MESLEKTAŞLARIMIN YORUMLARI
Sayın Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükustanın yazısına hitaben:
‘’Sayıları hergün çığ gibi artan ama gördükleri yanlışları, eksikleri dile getirmeye korkan; düzene uymuş, böyle gelmiş böyle gitsin değmeyin bana diyen; düzenlerinin ve seviyeli ilişkilerinin bozulmasını istemeyen; kafalarını kuma gömmüş öğretim üyesi arkadaşlarıma da selâm ve sevgiler sunuyorum ‘’
Sayın Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın yukarıdaki sözlerini okuduğumda acı acı tebessüm ettim. Neden mi? Sayın hocamız bu değerlerin uğurunda nelerden vazgeçilmek zorunda olduğunu fark etmemiş belki de.
20 yıl önce tıp fakültesini bitirerek 15 yıl devlet hizmeti yükümlülüğünde çeşitli kademelerde görev yaptım. Hekimliğim süresince hasta ve devletimizin, insanımızın hakkını gözeterek özverili bir şekilde çalıştım. Klinik şef muavini olarak çalışırken klinik şefinin hastalardan yatış ve tedavi için para alması ve öncelik vermesi, bizim poliklinikte muayene ettiğimiz hastaların bazılarının aylarca sıra bekleyip yatamaması, tedavi olamaması, bazılarının komplikasyonlarla aylar sonra yatabilmesi, kiminin de sıra beklerken hayatını kaybetmesi üzerine defalarca klinik şefinden rica etmeme rağmen bir düzenleme yapılmadı ve bu bir süre devam etti, ben de başhekimden bu konuda yardım istedim,olmadı. Yazılı şikayette bulundum, yine olmayınca Sağlık müdürlüğüne bildirdim. Zamanın Sağlık müdürü olay kendisine yanlış aksetmiş olmalı ki bana kızdı, klinik şefinin ismini kullanarak ‘O günah keçisi mi İstanbul da bir sürü doktor yapıyor diye’. Anlayacağınız hak yerini bulsun diye çok çabaladım ve baskı gördüm. Sonrasında Sağlık Bakanlığı ve TBMM Sağlık komisyonuna durumu bildirince müfettiş gönderildi ve incelemeler sonucunda kinik şefi başka hastaneye şef olarak gönderildi. Tabi bu arada bana yapılan baskılarla ben devlet hizmetinden 15 yılım dolmuşken istifa ettim ve bir üniversiteye geçtim.
5 yıl üniversite anabilim dalı başkanlığı sonrası tekrar devlet hizmetine dönmek için müracaat ettim,olmadı.Özel bir hastanede işe başladım. Hastanenin bana göre usulsüz ve haksız kazanç elde etmeye yönelik çalışma şekillerine itiraz ettim ve ayrıldım.
Ben, çalışma hayatım süresince devletime ve hastalarıma sahip çıktım ve zannettim ki devletim de bana gereken değeri verir ve sahip çıkar… Olmadı, hastalarımızın, öğrencilerimizin, halkımızın bir profesörün bilgi, tecrübe, deneyimlerine ihtiyacı yokmuş anlaşılan.
Yoruldum ve kırıldım.. Çok sevdiğim ülkeme hoşçakal diyerek gidiyorum……evet sayın Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, gördüğü yanlışlıkları, eksiklikleri dile getirmekten korkmayan, böyle gelmiş böyle gitsin değmesin bana demeyen, kafasını kuma gömmeyen, vicdan ve adaletle çalışmak isteyen bir doktora bu şekilde davranılırsa, kim emsal alır beni ve kim kafasını kuma gömmek istemez?
Prof.Dr. S.G
—————–
Ben de 1988′ de Ege Üniversitesinden 3.lükle mezun oldum, 89 Tus sınavında da 4.oldum, ama birinci tercihim Ege Üniversitesi değil, İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum oldu. Cerrahi branşlarda üniversite hastanelerinde asistanlara az vaka verildiği, kişiliği yok eden astığı astık kestiği kestik alt-üst ilişkileri olduğu için devlat hastanesini tercih etmiştim. Ben ihtisasımın 2.yılı bitip tek başıma ektopik gebelik tanısı koyup ameliyatını yapabildiğimde, bize Ege üniversitesinden ihtisas alıp gelen bir uzman vaka karşısında bir türlü karar veremiyor ve ameliyatta tir tir titriyordu. Çünkü üniversitede eğitimin temeli öğretmeden korkutmak, el vermek yerine aşağılamaktı.
—————————-
Akademik kariyer için üniversitelerde geçerli ve hakim olan “tanıdık/hocanın adamı olma/ rektöre oy verebilecek potansiyeli taşıması” gibi ,hevesli adayları akademik kariyerden soğutan engellerin kaldırılması için tek yol, yardımcı doçentliği tıpkı TUS gibi mekezi sınava bağlamaktır. Bu sistemle ancak giriş için eşitlik koşulları sağlanır, tercih konumuna göre anabilim dalları kendine çekidüzen verir. Yoksa bugünkü sistemde akademik hayata başlamak önünde yavaşça giden trenin bir şekilde son vagonunun basamağından kendini içeriye atabilmeyi başarmak gibidir. Sonrası kendiliğinden ve süreç içinde gelir, bir bakarsınız ki fazla çaba göstermeden 10 sene içinde profesör unvanıyla ön vagona gelivermişsinizdir. TUS gibi bir sistemle akademik hayata başlamak, bizdeki akademik sistemin en büyük hastalığı olan, kendine benzeyi üretmeyi akraba içi evlilikliklerle sakat dölleri anabilim dalı içinde çoğaltmı engellerler. Melezleşme her zaman kaliteli nesillerin çıkmasına yol açar. Bu sistem çoğu üniversitelerin işine gelmez. Düzenlerinin bozulmasını istemezler. Kaliteli akademisyen tetiştirmek için kayırmacılığın olmadığı bir seçme sistemi gerekidir. Bu da anablim dalı başkanı,dekan ve rektörün keyfine bırakılmamalıdır. TUS benzeri sınavla birlikte,Yardımcı doçentlik süresi uyumsuz ve yetrsiz kişilerin daha sonra elenmesine imkan sağlayack sigorta sistemini de getirmelidir.Bugün yardımcı doçent alınırken ilk düşünülen, rektöre oy verir mi olmaktadır. 25 yıldır bu işin içinde ve yakınındayım.
Prof Dr Nadir Paksoy Sitopatolog.Serbest Hekim, Kocaeli.
———————-
Hoca nın haklı olduğu yerçok fakat bu gün üniversite hastanesinde kaç kişi akademik kariyer yapabiliyor. Kendinden olmayan bir kişiyi bile oraya almıyorlar , ne yaparsanız yapın size perifer görünüyor. Üniversite hastanelerinde çalışan pek çok uzman var; bunların hangi sınavı kazanarak oraya geldiği meçhul, bu kadrolarında açıldığından oraya girenlerden başkasının haberi yok; üniversitelerdeki akademik kariyerinde çoğu defa serbest piyasada yer kapmak için olmadığını artık bilmeyen meslektaşımız varmı ? Kimlerin üniversitelerde kaldığına birbakın. Bu torpil ve kayırma düzeni devam ettikçe ha devlette ihtisas yapmışsın hadda üniversitede. İstediğiniz kadar akademik kariyer pembe hayalleriyle girin sonuçta siyah gerçekleri göreceksiniz. Op. Dr. Yusuf Yılmaz———————-Evet konu başlığı çok doğru seçilmiş. Bence bunda dört temel sebep rol oynuyor. ———————- Prof.Dr.Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA’nın yazısı: Sayın profesörümüze konu ile alakalı birkaç sorum olacak: 1-TIP YALANLARI başlığı altında yazdığınız yazı ve yaptığınız röportaj ile (ki ben izlemedim) tam olarak neyi hedeflediniz? 2-Televizyonda bir şov programında (ARENA, bir şov programıdır), hekimleri (özellikle cerrahları ve jinekologları) halkın nezninde küçük düşürmenizin (bu arada ben kardiyoloji uzmanıyım) gayesi nedir? 3- Hekimleri bu şekilde halka şikayet etmekle, kendinizi bir nevi temize çıkarıp başkalarını suçlamak manası ortaya çıkmıyor mudur? 4-Zaten güncel sağlık politikaları ile yerlerde sürünen hekimlik itibarımızı daha da küçülten bu çıkışlarınız ile, son derece özveri ile çalışan hekimlerimizin ekserisi, üstelik profesör titri de bulunan bir meslektaşımız tarafından daha da rencide edilmemiş midir? 4-Bildiğiniz bir şey varsa bunu halka şikayet etmek yerine, uygun bir platformda, örneğin BİLİMSEL/ETİK ve HEKİMLERDEN OLUŞMUŞ BİR TOPLANTIDA tartışmak profesör titri olan birine daha çok yakışmazmıydı? Dr. Zeki Yurtseven ——————————— Domuz gribi sırasındaki ve geçen gün Star televizyonundaki |