GÜLSE BİRSEL’ DEN TIP EĞİTİMİNE TAM DESTEK

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

12 sene önce Star gazetesinde yayınlanan yazım:

Darbe yapar hükümetleri devirebilirsiniz, miting yapar başbakanların ödünü koparabilirsiniz, muhtıra verir bakanları hizaya sokabilirsiniz, ama yanlış ve eksik eğitim almış doktorların sebep olacağı felaketlerin telafisi mümkün değil.

Geçtiğimiz günlerde, bazı gazetelerde ve internet sitelerinde çok ilginç bir haber vardı, gözünüze ilişti mi bilemiyorum. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Çağrı Büke’nin 678 üniversite öğrencisi, 602 üniversite öğretim üyesi, 77 tıp fakültesi son sınıf öğrencisi ve 475 pratisyen hekim üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçları ‘hal-i pür melalimizi’ tüm açıklığı ile gözler önüne seriyordu:

‘Öğrencilerin yüzde 32’si, öğretim üyelerinin yüzde 36’sı ateş düşürmek için antibiyotik kullanıyor. Yine öğrencilerin yüzde 28’i, öğretim üyelerinin yüzde 7’si ağrı gidermek için; öğrencilerin yüzde 24’ü, öğretim üyelerinin yüzde 14’ü halsizlik ve yorgunluğu gidermek için; öğrencilerin yüzde 83’ü, öğretim üyelerinin de yüzde 74’ü soğuk algınlığının tedavisinde antibiyotik kullandığını söyledi. Öğrencilerin yüzde 21’inin, öğretim üyelerinin de yüzde 11’inin eczacı önerisiyle antibiyotik kullanmaya başladığını ifade etti. Öğrencilerin yüzde 44’ü, öğretim üyelerinin de yüzde 46’sı kendilerini hasta hissettiklerinde kendi kendilerine antibiyotik kullanmakta.’

MÜHİM OLAN KALİTE, KANTİTE DEĞİL

Yıllardan beri, tıbbın sadece bir bilim değil aynı zamanda bir sanat olduğunu görmezden gelen, pratik hayatta işe yaramayacak ‘bilgileri’ ezberletmeye dayalı günümüz tıp eğitiminin yanlış ve eksikliklerini anlatmaya çalışırım. Asıl yapılması gereken şeyin ‘doktor sayısını artırmak değil, tıp eğitiminin yeniden düzenlenmesi ve eğitimin daha kaliteli hale getirilmesi’ olduğunu yazar dururum.

Sağlık Bakanımız da, tabip odaları sözcüleri de ‘kişi başına düşen doktor sayısına’ saplanıp kalmış ‘skor yazarlığını’ bir an önce bırakıp ‘acil’ gerçekleri görmeliler.

ONUN GİBİ HOCALARA İHTİYACIMIZ VAR

Yukarıdaki araştırmadan sonra bir de Gülse Birsel’in Sabah gazetesinde bir pazar günü yazdıklarını okuyun ve durumun vahametine siz karar verin:

‘Boğaz ağrıları ve enfeksiyonlarının yüzde 90’ından fazlası, virüsler sonucu oluşurmuş. Ve malumunuz, antibiyotiklerin virüslere hiçbir faydası yok! Virüs kaynaklı bir soğuk algınlığında hemen antibiyotiğe sarıldığınızda, bu ilaçlar savunma mekanizmasını da maskeleyerek soğuk algınlığını uzatıyor, sizi daha hasta hissettiriyor. Ayrıca sık sık antibiyotik kullandığınızda bazı bakteriler bu ilaçlara bağışıklık geliştiriyor ve gerçekten ihtiyacınız olan çok ciddi bir enfeksiyonda işe yaramıyor! Yani çok yüksek ateşli olmayan soğuk algınlıklarında şunu yapacaksınız: Hiçbir şey! Dinleneceksiniz! Vitaminler, çayla çorbayla, bol su içerek azaltacaksınız ve bir hafta bekleyeceksiniz! İnanın geçecek! Eğer yüzde 10’luk dilimdeyseniz yani hastalığınız, örneğin boğaz enfeksiyonu, bakteri kaynaklıysa? İşte beni şaşırtan gerçek: Kronik bir hastalığınız yoksa, çocuk değilseniz ve 65 yaşın altındaysanız, bağışıklık sisteminiz çoğu bakteriyel enfeksiyonu da kendi temizliyor! Çoğu bronşitte, bakteriyel kulak burun boğaz enfeksiyonunda antibiyotik sadece hastalığın seyrini ortalama bir buçuk gün kısaltıyormuş! Peki, ne zaman antibiyotik alınacak? Zayıf, sağlıksız biriyseniz ve üstelik belli bir yaşın üstündeyseniz, hastalığınız çok yüksek ateş yapıyorsa, menenjit, zatürre gibi çok ciddi bir hastalıksa, o zaman antibiyotik gerekli.’

Kendine ‘pratisyen hekimlikten bir altta, hasta bakıcılıktan bir üstte’ bir yer biçen Gülse Birsel’in yeri burası mı söyleyin.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Kendi gözlemimi aktarmak isterim;
    Antibiyotik artık hapşıranlara bile yazılıyor.

    Her ateşi olana ateş düşürücü veriliyor.

    Servisde yatan hastaları gezdiğiniz zaman serum askılarında parol iv formunu muhakkak görürsünüz.

    Hoca olarak ne kadar ikaz etsem de durum değişmez.

    İşte buna palyatif ve defansif tıp denir.

    O çocuk hayatına bundan sonra sık hastalanan astmatik bir çocuk olacakdır ve mevcud sisteme kronik ‘müşteri’ olarak devam etmesi de cabası…

Siz de yorumunuzu paylaşın: