KOLESTEROL TEORİSİ BİR PAZARLAMA HARİKASIDIR
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
Kolesterol teorisinin koca bir yalan olduğunu, yanlış beslenme tavsiyeleriyle milyonlarca insanın obez-diyabet ve kalp hastası yapıldıklarını, kolesterol düşürücü ilaçların işe yaraması bir tarafa telafisi imkânsız zararlara yol açtığını görenler bilim adamlarının sayısı her geçen gün artıyor.
Dünyanın muteber tıp dergilerinden BMJ’ ın (British Medical Journal) son sayısında yer alan bir makalede, “kardiyo-vasküler hastalıkları azaltmak için doymuş yağların diyetten çıkarılmasının yanlış olduğu, yağ tüketiminin azaltılmasıyla obezitenin arttığı, milyonlarca insana gereksiz yere kolesterol düşürücü ilaç verildiği” vurgulanıyor.
Kolesterol yalanlarına hâlâ inanmaya devam edenleri Allah uyandırsın demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
İşte BMJ’ deki “Esas mesele doymuş yağlar değildir” (Saturated fat is not the major issue) başlıklı makale:
Bilim adamları, evrensel olarak birçok fast food, unlu mamul ve margarinlerde bulunan trans yağların enflamatuar olaylarla kalp-damar hastalıkları riskini artırdığını kabul ederler (1).
Ancak “doymuş yağ” başka bir hikâyedir.
“Doymuş yağların kalp-damar hastalıkları riskini azaltmak için azaltılması gerektiği” mantrası neredeyse 40 seneden beri diyet tavsiyeleri ve kılavuzlarına hükmetmiş idi.
Bilimsel deliller şimdi bu tavsiyenin “paradoks” olarak kalp-damar risklerimizi artırdığını gösteriyor.
Ayrıca, iktidarın milyonlarca insanın statinlerle (kolesterol ilaçları) aşırı tedavilerine sebep olan total kolesterol obsesyonu, dikkatimizi ateroskleroza (damar sertliği) sebep olan dislipidemilerin daha tehlikeli risk faktörlerinden uzaklaştırdı.
Doymuş yağlar, Ancel Keys’ in 1970’ deki çığır açan “yedi ülke” çalışmasından bu yana öcü ile korkutuldu (2).
Bu çalışmada koroner kalp hastalığı ensidansı ile total kolesterol konsantrasyonları arasında bir ilişki olduğu ve daha sonra bunun doymuş yağlar tarafından sağlanan enerji ile de münasebeti bulunduğu sonucuna varılmıştı ama “ilişki, illiyet mânâsına gelmiyordu”.
Buna rağmen, yağ alımını total enerjinin yüzde 30’ una ve doymuş yağları yüzde 10’ a indirmemiz tavsiye edildi (3).
Kalp-damar hastalıkları risklerine en büyük tesiri olan diyetteki doymuş yağların LDL-kolesterolü (kötü kolesterol) yükselttiğine inanılıyordu.
Şimdi, doymuş yağ alımının azaltılmasıyla LDL-kolesteroldeki azalma büyük (tip A) LDL-partikülleri için spesifik olduğu ama gerçekte kalp-damar hastalıklarından asıl sorumlunun karbonhidrat alımıyla ilişkili olan küçük ve yoğun (tip B) partikülleri olduğu anlaşıldı (4).
Gerçekten de yeni ileri dönük kohort çalışmaları doymuş yağ alımı ile kardiyo-vasküler riskler arasında anlamlı bir ilişki olmadığını destekliyor (5).
Bunun yerine doymuş yağların “koruyucu” oldukları bulundu.
Doymuş yağların kaynağı önemli olabilir.
Süt ürünleri örnek olarak A ve D vitaminlerini sağlar.
D vitamini eksikliği ve anlamlı derecede artmış kardiyo-vasküler mortalite riski arasındaki bağlantının yanı sıra, süt ürünlerinde çoğunlukla bulunan kalsiyum ve fosforun tansiyon düşürücü etkileri, kardiyo-vasküler risklerle ters ilişkiye katkı yapabilir (6, 7, 8).
Bir araştırmada, kanda esas olarak süt ürünlerinde bulunan yüksek trans-palmitoleik asit miktarlarının, yüksek konsantrasyonlardaki yüksek dansiteli lipoproteinlerle, düşük trigliserit ve C reaktif protein (CRP) seviyeleriyle, azalmış ensülin direnciyle ve erişkinlerde düşük diyabet ensidansıyla bağlantılı olduğunu gösterdi (9).
Doymuş yağın ana kaynaklarından biri de kırmızı ettir.
Kırmızı etin değil, işlenmiş etin koroner kalp hastalığı ve diyabetle ilişkisi vardır ki bu prezervatif olarak kullanılan tuz ve nitratlarla açıklanabilir (10).
Yağın adının kötüye çıkmasının sebebi, protein ve karbonhidratlara göre daha fazla enerji vermesidir ama biyokimyacı Richard Feinmann ve nükleer fizikçi Eugene Fine tarafından termodinamik ve farklı diyet kompozisyonlarının metabolik avantajları üzerine çalışmaları vücudun farklı besin ögelerini aynı şekilde metabolize etmediğini gösterdi (11).
Kekwick ve Pawan tarafından yapılan ilk obezite çalışmaları 1956’ da Lancet’ de yayınlandı (12).
Bunlar, yüzde 90 yağ, yüzde 90 protein ve yüzde 90 karbonhidratlı diyet uygulayan grupları kıyasladılar ve en fazla kilo kaybının yağ tüketen grupta gerçekleştiğini gördüler ve diyet kompozisyonunun diyetteki kalori miktarından daha mühim olduğu sonucuna vardılar.
“Kalori, kalori değildir” teorisi JAMA’ da yayınlanan yeni bir çalışmada da desteklendi; “düşük yağlı” diyetin enerji sarfında en büyük azalmaya yol açtığı ve düşük karbonhidrat ve düşük glisemik endeksli diyetlere göre artmış ensülin direncine sebep olduğu tespit edildi (13).
USA’ da son 30 senede mutlak yağ tüketimi aynı kalırken, tüketilen yağlardaki enerji oranı yüzde 40’ dan yüzde 30’a indi ama obezite zirve yaptı.
Bir sebep şu: Yağ alınınca yiyeceklerin tadı kalmıyor.
Gıda endüstrisi, bu tatsızlığı doymuş yağların yerine şeker ilave ederek gidermeye çalıştı.
Metabolik sendrom (hipertansiyon, disglisemi, trigliserit yüksekliği, düşük HDL-kolesterol ve artmış göbek çevresi) için şekerin bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteren bilimsel deliller artıyor.
Daha önceki nesillerde kardiyo-vasküler hastalıklar büyük ölçüde bir başınaydı ama şimdi kalp krizi geçirenlerin üçte ikisinin gerçekten metabolik sendromu olmasına karşılık bunların yüzde 75’ inin total kolesterol seviyeleri normal bulunuyor (14).
Bu, kolesterolün tek problem olmamasından dolayı olabilir mi?
Framingham kalp çalışması kolesterolün koroner damar hastalığı için bir risk faktörü olduğunu takdis etmesi, statinleri USA’ da en fazla yazılan ikinci ilaç mertebesine yükseltti.
İngiltere’ de 8 milyon insan düzenli olarak statin alıyor; on sene evvel bu rakam 5 milyon idi.
Her sene 60 milyon statinin reçete edildiği hesaba katıldığında, bu ilaçların kardiyo-vasküler mortalitenin azalmasına ilave etkisinin olup olmadığını, sigara içilmesinin azalması ve primer anjiyoplastinin etkilerinden ayırmak güçtür (15).
Yüksek kolesterolün koroner damar hastalığı için önemli bir risk faktörü olduğuna dair yaygın inanışa rağmen, sağlıklı insanlarda yapılan birçok bağımsız çalışma düşük total kolesterolün kardiyo-vasküler ve kalp dışı mortalite ile bağlantılı olduğunu ortaya koydu.
Bu sonuçlar, yüksek kolesterolün sağlıklı insanlar için risk faktörü olmadığını gösteriyor (16, 17, 18).
Statin kullanan 150 bin hastadan oluşan yeni bir “gerçek dünya” çalışması bu ilaçların “kabul edilemez” yan etkileri olduğunu ortaya koydu.
Katılanların yüzde 20’ sinde kas ağrısı, mide bulantısı, uyku ve hafıza bozukluğu, sertleşme problemleri gibi tedavinin kesilmesini gerektiren yan etkiler görüldü (19).
Bu, kas ağrısı ve miyopati gibi önemli yan etkilerin sadece 10 binde 1 kişide görüldüğünü bildiren majör statin çalışmalarıyla da büyük ölçüde çatışıyor.
Ağırlıklı olarak endüstri tarafından desteklenen bir meta-analizde statin kullanan 60-70 yaşları arasında düşük risk grubundaki kişilerde bir senede bir kardiyo-vasküler olayı önlemek için tedavi edilmesi gereken hasta sayısı (NNT: number needed to treat) 345 olarak bildirildi (20).
Statinler için en kuvvetli kanıta dayalı deliller ikincil korumadadır; kalp krizi geçiren her hastaya statinlerin “anti-enflamatuar veya pleiotropik etkilerinden dolayı total kolesterol seviyeleri dikkate alınmadan maksimum dozda tedavi verilir.
Bu grupta 5 senelik mortalite için NNT 83’ dür.
Bu, her hastanın az da olsa faydalandığı manasına gelmez, 82 kişinin hiçbir yarar görmediğini gösterir (21).
Başka hiçbir kolesterol düşürücü ilacın mortalite bakımından bir faydasının olmaması, statinlerin yararının kolesterol seviyesine olan etkilerinden bağımsız olduğu hipotezini destekliyor.
Kalp krizi geçirdikten sonra Akdeniz diyetinin uygulanması, mortaliteyi azaltmada statin almaya göre 3 misli daha etkilidir.
Yakın bir zaman önce yayınlanan PREDIMED çalışması zamanından önce sonlandırıldı, çünkü yüksek riskli kişilerde Akdeniz diyetinin düşük yağlı diyete oranla kardiyo-vasküler olaylarda yüzde 30 düzelme sağladığı görüldü (22).
İlaç tedavisi semptomları azaltabilir ama fizyo-patolojiyi değiştiremez.
Doktorlar prevansiyonu da tedavi gibi sahiplenmelidir.
Doymuş yağların kalp hastalıklarındaki rolüyle alakalı efsaneyi yıkmanın ve obeziteye sebep olan zararlı diyet tavsiyelerini kırmanın zamanı gelmiştir.
İsveç doğru yolu buldu
“Büyük Kolesterol Yalanı” isimli kitabın yazarı Dr. Malcolm Kendrick şunları söylüyor:
“İsveç, düşük yağlı diyeti reddeden milli beslenme kılavuzu oluşturan ilk Batılı ülke oldu.
İsveç’ te, düşük yağlı diyet yerine az karbonhidratlı çok yağlı besinler tavsiye ediliyor.
İsveç Sağlık teknolojisi Kurumu, yağdan zengin diyetin diyabetin esas sebebi olan ensülin direncinin kan şekerini düzelttiğini, trigliseritleri azalttığını, iyi kolesterolü artırdığını, kilo verme dahil faydalı etkileri olduğunu bildirdi.”
Gelelim neticeye
Cape Town Üniversitesi Egzersiz ve Spor Bilimleri profesörlerinden Timothy Noakes diyor ki:
“Koroner kalp hastalığının tek sebebi olarak kan kolesterol seviyesi yüksekliğine odaklanmak zamanımızın en büyük tıbbi hatasıdır.
Tüm bilimsel delilleri değerlendirdikten sonra şu sonuca vardım:
Sevdiğiniz birine asla statin yazmayın.”
KAYNAK
http://www.bmj.com/content/347/bmj.f6340
***
EK 2 (22.3.2023): Amerikan Kalp Derneği: “Diyetteki kolesterol ile kalp-damar hastalığı riski arasında bir bağlantı bulmadığından, gıdalardan kolesterol alımına ilişkin sayısal bir tavsiye olamaz”.
Kaynaklar:
https://www.medicalnewstoday.com/articles/327329.php#1
https://www.ahajournals.org/doi/10.1161/CIR.0000000000000743
***
Size başarılar diliyorum. Gündemde kalmak hiç kolay değil.
Bana Alfred Adler’i hatırltıyorssunuz…
Sayın hocam,
kolesterol gerçeğini dile getirdiğiniz için sizi kutluyorum.
[…] Kolesterol teorisinin koca bir yalan olduğunu, yanlış beslenme tavsiyeleriyle milyonlarca insanın obez-diyabet ve kalp hastası yapıldıklarını, kolesterol düşürücü ilaçların işe yaraması bir tarafa telafisi imkânsız zararlara yol açtığını görenler bilim adamlarının sayısı her geçen gün artıyor. Dünyanın muteber tıp dergilerinden BMJ’ın (British Medical Journal) son sayısında yer alan bir makalede, “kardiyo-vasküler hastalıkları azaltmak için doymuş yağların diyetten çıkarılmasının yanlış olduğu, yağ tüketiminin azaltılmasıyla obezitenin arttığı, milyonlarca insana gereksiz yere kolesterol düşürücü ilaç verildiği” vurgulanıyor (Malhotra A. Saturated fat is not the major issue. BMJ 2013; 347 doi: http://dx.doi.org/10.1136/bmj.f6340). Bültenimizin mevcut sayısını bu makaleye ayırdık. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın yorumları ile.. (http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2013/10/24/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/kolesterol-teorisi-bir…) […]
Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın notu
Makalede Ancel Keys’ in 1970’ deki çığır açan “yedi ülke” çalışmasından bahsediliyor. Aslında Keys’in makalesi 1953 yılında yayınlanmıştır. Ancel Keys 7 ülkede yapılan yağ tüketim araştırmalarını bir araya getirerek doymuş yağ tüketimi arttıkça koroner kalp hastalığının da arttığı sonucuna varmış (Keys A. Atherosclerosis: a problem in new public health. Journal of Mount Sinai Hospital, 1953; 20:118-139).
O çalışmaya 22 ülke dâhilmiş fakat Keys 15 ülkenin verilerini bu çalışmanın içine nedense almamış. Bundan 4 yıl sonra Yerushalmey ve Hilleboe diğer 15 ülkenin verilerini de ilave ederek 22 ülkenin verilerini yeniden irdelemiş. Ama her ne hikmetse KKH ile yağ tüketimi arasında bir korelasyon (ilişki) bulamamışlar (Yerushalmey J, Hilleboe HE. Fat in the diet and mortality from heart disease. A methodological note. The New York State Journal of Medicine, 1957; 57: 2343-2354). Fakat Amerikan Kalp Birliği (American Heart Association) nedense Yerushalmey ve Hilleboe’nun çalışmasına değil de, danışma kurullarının bir üyesi olan Keys’e itibar etmiş!!!!! Gıda sanayinin bilime nasıl müdahale ettiğinin tipik bir örmeği..
Canan Karatay Ayşe Arman’a konuştu: Bazı meslektaşlarım çıldırıyor!
http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-canan-karatay-ayse-armana-konustu-bazi-meslektaslarim-cildiriyor-1-11-66676.html
Kendi tarzında bir mantık yürütme yapacağım.Yer yer şizofrenik , yer yer kaygan olabilecek sorunlar kaçınılmazdır.
Bilimin sorunlarından biri insan aklı ve akıl yürütme hallerindeki sorunlar.
Meşhur “FITRATINDA VAR ! ” deyişi haklı çıkıyor.İyi zaptedilmeleri , tanımlanmaları gerekiyor.İşi fıtrata bırakmamak için çoklu sorulara ve karşılıklı denetime ihtiyaç var.
Neyse ,akıl yürütme sorunlarından biri de bu süreçte hangi bağıntılara odaklanacağınızı iyi tanımlamak zorunda olmak.Söz konusu “hayatta kalmak” , “uzun yaşamak” , daha doğrusu “sağlıklı yaşamak” olunca tanımlanacak çok bağıntı olabiliyor.
Ona özgü sorularım geliyor.Kuşkusuz bu her daim kaçınılmaz “fıtrat” zaafları yenmek ve tanımlamak daha çok soru sormamız gerekiyor.
1.Güvenilirlik sorunu;
Bugün büyük araştırmalar maliyetle ve büyük şirketlerin sponsorluğunda yapılıyor.Dünyaya hükmeden ideoloji pazarlama ve işin ticaret yapılabilen yanı.Parayı koyan kuralı koyuyor.Yada kuralı koyan parayı koyuyor.
2.İrtibat sorunu
Ülkemizde de görüleceği üzere kongreler büyük firmaların sponsorluğunda yapılmaktadır.(Neden diye sorup düzeltemiyoruz.Sağlığa ve bilimsel yöntem zararlı olsa gerek )
Burada öne çıkan , çıkarılan değerler konusunda sorun yaratıyor.
3.Damar sisteminin sağlığı yada akışkanlığı için inflamatuar parametreler mi önemli (HsCrp) yoksa kolesterol düzeyi mi?
yada
Yaşam tarzı mı ön planda ( olmalı yada daha kötüsü gerçekte ve/veya reel oluyor ) , ilaç kullanıyor olmak mı?
4.Türk toplumunda hekimler ve çok eğitimliler dahil sağlıkta yada sağlıkta nitelik sorununda biz “asgarileri” neden bu kadar kolay ihmal ediyoruz ?
Bu eğitim sorunun , kendi niteliksel kriterleri yanında geri kalmışlık ve sömürge toplumu olmak ile ilişkisi var mı ?
5.Türkiyede asgariler ne haldedir ?
Asgari ücret , asgari iletişim , asgari kendini ifade etme düzeyi , özerklik , örgütlülük , örgütlü bağıntı kurma halleri ?
Kendine asgari zaman ayırma ,
Beslenmeni asgari düzeyde nitelikli kılma ,
Çevreyi ve çevreni her anlamda asgari düzeyde öngörme ve düzenleme ,yada müdahil oma halleri
6.Türkiyede , hadi Dünyada da diyelim , haklı olmakla güçlü olmak ilintilendirilmişmidir ? Yoksa ters köşe ilişkilerini mi sürdürmektemidir ? Neden iş kazalarında ölümleri niteliki karşılayamıyoruz ?
İş yeri hekimi ve iş sağlığı güvenliği uzmanı maaşını patrondan alırken ne münasebet ölümlerle çalışma ortamı arasında bilimsel ilişki kurmak sorunu ?Asgariler yeteri kadar karşılanmış mı?
Hayır.Hayırda hayır var.
7.Kendi rektörünü seçme gücü ve isteği , trajik olacak ama hayali ol(a)mayan üniversitelerden ne bekleyebiliriz ?
8.Dünya çapında bu müthiş ürünleri bize pazarlayan büyük ilaç firmalarının kendi ürünlerini satma ile ilgili hırslarıyla iligili olarak aldığı cezalar var mı ?
8.Bilimsel çalışmalarda insan fıtratı ile ilgili sorunlar günümüz Dünyasında (gerçekten ) giderilebilmişmidir ?
9.Bir şeyi anlatırken insna özgü çeşitli zaafiyetlerle ve kasten abarttığımız olur mu ?
10.Son otuz yılda obezitesi %300, yada üç kat artan ülke bu davasa artçı etkileri olan sorunda (OBESİTE !) , sağlık problemlerini ilacı tartışarak mı , yoksa yaşam tarzını tartışarak ve öne çıkarak giderebilir ?
11.Beslenme ve yaşam tarzı eğer ilaçtan çok daha önemli ise tıp fakültelerinde sıkı bir beslenme eğitimi halen hangi fakültelerde ne zamandan beri sistematik veriliyor ?
12.Asgarileri ihmal eden ülkeler tefarruatları tartışarak bitirebilirler mi?
Birini bile yanıtlamanız , yada yanıtlamamız kazancımızdır.
Dr.Mücahit Altuntaş
İç hastalıkları uzmanı
14 Ağustors 2015