TÜRKİYE’ DE BİLİMSEL ARAŞTIRMA DA YAPILMIYOR BİLİMSEL YAYIN DA

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
bilimsel araştırma

Abdullah Gül Üniversitesi’nin temel atma törenine katılan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, burada yaptığı konuşmada şunları söylüyor:

“Bilimsel yayın artışında üçüncü ülke durumundayız. Geçen yıl 17’nci sıradaydık. Bu yıl sırada yükselme olacak. Layık olduğumuz seviyeye ulaşacağız. Layıkıyla yapamadığımız tek konu ise elimizdeki bilgileri teknolojiye çevirememek. Bizde 27 bin makale basılıyor. Bunlardan patent alınan makale sayısı 85 civarında. İsrail’de 4 bin civarında makale basılıyor. Bin 500’üne patent alınıyor.”

Bilimsel yayın nedir?

YÖK Başkanı’nın sözlerinde sevindirici ve üzücü kısımlar var. Önce iyiden başlayalım. Ülkemizde bir senede 27 bin bilimsel yayın yapılıyor olması gerçekten inanılmaz bir başarıyı gösteriyor. Hele de bilimsel yayın artışında dünya üçüncüsü olmamız insanı gerçekten de gururlandırıyor.

Kötü haber ise bu bilimsel yayınların pek bir işe yaramıyor olması. YÖK Başkanı bunların sadece 300’de bir tanesinin dişe dokunur yayın olduğunu belirtiyor. Miktarlarıyla övündüğümüz bu binlerce yayının çoğunun bilimin işine yaramayan, çöpe giden birtakım karalamalar olduğu ortaya çıkıyor.

Bir senede yapılan 27 bin bilimsel yayının tam olarak bilmiyorum ama çok önemli bir kısmını tıbbi bilimsel yayınların oluşturduğu söylenebilir.

Peki, tıbbi bilimsel yayın nedir, bunları kim ne için, nasıl yapar, bunların sayısı mı önemlidir, kalitesi mi? Gelin bu sorulara cevaplar arayalım.

Bilimsel araştırmaların, gözlemlerin, yorumların, bilgilerin yazı haline getirilip bir dergide veya kitapta yayınlanmasına genel olarak “bilimsel yayın” adı verilir.

medical journals ile ilgili görsel sonucu

Tıp alanındaki bilimsel yayınların çeşitleri vardır:

İşleri gerçekten ve sadece araştırma olan bilim adamlarının yayınları: Bunlar belirli alanda, birbirini izleyen, birinden alınan sonuca göre yenileri düzenlenen ve böylece zincirleme olarak giden araştırmalardır. Bu araştırmalardan biri eksik olduğunda bilim dünyasında bir boşluk olur. Bu araştırmalar sonucunda o güne kadar bilinmeyen bir şey ortaya çıkabileceği gibi doğru bilinen bir şeyin yanlış olduğu da gösterilmiş olabilir.

Ülkemizde bu manada tıbbi bilimsel yayın yapılıyor olabilir ama bunların sayısının çok az olduğu ve çoğunun da fizyoloji, farmakoloji, biyokimya gibi temel tıp bilim dallarında gerçekleştirildiği söylenebilir.

Akademik kariyer için gereken yayınlar: Yayın artışında dünya üçüncüsü olmamızı sağlayan yayınlar bu grupta yer alır. Bunlar doçent, profesör olmak isteyenler için gerekli nüfus cüzdanı fotokopisi, ikametgâh senedi, 4 adet vesikalık fotoğraf gibi evraklardandır.

Bu yayınların çoğu daha önce defalarca yapılmış olanların tekrarı, üstelik kötü bir tekrarıdır ama makale yeni bir icat veya keşif yapılmış havasında yazılır. Mesela, bu tür yayınlarda akciğer kanserinin en önemli sebebinin sigara olduğu; astımlılarda kriz sırasında bronşların daraldığı; tüberkülozun mikrobik ve bulaşıcı bir hastalık olduğu gibi sonuçlara varılır.

Hasta dosyalarının taranarak elde edilen bulgularla yapılan “retrospektif yayınlar” da bilimsel değeri olmayan çalışmalardır.

Arada bir iki tane punduna getirilmiş birbiriyle ilgisiz “hayvan deneyleri” (bu hayvanlara öyle acırım ki!) de olabilir. Bir vaka münasebetiyle hazırlanan çok sayıda “münasebetsiz” yayın da değersizdir. Bu grupta yer alan yayınların bilim dünyası için hiçbir önemi yoktur. Hatta bunları yapan kişi bile bunları bir daha okumaz. Önemli olan eksik evrakları tamamlamak, yani belirli bir yayın sayısına ulaşmaktır.

Yayın sayısını artırmak için çok sıkı işbirliği yapmak da âdettendir. Mesela 4 kişi senede ikişer yayın çıkarırsa toplamda hepsinin 8’er yayını olmuş olur. Bu tür yayınlar kişi muradına erdikten sonra birden bıçak gibi kesilir. Bilim dünyası senede 8-10 yayın yapan bu bilim adamlarına ne olduğunu merak etmez hiç.

İyi niyetle yapılan yayınlar: Akademik hayatları süresince çalışmalarını değerlendirmek, başkaları ile paylaşmak, kıyaslamak, tartışmak ve kongrelerde sunmak için yapılan iyi niyetli yayınlar da vardır. Bunlar, bilimsel yöntemlerle yapılmış olan, bazıları muteber dergilerde yayınlanma imkânı da bulan çalışmalardır.

Bu tür yayınlar mutlaka yapılması gereken “önemli” ve “gerekli” yayınlar olmakla beraber gerçek manada bilimsel araştırmalar olmayan “klinik çalışma”lardır.

Dostlar alışverişte görsün türü yayınlar: Kongrelere daha kolay katılmak, akademik çevrelere ve özellikle de ilaç firmalarına “çalışıyor” gözükmek için alelacele ve baştan savma yapılan, kimsenin okumaya bile tenezzül etmediği, çoğu kongre özet kitaplarında kalan yayınlardır. Bu tür yayınların da yekunu oldukça fazladır.

Gelelim neticeye: Tıpkı bir ülkedeki doktor sayısının değil bunların aldıkları eğitimin ve doktor kalitesinin önemli olması gibi tıbbi bilimsel yayınların da sayısı değil niteliği önemlidir:

1. Gerçek bilimsel yayın akademik ilerleme veya yayın sayısını artırmak için değil, bilimsel araştırmaların sonuçlarını tıp dünyasına duyurmak için yapılır.

2. Ülkemizde tıbbi bilimsel yayın yapmak için gerekli laboratuvarlar da teknoloji de maddi imkânlar da ve en önemlisi bunları sağlayacak sistem de yoktur veya yetersizdir.

3. Ülkemizde tamamen veya kısmen iyi niyetle yapılan ama gerçekte kimsenin bir işine yaramayan külliyetli miktarda bilimsel yayın vardır.

4. Ülkemizde akademik kariyer için yayın şartı kaldırıldığında veya ilaç firmaları biz artık kimseyi kongreye götürmüyoruz dediklerinde bu yayınların sayısı bıçak gibi kesilecektir.

5. Akademik kariyer için prosedür gereği bilimsel yayın yapılmasına kimse bir şey diyemez, hatta saygı da duymak gerekir. Eksik evrakları kanuni yollarla tamamlamak herkesin hakkıdır. Nihayetinde hepimiz de aynı yollardan geçtik.

6. Asıl üzücü olan, yaptıklarını gerçekten “bilimsel araştırma” ve kendilerini de “araştırmacı bilim adamı” zannedenlerin olmasıdır. Felâket de buradadır ve maalesef bunların sayısı sanıldığından çok daha fazladır.

Yazı için 24 yorum yapılmış:

  1. Sayın hocam,
    Yazılarınızı severek okuyorum.Görüş ve tespitlerinize %100 katılıyorum.

  2. A.Altan (Op.Dr.)19/11/2011 12:46:25

    Sn.Hocam çok haklı. Bu yayınlar o kadar kötü ve ucuz ki, şu an epilepsi alanında kendisini otorite diye yutturup firmaların taşeron konuşmacılığını yapmaktan yılda ancak birkaç hafta sonu evine uğrayabilen bir hocamız (adı bizde saklı, o kendini bilir) yıllar önce “Jeneralize epilepsilerde ilk tedavi olarak karbamazepin” çalışması diye bir çalışma yapıp bunu yayınladı ki çalışmanın kendisi bırakın malpraksisi, planlayarak cinayete teşebüsten ağır cezalıktı (bilmeyenlere, jeneralize epilepsilerde karbamazepin ilk tedavi olarak verilmez). Ben Türkiye’ deki akademisyenliğe “dilüe akademisyenlik” diyorum zaten. Dilüe Akademisyenler

  3. H Fehmi Yazıcıoğlu (Kadın Doğum Uzmanı)19/11/2011 12:43:00

    Bizde de bilim adamları veya en azından bilim adamı olma potansiyeli olanlar vardır. Ama sahte bilim adamları tarafından işgal edilmiş ortamlarda yaşam ve üretme hakları ellerinden alınmıştır. Hatırlıyorum da Humeyni İran’da iktidara geldikten kısa süre sonra Tahran Üniversitesinde ciddi bir temizlik harekatına giriştiğinde bizler “Yahu ne yapıyor bu adam ülkesinin geleceğini karartıyor” demiştik. Ama 30 yıl sonra İran’ın yaptığı “gerçek bilimsel” aşama ortada. Demek ki Humeyni bilim adamı görünümündeki sahtekarları kapıdışarı etmekle aslında gerçek bilim adamlarına yaşam sahası açmış. Umarım günün birinde bizde de gerçek bilim adamları yokolma veya kendilerini yurt dışına atma dışında bir seçeneğe kavuşurlar

  4. kemal (op.dr.)19/11/2011 11:55:55

    dinime küfür eden müslüman olsa diye bir ata sözü var.işte tam bu yazı için söylenmiş. pubmedde araştırma yaptım. AR Küçükustanın tek 1 adetçik yayınına rastladım.

    Sensitization to sunflower pollen and lung functions in sunflower processing workers.
    Atis S, Tutluoglu B, Sahin K, Yaman M, Küçükusta AR, Oktay I.

    işte yayını bu. ayçiçek polenleriyle ilgili bir yazı. bu ne yani. bu adamlar nasıl profesör olmuş anlamak mümkün değil. yök bazılarına biraz daha anlayışı herhalde. 1 adet pubmedde çıkmış uluslararası makaleyle nasıl profesör olunuyor anlamıyorum.birde bu profesör yayın yapanları, bedavaya çalışanları eleştiriyor.anlamıyorum.bu sözleri siz değil gazi yaşargil söyleseydi başımın üzerinde yeri vardı, siz söyleyince hiç bir kıymeti harbiyesi yok be hocam….

    bu arada sağlık bakanımız recep akdağın 4 tanesi bakan olduktan sonra olmak üzere 17 tane pubmedde yayınlanmış makalesi var. 1 tanesi 1. isim. hiç deneysel çalışması yok.sadece vakaları toplayıp toplayıp yayın yapmış…sayın bakanımızında yök kriterlerine göre nasıl profesör olduğuda merak konusu hakikaten….

    bu arada prof.dr. mümtazer türköne isimli bir profösörüde google akademicten araştırdım. 1 tane yurtdışı yayını yok.bu insnlar nasıl profesör olmuş biz niye olamıyoruz, hakikaten merak konusu bunlar…

    bir ara turgut özal tüm yrd.doçları doç yapmıştı. yayınsız, çalışmasız. doç olduktan sonrada bekleyince prof olmuşlar anlaşılan…

  5. AHMET (DOKTOR)19/11/2011 11:43:40

    yeni doçentlik alan ve bir takım eğitim araştırma hastanelerine ve ünüversitelere atadığınız ve aldığınız çakma doçentlerinizin masa başı hayali yaptığı yazılarla tabiki atıf alamazsınız yazık oluyor güzelim ülkemize Peygamber efendimiz(S.A.S.) işi ehline veriniz demiştir. Lütfen işi ehline veriniz Allah bunun hesabını elbet birgün soracaktır

  6. uzman (dr)19/11/2011 11:31:29

    Sizi Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsünü incelemeye davet ediyorum. Onların sizin gibilerin yazdıkları bu saçma sapan lafları okuyacak kadar bile boş zamanları yok. Tüm Türkiyeyi yazdığınız genellemenin içine sokmanız tamamen yanlıştır. Nitelikli çalışmayı anlamak için H indexine bakmanız yeterlidir. Ancak ortalıkta böyle ahkam kesmeden önce insanın önce dönüp bir kendisine bakması gereki

  7. ali cenap (doktor)19/11/2011 10:43:47

    Herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye esaret edemediği doğruları çok güzel yazmış hocamız.Türkiyede akademik payelerin nasıl alındığı ortada,sonuçta, üniversiteye öğretim üyesi olunurken bilgi ve yeteneğin değil,mevcut şartların,tanıdık durumunun,o anda boşta olup olmamanın,uysallığın ve emirlere itaatkarlığın esas alındığı da herkesce malum.Doçentlik ise sırası gelenin aldığı bir paye

  8. murat (dr)19/11/2011 10:43:17

    bir de hiç yayın yapmadan doçent ve profesor olmayı başaranlar var: sizin gibi

  9. Ahmet faruk soran (öğretim üyesi)19/11/2011 10:32:44

    Sayı hocam bilirsinizki ciddi yayı yapmak ciddi üniversitelerin işidir.HR.Ü.BEYİN CERRAHİ KLİNİĞİNDE 2 yar.doç.var sadece,asistanı yoktur.Mesai saati dışında herbiri 250 saat nöbet tutarak izin kullanmadan kliniğin hizmetini yürürtür.Bu öğretim yelerinden 1.isim yayın yapmazsan görev süreni uzatmayız derler.Ciddi yayın yapmak için üniversitenin laboratuarında devlet hastanesinde yapılıp burada yapılamayan bir sürü tetkik varken gel ciddi yayın yap bakalım.Bu hastaneyi bu hale ben getirmedimki..Sadece yayı yap demekle olmuyor değilmi?Hem para kazandır hemde yayın yap demekle hiç olmuyor.Saygılarımla.

  10. haşim büyükkalfa (dr)19/11/2011 10:21:49

    bunlardan birisi de sensin.

  11. dr.Abdullah (aile hekimi)19/11/2011 18:33:54

    değerli meslektaşım ky yazınızda söylemek isteyipte söyleyemediğimiz okadar çok şeyi dile getirmişsinizki teşekkür ederim dilinize kaleminize sağlık.fakulteye başladığım günden beridir kafamda şekillenen ve idealize ettiğim düşünceleri ve kafa yapısını çok güzel anlatmışsınız.dini camiayıda çok yakından takip eden bir hekim olarak söylemeliyim ki meleklerin kanadı veya cennet te kaç huri var gibi lüzumsuz konularla uğraşmayan o kadar çok inançlı ve aydın ufku geniş çalışkan insan var ki. keşke ön yargılarınızdan sıyrılıp onları yakından tanıyabilseydiniz

  12. nalan (uzm.dr)19/11/2011 19:51:34

    yahu şu türk milleti kadar yüzsüz ve saygısız bir millet daha var mı?işte görüldüğü üzere prof.undan en alt kademeye kadar bizim millet hiçbir zaman kendine bakmaz hep ulaşamadığını kötüler…hocam 1 yayınla prof. olmuşsunuz, utanmadan sayısız yayını olan yüzlerce hocamıza da haksızlık yaparak bu yazıyı yazmışsınız…madem bu durumdan şikayetçisiniz öncelikle sizin ve yayını olmadan prof. olanların derhal bu ünvanlarını bırakmaları gerekir.İŞTE GERÇEK DÜRÜSTLÜK BURASIDIR!!!

  13. Hasan Ekim (öğr. üyesi)19/11/2011 21:31:28

    Hekimlik insana hizmet etme sanatıdır. Hiçbir icat yapmasak ta yaptığımız hizmetleri yayın haline getirip akademik camianın hizmetine sunmak da önemlidir. Mesela açık kalp ameliyatı yapmak, vasküler greftler kullanarak özelliği olan ameliyatlar yapmak dünyada standart operasyonlar olmuştur. Ama Van da veya benzer başka bir şehirde bu operasyonları başlatmak, rutine sokmak önemli bir olaydır.Elde edilen veriler de yayınlanırsa birçok yeni açılacak merkezler içinde yol gösterici olur. Amerikalı vasküler cerrahlar Irak savaşında görev alarak deneyimlerini artırmışlardır. Bunlarıda yayın haline getirmişlerdir. Aşiret veya terör olayları nedeniyle benzer operasyonlar bölgemizde de başarıyla yapılmaktadır. Kullanılan cerrahi yaklaşımlar değişik olabilir, her yaklaşımın farklı avantajı olabilir. Bunların da yayınlar ile paylaşılması çok önemlidir. Farklı tekniklerin tartışılması sonucu bilime yenilikler bile gelebilir. Tabiatıyla yeni icatlar yapmak önemlidir. Ama mevcut teknikleri modifiye etmekte galiba önemsiz olamaz. Sonuç olarak yayın yapmayı kötülememeliyiz.Hor görmemeliyiz

  14. KÜBRA IŞIK (UZDR)19/11/2011 22:35:10

    Ben bu konunun gündeme gelmesinden ve cesur
    tüm yorumlardan ve YÖK başkanının yazısından çok memnun oldum.
    1. Kimse kimseyi suçlamamalı.
    2. Kolay elde eedilen mevkiler ve bunlara tabi olan alt kademeler ( özl. eğitim hastanleri)gibi kuruluşlardan çatalsanızda kaliteli yayın çıkması çok zor. Zihniyet frakı ve sistem farkı var.
    3. Herkes doçent olmak zorunda değil ama olanların özel bir konumu olmalı hem doç/ prof olup hemde rutini götürmek imkansız ama RUTİNİ GÖTÜRMEK VE KLİNİK OLARAK HAKKIYLA ÇALIŞMAK YANİ UZMANLIK DA KÜÇÜMSENMEMELİ.
    4. BİLİM ADAMI OLMAK TAMAMEN FARKLI BİR KONUM VE DURUM.
    5. Herkes suçu başkasına atmasın çoğu insan iyi niyetli olarak önünde olan fırsatları en iyi değerlendirmek için uğraşıyor ve uğraştı.
    6. EN SON OLARAK DA GENÇLERE İYİ BİR ÇALIŞMA VE ARAŞTIRMA MODELİ SUNULMASI GEREK. MESLEKİ DERSLER YANI SIRA ARAŞTIRMA VE BUNA İLİŞKİN DİĞER YAKLAŞIMLARIN DA ÜNİVERSİTE MÜFREDATLARINDA BULUNMASI VE GEREKLİ PRATİK UYGULAMALARIN LİSANS VE Y. LİSANS SIRASINDA ELE ALINMASI VE BU KONUYA YATKIN OLAN BİREYLERİN ÖNCEDEN TESBİT EDİLİP YÖNLENDİRİLMESİ BENİM ÖNERİM. SAYGILAR

  15. elbet birgun – 19.11.2011 16:55

    Yayin yapsan nolucak? Nitelik mi onemli nicelik mi? bizdekilerin cogu simdilik kuru gurultu!

  16. zerdegüm narinoğlu – 19.11.2011 12:59

    Vakti zamaında önemli bir üniversite rektörünün intihal yaptığı söylenmişti.Keşke kes kopyala yapıştır yapılan bilimsel!çalışmalar tespit edilse.O zaman kimin ne kadar sözde bilimsel çalışma yaptığını görürüz.Tabi yabancı ülkelerde yapılan çalışmaların aşırıldığını da görürüz.Aslında sadece tıp alanında bu işler yapılmıyor.

  17. alperen – 19.11.2011 12:01

    kapitalist zihniyetle ülkeyi yöneten iktidar,insanların gözünü boyamak için sayıların çoğalmasını marifet olarak pazarlıyor.yaptıkları işlerin bir çoğu boş işler ve gereksiz.bol bol rakamları şişri ne oldu biz çalışıyoruz.elde ne var sıfıra sıfır yine elde var sıfır.yıllarda beri değişim diye diye insanları ordan oraya maceraya atmaktan öte bir şey değil.hrcanan paranın ,harcana zamanın haddi hesabı yok. sonuç hüsran.cemil meriç bir kitabında şöyle der,(bu söz onamı ait bilmiyorum) aydınların aydınlatmadığı toplumları ,şarlatanlar aldatır.velhasıl kelam hastalıklı zihniyet farklı isimlerle yine iktidarda,isimleri değişsede zihniyetleri aynı.

  18. Dr.Kenan Ertopcu (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı)20/11/2011 21:22:50

    Bilimsel olarak en değerli kabul edilen ve kanıta dayalı tıp (cochrane)kaynaklarına giren randomize kontrollü çalışmalar ülkemizde 2011 de azalmıştır .Pub med de 2011 de Türkiyeden sadece 460 randomize kontrollü çalışma (RCT)çıkmıştır.RCT sayıları 2010 da 878,2009 da 974,2008 de 909,2007 de 984,2006 da 1422 dir.Bizde 2011 de RCT sayısı 460 iken bu rakamlar 2011 de ABD de 11629,İngilterede 2685,Almanya da 1524,İtalya da 1168,Fransa da 817,İspanya da 510 dur.
    Özetle 2011 e kadar tıpalanındaki geçek bilimsel çalışmalar 2011 e kadar dünya genelinde iyi denebilecek düzeydeyken 2011 de yarı yarıya azalmıştır.Saygılarımla Kenan Ertopcu

  19. Emin Özbek (Doç. Dr.)20/11/2011 15:33:51

    Türkiye’nin bilimsel yayın sıralamasındaki başarısında (sahte başarı kesinlikle) en önemli etken maalesef Tıp fakültelerinden ve eğitim hastanelerinden gelen klinik yayınlar. Bu yayınların çoğu bilinenin tekrarından ibaret ve case report şeklinde ve IF ‘ü oldukça düşük dergilerde çıkan yayınlardır.Eğitim hastanelerinde ve tıp fakültelerinin klinik dallarındaki öğretim üyelerinin çok büüyük kısmı aslında ellerinde dünyanın en iyi araştırma imkanlkarı da olda patent alşacak yayın yapamazlar. Çünkü bu eğitimi almamışlardır, yayından anladıkları bu değildir. Sadece doç. olmak için yaparlar yayını ve ondan sonra (5. yıl sonra)ğere rektörün adamıysalar otomatik profesör olurlar ve muayenehane açıp emekliliklerini beklerler maalesef (yani bundan sonraki esas gelir getirici araştırmayı muayenehanelerinde icra ederler sayın araştırmacı bilim adamları, baksanıza son kararlardan sonra kliniklerin boşalması bunun en iyi ispatı değil mi?).
    Yayın değerlendirmesinde de sacede sayıya bakılır, yayının site edilmesinin pek değeri yoktur.
    Özetle: seçiminde liyakate değil sadakate bakılan öğretim üyesinden kaliteli yayın beklenemez. Sayısal olarak çok ama getirisi olmayan yayınlar çıkar.Avrupa birliğine girmeye hazırlanan Türkiye’nin Avrupa birliği kriterlerine uygun yeni bir üniversite reformu yapması kaçınılmazdır. Hemen şimdi, geç kalmadan hem de, depreme dayanıksız gecekonduların yıkılması gibi bu köhne yapı bir an önce değiştirilmelidir….

  20. B. R. (hekim)20/11/2011 08:28:54

    Nalan, “TÜRK MİLLETİ”NE YÖNELİK SÖZÜNÜ DERHAL GERİ AL. “yahu şu türk milleti kadar yüzsüz ve saygısız bir millet daha var mı?” cümleni derhal düzelt. Millete değil, onun içinden çıkan imalat hatalarına, bozuk mamüllere, çürük yumurtalara söyle sözünü. Ne yapacaksak gene bu milletle yapacağız. Eldeki kumaş bu. İthalat meraklısı irecepler gibi biz de dışarıdan millet mi ithal edelim

  21. murat yılmaz (öğretim üyesi)19/11/2011 23:37:26

    tek yayınla böyle bir yazı?

    ben yeni doçent oldum nöroşirurji uzmanlığım. 21 yayınım vardı 8 tanesi birinci isim. yayınlarım çok eski olmamasına rağmen h indexim 3.

    hocam bu iş nasıl oluyor. tek yayınla profösör, hemde böyle yazıyı döşeniyorsunuz. sizden öğrenip bundan sonra yatarak prof olayım diyorum. İşe yaramaz! yayınlarla uğraşmak yerine sizin gibi buralarda yazı yazsam ne güzel olur.

  22. Bedrettin alyamaç (iç.hast.uzmanı)19/11/2011 22:50:55

    Sevgili RASİM bilim için canını vermiş nice hocalarımıza hakaret etmiş olmuyormusun?senin ağzına kesin olarak acı biber süreceğim hemde urfa biberi haberin ola

  23. […] TÜRKİYE’ DE BİLİMSEL ARAŞTIRMA DA YAPILMIYOR BİLİMSEL YAYIN DA / Ahmet Rasim Küçükusta […]

  24. salih kaya – 22.11.2011 08:34

    Hocam sizi tebrik ediyorum. Bu yazınızı yök başkanı kesin okumalı,ben 25 senedir bilimsel araştırma peojelerinde kullanılan laboratuvar malzemeleri satıyorum.25 sene önce yapılmış deneylerin aynısını daha hala yapıp bunun adına bilimsel araştırma diyorlar.türkiyenin neredeyse bütün ünvtlerinde yapılan araştırma çalışmalarına laboratuvar malzemesi sattım hemen hepsi bir yabancı yayının burdaki taklidi işin en acıklı tarafı bu çalışmalar için çok büyük paralar harcanıyor tamamen amerikan ve avrupada ki belli başlı firmaların ürünleri kullanılıyor çünkü elde mevcut makalelerde yapılacak çalışmada zaten ne tür malzeme hangi marka kullanıldığı yazıyor bir örnek deney için 5 gr sodıum klörür lazımsa deney yapacak öğretim üyesi bu ambalaj olmadığı için 500 gr yada 1 kg lık ambalajda alır bu maddenin asıl değeri 1,2 usd dir oysa belli bir markadan bu madde alındığında fiyatlar 100 usd olmakta.
    kısaca bu bilimsel çalışmalar için harcanan paralara çok yazık
    başka bir seçenek bulunmalı

Siz de yorumunuzu paylaşın: