MANDIRACININ OĞLU PİPETLE KUTU SÜTÜ İÇİYOR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
PİPETLİ KUTU SÜTÜ İÇEN ÇOCUK

Gülizar Baki, “Doğal süt yasak dinlemez” başlıklı haberinde büyük şehirlerde yaşayan insanların tabii süte olan özlemlerini ve ona ulaşmak için gösterdikleri çabayı çok güzel dile getiriyor.

‘Sütçü amcaların yolunu gözleyenler, Nişantaşı’nda açık süt siparişlerine yetişemeyen sütçüler, açık süt almak için önünde kuyruk oluşan şarküteriler…’ sözleri beni seneler öncesine götürdü.

Biz çocukken kutu sütü de plastik kaplardaki yoğurtlar da henüz icat edilmemişti. Sütü de yoğurdu da kapıdan geçen seyyar satıcılardan alırdık. Sütçüler genellikle atlarının iki tarafına astıkları güğümlerle, yoğurtçular ise ense ve omuzlarında taşıdıkları uzun bir sopaya asılı yuvarlak tepsilerle satış yaparlardı. Yoğurtçular mahalleye geldiklerini çıngırak çalarak haber verirlerdi.

Yoğurtçu önce omzundaki sopayı indirir, sonra da tepsinin kapağını açıp elindeki spatulayla sorardı: ‘Kaymaklı mı olsun, kaymaksız mı?’ Kaymaksız dersek spatulası ile kaymağı sıyırır ve tepsisinin bir köşesine koyardı ama ben o kapıdan aldığımız yoğurdun kaymağına bayılırdım.

Gıda endüstrisi hayatımıza öyle bir girdi ki sormayın. Mandıra sahibinin oğlu pipetle kutu sütü içiyor, meyve aromalı yoğurda bayılıyor; portakal bahçesi sahibinin kızı ise portakallı gazoz tutkunu diyeyim gerisini siz tasavvur edin.

İş sadece sütle, yoğurtla, portakalla kalsa, gene de razıyız. Taze yiyecek ve içecekler bir bir gidiyor hayatımızdan sevgililer gibi. Aklınıza gelen gelmeyen her şey artık boyanıyor, sürmeleniyor, allanıp pullanıyor, ambalajlanıyor, paketleniyor, kutulara giriyor.

Teknolojinin sağladığı rahatlığa, kolaylıklara diyecek sözümüz yok. Karın lapa lapa yağışını seyrederken şeftali suyu içmekten zevk alan varsa, buyursun içsin ama biz şeftaliyi yazın çeşmenin başında suları ağzımızdan aka aka yemekle mutlu olangillerdeniz.

Mutfak tezgâhında aylarca bozulmadan kalan yoğurt sahibi olmaktan hoşlananlara da afiyet şeker olsun lâkin biz anamızın -buzdolabında bile birkaç günde sulanan, ekşiyen- üzeri kaymaklı yoğurdunun hasretiyle yanıp tutuşanlardanız.

Evlerimize evladiyelik ‘dayanıklı beyaz eşya’ almıyoruz ki yahu; nedir bu yani! Biz, meyve suyu veya meyve aroması değil meyvenin kendisini mevsiminde taze iken yemek istiyoruz. Biz, aylarca bozulmayan süt değil işlenmemiş, mis gibi hakiki süt istiyoruz. Yoğurdumuz hem sulansın hem ekşisin diyoruz.

Ay, çok korktum; tövbe olsun bir daha çiğ süt içersem

Gıda endüstrisinin temel stratejisi de amcaoğlu ilaç endüstrisi gibi ‘korkutma’ ve ‘bahane üretme’ üzerine kurulu; marifet sanki!

Neymiş, açık süt mikropluymuş; bunları içersek hasta olur, hatta ölürmüşüz bile. ‘Ay, çok korktum; tövbe olsun bir daha açık süt içersem’ dememizi bekliyorlarsa daha çok beklerler. Kusurumuza bakmasınlar ‘Paketli yiyecek, kutuda içecek’ diye tutturan endüstrinin beslenme uzmanlarına biz endüstrinin besleme uzmanları gözüyle bakıyoruz. Sütün mikroplusunu, elmanın kurtlusunu istiyoruz.

Sonra güvenilir de olsa açık sütün tüketiciye ulaştırılması da o kadar zor, o kadar zormuş ki süt bu sırada mutlaka bozulurmuş. Tövbe, tövbe! Süt sanki Kaf Dağı’nın ardından ya da okyanusların ötesinden veya ne bileyim Venüs’ ten Mars’tan geliyor.

Hakiki süte ulaşmak öyle zor değil

Vatandaş hakiki süte ulaşmak için kulaktan kulağa, cep telefonuyla, mesajlaşmayla bir sistem kurmuş fakat olmaz bu. Hükümet ve belediyeler sazı ele almalıdır. Yapılması gereken basittir ve şudur: Tüm mandıralar bir kere mutlaka Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kontrolü altında olmalıdır. Buralardan toplanan sütler soğuk zincir ile bir ‘süt merkezinde’ toplanmalı ve burada gerekli denetimler yapıldıktan sonra ‘çiğ’ olarak vatandaşa sunulmalıdır. İsteyen süt olarak içer, isteyen yoğurt çalar, isteyen muhallebi yapar. Uzaya uydu gönderiyoruz da mandıranın sütünü mü isteyenlere ulaştıramayacağız?

Kutu süt ölü süt!

Beslenme uzmanları ‘Kutu süt ölü süttür’ dediğim için üzerime yürüyorlar. Kendileri diyorlar oysa biz sütümüzü ısıl işlemlerle mikroplardan arındırırız, sütümüzde kesinlikle mikrop bulunmaz diye. Ben de zaten tam da bunu diyorum: İçinde mikrop olmayan süt ölü süttür. Süt de yoğurt da içinde bulunan faydalı mikroplar yüzünden değerlidir. Sütü, yoğurdu mikroplardan arındırırsanız onları öldürmüş olursunuz.

Aklınızda bulunsun: Amerika’da kutu sütünden kaçış var. Birkaç sene öncesine kadar açık süt tüketenlerin oranı yüzde 1 iken bu oran bugün yüzde 3. Azımsamayın; bu, 9 milyon bilinçli Amerikalının tercihini gösteriyor.

Sağlıklı gıdalar hayat veriyor

Araştırmaların tümü de obezite, diyabet, kalp-damar, kanserler, astım ve alerjiler gibi modern zaman hastalıklarının, hayat tarzımızla ve özellikle de beslenmemizle doğrudan ilgili olduğunu gösteriyor.

Modern tıbbın ilaçlarla engellemeye çalıştığı hastalıkların birçoğunu ‘sağlıklı gıdalarla’ ve doğru beslenme ile önlemek mümkün. Tüm dünya sağlıklı gıda peşinde. Bu da büyük ölçüde taze ve işlenmemiş; paketlere kutulara girmemiş; içinde GDO, katkı maddesi, tarım ilacı, antibiyotik bulunmayan yiyecek ve içecekler demek. Türkiye’de yaşıyoruz. Her mevsimin kendine has sebzesi meyvesi var. Üç tarafımız içinde balıkların cirit attıkları denizlerle çevrili. Dağlarımız tepelerimiz çayırlarımız meralarımız otlayacak inek, koyun, keçi bekliyor.

Vatandaş istemeli ki alabilsin

Ağlamayan çocuğa mama vermezler. Biz vatandaşlar sağlıklı, işlenmemiş yiyeceklere ulaşmak istediğimizi haykırmazsak sesimizi duyan olmaz. Hükümet ve belediyelerin vatandaşların sağlığını korumak nasıl temel vazifelerinden ise onlara talep ettikleri sağlıklı yiyecekleri de sağlamak zorundadırlar. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları ve belediye başkanları, bürokratları, ileri gelenleri, ileri gidenleri lütfen çıkıp konuşsunlar. Kendileri ve çocukları kutu sütüyle mi açık sütle mi, market yoğurduyla mı ev yoğurduyla mı büyümüşler anlatsınlar; portakal suyunu ilk defa kaç yaşında içmişler söylesinler.

Yazı için 14 yorum yapılmış:

  1. ayhan mahlıçlı dedi ki:

    HOCAM AĞZINIZA SAĞLIK NE GÜZEL DİLE GETİRMİŞSİNİZ SİZDEN BAŞKA BİZİ AYDINLATAN YOK SİZE NE KADAR TEŞEKKÜR ETSEK AZDIR YOLUNUZ AÇIK OLSUN ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN SİZE BAŞARILI SAĞLIKLI UZUN ÖMÜRLER DİLERİM.

  2. bekircetinkaya (02:36)

    merhaba baba mesleği seyyarsütcülük memleketinin ismi sütcüler olan biri olarak hocama cok teşekkür ediyorum senelerce seyyar sütcüleri kötülediler bozuk katkılı sağlıksız süt satıyorlar diye süt fabrikaları kuruldu sağlıklı diye senelerce icinde her türlü katkı maddesi olan sütleri icirdiler yoğurtları yedirdiler bizlere ve bu sebebten dolayı işleri bozulan işsiz kalan binlerce insanda cabası ki babamda dahil dünyada bana göre allahin insanlara sudan sonraverdiği enbüyük nimet olan sütü seyyar sütcüler değil onu paketleyıp rafa koyanlar vermiştir ben acik sütümü geri istiyorum sağolun hocam

  3. seyitgazi (23:07)

    uht (kutu süt) ile pastörize süt çok farklıdır. uht sütte hocamında söylediği gibi bütün mikroorganizmalar ölür. fakat pastörize sütte işleme tabi tutulduğu sıcaklık sadece patojen mikroorganizmaları yok etmekte içindeki yararlı laktik asit üreten mikroorganizmalar kalmaktadır. bu nedenledir ki uht süt minimum 4 ay açılmadan muhafaza edilebilirken pastörize süt açılmadan sadece 4 gün muhafaza edilebilir. bu farkın bilinmesi gerekiyor. büyük şehirlerde açık süt bulma şansımız yok gibidir. ama pastörize süt (uht-kutu süt değil) bulunabiliyorsa bir mikrobiyolog olarak şiddetle tavsiye ederim.

  4. melih.gungor (20:41)

    kapalı, işlenmiş gdo lu her şeye hayır. bunlar besin sınıfından çıkartılmalı.

  5. Misafir (19:03)

    sut insanoglunun binlerce yildir kullandigi onemli bir gidadir.bunca yil atalarimiz bu sutu kaynaytarak icti ve mayalayip yogurt yapti da,son 20 yilda mi acik sutun zararli oldugunu fark ettiler.birakin bunlari,hepsi kapitalist sistemin uydurdugu endustriyel yalanlar.tek amaclari ureticiyi batirip tuketiciye yalan soyleyerek tekel olmak.bir zamanlar yumurta ve zeytinyaagi icinde ayni seyi soylemislerdi.

  6. kaptannn@hotmail.com (18:56)

    firmalar sattıkları yoğurtları sutleri bile sut tozu denen ne oldugu belirsiz şeyden yapmaktalar

  7. esraes (16:34)

    şu şartlarda açik süt, soğuk zi̇nci̇rde ve gerekti̇ği̇ hi̇jyende evlere gelemedi̇ği̇ne göre kutu süte devam.herkes i̇ster daha doğal yemek i̇çmek fakat türki̇ye şartlarinda bu çok zor.köyde yaşasak i̇lk elden alsak bi̇le süte kontami̇ne olan mi̇kroplar ancak pastöri̇ze i̇şlemi̇yle yok oluyor,evde kaynakmakla deği̇l.tarim bakanliğinin da bu konuda bi̇r çabasi olacağini sanmiyorum.saygilar.

  8. saddam (15:25)

    kapalı süt mü hiç tüketmeyelim daha iyi. açık süt açık süt mikroplu diyenlerin kapalı süt tüketmeyecek kadar sağlıklarına düşkün olduklarından eminim.

  9. sentinel (15:18)

    pastorize sütten oldum olası nefret ederim. tadı yok yağı yok kiminin nefret ettiği kokusu da yok. 3 güne bir 1 litre süt gelir bana köyden. ve gören varsa o da ister. açık süt gibisi yoktur. neden nepalde insanlar daha sağlıklı yada neden alplerde köyde keçi sütüyle beslenmiş yaşlı nineler dedler turp gibi. düşünmek gerek. bizim ülkemizde böyle bir fırsat varken açık taze sütü usullerine uygun olarak vatandaşa sunmak çok mu zor. yazar a teşekkür ediyorum. hep aklımdaydı bu konu.

  10. vitamin (15:15)

    kesinlikle acık süt.

  11. sezenkahraman (13:22)

    babaannenizin içtiği süt babamla aynıdır muhtemelen yani ineğin altından sağılır sağılmaz içilen süt. bugün bize ulaşabilen çiğ sütler ise bütün gün güneş altında herhangi bir koruması olmadan sterilize edilmemiş kaplara konan çiğ sütlerdir en azından benim yaşadığım yerde böyle. sütün esas düşmanı güneş ışığıdır,esas vitamin kaybına yol açan güneş ışığıdır. bilim insanları niye bu kadar karalanıyor anlayamıyorum. doktorlar en güvenilen meslek grubu olabilir ancak bu ülkede esas alanı süt olan birçok bilim insanı varken bıraksınlar da süt ile ilgili bu grup düşüncelerini açıklasın.

  12. miyav- (12:49)

    açık sütten ölseydi babannem ölürdü, hergün 2 bardak içerdi, 85 yaşında uyurken rahmetli oldu, saçmalamasınlar.

  13. fehim aydemir dedi ki:

    toplum sağlığını düşünerek ve cesurca bizleri aydınlattığınız için,binlerce teşekkürler.keşke her bilim adamı sizin gibi cesur olabise de bizleri aydınlatsa ne olur..yoksa bilgileri bir gün toprak olacak..olacak..SAYGILAR sevgili hocam.

  14. ayşe dedi ki:

    hocam allah razı olsun bızlerı bılgılendırdıgınız için

Siz de yorumunuzu paylaşın: