ANTİBİYOTİK Mİ YUMURTADAN, YUMURTA MI ANTİBİYOTİKTEN ÇIKAR?
Bizim üreticiler -özellikle de piliç üreticileri- şiddetle karşı çıkıyor olsalar da daha kısa zamanda daha fazla et elde etmek için tüm dünyada besi hayvancılığında yaygın olarak antibiyotik kullanılıyor.
Antibiyotikler, zatürree, menenjit, ishâl, kan zehirlenmesi gibi mikropların sebep olduğu hastalıklarla savaşta modern tıbbın elindeki en güçlü silahlardır. Bu dünyada yaşayan milyonlarca insan, sağlığını ve birçoğu da hayatını antibiyotiklere borçludur.
Bu ilaçlar elbette aynı sebeplerle hayvanlara da verilebilir fakat besi hayvancılığında antibiyotikler tıbbî değil tamamen ‘ticarî amaçla’ uygulanıyor. Hayvan yetiştiricileri en az 50 seneden beri yemlerine antibiyotik eklenen hayvanların hızla büyüdüklerini biliyor ve bu ilaçlar besicilikte giderek daha yaygın olarak tüketiliyor.
Amerika’da satılan antibiyotiklerin ancak yüzde 20’sinin insanlarda, yüzde 80’inin ise hayvancılıkta kullanıldığını söylersem bu işin hangi boyutlara vardığını siz de net olarak görebilirsiniz.
‘Madem insanlar kullanıyor, ne istiyorsun zavallı hayvancıklardan? Bırak onlarda da kullanılsın; kime, ne zararı var bunun?’ diye düşünebilirsiniz.
Antibiyotikler, hayvanlarda sadece mikrobik hastalıkların tedavisi veya önlenmesi amacıyla kullanılıyor olsa sesimiz fazla çıkmayacak ama durum hiç de öyle değil. Antibiyotikler hayvan yemlerine veya içtikleri sulara tamamen ticarî amaçla katılıyor.
Hayvanlara, hastalık tedavisinde kullanılana göre daha düşük dozlarda fakat uzun süreli olarak antibiyotik verilmesi birçok mikrobun bu ilaçlara karşı direnç kazanmalarına yol açıyor.
Dünya tıbbının en önemli meselelerinden biri ilaçlara dirençli mikropların oluşturduğu enfeksiyonlardır. Amerika’da her sene bu yüzden 2 milyon kadar insanın hastalandığı ve 99 bininin de öldüğü biliniyor.
Mikropların antibiyotiklere direnç kazanmasında elbette insanların ve elbette doktorların bu ilaçları gelişigüzel ve bilinçsizce kullanmalarının da muhakkak ki rolü var; fakat araştırmalar bu meselenin önemli ölçüde hayvanlarda ticarî gerekçelerle antibiyotik kullanımından kaynaklandığını gösteriyor.
Yeni antibiyotik keşfetmenin giderek zorlaştığı da düşünülecek olursa elimizdeki bu değerli silahların tıp dışı amaçlarla kullanımının ne kadar yanlış olduğu da kolayca anlaşılır.
Hayvanlarda antibiyotik kullanımının tarihçesi
Piliç, domuz ve diğer besi hayvanlarına kısa zamanda daha çok etlenmeleri için antibiyotik verilmesinin uzun bir geçmişi var. Bu uygulamanın yarattığı mesele de senelerden beri biliniyor ama hayvancılıkta ticarî amaçlarla antibiyotik kullanılması bir türlü önlenemiyor. Mesela, FDA bu işin en azından 1977’den beri farkında olmasına rağmen gerekli yasakları getiremiyor. Bunda FDA aciz kalıyor demek belki de daha doğru; çünkü karşısında Beyaz Saray’a da Kongre’ye de istediklerini yaptırabilen, çok kuvvetli bir besi hayvancılığı ve onlara antibiyotik satan ilaç üreticileri lobisi var. Bunlara karşı çıkmak, menfaatlerine biraz olsun dokunmak öyle kolay değil!
1951: FDA, antibiyotiklerin piliç, domuz ve diğer besi hayvanlarının ekstradan kilo almalarını sağladığını gösteren çalışmalara dayanarak hayvan yemlerinde antibiyotik kullanımına izin verdi.
1969: İngiltere’de hükümet uzmanlarından oluşan bir komite hayvanlarda antibiyotik kullanımının insanlarda antibiyotik direncine yol açtığı sonucuna vardı.
1970: Amerika’da, içlerinde FDA ve diğer kuruluşlardan da uzmanlar bulunan bir komite insanlarda kullanılan bazı antibiyotiklerin hayvanlarda kullanılmaması tavsiyesinde bulundu.
1977: FDA, hayvan yemlerinde penisilin ve tetrasiklin grubundan antibiyotiklerin yasaklanması talebinde bulundu. İlaç üreticileri ve hayvan yetiştiricileri ise bunun insan sağlığı için bir tehlike yarattığının kanıtlanmamış olmasını gerekçe göstererek bu talebe karşı çıktılar. Kongre üyeleri, FDA’dan ilave çalışmalar yapmasını istedi.
1980: Milli Bilim Akademisi raporu hayvan yemlerinde bulunan ilaçların antibiyotik direncine sebep olduğunu gösteren bilimsel verilerin az olduğunu açıkladı ama veri eksikliğinin böyle bir zararın olmadığını gösteren bir delil sayılmaması gerektiğini de vurguladı.
1997: Dünya Sağlık Teşkilatı, insanlarda kullanılan antibiyotiklerin hayvanların büyümesini hızlandırmak için kullanılmaması gerektiğini tavsiye etti.
1999: Avrupa Birliği, insan sağlığı için risk yarattığı gerekçesiyle insanlarda çok kullanılan antibiyotiklerin büyümeyi teşvik için hayvanlarda kullanılmasının yasaklanmasını istedi.
2003: Amerika’da Tıp Enstitüsü antibiyotiklere dirençli, tehlikeli mikropların artmakta olduğunu bildiren bir rapor yayımladı. Büyümeyi teşvik için hayvanlarda antibiyotik kullanımının yasaklanmasını tavsiye etti.
Ocak 2012: FDA, insanlarda zatürree ve başka birçok enfeksiyonun tedavisinde kullanılan sefalosporin grubu antibiyotiklerin hayvanlarda kullanılmasına sınırlama getirdi.
FDA’nın son kararı
Nisan 2012: FDA, üç sene içinde 200’den fazla antibiyotiğin hayvanlarda tıbbî olmayan sebeplerle kullanılmasını önlemek istediğini açıkladı. Bunun gerçekleşmesi için ilaç üreticileri ve hayvan yetiştiricilerine işbirliği çağrısında bulundu.
FDA, 35 sene önce de hayvanlarda antibiyotik kullanımının dirençli mikropların gelişimine yol açtığını biliyordu. O zamandan bu yana bunu destekleyen deliller azalmadı, arttı ama FDA’dan bugüne kadar ses soluk çıkmadı.
Bu ay içinde aldığı karara göre ise antibiyotikler hayvanlara daha çok et üretmek için değil ancak tıbbî gerekçelerle, yani hastalık hâlleri için verilebilecek. Antibiyotikler hayvanlar için de reçete ile satılsın, ilaç üreticileri prospektüslere uyarılar koysun, besiciler daha fazla et için antibiyotik vermesin, veterinerler antibiyotik yazarken titiz davransınlar isteniyor. FDA, ‘Hayvancılıkta antibiyotik kullanımı yassah, hemşerim!’ diyemiyor, ilaç üreticileri ve besicilere yalvar yakar oluyor.
Gelelim neticeye: FDA’nın bu son kararı da ‘Bir çeşit ilerlemedir, hiç yoktan iyidir’ deyip gelelim ülkemizdeki duruma. Gelelim ama elimizde, üreticilerin ve ilgili bakanlığın ‘Ne antibiyotiğiymiş; o da neymiş. Siz hayvancılığımızı baltalamak mı istiyorsunuz?’ tarzı babalanmaları dışında bir veri ve bilgi yok. Varsın olmasın. Zaten bizde araştırma, belge, rakam, istatistik değil ‘sözüm senettir’ lâfı daha değerlidir. Piliçlerden, danalardan ‘antibiyotikli yemi de suyu da ağzımıza sürmüyoruz’ diye noter tasdikli belge isteyecek hâlimiz yok; üreticilerimize güveniyoruz. ‘Amerika standartlarında besicilik yapıyoruz’ sözünü bir daha ağızlarına almasınlar; yeter.
Neden 2 haftadır Zaman gazetesinde yazılarınız yayınlanmıyor? Ctesi gazetesinde ilk önce sizin yazınıza bakardım…
İnsan sağlığı için küresel bir felaket olduğuna inanıyorum…