KÜÇÜKUSTA KARATAY’A KARŞI
Prof. Dr. Canan Karatay’ a 21.11.2016′ da şu e-postayı gönderdim:
“Değerli hocam, birçok hastam sizin onlardan gıda entolerans testi istediğinizi söylüyor. Bu testlerle ilgili bir yazı yazdım, okumanızı rica ediyorum. Bu testlerin hiçbir bilimsel değeri yoktur, insanların parası çarçur edilmektedir. Bilgilerinize sunuyorum. Selam ve saygılarımla.”
**
Benim ona özel olarak yazdığım e-postaya gönderdiği ve yazımın altına yorum olarak koymamı istediği 22.11.2016 tarihli cevabı aynen şöyle:
“Ben şiddetli alerjisi olan bütün hastalarımdam istiyorum. Her türlü çevresel faktörleri araştırıyorum. Barsak florası bozuk olan, gaz şikayeti olan ve kabızlığı olan, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, kaşıntısı olan, deri hastalıkları olan ve IgE v re TPO değeri yüksek olan hastalarımdan istiyorum. Haşimato hastalığı olan, tiroid nodülü olan hastalarımdan istiyorum. Genel muayene sonucu gerekli olanlardan, istiyorum. Sİzin yazdığıınız gibi her hastadan mutlaka istemiyorum.
Maruziyeti önlemek alerji tedavisinde en başta gelen önlem alma olduğu için öneriyorum. Ve de son derece iyi sonuçlar elde ediyorum. Alerji demek organizmada yangın var demektir. Bu yangının nedenini bulmak tüm hekimlerin görevidir. Hastanın kişisel olarak tanınması önemlidir. Bütün hastalarından istemiyorum, gerekenden istiyorum. Rica ederim bunu açıklayın.
Bütün hastalarım da memnunlar, iyileşiyorlar ve de gereksiz yere ilaçları kullanmıyorlar. Kullandıkları ilaçları da bırakıyorlar.
**
Canan Hoca’ nın yazısından tartışmayı herkese açık olarak yapmak istediği kanaatine vararak ben de cevabımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
BİR: Bu baştan savma, bilimsel hiçbir değeri olmayan ve “hamaset” kokan satırlar beni tatmin etmediği gibi aynı zamanda üzdü de.
Canan Hoca’ dan gıda tolerans testlerini isteme sebeplerini -hadi “binlerce” olmasa da hiç değilse birkaç tane literatürle- beni ikna edecek şekilde yazmasını bekliyordum.
Heyhat!
Verdiği cevabın “her gebeden mutlaka şeker yükleme testi isteyenlerin” veya “kolesterolü yüksek olanlara statin yazanların” dillendirdiği gerekçelerden mantık olarak hiçbir farkı yok.
İKİ: Benim “her hastadan mutlaka” istiyorsunuz gibi bir ifadem yok.
Dediğim sadece, “ona da gitmiş olan birçok hastanın bu testleri istemiş olduğunu söylemeleri” ki cevabından da bu testleri hakikaten “oldukça sık” istediği apaçık belli oluyor.
Çünkü test isteme gerekçeleri arasında âdeta “yok, yok!”
ÜÇ: Bütün hastalarının memnun olup iyileşmelerine, gereksiz yere ilaç kullanmamalarına ben de memnun oldum ancak bu durumun bu testlerle bir alâkası olabileceğini sanmıyorum.
Bu memnuniyet ve iyileşmeyi Karatay’ ın “çoğunu” benim de desteklediğim “doğru beslenme tavsiyeleriyle” ilişkilendirmek daha akla yatkındır.
Hastalar entoleransları (!) olan gıdalar yasaklandığı için değil, zaten işlenmiş şeker, un, trans yağlar yani “hazır gıdalar” yasaklandığı için iyileşiyorlar.
Gıda entolerans testlerinin mantığı da teşhis değeri de yok
Gıda entolerans testlerinde ölçülen IgG4, o besine karşı bir entolerans, alerji veya hipersensitivite olduğunu göstermediği gibi tam aksine düzenleyici T hücreleri aktivitesiyle bağlantılı immünolojik toleransın bulgusudur.
IgG4 varlığı bir başka ifade ile “vücudun o yiyecekle karşılaştığını gösteren fizyolojik bir cevaptan” başka bir şey değildir.
Herkeste yediği gıdalara karşı IgG sınıfından antikorlar üretilir ve bu antikorların kandaki seviyesi genlere ve diyete göre değişir.
Domatesin birinde obeziteye yol açarken başkalarında baş ağrısına, kabızlığa, yorgunluğa, astıma, kaşıntıya, nodüle, uykusuzluğa, burun tıkanıklığına veya herhangi bir hastalık veya semptoma sebep olması “akıl ve mantıkla” bağdaşmıyor.
Ah, keşke öyle olsaydı!
Gıda tolerans testleri zararlı da olabilir
Gıda tolerans testleri gereksiz para ve zaman kaybına yol açması ve kafa karışıklığı yaratması yanında zararlı da olabilir.
Yüzlerce yiyeceğe karşı yapılabilen bu testlerde sağlıklı yaşamak için yenmesi şart olan birçok gıda (mayalar, soğan, sarımsak, domates, maydanoz, tere, roka, fındık, ceviz, balık, yoğurt, peynir, zeytin, tereyağı, kahve, çay) “sakıncalı” çıkabilir.
Bu gıdaların yasaklanması işe yaramadığı gibi tam aksine beslenme bozukluğu ve hastalıklara da davetiye çıkarır.
Bir yiyeceğe karşı IgE aracılıklı anafilaksisi olan birinde IgG normal bulunduğu için o yiyeceğin yenmesine izin verilerek kişi zorla anafilaksiye de itilebilir.
Neredeyse her gün alerjik bir hastalığı olan kişilerle karşılaşan bir hekim olarak bugüne kadar bir tek kişiden bile bu testi istemedim!
Gıda entoleransı nasıl anlaşılır?
Peki, gıda entoleransı diye bir tablo yok mu ve nasıl teşhis edilir?
Gıda entoleransı diye bir klinik tablo elbette var ve çok yaygın olduğu ve giderek de arttığı kanaatindeyim ama bu tabloların ortak bir mekanizmaları yok.
Mesela halk arasında yanlış olarak “süt alerjisi” diye bilinen “laktoz entoleransının” sebebi bağırsaklarda laktaz enzimi eksikliğidir ve bunu gıda entoleransı testi ile göstermek mümkün değildir.
Gıda entoleransını göstermenin en basit yolu, doğru ve detaylı olarak “gıda ve semptom günlüğü” tutulmasıyla beraber şüpheli yiyeceğin diyetten çıkarılması (eliminasyon) ve tekrar diyete sokulmasıdır.
Teşhis için altın standart metot ise çift-kör plasebo kontrollü besin yükleme testidir (double-blind, placebo-controlled food challenge test).
IgG ölçülmesi yanında vega test, saç testi, kinezyoloji testi, lökositotoksik test ve daha başka birçok işe yaramayan “test” vardır.
Bu testleri sadece bunlardan kazanç sağlayan üreticileri ve uygulayıcıları methediyor.
Gelelim neticeye
BİR: “Sözden ibaret hasta memnuniyeti” bilimsel bir delil olamaz.
Canan Hoca’ dan gıda entolerans testlerini istemesinin “bilimsel delillerini ve bunların kaynaklarını” bildirmesini merakla bekliyorum.
Gebelikte şeker yüklemeye haklı olarak karşı çıkan Canan Hoca’ nın saydığı klinik tablolar için gıda entolerans testi istemesi anlaşılmıyor.
ÜÇ: Canan Hoca’ nın haklı olduğunu düşündüğüm konularda sonuna kadar “arkasında” durduğum gibi aklıma yatmayan durumlarda da ikna olana kadar “karşısına” dikilirim.
DÖRT: “Araştırın, öğrenin” diye öğüt veren Canan Hoca’ nın gıda entolerans vagonundan inmesi için paraşütünü açması gerekiyor.
BEŞ: Sadece ilacın değil tıbbi tetkiklerin de “big farma” sı olduğunu unutmayalım.
Avuç avuç ilaç içen insanlar şimdi de “kavanoz, kavanoz vitamin” içmeye başladı!
ALTI: “Gereksiz” ilaca olduğu gibi “gereksiz” vitamin, mineral, antioksidan, balık yağı ve benzerlerine de, gereksiz tıbbi tetkiklere de karşı çıkalım.
GEREKSİZ TIBBİ TETKİKLER DE TIPKI GEREKSİZ İLAÇLAR GİBİ İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ZARARLIDIR.
zamanında size “karşı” olan bir “gıda” mühendisiydim,şimdi anlıyorum ki bu ülkede ki nadir hekimlerdensiniz.
Öncelikle bende farkındayım ortak savunduğunuz noktalar varken tabiki de ayrılacak noktalarda olmalı ki fark görüşlerin tek bir bilimsel doğruda bütünleşebilmesi için.Vitamin hapları konusunda malesef bu aralar fazlaca üstüne düşülüyor.Vitamin hapları doğal mı vücuda zararı varmı bilemiyorum eczacı veya tıp ihtisası yapmış biri değilim.Vitamin hapları hakkında sizden bir yazı bekliyorum.İyi çalışmalar
Vega test ile ayni seymidir bi doktor benden bunu istedi bu test gercekten ic organlarin durumu hakkinda bilgi verir mi
Karatay’ daki mantığa bakın, hastalarım memnun, demek ki iyi bir iş yapıyorum, doğru yapıyorum. Buna ancak pes denir. Sayın Karatay siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Sivilce için MR istendiğinde de hastalar memnun oluyor.
Hocam gereksiz test yapılması tespitinize katılıyorum. Ancak süt alerjisinin bir laktoz intoleransi olmadığını biliyorum.süt alerjisini atlatmis bir çocuk annesi ve Alerji ile Yaşam Derneği üyesi olarak bu konuyu düzeltmenizi rica ederim.
Saygılarimla
IgG4 GIDA ENTOLERANSINI GÖSTERMEZ!
“Ben şiddetli alerjisi olan bütün hastalarımdan istiyorum. Her türlü çevresel faktörleri araştırıyorum. Barsak florası bozuk olan, gaz şikayeti olan ve kabızlığı olan, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, kaşıntısı olan, deri hastalıkları olan ve IgE ve TPO değeri yüksek olan hastalarımdan istiyorum. Haşimato hastalığı olan, tiroid nodülü olan hastalarımdan istiyorum”
Bu sözleri sarfeden dahiliye ve kardioloji mütehassısı kıymetli Canan hoca, beslenme ile de yakından ilgilendiği için bu tür hastalara elbette bakabilir, tetkik edebilir. Ancak belirttiği şikayetler ve yüksek IgE ve TPO değeri alleejiyi gösterebildiği gibi aslında immünolojik sorunlara işaret etmekdedir. Deri, immün sistemin en mühim hedef organı olmak hasebi ile hastalığın işaretlerini de ekseriya burada vermekdedir. Hashimoto hastalığı ise yine otoimmünite yani, immün sistemin kendi dokularını yabancı olarak tanımasından kaynaklanmakdadır ve buna yol açan çevresel faktörlerin en başında, en önemli allerjik ve immünolojik tetkileyici olan aşılar gelmekdedir. Bunlar dikkate alındığında hastayı tedavi etmek oldukça kolaylaşmakdadır. Ancak, Ahmed Rasim hocanın isabetle belirttiği gibi “Gıda entolerans testlerinin mantığı da teşhis değeri de yok”dur! Bu cümlenin ingilizcesini İngilltere yetkili otoritesi (National Institute for Health and Clinical Excellence) şöyle veriyor; “the results (IgG4 intolernace testi) are not relevant or based on sound scientific evidence” (1). Bahusus, Ahmet Rasim hoca bu konuda haklıdır, tıbbî tetkiklerin de “BIG PHARMA”sı vardır.
Bu vesile ile immün sistemin protein parçası olan peptidlere cevap oluşturmasından ve bilhassa insan ve hayvan kökenli proteinler (mesela FBS-inek fetüsü serumu, süt alerjisi niye oluyormuş?) ve otoimmün tetikleyici adjuvanlar ihtiva eden aşıların (2) allerjik ve otoimmün hastalıklara yol açan en önemli epigenetik faktörler olduğunu vurgulamak isterim (3).
(1) https://www.allergyuk.org/downloads/factsheets/intolerances-and-sentivities/identifying-your-food-intolerance.pdf
(2) Yildiran A. Autoinflammatory diseases and their genetic markers. Turk Klin Ped Genetics (In press).
(3) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/08/25/etibba-diyor-ki/epigenetik-neden-cok-onemli/
Maalesef önceleri çok takdir ettiğim Canan hoca artık ipin ucunu tamamen kaçırdı. TV programlarında söylediği, bilimden tamamen uzak söylemler kendisini dibe çekiyor ve artık hastalara zarar veriyor. Umarım hatalarının farkına varır
Dikkat ettiniz mi bilmem Canan Karatay televizyonlara tıpkı bakanlar gibi tek başına çıkıyor, hiçbir tartışma programına katılmıyor. Karşısındaki sunucu da tıp bilgisine sahip olmadığı için doğru dürüst bir şey soramıyor ve o da şov yapıyor konuştukça konuluyor. Ahmet Rasim Bey’ in ise kardiyologdan kadın doğumcuya çocukçudan enfeksiyoncuya kanser uzmanına kadar tartışmadığı kimse yok ve bana göre hepsini de susturuyor maşallah tebarekallah. Bu adam aslında küçük müçük değil en büyük usta.
Canan Karatay’ ın tek başına şov yapmasına müsade edilmemeli, karşısında mutlaka bir tıp doktoru olmalı. Televizyon sunucuları ona ancak çanak tutyorlar.
Ahmet Rasim hocamızı bu yazısından dolayı kutluyorum. Bir bilim adamı böyle olmalı, tüm gerçekleri bütün çıplaklığıyla kamuoyuna açıklamalı.
Ek gıda takviyelerine oldum olası inanmadım, hep şüphelerim oldu. Dahası sun’i, sentetik, rekombinant-DNA yöntemiyle üretilmiş gıda yahut gıda takviyelerinin vücuda zarar verdiği rivayet ediliyor. Bu hususta yapılmış klinik deneyler, yapılmış araştırmalar ve makaleler var mı bilmiyorum. Bilenler paylaşırsa seviniriz.
Dahası, herşeyde insanlığa örnek olmuş, Cenabı-ı Hakk’ın habibim dediği Muhammed Aleyhissalatu Vesselam efendimizin sünnetine uyduğumuzda daha sıhhatli ve dinamik olduğumuzu izliyoruz, hissediyoruz. Dolayısıyla tıbbı hekimlere bırakarak her türlü tıbbi ve beslenmeye dair müzakerelere zaman ayırmak yerine kendi işlerimize ve ilme daha fazla zaman ayırabiliyoruz, hem de daha sade ve sıhhatli yaşayabiliyoruz.
Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın. (Risale-i Nur Külliyatı’dan)
Canan hocayla ilgili aleyhte bir kampanya başlatılmış görünüyor ve salatalık var yiyenmi diye sorana tuzlukla koşan tipler…
Canan hoca bu ülkede diyabet, hipertansiyon troid vs gibi birçok kronik hastalık hakkında bir farkındalık oluşturdu. Onun önerilerini dinleyen birçok hasta bende dahil şifa bulduk. İnsanlar blog larında köşe yazılarında ve kitaplarda bunu defalarca dile getirdi. Mâlesef görmek istemeyen (bilinçli ve artniyetli yada farkında olmayan) zihinlere ne kadar uğraşsanızda bazı gerçekleri anlatmak zordur. Alıcı ayarlarıyla oynanmışsa televizyon çekmez.
Burada yazılan yorumların çoğu olumsuz. Ahmet hoca bu kez gıda tolerans testleri üzerinden yüklenmiş başarılı olmuş. Belki iyi niyetli bir tartışma açmak istemiş olabilir yada değil. Bunu yakında canan hocaya uygulanacak olan ambargolar bize gösterecek.
Ancak haberiniz olsun modern tıbbın beşiği Batıda şu anda tamda Canan hocayı doğrulayan yayınların sayısı hızla artıyor.
Kafanızı kuma gömerek sadece kendinize karanlık yaparsınız.
Canan Karatayın samimiyetinden ciddi şüpheler duymaya başladım. İlk zamanlardaki söylemleriyle halkın güvenini kazandı ama daha sonra bu güveni maddi kazanca dönüştürme gayretine girdi. eğer maddi kazanç peşinde değilse facebookta sağlıklı yaşıyoruz isimli bir profilde adının kullanılmasına müsade etmemesi gerekirdi. adı geçen bu sitede doktorculuk oynayan emekli bir karı koca saçma sapan birsürü zırva tavsiyelerle insanlara zarar veriyorlar. Canan hanımda onlarla boy boy resimler veriyor ve onların yanlışlarına ortak oluyor. 40 yıllık paleo diyeti Karatay diyeti adını vererek sahiplendiği yetmezmiş gibi dünyada ne kadar bütüncül tedavi yöntemi varsa onuda Canan hoca şöle dedi böyle dedi diye sahipleniyorlar. Bahsettiğim bu sitenin Canan Karatay ve Ümit Aktaş tarafından fonlanan bir PR-reklam çalışması olduğundan ciddi olarak şüphe duyuyorum.
Her ikisi bu ülkenin en sevilen sözlerine önem verilen ve dinlenen hocaları. Canan hocaya karşı Ahmet hocanın bir karşı kampanya başlatmış olabileceğini de hiç düşünmüyorum. Onun hakkına yazdıklarını bakmak yeterli. Amma şu da bir gerek ki Canan hoca zaman zaman uçuyor, kendini kaybediyor, ne dediğinin farkında olmuyor muhtemelen, gıda testlerinde olduğu gibi. Ne demek bir bilimsel kanıt göstermeden ben istiyorum hastalar memnun. Dilerim bu yazı Canan hocanın biraz dikkatli konuşmasını sağlar. Bu ona ama çok bir uyarı bence. Dost acı söyler misali. Ahmet hoca haklı.
Canan Karatay ‘ a her eleştiriye anında cevap yetiştiren Sağlıklı Yaşıyoruz ekibinden ses çıkmaması çok ama çok manidar. Sakın bir dolarlarını yakan fetöcüler gibi bunlar da gıda test raporlarını yakmaya gitmiş olmasınlar.
Sağlıklı yaşıyoruz tapınağının kör ve sağır kurucuları suspus olmuş..
ses yok.
Karatay hocanın bu testleri isteme gerekçelerini bilimsel literatürleriyle açıklaması şarttır. Öyle herkes memnun diyerek bu işin içinden sıyrılamaz, bu ona yakışmıyor. Bu testlerin bir işe yaramadığını yeni öğreniyor de olabilir, mümkündür ve de ayıp değildir. O zaman da çıkıp Küçükusta haklıymış, bu testleri gerçekten boşuna istiyormuşum. Halkımız ve Rabbimiz beni affetsin demesi icap eder. Bunları yapmazsa halkın gözündeki itibarı ve inandırıcılığı ciddi yara alır, benden hatırlatması.
Değerli Ahmet Hocamızın yazılarını takip ediyorum bu yazısına da katılmakla bitlikte tesekkür ediyorum
Canan Hoca rahmetli Ahmet Aydın’la birlikte bu ülkede adeta devrim yapmıştır.Özellikle rafine un,rafine şeker ve trans yağların ne kadar zararlı olduğuna dair oluşan farkındalıkta en önemli pay onundur.Ama bilimde kimse %100 yanılmaz değildir. Ben de besin destekleri konusunda A.R.Küçükusta gibi düşünüyorum.Çünkü ben ve çok yaşlı annem yaklaşık iki yıldır hiç birini kullanmadığımız halde halde “Yanlış mı yapıyoruz?” şeklinde bir düşünce şu ana kadar gelişmedi.Bu bağlamda “Sağlıklı Yaşıyoruz”un çok sık kullandığı benim de çok beğendiğim şu cümleyle bitiriyorum,” “Beslenme yanlışsa ilacın yararı yok, beslenme doğruysa ilaca gerek yok!”.