SİGARA İÇİCİLİĞİNİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ KUSURLARINI BASKILAYICI, YARARLI ETKİLERİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

 

Prof. Dr. Altan Onat’ ın “TEKHARF ÇALIŞMASININ GÖSTERDİĞİ NELER TIP DÜNYASINDA ÇIĞIR AÇMAKTADIR?” başlıklı yazısının üçüncü bölümü:

Sigara içiciliğinin bağışıklık sistemi kusurlarını baskılayıcı, yararlı etkileri

TEKHARF Çalışması’nda, 8 yıl önce üst düzey bir uluslararası dergide yayınlanan ve sigara içiciliğinin Türk kadınlarını metabolik sendrom ve şeker hastalığından kabaca yarı yarıya koruduğuna ilişkin -mevcut bilgilere ters düşen- ama doğruluğundan kuşku duymadığımız saptama çok önemliydi.

Halkımızda kronik düşük düzeyli yangının Batılı toplumlardan farklı nitelik taşıdığına ve bu konuda erkekle kadın arasında da önemli farkların bulunduğuna dair ilk tespitti. Bu saptamanın doğruluğu, daha sonra çok sayıdaki analizlerimizde perçinlendi.

Başlıca mekanizması yağlanma ve göbekliliğin sigara içiciliği tarafından her iki cinsiyette de net biçimde önlenmesiydi, ama ayrıca karın-içi yağlılığın azalması ile insüline duyarlılığın artması ve bağışıklık sistem kusuru baskılaması belirtilebilir.

Bu tür kusur baskılaması, yayınımızdan çok sonra Norveçli erkek ve kadınlarda sigara içiciliğinin diyabet gelişmesini yarı yarıya önlediği çalışmada da ifade edilmişti.

Japon erkeklerinde benzer yararlı etki ve Polonyalı kadınlarda sigarayı terk etmenin metabolik sendrom olasılığını yükselttiği bildirildi.

Dünyada bu konuda ters bilginin sarsılmaz biçimde yer etmesi birkaç etmene bağlıdır.

Öncelikle içiciliğin yararlı etkileri bizim gibi şeker hastalığına yatkın toplumlar için geçerlidir, diğerleri için değil.

Erkekten çok, kadın için geçerlidir. Değerlendirmede erkek ile kadını ayrı ayrı incelemek yerine, cinsiyet ayarlaması yapmak, kadın için geçerliliği gizleme eğilimine sürükleyen bir yöntem kusuru sayılabilir.

Ayrıca, sigarayı terk edenleri sigara içiciliğiyle birleştirip ayarlamak, içiciliğin yararının belirmesini gizler.

Nihayet, “yayınlama önyargısı” olarak bilinen durum, yani sigaranın yararlı göründüğü birçok analizin dünyada yayına sunulmaması ya da yayın kurullarınca çevrilmesi bu konuda muhtemel bir etmendir.

Yetkili kuruluşların kılavuzlarınca tavsiyeler konusunda görüşümüz

Yetkili tıp kuruluşlarınca 2001 yılında hekimler için çıkarılan tıp kılavuzunda makul kan yağı hedefleri ve araçlar (ilaçlar) yer almıştı.

Bu hedeflere geniş ölçüde ulaşılmaya rağmen, fertlerin yarısından fazlasında kalp-damar hastalığının gelişmesi veya nüksetmesi, hedeflerin daha düşük düzeylere indirilmesi anlayışına geçme sonucuna vardırdı.

Oysa (TEKHARF Çalışması’nın son 3-7 yılda ortaya çıkardığı yeni mekanizma gibi) yeni araştırmalara yol açması gerekirdi.

Yeni anlayışla hazırlanan yeni kılavuzlar çok daha düşük (örneğin kötü kolesterolün 70 mg/dl’a) indirilme hedefini hekimlere “dayattı”.

O arada yeni geliştirilen kudretli lipid düşürücü ilaçların oldukça yüksek dozda kullanılması önerildi.

Halkımızda semereli olmayacağını düşündüğüm bu önerilerin, zararlarının da ihmal edilmeyecek boyutta olduğu kanısındayım.

Bazı kuruluşların –iyi ki– son 1-2 yılda daha esnek bir tutuma girdiği görülmektedir.

TEKHARF genetik kanadının gösterdiği

TEKHARF projesinde genetik araştırmalara da önemle yer verilmektedir. Prof. Nihan E. Ünaltuna’nın başkanlığında günümüze kadar 8 yılda 12 makale uluslararası dergilerde yayınlanmıştır.

Bunlar arasında metabolik sendrom, insülin direnci ve kanda trigliserid yağı ile ilişkili LPL, APOA5, APOA1, ABCA1, APOE, CETP Taq1B, APOC3 genleri sayılmalıdır.

Ayrıca başta LPA geni olmak üzere, MIF, APOA4, CRP genlerinin toplumumuzdaki rolü de incelenip yayınlanmıştır.

“Büyük Kolesterol Yalanları” kitabıyla mutabık kalmadığım ama kısmen yararlı olduğuna inandığım konular

Yüksek kolesterolü bulunan kişilerde statinlerin bunu düşürmesinin ateroskleroz sürecini yavaşlattığı, koroner olayları önemli ölçüde azalttığı gerçeğinin kitapta geri plana bırakılması, başlıkta bir “yalan” olarak sunulması, kanımca yanıltıcı bir değerlendirmedir.

Öne dönük geniş klinik çalışmalar ilaca bağlı olarak kötü kolesterolü yüksek bulunan kişi veya hastalarda bu düzeyi düşürmenin kalp-damar hastalık gelişmesini veya nüks etmesini azalttığını yirmi yıldır net bir şekilde ortaya koymuştur.

Yazarın asıl amacının bilim-dışı dayatmaya karşı koymak olduğu bellidir.

Şöyle ki, yukardaki yarar saptamasının siyah-beyaz tarzında olmadığı açıktır.

Tedavinin ilk aylarındaki yan etkilerinin ötesinde, orta-uzun vadede diyabete eğilim yaratabildiği artık sağlam bir tespittir.

Giderek daha düşük kolesterol hedeflerine ulaştırma ve daha güçlü ilaçlara yüksek dozda başvurdurma çabası yarar-zarar dengesini zarar yönüne yöneltmektedir.

Üstelik, geniş klinik çalışmalar “gerçek dünya”dan önemli ölçüde ayrılmaktadır, şöyle ki, genelde orta yaşlıları alıp yaşlıları dışlamakta ve, en önemlisi, şeker tolerans bozukluğuna yatkın kimseleri, popülasyon kesimleri ve etnisiteleri katmamaktadır.

Geleneksel bilgilerle yapılan tedaviler azami etkinliğe sahip olsa dahi, yetişkinlerimizdeki kalp-damar ve metabolizma hastalığı riskini kontrol altına almada hüsrana uğramaya mahkῢmdur.

Prof. Küçükusta kitabında, hekim camiamızın üzerinde durmadığı bu hususları kaynak göstererek kamuoyunun gündemine taşımıştır.

Bağnaz bir dışlayıcı tutumla tartışmadan uzak tutulan ve kamuoyunun bilgilendirilmesinden kaçınılan konulara ilişkin direnci, eldeki kitap kırmaya yarayacaktır. Bu çok isabetli ve önemli bir işlevdir.

Tıp dünyası ve kamuoyunun gerçek peşinde koşmaktan sıkı bir şekilde kaçınması

Ne yazık ki, tıp dünyası ortaya koyamadığı bazı hakikatleri incelemek üzere yoğun araştırmalar yönlendireceğine, bu nitelikteki araştırmaları halen elinin tersiyle çevirerek, eldeki (kısmen pahalı) ilaç ve yöntemlerle giderek daha yaygın kesimlere uygulama tavsiyesi ile yetinmektedir.

Bu bağlamda ayrımcı değil, bütünsel (totaliter) bir yaklaşım sergilemektedir. Çok az istisnayla, hekimler bu tutuma uyum sağlamaktadır.

Medya da bu cereyana uymakta, hatta bu cereyanı körüklemektedir. Aykırı düşünce ve seslerin kamuoyuna yansıması çok sıkı bir süzgeçten geçirilmektedir.

Böyle olmasa, örneğin sigara içiciliğinin her türlü zararın baş sorumlusu olduğuna dair yanlış ve yanıltıcı kategorik inancın açık forumlarda tartışılmasından özenle kaçınılır mıydı?

Ekip çalışması

TEKHARF projesi uzun vadeli bir işbirliğinin ürünüdür. Benim yöneticiliğimin yanısıra, biyoistatistik ve halk sağlığı uzmanı Doç. Dr. Günay Can projede on yıldan fazladır önemli katkıya sahiptir. Derin biyokimya tahlillerinin gerçekleştirilmesini son 5 yıldır Prof. Dr. Evin Ademoğlu ile Doç Dr. Ayşem Kaya’ya borçluyuz. Prof. Hüsniye Yüksel yöneticiliğe yardım etmekte, Prof. Dr. Nihan Erginel-Ünaltuna projenin genetik kanadını yönetmektedir. Saha çalışmasında her sene veri toplayan günümüze dek toplam 64 kadar hekim veya uzmanın rolü tabiatıyla küçümsenemez. Nihayet projeye mali destek sağlayan kuruluşları derin takdirle anmak borcumuzdur.

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Ahmet Gökçe dedi ki:

    21 yıl önce sigarayı 38 yasında bıraktım. çok kilo aldım 55 kilodan 110 a çıktım ayrıca sedef başladı.sigarayı içmek istemiyorum ama son durum bu.

  2. Ceyhun Kara dedi ki:

    Altan Hoca bu ülkenin yetiştirdiği değerli bilim adamlarından biridir. Rahmetle anıyorum.

Siz de yorumunuzu paylaşın: