri vücutta (sıklıkla şişmanlık ve göbeklenmenin körüklediği) yangı artmasını, bu yangı durumunda kandaki bazı proteinlerin küçük bir hasara uğramasını içerir.
Hasar gören protein artık vücutta bir yabancı cisim olarak algılanır; işin kötüsü, o protein(ler) bir de bağışıklık sistemi temelli ölçümlerden kaçar ve eksik ölçülür. Böylece tıp dünyası için kan düzeyi düşük olan o proteinin zararlı etki yapması söz konusu değildir.
Oysa hasarlı protein, bağışıklık sistemimizde önemli rol oynayıp kronik hastalıklardan koruyan başlıca proteinlerin tepkisine yol açar. Bu çok uzun süreli ve sinsi süreç sonucunda, koruyucu protein yangıdan hasar görmüş proteine karşı koyamazsa, kendisi yangısal bir proteine dönüşebilir.
Sonuçta koruyucu proteinin şu veya bu işlevlerinde önemli kusurlar ortaya çıkar. Bağışıklık sisteminin bu şekilde etkinleşmesi, tek mekanizma olarak çok çeşitli kronik hastalıkların başlıca sebebidir.
Şeker hastalığı, kalp-damar hastalığı, kronik böbrek hastalığı, kronik hepatit, tiroid bezinin hastalığı kronik hastalıkların belli başlılarından olup, halkımızda çok yaygın olduğu hem hekim, hem de sokaktaki insan tarafından gözlemlenmektedir.
Bu hipotezin Türk yetişkinleri için geçerliliğini, birbiri üzerine binen ve birbirini destekleyen çalışmalarla doğrulamış durumdayız. Bu bilgi tıp dünyası için çığır açıcıdır.
Artmış yangının kaynağı ve sonuçları
Biraz derinliğine indiğimizde, yangı artmasının en sık rastlanan nedeni erkekte göbeklilik, kadında şişmanlıktır. Ama normal kilolu bireylerde de yangı artmasına ve sonuçlarına nadir olmayarak rastlarız. Bunun kaynağı lipoprotein[Lp](a) denen bir yağ-proteini ve üzerinde yerleşik apoB ve fosfolipidlerdir.
Makrofaj olarak terimlenen kan hücrelerinin dokulara göçünü belirleyen MIF geni ve MIF proteini de toplumumuzda yangıya önemli katkıda bulunur.
İnsan hayatında artmış yangı döneminde asilasyon uyarıcı protein (ASP), trombosit etkinleştirici faktör ve kreatinin gibi maddeler hasara uğrayabilmekte ve kan düzey ölçümleri zahiren düşük çıkmaktadır.
Bu gelişmeler vücutta metabolik sendrom denen önemli sağlık durumuna genelde öncelik eder. Metabolik sendromun temelinde göbeklilik, kan yağlarında belirli değişiklik veya açlık durumunda şeker düzenlenmesinin bozulması yatar.
Metabolik sendrom, bireyin ilerleyen hayatında ciddi sağlık sorunlarına, bu bağlamda şeker hastalığı, kalp-damar hastalığı ve başka hastalıklara yol açar.
***
Devam edecek.