KARATAY SUSTURULAMAZ!

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu’ nun, şeker testleriyle ilgili açıklaması sebebiyle Prof. Dr. Canan Karatay’a geçici olarak meslekten men cezası verilmesine karar vermesini, mevzuun tekrar konuşulmasına ve tartışılmasına vesile olacağı için memnuniyetle karşıladım (1).

Karatay Hoca özetle “Gebelik diyabetini teşhis etmenin başka yöntemleri de vardır ve şeker yüklemesi zararlıdır” diyor.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) ile Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) ise “Bu testin her gebeye rutin olarak yapılmasının şart olduğunu ve hiçbir zararının da olmadığını” iddia ediyor.

Bilim tartışarak gelişir

Bilimde “dogma” olmaz.

Dogma dinlerde olur ve sorgusuz sualsiz inanılır.

Bilim tam aksine en doğru bilinenden bile şüphe etmeye, sorgulamaya ve tartışmaya dayanır ve bu sayede gelişir.

Hele de tıp gibi bilgilerin sürekli değiştiği, dün doğru sanılanın bugün yanlış olduğunun ispatlandığı bir bilim dalında mutlak doğrulardan bahsetmek mümkün değildir.

Bu bakımdan her iki derneğin de gebelikte şeker testini tartışılmasına ve araştırmalarını topluma duyurmaya fırsat verdiği için aslında Karatay’a teşekkür etmesi gerekirdi.

Bu testin neden “rutin olarak yapılmasının şart ve zararsız” olduğunu bilimsel verilerle açıklayarak da Karatay’ ı mahcup edebilirlerdi ama “tüm dünya böyle yapıyor” söyleminin ötesine geçemediler.

Açıklamalarının bilimsel bir geçerliliği olmadığı gibi üstelik tüm dünya öyle de yapmamaktadır.

Gebelikte şeker yükleme testi olmazsa olmaz mı?

TJOD kendi web sayfasında aynen “gebelikte şeker yükleme testinin anne ve bebek sağlığı bakımında zararlı olup olmadığı oldukça tartışılan bir konudur” diyor (2).

TJOD’ un kendisinin bile “oldukça tartışılan” ifadesini kullandığı bir konuda karşı fikir beyan eden birinden şikâyetçi olması, suç duyurusunda bulunması anlaşılabilir bir şey değildir.

Bilimsel kuruluşlar haklılıklarını bilimsel araştırma ve verilerle ispat ederler, tabip odalarına şikâyetçi olarak veya savcılıklara suç duyurusunda bulunarak değil!

Gebelikte şeker yükleme testinin her gebeye mutlaka yapılması gereken bir test olmadığı da bellidir.

Mesela, kısa adı NHS olan İngiliz Devlet Sağlık Hizmetleri (National Health Service) tarama testini tüm gebelere değil “bir veya daha fazla risk faktörüne sahip olan gebelere” tavsiye ediyor (3).

Yaş, kilo ve vücut kitle endeksi yüksekliği, aile ve gebelik diyabeti hikâyesi, sigara içilmesi bu risk faktörlerinden bazılarıdır.

Gebelik diyabeti nasıl teşhis edilir?

Gebelik diyabetinin (GD) teşhisi için tek ve en doğru tarama yöntemi şeker yüklemesi olmadığı gibi GD taramasının sağlık problemlerine çözüm getirip getirmediği ve hangi tarama yönteminin en uygun olduğu, yöntemi, uygulama zamanı da TJOD’ un da dediği gibi “oldukça tartışmalıdır”.

Gebelik diyabeti, açlık/tokluk kan şekeri ve insülin seviyelerinin, HbA1c’ nin ölçülmesiyle de teşhis edilebilir.

Şeker yükleme testinin tekrarlanabilirliği düşüktür ve bu sebeple tarama için sadece açlık kan şekerini tavsiye edenler bile vardır (4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11):

There is a lack of international uniformity in the approach to the screening and diagnosis of GDM (10).

Toplam 3792 kadını kapsayan dört araştırmanın Cochrane meta-analizinden çıkan sonuç durumu özetliyor (11):

GD için tarama yapılmasının veya tarama tipinin anne ve bebek sağlığına müspet etkisini gösteren deliller yeterli değildir.

Bu kadar farklı sonuçların olduğu bir durumda TJOD ve TEMD’ nin “kendi araştırmalarını” da sunarak iddialarını ispatlamaları icap eder.

Gebelik diyabetinin tedavisi nasıl olmalıdır?

Gebelik diyabetinin tedavisi için de çeşitli alternatifler vardır ve hangisinin en doğru yöntem olduğu da ispatlanmamıştır.

1418 kadının katıldığı randomize kontrollü 8 çalışmanın değerlendirilmesi, gebelik diyabeti tedavisi için sunulan spesifik tedavilerin anne ve bebekle ilgili daha iyi sonuçlarla birlikte olabileceğini göstermekle beraber, çocuk ve anneler için en iyi sonuçları sağlayacak tedavi seçimi için güçlü deliller bulunamamıştır.

Bu Cochrane meta-analizinin vardığı sonuç (12):

Ilımlı gebelik diyabetinde diyet tavsiyesi ve insülini kapsayan spesifik tedavi maternal (anneye ait) ve perinatal morbiditeyi azaltmakla beraber bu durum artmış doğum indüksiyonu riski ile beraberdir.

Oral hipoglisemik ilaçlar ve insülini kapsayan yoğun tedavinin farklı tiplerinin bebeğe kısa ve uzun vadedeki etkilerinin değerlendirilebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Bu iki Cochrane meta-analizinden şu sonuçları çıkarmak mümkündür:

BİR: Gebelik diyabetinin teşhisi için rutin olarak tarama yapılmasını ve hangi tarama yönteminin uygulanması gerektiğini gösteren yeterli delil yoktur.

İKİ: Gebelik diyabetinin tedavisinin nasıl olacağı (diyet; diyet + egzersiz; insülin; metformin) da belli değildir.

TJOD’ un kendi araştırmaları olduğunu sanmıyorum

Bu bilgilerden gebelik diyabeti için doğrulukları hiçbir şüpheye ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ispatlanmış rutin olarak uygulanacak tek bir teşhis (tarama) ve tedavi yöntemi olmadığı, bu belirsizlikleri gidermek için araştırmalar yapılmasına gerek olduğu açıkça ortadadır.

TJOD, Karatay’a suç duyurusunda bulunmakla kaybettiği zamanı araştırma yaparak değerlendirmiş olsaydı çok daha faydalı bir iş yapmış olurdu.

TJOD, hangi “araştırmalarına” dayanarak gebelikte şeker yükleme testinin rutin olarak yapılmasını şart koşuyor, açıklamak mecburiyetindedir!

Gebelik diyabeti bizde de artıyor mu?

Bu ancak TJOD ve TEMD tarafından cevaplanacak bir sorudur ama ben “hayır” diyecek kimse çıkacağını sanmıyorum.

Hiç şüphe yok ki tüm dünyada olduğu gibi bizde de tip 2 diyabet gibi GD de artmaktadır (13, 14).

TJOD ve TEMD hiçbir bahaneye sığınmadan “Gebelik diyabeti bizde de artıyor mu?” sorusunu mutlaka cevaplamak zorundadır.

Eğer ülkemizde GD artıyorsa bunun sebebini veya sebeplerini de ortaya koymaları ve bunun sorumlularını açıklamaları ve haklarında da tabip odasına şikâyette ve savcılıklara suç duyurusunda bulunmaları gerekir.

GD’ nin şeker yükleme ile teşhisine karşı çıkan birini bile affetmeyen halk sağlığına duyarlı bu iki derneğin GD’ deki artışın müsebbipleri için dünyayı ayağı kaldırmaları icap etmez mi?

Sakın bu artışın müsebbiplerinden biri de bizzat TEMD olmasın (15) ?

Her iki dernek de en azından GD’ nin önlenmesi için hangi faaliyetlerde bulunduklarını açıklamalıdır.

İşin hukuki boyutu

Hukukçu Dr. Erkin Göçmen “Prof. Canan Karatay’ ın engizisyona gönderilmesi kabul edilemez!” başlıklı yazısında olayın hukuki kısmını yorumluyor (16):

Bu testin zararlı olduğunu gösteren çalışma olmadığını söylemekle yetinemezler. Tam aksine bunun faydalı ve zararsız bir uygulama olduğunun kanıtlarını göstermek zorundadır. Zira bu uygulamanın doğru ve yararlı bir işlem olduğunu kendileri iddia etmektedir.

Bilimi serbestçe açıklama ve yayma hürriyeti anayasayla koruma altına alınmış bir temel haktır. Bilimin sınırları içinde kalmak şartıyla her düşünce, kanaat ve görüş bu haktan yararlanır. Aksi takdirde bilim gelişmez, durur.

Sonuç ne olursa olsun bilimsel görüş mahkemelerce susturulamaz.”

Gebelikte şeker yükleme testinin zararlı olduğunu gösteren tek bir araştırma yoktur sözünün, gebelikte şeker yükleme testinin zararsız olduğunu ispat etmediğinin altını tekrar çizmek isterim.

Karatay iç hastalıkları uzmanıdır

Bu arada Karatay iç hastalıkları uzmanıdır ve şeker yükleme testi de diyabet de uzmanlık alanı içindedir; kaldı ki böyle bir açıklama için “hekim” olmak yani tıp diplomasının olması yeterlidir.

TJOD, doktor olmadıkları hâlde sağlık ve hastalıklar hakkında ipe sapa gelmez açıklamalar yapan, çeşitli alternatif tedaviler tavsiye ederek halk sağlığını tehlikeye atan “şarlatanlar” hakkında da şikâyette ve suç duyurusunda bulunmuş mudur, açıklamalıdır.

TJOD sorularıma cevap vermiyor!

Karatay’ ın ceza almasıyla muradına erdiğini düşündüğüm TJOD’ un bundan sonraki mesaisini HPV aşısıyla alâkalı sorularıma ayırmasını temenni ediyorum (17).

Bu soruları ve endişelerimi yönelteli on aya yakın zaman geçti ve TJOD’ dan hâlâ bir cevap yok!

Karatay’ ın askerleriyiz

Canan Karatay, ülkemizde tabuları yıkan, dürüst, cesur yürekli bir HOCA’ dır.

Bu millet birçok gerçeği onun sayesinde görmüş, senelerce nasıl aldatıldığını onun sayesinde öğrenmiştir.

Tek endişesinin halkın sağlığı olduğundan hiç şüphe duymadığım Canan Hoca’ nın bu mevzuda da iyi niyetli ve haklı olduğuna inanıyorum; halkımızın büyük çoğunluğunun da benim gibi düşündüğüne eminim.

Karatay’ ın askerleriyiz!

Kaynaklar:

1. http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/10/21/haftanin-haberi/karataya-15-gun-meslekten-men/

2. http://www.tjod.org/gebelikte-seker-yukleme-testi/

3. http://www.nhs.uk/Conditions/gestational-diabetes/Pages/Diagnosis.aspx

4. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/25405716

5. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24411342

6. http://www.hsd-fmsb.org/index.php/hsd/thesis/view/49

7. https://books.google.com.tr/books?id=iApvCAAAQBAJ&pg=PA300&lpg=PA300&dq=reproducibility+OGTT+in+pregnancy&source=bl&ots=Gx_M70eEHt&sig=SEJTkqPGvlOuUcPNV_xWcEQhHLM&hl=tr&sa=X&ved=0CFcQ6AEwB2oVChMI8pnk6ajVyAIVy34aCh2bFgk9#v=onepage&q=reproducibility%20OGTT%20in%20pregnancy&f=false

8. https://books.google.com.tr/books?id=lDrrGd_IbrkC&pg=PA29&lpg=PA29&dq=reproducibility+OGTT+in+pregnancy&source=bl&ots=zFTyjpKg4h&sig=g_Tdx-S1UGinfZvXFjwABtxkgE0&hl=tr&sa=X&ved=0CFwQ6AEwCGoVChMI8pnk6ajVyAIVy34aCh2bFgk9#v=onepage&q=reproducibility%20OGTT%20in%20pregnancy&f=false

9. https://books.google.com.tr/books?id=JWldLTOrK_cC&pg=PA259&lpg=PA259&dq=reproducibility+OGTT+in+pregnancy&source=bl&ots=3rMluW6Nl3&sig=bGEdMINZj9HALTq2vbU92zwV1OI&hl=tr&sa=X&ved=0CEMQ6AEwBTgKahUKEwjz_Z6urNXIAhVC0hoKHT3jCaI#v=onepage&q=reproducibility%20OGTT%20in%20pregnancy&f=false

10. https://www.dovepress.com/updated-guidelines-on-screening-for-gestational-diabetes-peer-reviewed-fulltext-article-IJWH

11. http://www.cochrane.org/CD007222/PREG_screening-for-gestational-diabetes-and-subsequent-management-for-improving-maternal-and-infant-health

12. http://www.cochrane.org/CD003395/PREG_treatments-for-gestational-diabetes

13. http://www.news-medical.net/news/20120416/Gestational-diabetes-on-the-rise.aspx

14. http://www.cdc.gov/pcd/issues/2014/13_0415.htm

15. http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/03/11/yazilar/tip-yazilari/beslenme/turkiye-endokrinoloji-ve-metabolizma-dernegi-asil-kendi-hakkinda-suc-duyurusunda-bulunmalidir/

16. http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/08/01/etibba-diyor-ki/prof-canan-karatay-in-engizisyona-gonderilmesi-kabul-edilemez/

17. http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/08/03/yazilar/tip-yazilari/rahim-agzi-kanseri-asisi/turkiye-jinekoloji-ve-obstetrik-dernegi-bu-sorularima-cevap-vermelidir/

***

EK 1 (18.5.2022):

Anayasa Mahkemesi, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay’a televizyon programlarındaki şeker yükleme testine ilişkin tıbbi içerikli açıklamaları nedeniyle 15 gün geçici olarak meslekten alıkoyma cezası verilmesini, ifade özgürlüğünün ihlali saydı.

Yüksek Mahkemenin kararına göre, Karatay, 2014 ve 2015’te katıldığı 7 ayrı televizyon programında hamilelere şeker yükleme testi yapılmaması gerektiği yönünde ve yapan doktorları eleştiren açıklamalarda bulundu. Bunun özellikle anne karnındaki bebeklere zarar verdiğini savunan Karatay, anne ve bebeklerin sağlığına ilişkin bilgilerin kendisine ait kitapta yer aldığını belirtti.

Söz konusu yayınlar üzerine İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu, Karatay hakkında disiplin soruşturması başlattı. Soruşturma sonunda Karatay’a 15 gün süreyle geçici olarak meslekten men cezası verildi. Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu da kararı onadı.

Karatay, ceza kararının iptali istemiyle açtığı davanın Ankara 12. İdare Mahkemesince, yaptığı istinaf başvurusunun da bölge idare mahkemesince reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine hak ihlali iddiasıyla bireysel başvuru yaptı.

Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Ayrıca mahkeme, yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 12. İdare Mahkemesine gönderilmesini kararlaştırdı.

Kararın gerekçesinden

Anayasa Mahkemesinin kararında, Anayasa’nın 26’ncı maddesine göre herkesin ifade özgürlüğünün bulunduğu, bunun ancak kanunda belirtilen şartlarda sınırlandırılabileceği, Karatay’ın açıklamaları nedeniyle cezalandırılmasının da ifade özgürlüğüne müdahale anlamı taşıdığı kaydedildi.

Sağlık alanında yanlış bilgilerin yayılmasını önlemek için eylem planları geliştirme ve uygulamanın devletin pozitif yükümlülüklerinden olduğuna işaret edilen kararda, “Hiç şüphesiz yanlış bilgilerin yönetilmesi de sağlık politikalarının esaslı bir parçasını oluşturmaktadır. Fakat bunu yaparken devlet, ifade özgürlüğüne de saygı göstermelidir.” denildi.

Karatay’ın, uzmanlık dışı bir konuda tıbbi değerlendirme yaptığı gerekçesiyle cezalandırıldığı, açılan davanın ise reddedildiği anımsatılan kararda, “Başvurucu bir kardiyoloji ve iç hastalıkları uzmanı olduğu gibi genel olarak Türkiye’nin bilinen akademisyen ve bilim insanlarındandır. Bu kapsamda tıp alanında yaşanan gelişmelerin başvurucunun ilgi alanında olduğunda kuşku yoktur.” ifadeleri yer aldı.

Karatay’ın, gebelikte 24 ila 28’inci haftalar arası uygulanan şeker yükleme testinin anne ve çocuğa zarar verdiği yönündeki görüşünü herkesin anlayabileceği bir dilde anlattığı belirtilen kararda, “Başvurucunun bazı ifadelerinin meslektaşlarını eleştirdiği hatta abartıya kaçtığı kabul edilse bile bir bilim insanının yerine geçip belli bir durumda kullanılacak ifade şeklinin ne olacağını belirlemek yargı mercilerinin görevi olmamalıdır.” değerlendirmesi yapıldı.

“İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir.” ifadesine yer verilen kararda, birey ve toplum hayatı için hayati meselelerin tartışılması bağlamında açıklanan ifadelerin sert olmasına ve polemik içermesine daha fazla tolerans gösterilmesi gerektiği, ayrıca ifade açıklamalara müdahalelerin, gerekçesi olarak kullanılmaması gerektiği bildirildi.

Kararda, Karatay’ın, şeker yükleme testine ilişkin daha detaylı bilgilerin kitabında yer aldığını belirtmesinin reklam olarak kabul edilmesinin de “hekimlere reklam yasağı” ile ulaşılmak istenen amacın ötesine geçtiği, bunun, “ifade özgürlüğü alanının dolaylı olarak daraltılması” anlamını taşıdığı vurgulandı.

Bilim insanlarının ve akademisyenlerin her söylediklerinin mutlak doğru kabul edilemeyeceği ancak alternatif bakışların herkes için daha doğru düşünme imkanı yarattığının bir gerçek olduğu belirtilen kararda, “Başvurucunun anne ve çocuk sağlığı gibi oldukça kritik ve hassas kabul edilen bir meselede dahi en güçlü görüşlere bile karşı çıkabilmesi bireyler, toplum ve ülke için hayati derecede önemlidir.” denildi.

Anayasa Mahkemesinin kararında, mahkemelerin ret kararlarında, Karatay’ın açıklamalarının anne ve çocuk sağlığı için oluşturduğu tehdidin somut olarak ortaya konulmadığı, başvuruya konu ifadelerin ayrıntılı şekilde incelenmesine de özen gösterilmediği belirtildi.

Kaynak: https://medimagazin.com.tr/guncel/aymden-canan-karatay-karari-yanlis-bilgi-ve-ifade-ozgurlugu-farkli-seyler-100604

***

EK 2 (5.1.2025): Hürriyet’ te Fulya Soybaş’ ın haberi…

Meslekten men talebiyle yargılanıyor… ‘Karatay mağdurları platformu’ kuruldu

Yaptığı açıklamalar ve önerdiği tedavi yöntemleriyle bilim dünyası tarafından sıkça eleştirilen İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Profesörü Canan Karatay, hastası Ceyhun Ülker’in böbreklerini kaybetmesi ve kalıcı engellilik hali oluşmasına neden olmakla suçlanıyor.

Meslekten menedilmesi talep edilen Karatay, 9 Ocak’ta hâkim karşısına çıkacak. Ama öncesinde ABD’nin saygın üniversitelerinden, Harvard Tıp Fakültesi’nde Kardiyoloji Uzmanı olan Dr. Ozan Ünlü harekete geçti.

“Karatay Mağdurları Platformu” kurdu. Peki neden? Prof. Dr. Karatay ile bir alıp veremediği mi var? Kendisi yanıtladı…

SORUMSUZCA YAPILAN AÇIKLAMALAR HALK SAĞLIĞINI TEHLİKEYE ATIYOR

Önce Ceyhun Ülker’in ailesine baş sağlığı diliyorum. 8 Kasım 2024’te hayatını kaybetti. Peki iddiaları nelerdi? Ülker’in arkadaşı da olan Evrensel yazarı Özcan Yaman’a anlattığı ve şikâyet dilekçesinde yer alan bazı iddialara beraber bakalım.

TÜM İLAÇLAR ‘STOP’

2014’te yüksek tansiyon sorunuyla gittiği Yeditepe Üniversitesi’nde anjiyo yapılıyor. 5 damarın yüzde 80-95 seviyesinde tıkalı olduğu belirtilerek, Bypass öneriliyor. Doğru hekim ve hastaneyi bulmak için gittiği farklı hastanelerde de tanı hep aynı: ‘Bypass.’ 2016’da TV’den tanıdığı ve giderek de inandırıcı bulduğu Prof. Dr. Canan Karatay’ın çalıştığı özel hastaneye gidiyor. İddiasına göre herhangi bir tahlil veya ileri düzeyde görüntüleme yapılmıyor, anjiyo raporlarına bakılmıyor. Ülker’e kalp hastası değil şeker hastası olduğu, asıl sorunun yaşam biçiminden kaynaklandığını söylüyor Prof. Dr. Karatay ve diyor ki: ‘Tüm ilaçlar iptal.’ Reçetesi ise ‘bol tuz.’ 4 yıl boyunca uygulanan bu ve benzeri ‘doğal’ tedaviler sonrası Ülker’in böbrekleri iflas ediyor, nakille hayatta kalıyor ve kalıcı engellilik hali oluşuyor. Süreç içinde de kansere yakalanarak hayatını kaybediyor.

LİTERATÜRÜN TAM TERSİ

Dr. Ozan Ünlü’nün “Karatay Mağdurları Platformu” kurmasının altındaki iki nedenden biri de işte bu, Ülker’e uygulandığı iddia edilen tedavilerin yanlışlığı. Diyor ki: “Detaylara hâkim değilim, haberlerden okuduğum kadarı ile hastanın şekeri var ve ilaç başlanmamış! Ki şeker hastalığı böbrek yetmezliğinin gelişmesinde önemli risk faktörüdür. Yanı sıra hipertansiyonu olan hastanın tüm ilaçları kesilmiş, yerine düşük doz bir tansiyon ilacı başlanmış. Üstüne bir de- literatürün tam aksine- ‘bol bol kaya tuzu tüket’ denmiş. Normalde bir insan 9-12 gr. arası tuz tüketir, bizse 5 altına düşürmeye çalışırız. Bu bile çok zorken bir hipertansiyon hastasına ‘ilacı kes, bol kaya tuzu tüket’ demek büyük risk. Karatay, neredeyse her programda, kolesterol ilaçlarının bırakılması gerektiğini, işe yaramadığını söylüyor. Oysa dünyada 250, Türkiye’de 165 kişiden biri ailesel hiperkolesterolemi (AH) hastası ve erken yaşlarda hayatlarını kaybetme ihtimalleri var. 80 milyonluk bir ülkede TV’ye çıkıp, bu kadar sık görülen ve ölümle sonuçlanabilecek bir hastalık için ‘İlacı bırakın!’ demek en az 500 bin hastanın hayatına kastetmek ya da hayatlarından binlerce yıl götürmek demektir. Bu beni dehşete düşürdü.”

BUNUN ADI MALPRAKTİS

Karatay başta TV’de boy gösteren bazı diğer hekimlerin de ‘doğal’ olarak pazarladığı birçok söylemin bilimsel olmadığının altını çizen Dr. Ünlü, bu söylemlerin yargı makamlarınca ‘ifade özgürlüğü’ olarak kabul edilmesini yanlış buluyor: “Arada ince bir çizgi var. Konuyu dillendiren hekimse, söyledikleri, onu dinleyenler tarafından ‘tavsiye’ olarak uygulanabiliyor. Oysa tıbbın temeli hastadırGenelleme yapılmaz. ‘Meyve yiyin’‘Egzersiz yapın’ gibi basit tavsiyeler verirken bile, ‘Doktorunuza danışın!’ demek gerekirken, Karatay’ın ‘Aşı yaptırmayın’, ‘Şu ilaçları çöpe atın’ gibi ifadeleri bol keseden kullanması, hekim sorumluluğu almaması büyük sıkıntılar yaratabilir, ki yaratıyor da. Tavsiyeleri hastalara zarar vermeye ve şikayetler de yargıya taşınmaya başlamışsa o zaman bu, malpraktise (mesleki hata) girer. Bana çok kişi ulaştı. Çekinen çok da insan var. Karatay ile bir alıp veremediğim yok, amacım kavga etmek de değil. Bugüne kadar ‘tavsiyeleri’ nedeni ile zarar gören insanları bir araya getirmek, yargı yolunun açık olduğu konusunda farkındalık yaratmak, ayrıca toplumun geri kalanını da onun tavsiyelerine harfiyen uyanların acı tecrübeleri ışığında bilgilendirmek amacım.”

GENEL MOTİVASYON: ÜN-ŞÖHRET-MADDİYAT

Peki ama günün sonunda Prof. Dr. Karatay da bir hekim. Neden yanlış bilgi versin ki? Yanıtı şu: “İki tür hekim var; bir, kendisi de bilmeyen, yanlış öğrenmiş, bilimsel çalışmaları doğru yorumlayamayan. İki, doğrusunu bildiği halde yanlışı yaymaya devam eden. Karatay için hangisi geçerli bilemem. Genel bir yorum yapacaksak olursam- ABD’deki örneklerinde de olduğu gibi- bunun altında ün, şöhret ya da maddi bir motivasyon oluyor genellikle. Şunu da söyleyeyim; Karatay için ‘Hayatı boyunca bilimsel çalışmalar yapmış’ deniyor. Öyle bir algı var. Oysa PubMed, Science Direct gibi bilimsel dergilerde hayatı boyunca yazdığı sadece iki makale var. Biri, 2010’da eko kardiyografi ile ilgili bir çalışma. Yani anlattıkları ile alakası yok. Diğeri de 2012’de bir çalışmanın editörüne yazdığı mektup. Bilimsel başka hiçbir makalesi yok.”

KARATAY SESSİZ

Etik yayıncılık gereği Prof. Dr. Canan Karatay’ın iletişim danışmanına ulaşıp, röportaj isteğimi ilettim. Ancak “Karatay Mağdurları Platformu” hakkında yorum yapmayacaklarını, bunun bir itibarsızlaştırma kampanyası olduğunu ve haklarını yargı yoluyla arayacakları bilgisini verdiler.

BİR SORU BİR CEVAP

İLAÇ ŞİRKETLERİNİN ADAMI MISINIZ

 ABD’de ve Harvard’da olmanızdan kaynaklı böyle yorumlar okudum. Cevabınız olur mu?

“ABD’de de yasal sorumluluk gereği ilaç şirketleri ile öğle yemeği bile yeseniz, herkese açık bir web sitesinde adınız yayınlanıyor. Benim o sitede adım yok! Bedava öğle yemeği bile yemedim. Harvard, ABD’de en fazla araştırma desteği alan enstitü. İlaç şirketlerinden gelen parayla yapılan araştırmalar muhakkak vardır ama şahsi olarak benim aldığım tek kuruş yok. İnceleyebilirsiniz.”

Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fulya-soybas/meslekten-men-talebiyle-yargilaniyor-karatay-magdurlari-platformu-kuruldu-42646562

***

EK 3 (5.1.2025): Birgün’ de Merve Atıcı’ nın haberi…

Ciddi iddialar: Canan Karatay, “meslekten men” talebiyle yargılanıyor

Yaptığı açıklamalar ve önerdiği tedavi yöntemleriyle zaman zaman bilim dünyası tarafından eleştirilen İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Profesörü Canan Karatay, uyguladığı yanlış tedavi nedeniyle bir hastasının böbreklerini kaybetmesine ve kalıcı engellilik hali oluşmasına neden olmakla suçlanıyor. Meslek icrasının yasaklanması talep edilen Karatay, 21 Ocak’ta hakim karşısına çıkacak.

Sağlıkta kamunun payı hızla düşerken yurttaş özel kurumlara mahkum hale geliyor. Halk, sağlık hizmetine erişebilmek için uzun kuyruklarda beklemek ya da ülkenin her kentinde sayıları hızla artan özel hastanelere fahiş ücretler ödemek arasında bırakılıyor. Birçoğu denetimlere takılmayan özel hastanelerdeki ihmal zincirleri ise her geçen gün büyüyor.

İhmal ve yanlış tedavi suçlamalarının odağındaki İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Profesörü Canan Karatay‘a, uyguladığı tedavinin ardından böbreklerini kaybettiğini iddia eden hastanın şikayeti üzerine dava açıldı.

Özofagus (yemek borusu) kanseri tanısı konulan Ceyhun Ülker ise davanın ilk duruşması öncesinde, 8 Kasım 2024 tarihinde tedavi gördüğü Acıbadem Sağlık Grubu’na ait hastanede hayatını kaybetti.

Ülker’e 2014 yılında Yeditepe Üniversitesi kardiyoloji servisinde yapılan muayeneler sonrası “anjiyo” yapılmasına karar verildi. Anjiyo sonucuna göre kalbe giden 5 damarın yüzde 80-95 seviyesinde tıkalı olduğu ve bunun yaşamsal tehlike içerdiği tespit edilerek “By Pass” önerildi.

2014-2015 yılları arasında sırasıyla farklı hastanelerde birer kez daha anjiyo ve kardiyolojik kontrollerden geçen Ülker’e ayrı ayrı aynı tanı tekrarlanarak By Pass olması gerektiği bildirildi.  Bunun üzerine ameliyat için ‘doğru hekimi’ arayan Ülker, 2016 yılında Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi’nde Prof. Dr. Canan Karatay’a muayene oldu.

“ŞEKER HASTASISIN”

Şikayet dilekçesinde yer alan iddialara göre Karatay, muayene sonucu Ülker’e şeker hastası olduğunu söyledi. Karatay, sorunun hastanın yaşam biçiminde olduğunu ve kullandığı tüm ilaçları bırakması gerektiğini kaydetti. Ülker’e yüksek tansiyonu için hafif dozda bir ilaç verdi ve ‘bol tuz’ önerdi.

Karatay tarafından Ülker’e ek olarak da bazı vitamin iğneleri/hapları ve iyot takviyesi verildi. Karatay, Ülker’in kalp-damar probleminin ise cerrahi bir müdahaleyi gerektirmediğini belirtti.

Ceyhun Ülker

BÖBREKLERİNİ KAYBETTİ

Böbreklerin ne denli iyi çalıştığını belirlemek için yapılan kreatin değeri tedavi başladığında 0,70 aralığında olan Ülker’in, 2016-2019 yılları arasında kesintisiz olmak üzere toplam 4 yıl boyunca devam eden tedavisinin ardından bu değeri 4,6’ya kadar çıktı.

Şikayetçi Ceyhun Ülker’e, bu esnada ikamet ettiği Balıkesir/Ayvalık’ta şiddetli göğüs yanması şikayetiyle gittiği bir Solunum Yolları Uzmanı tarafından düzenli kardiyolojik destek önerildi.

Durumu bildirdiği Karatay, Ülker’e bir Nefrolog’a (böbrek hastalıkları uzmanı) görünmesi gerektiğini belirtti. Tedavinin sona erdiğini söyleyen Karatay, kendisinin yapabileceği bir şeyin kalmadığını belirtti.  Nefrolog desteği ve tedavisi almaya başlayan Ülker’e böbrek yetmezliği tanısı konuldu. Ülker ardından böbrek nakli oldu. İlerleyen dönemde ise kanser tanısı aldı.

KARATAY’IN MESLEK İCRASININ YASAKLANMASI İSTENİYOR

Ülker, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği şikayet dilekçesiyle Florence Nightingale Hastanesi ve Prof. Dr. Canan Karatay hakkında suç duyurusunda bulundu.

Dilekçede, “müvekkil aydınlatılmadan uygulanan sıra dışı tedavinin olası sonuçları hakkında bilgi vermeksizin yapılan hatalı ve kusurlu tedaviler nedeniyle” şüphelilerin cezalandırılması talep edildi.

Şikayet dilekçesinde Ülker’in dört yıl süresince uygulanan yanlış tedavi nedeniyle, ağır düzeyde engellilik hali oluştuğuna ve çalışma gücünü kaybettiğine dikkat çekildi.

Karatay’ın “meslek icrasının yasaklanması” talep edilen suç duyurusunda, ayrıca “yaralama ve görevi kötüye kullanma” suçlarından ve Savcılıkça re’sen tespit edilecek suçlardan cezalandırılabilmesi için kamu davası açılması da istendi.

“YÜKSEK MİKTARDAKİ TUZ BÖBREKLERE GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN HASAR VERDİ”

Şikayet dilekçesinde böbrek yetmezliğine ilişkin hekim tanısı şu ifadelerle aktarıldı:

“Gelinen aşamada müvekkile, konulan hekim tanısı; Böbrek yetmezliği, uzun süre göz ardı edilen yüksek tansiyon ve buna bağlı olarak gelişen ve ciddiye alınmayan /müdahale edilmeyen Kreatinin düzeyi artışlarının, yiyeceklerde kullandırılan yüksek miktardaki tuzun böbreklerinde geri dönüşü olmayan hasarlar verdiği, ayrıca uzun yıllar aralıksız olarak kullanılan vitamin iğneleri ve hapların toksik etkiye neden olduğunu tespit ederek bir an öncea diyaliz-böbrek plantasyonu sürecine girmesi gerektiği yönündedir.”

Şikayet dilekçesinde yer alan bilgiye göre, Ülker’in yaşadığı Balıkesir iline bağlı Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi’nden aldığı “maluliyet (engel) oranına” ilişkin tespit ise şöyle:

a-Nefroloji Bölümünce (böbrek nakli nedeniyle): %70 engelli,
b- Kardiyoloji Bölümünce (5 damar By Pass nedeniyle) %30 engelli,
c- Dahiliye Bölümünce (Yüksek Tansiyon ve Diyabet nedeniyle) %10 engelli, raporu düzenlenmiştir.

HASTANE AÇIKLAMA YAPMADI

BirGün’ün, söz konusu iddialara karşı cevap hakkını kullanması için ulaştığı Florence Nightingale Hastanesi Basın Birimi, konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı.

Kaynak: https://www.birgun.net/haber/ciddi-iddialar-canan-karatay-meslekten-men-talebiyle-yargilaniyor-586137

***

EK 4 (5.1.2025): GÜRKAN HACIR

“Tartışmaların odağındaki isim Prof Dr. Canan Karatay’la konuştum. Uyguladığı tedavi ile hastasının ölümüne yol açtığı iddialarını sordum. Hoca şunları söyledi. – Vefat eden hastayı en son 2020 yılında gördüm. Hasta ise 2024 yılında vefat etmiş. Nasıl olurda benim yaptığım tedavi 4 yıl sonra ölüme yol açar? – Hasta kötü beslenme ve yaşam koşullarını düzeltmiyordu. Bana geldiği kısa süreli dönemde sağlığını toparlıyordu. Sonra gene bozuluyordu. Ama dediğim gibi 2020 den sonra ne yaptı bilmiyorum. – Bu aslı astarı olmayan iddiaları 21 Ocak taki mahkemede tek tek cevaplayıp çürüteceğim. Türkiye’nin dört bir yanından hukuk hocaları, avukatlar savunmamı üstlenmek istediklerini bildiriyorlar. Hepsine teşekkür ediyorum. – Bana yönelik bu linç kampanyasını yürüten İlaç lobisidir. – Biliyorum ve asla yenilmem.”

Kaynak: https://x.com/gurkanhacir/status/1875490946609238265

***

EK 4 (5.1.2025): FERHAT ARSLAN 

Ulan Amerika’daki uşakgillerden mankurt @DrOzanUnlu 4 yıl sonra ölen hasta üzerinden yapmışın bir de yaygarayı vay hadsiz. Canan Karatay hoca için Web sitesi yapıp açan bu herifin ne olduğunu anladınız mı Türk milleti?

Kaynak: https://x.com/Ferhatarslandr/status/1875805201694912658

***

Yazı için 9 yorum yapılmış:

  1. BİLİMSEL FAŞİZMİN NEDENİ ; KİRLİ ÇIKARLAR

    Hastalıktan beslenen hastalık cephesi kelle istiyor. Nedeni çok basit
    : Yüzlerce milyar dolarlık pazarın sağlık ve doğal beslenme adına küresel sektörlerden köylünün cebine gitme riskinin artması. Herkes evinde yoğurt peynir yaparsa, doğal gıda için marketler yerine köylere
    giderse, sağlığa zararlı içki, sigara, fastfood, kola ve janjanlı zehirlerden kaçarsa, milyarlarca dolar halkın cebinde kalır. Sağlıklı bir toplumun hastalık harcamalarının azalması da hastalık lobisini
    çökertir. İşte kopartılan fırtınanın nedeni bu. Yıllardır kurdukları
    medyada gece gündüz yapılan bilim dışı şarlatan reklamlara ses çıkarmayan ve göz yumanlar, halk sağlığı için çırpınan bilim
    insanlarına tahammül edemiyor. Toplumu otlarla aldatan şarlatanları
    bahane ederek sağlıklı toplum için çalışanları susturmanın temelinde
    kirli çıkarlar yatıyor. Hastalık üreten yaşam tarzının mimarları,
    sağlıklı toplum için çırpınanları harcamak istiyor. Hem de bilimsel
    ayak oyunlarıyla.

    HASTALIK LOBİSİ SALDIRIYA GEÇTİ

    Çok yakında sektörün reklamını yapan cici bilim dünyası ile tanışacağız. Bol bol hastalık reklamı yapılacak. Erken teşhisle güya hayatınız kurtulacak ama önce hasta olacaksınız. Hastalık sektörüne karşı çıkanların sahtekar yalancı olduğu algısı yaratılacak. Zaten bu aykırı söylemlerin abartılı ve kasıtlı olduğuna dair dış kaynaklı haberler çıkmaya başladı bile. Hastalık lobisi hiç ummadığınız yerlerden saldırıya geçecek. Trilyonlarca dolarlık bir imparatorluktan bahsediyoruz. Bekleyin yakında göreceksiniz ; GDOdan fastfooda, katkı
    maddelerinden kimyasal zehirlere… bunların sağlığa zararlı olduğunu
    gösteren kanıt yok diyecekler. ‘Kanıta göre konuşun, yoksa cezaya
    hazır olun’ diyecekler. Eeee… biz neden bu kadar hastayız? Neden kanser ve her çeşit hastalık artıyor? Kanıtı biz mi bulacağız? Kanıt bulamadık diye hastalıktan sürünmek ve ölmek kötü kader mi olacak?

    Hastalıktan beslenen canavara 9 yılda 8 kat artan hastalık harcamaları yetmemiş demek ki. 2013 yılında muayene olan hasta sayısı 700 milyon olmuş. Bu hasta ordusunu sağlığına kavuşturmak, hastalıkları önlemek, hastalık lobisine bayrak açan hekimlerin bilimsel faşizmle susturulmaları nedeniyle artık tatlı bir hayal. Ülkemizde ölümlerin yüzde 86’sı önlenebilir nedenlerden. Önlenebilir demek, önlemiyorsunuz demektir. Demek ki Tabib Odaları ve ilgili kuruluşlar asıl görevlerini yapmıyor demektir. Halkı uyaran doktorlardan bu kadar. Bir kuzudan bir post olur. Sağlık ve hayatı için halkın bizzat mücadele etmesi gerekiyor. Hastalık lobisiyle mücadele edemeyen, etmeyen toplumların sağlıklı yaşama şansı yok. Hastalıktan sürünmek ve ölmek kötü kader olmaya devam edecek.

  2. BİLİMSEL FAŞİZMİN NEDENİ ; KİRLİ ÇIKARLAR

    Hastalıktan beslenen hastalık cephesi kelle istiyor. Nedeni çok basit : Yüzlerce milyar dolarlık pazarın sağlık ve doğal beslenme adına küresel sektörlerden köylünün cebine gitme riskinin artması. Herkes evinde yoğurt peynir yaparsa, doğal gıda için marketler yerine köylere giderse, sağlığa zararlı içki, sigara, fastfood, kola ve janjanlı zehirlerden kaçarsa, milyarlarca dolar halkın cebinde kalır. Sağlıklı bir toplumun hastalık harcamalarının azalması da hastalık lobisini çökertir. İşte kopartılan fırtınanın nedeni bu. Yıllardır kurdukları medyada gece gündüz yapılan bilim dışı şarlatan reklamlara ses çıkarmayan ve göz yumanlar, halk sağlığı için çırpınan bilim insanlarına tahammül edemiyor. Toplumu otlarla aldatan şarlatanları bahane ederek sağlıklı toplum için çalışanları susturmanın temelinde kirli çıkarlar yatıyor. Hastalık üreten yaşam tarzının mimarları, sağlıklı toplum için çırpınanları harcamak istiyor. Hem de bilimsel ayak oyunlarıyla.

    Artık bilimsel tartışmaları mahkeme salonlarında yapacağız. Engizisyon mahkemesinde, bilinen görüşlere karşı çıkan ve ‘dünya dönüyor’ dediği için yargılanan Galile’den beri ilk defa böyle bir trajedi yaşıyoruz. Sektörel baskı bilimi alt ediyor. Bilimi ve bilim adamlarını sektörün oyuncağı yapıyor. Küresel şirketlerin baskısıyla sürekli değişen rehberler yüzünden doktor milletini rehber maymunu yaptılar, her ülkenin rehberi ayrı, hani bilimsel gerçekler? Demek ki bilim ve bilimsel rehberler kutsal değilmiş. Karşı çıkan da biz de olduğu gibi bilimden aforoz edilmiyor.

    HASTALIK LOBİSİ SALDIRIYA GEÇTİ

    Çok yakında sektörün reklamını yapan cici bilim dünyası ile tanışacağız. Bol bol hastalık reklamı yapılacak. Erken teşhisle güya hayatınız kurtulacak ama önce hasta olacaksınız. Hastalık sektörüne karşı çıkanların sahtekar yalancı olduğu algısı yaratılacak. Zaten bu aykırı söylemlerin abartılı ve kasıtlı olduğuna dair dış kaynaklı haberler çıkmaya başladı bile. Hastalık lobisi hiç ummadığınız yerlerden saldırıya geçecek. Trilyonlarca dolarlık bir imparatorluktan bahsediyoruz. Bekleyin yakında göreceksiniz ; GDOdan fastfooda, katkı maddelerinden kimyasal zehirlere… bunların sağlığa zararlı olduğunu gösteren kanıt yok diyecekler. ‘Kanıta göre konuşun, yoksa cezaya hazır olun’ diyecekler. Eeee… biz neden bu kadar hastayız? Neden kanser ve her çeşit hastalık artıyor? Kanıtı biz mi bulacağız? Kanıt bulamadık diye hastalıktan sürünmek ve ölmek kötü kader mi olacak?

    Hastalıktan beslenen canavara 9 yılda 8 kat artan hastalık harcamaları yetmemiş demek ki. 2013 yılında muayene olan hasta sayısı 700 milyon olmuş. Bu hasta ordusunu sağlığına kavuşturmak, hastalıkları önlemek, hastalık lobisine bayrak açan hekimlerin bilimsel faşizmle susturulmaları nedeniyle artık tatlı bir hayal. Ülkemizde ölümlerin yüzde 86’sı önlenebilir nedenlerden. Önlenebilir demek, önlemiyorsunuz demektir. Demek ki Tabib Odaları ve ilgili kuruluşlar asıl görevlerini yapmıyor demektir. Halkı uyaran doktorlardan bu kadar. Bir kuzudan bir post olur. Sağlık ve hayatı için halkın bizzat mücadele etmesi gerekiyor. Hastalık lobisiyle mücadele edemeyen, etmeyen toplumların sağlıklı yaşama şansı yok. Hastalıktan sürünmek ve ölmek kötü kader olmaya devam edecek.

    Ancak bilmedikleri bir sırrı açıklayalım : Bu millet canını ve her şeyini riske atarak halkını uyaran, sağlığı korumak ve hastalıkları önlemek için cansiperane çırpınan evlatlarına sahip çıkacaktır. Çünkü bu yaşam savaşında kör ve sağır bırakılan toplumu, bu fedakar bilim insanları koruyacaktır. Bilimde aykırı fikirleri engizisyon ve postmodern darbeyle susturmaya çalışanlara, bilimi hukuka dayayanlara ve bilimi mahkemede arayanlara bir kere daha anlatalım:

    Bilim inkâra, din ise imana dayanır. Eski bilgilerimize sıkı sıkıya bağlı kalsaydık, onları inkar etmeseydik bugün hala Taş Devri’nde yaşıyor olacaktık. Hem de cilalı taş devri bile değil, yontma Taş Devri’ nde. Çünkü cilâyı da bulan, farklı ve aykırı düşünen insanlar. Bilimde aykırı fikirleri engizisyon ve postmodern darbeyle susturmaya çalışanlara, bilimi hukuka dayayanlara ve bilimi mahkemede arayanlara, 4600 yıl önce yazılan tıbbın ilk yazılı metnini bir kere daha hatırlatalım :

    Süper doktorlar hastalıkları önler, vasat doktorlar erken teşhis ve tedavi eder, adi doktorlar ise hastalıktan rant sağlar.

    Herkes grubunu ve cephesini belirlesin !

    Hangi gruba dahilsiniz?

    Hangi cephenin askerisiniz?

    Cepheler : Hastalık veya Sağlık cephesi.

    http://www.aciamagercek.com

  3. Kamil BOran dedi ki:

    Bu yazınızı anlayabileceklerini sanmıyprum. Anlasalardı zaten böyle davranmazlardı.

  4. Gülhan Kara dedi ki:

    Karatay-Dizdar ve Küçükusta, diğerlerinden çok ama çok farklı doktorlar. Onlar bizim yani halkın doktorları.

  5. M. Peker dedi ki:

    Sanırsın Tabip odası değil Engizisyon mahkemesi.

  6. faik dedi ki:

    Sağlıksız ortamda sağlıklı kararlar alınabilir mi?

    Siz hiç doğada mahkeme kurulduğunu gördünüz mü?

  7. Mücahit Altuntaş dedi ki:

    Belirmeden geçemeyeceğim yazı içinde “Bilim tartışarak gelişir” ile …. “Karatay’ın askerleriyiz!” enteresan çelişkili ikili olmuşlar.

    Acıamagerçek adıyla sayın Yeşilçimen çok önemli tespitlerde bulunuyor.Çok önemlidir.Asıl mesele bu !

    Ayrıca eklerim olacak…

    Çocuklarda son otuz yılda obezite 3 kat ! arttı.Aval aval baktık !Gebeler daha çok diyabet yada şeker hastası olacaklar, klasik yaklaşıma göre daha çok OGTT testi yapmak gerekecek ! Burada yanlış nerede !

    Sayın Karatay’ın yaklaşımları tartışılabilir, tartışılmalı.

    Benim üzerinde durmak istediğim sayın Karatayın rafine karbonhidrat vurgusudur.Çocuklarımız, bizler, kültürümüz kilo alımı konusunda aşırı şeker, aşırı hamur işi , unlu gıda, özetle rafine karbonhidrat gıda tüketiminin yol açtığı obezite konusunda çok daha sistematik ve her boyutta harekete geçmek zorundayız.Reklamcılık, eğitim, gıda sektörü ve maliyeyi içeren yaklaşımlarda bulunulmalı.Fakat şeker, hamur işi, unlu gıda tüketimi konusunda çok pervasız çok rahatız. Karatayın bu konuda vurguları yerindedir.

    Klasik tıp ve kanıta dayalı tıp odaklanması ile başka gerçekleri kaçıran çerçeve ise bu sorunu pratik hayatta bu sorunlara bakış konusunda sıradanlaştırmış pasif durumda.

    Bizler çocuklarda obezite neden son on yılda 3 kat arttı, nasıl hızla bu süreç geri çevrilebilir ? sorunu yerine sayın Karatayı, OGTT testini tartışıyoruz. OGTT testi, kolesterol kullanımı konusunda bilimsellik, kamuoyu yanıltması sorunu fetişize ederken diğer yanda bu hastalıklarını ana etkeni “obezite- şişmanlık ” sorununa aynı duyarlılıkla yaklaşmıyoruz !

    Yada klasik tıp çevrelerinin çaresizliğini, bu çaresizliğin arka planını görmezden geliyoruz.Burada çok büyük çelişkiler var.Bu çelişki ve verilerin uyumsuzluğu vertigo etkisi yaratıyor.Bunu da görmemiz gerekiyor. Bilimsellik kendi içene hapsolmuş fetişleriyle,ama diğer yandan obezite ve dolaysıyla bir sürü artçı sağlık sorunu yaratan gündelik hayattaki yanlışlarımıza “duyarlılıkları” yenilir yutulur şeyler değildir.Vertigo etkisi yaratıyor.

    Karataya verilen bu ceza abartılı görünüyor.Diğer yandan ülkemizde, çocuklarda son otuz yılda artan obezite sorununda gerçekleşmiş ve tartışmasız çaresizliğimiz pervasız hallerimiz ile açık çelişki teşkil etmektedir.

    Duyarlılık ve reaksiyonlar konusuna çelişkilerimiz var.Samimiyet, bütünsellik, iç içelik ve tutarlık konusunda derin uçurumlar yaratıyor.

    Vertigo etkisidir.Algılarımız ve yaklaşımlarımızdaki çelişkiyi tutarsızlıkları ifade eden bir metafor olarak kullanıyorum.

  8. faik dedi ki:

    Yok söylemeden edemiyeceğim;

    Biriyle devlet ve diğer kuruluşlar uğraşıyorsa bu reklamda/cazibede oluyor.

  9. Halit Karakaya dedi ki:

    Bu derneklerin amacı toplumun doğru bilgilenmesini engellemek. Karatay ve benzeri birkaç kişi konuştukça bunların foyası ortaya çıkıyor. Halk da kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor.

Siz de yorumunuzu paylaşın: