KAFA KARIŞIKLIĞI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
yavuz donat

Televizyonları izledik, profesörleri dinledik… Kafamız karıştı… Konu “Kolesterol ilacı.”
Hocanın biri diyor ki “kullanılacak.”
Öteki karşı çıkıyor:
– Sakın ha!.. Kullanmayın.
TV’lerde, gazetelerde her otorite “farklı bir şey” söylemeye devam ediyor.
Kafamız daha da karışıyor.
Zira… Yıllardır “kolesterol ilacı” alıyoruz

Yazının tamamını okumak için

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. SÖYLEMİŞTİK:
    HALKIN KAFASI KARIŞIYOR

    Bilimin sükûneti ve kuralları içinde tartışılması gereken konuları, lütfen halkın gözü önünde tartışmayalım. Neden mi? Halkımız otorite kabul ettiği bilim ve din adamlarının medyada kavga etmesini istemiyor, çünkü otoriteye olan güveni sarsılıyor, zihinsel dengesi bozuluyor. Tartışmalardan ve çelişkili ifadelerden rahatsız oluyor. En azından bilime ve tıbba olan güveni sarsılıyor, alternatif arıyor ve otlara sarılıyor.

    Halkın kafası neden karışıyor? Otoriteler, birbirine zıt önerilerde bulunduğu için. Birisi, bu ilacı almazsan ölürsün diyor, diğeri de alırsan ölürsün diyor. Peki halkımız ölmemek için ne yapsın? Bilimsel kanıtları değerlendirsin, kendi kararını kendi versin, bizden uyarması diyorsunuz. Ülkemizde ‘bilimsel değerlendirme’ konusu ders olarak okutulmadığı için halkımız bilimsel değerlendirme yapamaz. Bırakın halkı, aldığımız eğitim daha seçmen sayısını veya Van depreminin derecesini bile doğru olarak tespite imkân vermiyor kaldı ki halkı eleştiriyoruz.

    Ayrıca sizin ne dediğiniz değil, halkın ne anladığı önemlidir. Biz buna algı diyoruz. ‘Bu ilaçlar zehirliyor ve öldürüyor, doktorlar da hala bu ilaçları bize yazıyor’ algısı, nelere yol açar hiç düşündünüz mü? Siz olsanız ne yaparsınız? Diyelim ki ilaçları çöpe attınız ve hastaneye gittiniz, doktorlar da size, zehirliyor ve öldürüyor diye bildiğiniz bu ilaçları tekrar yazdı. Ne yaparsınız?

    Yazılan ilaçların çoğu, bu çeşit yayınlar yüzünden torba torba çöpe gidiyor, milletin devletin parasına yazık değil mi? Doktorlar, tabii ki aldıkları eğitim ve bilimsel kurallar gereği bu ilaçları yazacaklar, bunda bir yanlışlık var mı? Varsa öncelikle bu yanlışı düzeltmek gerekir. Bunun da yeri medya değil, bilimsel arenadır. Bağımsız ülkelerde bağımsız bilim kurumları vardır, halkın sağlığını, algısını koruyan yetkili kurumlar vardır ve bu kurumlar üçbeş kişinin vatanı milleti kurtarmasına müsaade etmez, çünkü bu görev kendisine aittir, varlıklarının sebebi budur. Konuya el koyar, ‘siz kim oluyorsunuz’ der, bizde olduğu gibi seyretmez, müdahale eder, etmeli. Aksi halde kaos olur.

    Çelişkili bilgilerle kafası karışan halkın, poliklinikte kendilerine ilaç yazan doktorları dayaktan geçirmediğine şükredelim. Toplumda artan şiddet dalgası, her konudaki zihinsel çelişkilerden dolayı giderek yayılıyor. Dizilerde sunulan hayatla kocasının sunduğu hayat arasındaki çelişki nasıl ki felakete yol açıyorsa, otoritelerin arasındaki çelişki de felakete doğru ilerliyor. Toplum, bu kısır tartışmaları anne-baba kavgasına benzetiyor ve hoşlanmıyor. Bilim ve din adamlarının ağız dalaşı etmeden çelişkisiz bilgiler vermesini istiyor. Ne yapacağını madde madde öğrenmek ve uygulamak istiyor. Çünkü bilgi, eğitim ve kültür düzeyi ancak buna elveriyor. Bu tesbiti yapmak halkı küçümsemek değildir. 17 Ağustos depremi ve Teravih namazı tartışmalarında, koca koca hocaların verdiği çelişkili bilgilerin nelere yol açtığını gördük. Halkımız bu kavgaları kahrederek izliyor, sonra da ayrışıyor, bölünüyor.

    Sizler bilimsel tartışmaları, bilimin sükûneti içinde kapalı kapılar ardında yapın ve halka çıkan doğruları madde madde söyleyin. Ya da halkımıza, ‘bilimsel değerlendirme’ dersini ilkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar tekrar tekrar öğretin ve ancak ondan sonra karşılaştığı sorunları kendisinin analiz etmesini, çözmesini isteyin. Bu eğitimi vermeden, bilim adamlarının çözemediği konuları halkın çözmesini beklemek doğru olur mu? Halk, doğru ile yanlış bilgiyi analiz etmeyi, bilimi, bilimsel tartışmayı, bilimsel araştırmaların nasıl yapıldığını, bizim neden bilim ve teknolojide nal topladığımızı bu dersle öğrensin. Toplumun bu derece bilinçli ve bilimsel olması istenmiyor ki bu ders okutulmuyor. Çünkü o zaman halkımız her şeyi sorgular:

    Neden bilimsel sömürge olduğumuzu, neden aşı üretemediğimizi, domuz gribi aşısından Van depreminin derecesine kadar neden hep başkasının eline ve ağzına baktığımızı sorgular. Bu ise itaat sisteminden yarar sağlayanların işine gelmez. Bu yüzden, bu dünyanın sorunlarını çözmek yerine, öbür dünyanın konularıyla ve televole ile medyada halkı uyutmak gerekir ve öyle de yapılıyor.

    Öncelikle, her konuda halkın kafasını karıştıran tartışmalara ve çelişkilere medyada son vermek gerekir. Medyada, çelişkilerin körüklenmesinin amacı; zihinsel kaos yaratmak ve toplumu çaresizliğe düşürüp istenilen şekle dönüştürmektir. Panik olan insan, yan etkisi yokmuş diyerek otlara sarılır. Halkın sihirli bitkilerle ve mucize gıdalarla uyutulması ayrı bir sektör yaratır. Otu çöpü başka türlü satamazsınız. Ülkeleri ve milletleri yönlendirme ve zihinsel yolla ele geçirmenin en ucuz ve en etkili yolu, zihinsel savaş yani algı savaşıdır. 3. Dünya savaşı böyle yapılıyor. Lütfen oyuna gelmeyelim.

    Sözün özü;
    İçtihat ve konsültasyon kendi kuralları içinde adabına göre yapılır. Halka açıklama ise birlik ve sükunet içinde yapılır, her kafadan çıkan farklı sesle kargaşa içinde yapılmaz. Medyada yapılan bu tartışmaları, halkın anlamasını ve analiz etmesini istiyorsak, öncelikle bilimsel değerlendirme dersini okullara koydurmak için mücadele etmeliyiz, tabii müsade ederlerse. Bu yöntemi öğretmeden halkın bilimsel tartışmaları anlamasını istemek, bilmediği dilde halka yayın yapmaktır. Neden böyle yapıyoruz?

Siz de yorumunuzu paylaşın: