Almanya’ da solunum problemlerine yol açtığı için “kodeinli öksürük şuruplarının” 12 yaşından küçük çocuklara verilmesi yasaklandı. Bunların 12-18 yaş arası çocuklara verilmesi tavsiye edilmediği gibi erişkinlerin de uzak durması isteniyor. Önemli olan öksürüğü kesmek değil ona sebep olan hastalığı tedavi etmektir.

Öksürük ilaçlarının çoğunda bulunan dekstrometorfan yüksek dozlarda halüsinasyon, bulantı, baş dönmesi, kas kontrolü kaybı, gözbebeği genişlemesi, havale, koma ve ölüme yol açabiliyor. Bu ilaçlar yeni bulunmuş olsaydı inan ki hiçbirinin FDA’ dan ruhsat alması mümkün olmazdı. Öksürük şuruplarının bilhassa da çocuklarda kullanılması son derecede sakıncalıdır.

DSÖ’ nün işlenmiş eti kanserojen ilan etmesine Nobel Ödüllü profesörden “İyi işlenmiş kırmızı et kanser yapmaz” itirazı geldi. Aslında her iki tarafın hem doğruları hem yanlışları var. Kırmızı et, işlenmemek kaydıyla sağlıklı bir besindir. Esas mesele, kırmızı etin pahalı olması ve parası olanların bile “sağlıklı kırmızı ete” ulaşmalarındaki güçlüktür.

Kozmetikler ve şampuan, tıraş losyonu, deodorant gibi kişisel bakım ürünlerinde yaygın olarak kullanılan “parabenlerin” çok düşük dozlarda bile meme kanserini tetikledikleri belirlendi. Östrojen hormonu taklit eden parabenlerin sperm sayısını ve testosteron salgısını azaltabileceğini gösteren araştırmalar da var. Parabenlerin yasaklanması için neyi bekliyoruz?

Dünya Sağlık Örgütü’ nün işlenmiş etin kanser yapmasıyla ilgili açıklaması ülkemizde de büyük yankı yarattı. Millet olarak çok sevdiğimiz kırmızı etle ilgili bu açıklamalar kafaları da karıştırdı. Sucuk mu pastırma mı, mangal mı ızgara mı, ne kadarı tehlikeli, Adana mı Urfa mı, yoksa kırmızı eti hepten mi bırakmalı?