BEBE BİSKÜVİSİ ZARARLI MIDIR?
Eren Kaya‘ nın yazısı:
Geçtiğimiz aylarda tesadüfen Ali Atıf Bir isimli bir köşe yazarının benim “Bebe Bisküvisi de Neymiş?” başlıklı yazımı kendi çapında eleştiren bir karalamasına denk geldim. Genellikle yazıları karalama olarak sıfatlandırmam fakat kendisi öyle uygun gördüğü için onun sözcüklerini kullanmayı isabetli buldum. Benim pek kendisini onun beni uzun uzun google’ladığı gibi araştırmaya vaktim olmadı. Memleket meselelerine ve seçim hazırlıklarına da öncelik verdiğimden unuttum gitti… Fakat geçtiğimiz günlerde köşe yazarlığına veda yazısına denk geldim ve hadiseyi hatırladım. Son yazısından okuyup öğrendiğim kadarıyla kendini bir “bibliomanyak” olarak tanımlıyor. İçerisinde iflah olmaz bir bilim adamı varmış, onun sesini dinlemiş ve Ülker grubunun Şehir Üniversitesi’nin rektörlük teklifini kabul etmiş. Çok tebrik ediyor meseleye geçiyorum:
Özellikle son yıllarda köşe yazarlığının kaba saba bir dille, bel altı çalışarak, çırpınarak kendini ortaya koyma gayretine dönüştüğü ülkemizde, kendine yazar diyenleri pek ciddiye alıp cevap verme lüzumu görmüyorum. Ancak BYBO grubu ne diyeceğimi merakla beklediği için okurlarımı hayal kırıklığına uğratmak istemedim. Bu vesileyle oldukça havalanmış, ve havada kalmış sözümona eleştirilerine cevap veriyorum Ali Bey’in.
Öncelikle, Pembenar isimli “kadına özel” platformun yazarı imişim, kendisinden öğrendim. Milliyet gazetesi yazılarımı bu sayfaya uygun görmüş. Olabilir. Olamayacak olan, sayfanın kadına özel oluşunun tırnak içine alınıp anlamsız bir küçük görme, aşağılama telaşına girilmesi. Nice kadınlar tanıyorum, nice “errrrrrkek” reklamcı yazarları suya götürüp susuz getirirler. Her ne kadar son 10 yılda Türkiye’de kadına karşı şiddet/ baskı ve ayrımcılık rekor oranlara ulaştıysa da kendine akademisyen diyen kişilerin bu erkek egemen dünyaya kendilerini yakıştırmamaları tercih sebebi olmalı. Ama siz bilirsiniz elbette…
Sonralıkla: Kalın harflerle üzerine basarak yazdığı “Böylece bir bilim adamı bu tür yazıları nasıl okur, nasıl bir akıl süzgecinden geçirir onu da analiz edersiniz.” Cümlesi çok çarpıcı. Okuyucuyu bir nevi küçümseyerek, yine: aşağılayarak, yazı nasıl okunur, akıl nasıl kullanılır, analiz nasıl yapılır dersi vermeye kalkışması tam olarak neyin özgüveni olarak tezahür ediyor onu anlayamadım. Öğretmen dahi olsanız böylesine küstah ve kibirli bir yaklaşımı hoşgörmek mümkün değil. Karşınızdakine bir şey öğretmeye çalışırken öncelikle varlığına sonra da lütfedip sizi okuyor oluşuna saygı duymak medeniyettendir. Profesör olmuş, rektör olmuş olmak dahi Türkiye’mizde kişiyi bilim-insanı seviyesine yakınlaştıramıyor maalesef. Bilim diploma sayısıyla ve kıdemle erişilebilir bir şey değil, bu sözümona eleştiri yazısında da tanık olduğumuz üzere… Bu bölümdeki had aşılmışlığının üzerinde fazla durmayarak konuya giriyorum:
“Bu kandırmacalar somutsa elimizde kanıt varsa niye ilgili bakanlıklara, tüketici kurumlarına başvurmuyoruz. Ya da tek tek marka marka açıklamıyoruz. Burada ideolojik bir ‘işlenmiş gıda sektörü’ düşmanlığı var. Hatta pazarlama düşmanlığı var. Bunun iknada aşırı genelleme dediğimiz taktik… “
Demiş. Bilmiyorum Ali Bey neden ilgili bakanlıklara, tüketici kurumlarına başvurmuyor? Biz dediğiniz kimler? Acaba bana mı sormak istedi bu kurumlara neden başvurmuyorsun diye? Başvurmamış olduğumu nasıl ispatlayabilir? Peki başvurmamaya karar vermişsem bunu sorgulayarak ulaşacağını zannettiği hedef nedir? Bunun anlatmak istediğime ne gibi bir katkısı var? Resmi bir şikayette bulunmama kararım neyin göstergesi, ciddi olmadığımın mı? Beni araştırdığı kadar Türk hukuk sistemini araştırmaya da zaman harcasaydı belki sorularını kendi cevaplayabilirdi.
Neden tek tek marka açıklayayım? Markanızı açıklayıp kendinizin yaptığı yetmezmiş gibi bir de ben mi reklamınızı yapayım? Benim derdim markalarla ve şirketlerle değil, sistemle ve evet doğru işlemeyen bir sistemin pazarlamasıyla. Bunu neden size savunmak zorunda olayım? Siz memnunsunuzdur mutlusunuzdur, aynen devam edersiniz. Ben değilimdir, kendi bildiklerimleo savaş açarım. Bunun hesabını hiçkimseye vermek zorunda olmamalıyım. Çok büyük, gizli tutmaya çalıştığım bir sırrı açığa kavuşturmuş gibi yazmış ama herkes bilir aslında: evet, bir ‘işlenmiş gıda sektörü’ düşmanlığım var. Çok doğru. Yazdıklarımın taktik olduğunu vurgulamış. Türk Dil Kurumunun taktik kelimesini nasıl tanımladığına bakacak olursanız Ali Bey’in yazıları benimkinden çok daha uygun bir örnek olur.
Gelelim beyaz unun zararlarına… Beyaz un yasak demedim, zararlı dedim. Herhangi bir şeyi yasaklayacak kudrette değilim. Paragrafının kalanı tamamen demogoji. Demogojiye büyük bir zaman kaybı olması dolayısıyla ve demogogun genelgeçer kısıtlı anlayışı dolayısıyla cevap vermiyorum. Bu kadar bilim-sever olup bu vakte kadar beyaz un hakkında bilgi edinememiş olmak şanssızlık olmuş sanırım. Geç olsun güç olmasın. Buyrun:
1. Composition of foods, raw, processed, prepared. WATT, B. K.; MERRILL, A. L.; ORR, M. L.; WOOT-TSUEN Wu; PECOT, R. K.; USA, USDA, Bur. Human Nutrit. & Home Econ.
2. Mozaffarian D, Hao T, Rimm EB, Willett WC, Hu FB. Changes in diet and lifestyle and long-term weight gain in women and men. N Engl J Med. 2011;364:2392-404.
3. Carbs Guide to the Way, “The Nutrition Source. Harvard School of Public Health. 6 July 2010
4. “Chemical Cuisine: Learn about food additives,” Center for Science in the Public Interest
5. “Origins and evolution of the Western Diet: Health implications for the 21st Century.” The American Journal of Clinical Nutrition, Vol. 81, No.2, 341-354, February 2005. 6 July 2010.
6. Pollan, Michael, In Defense of Food. New York: Penguin Group Inc., 2008
7. Sherry Baker, “Processed Foods Linked to Lung Cancer,” Natural News.com. 30 December 2008. 5 July 2010 8- Dietary Fiber, Glycemic Load, and Risk of NIDDM in Men, JORGE SALMERON, MD ALBERTO ASCHERIO, MD ERIC B. RIMM, SCD GRAHAM A. COLDITZ, MB, BS DONNA SPIEGELMAN, SCD
Alert on cancer chemical found in thousands of processed foods http://www.dailymail.co.uk/news/article-1379458/Acrylamide-cancer-chemical-processed-foods.html#ixzz3qSaGyjOp |
Dünya Sağlık Örgütü’nün ve FDA’nin neden beyaz unu yasaklamadığını sormuş. Sanıyorum bu kurumlar hakkında da fazla bir bilgisi yok. WHO’nun raporlarını takip etmediği de aşikar. Zira sistematik olarak işlenmiş gıdaların tehlikelerine dikkat çekiyor, devletleri şirketlerin üretimlerini regüle etmeye davet ediyorlar. Sadece web sayfalarını incelemek bu dökümanlara ulaşmak için yeterli. Google’ı aslında sadece Eren Kaya’nın kim olduğunu öğrenmek için değil, bir takım faydalı bilgileri edinmek için de kullanmak lazım…
FDA ise firmaların yiyeceklerin kimyasal işlemlerden geçmesini ve toksik olarak tanımlanabilecek gıdaların masalarda yer almasına ezelden beri engel olmaz. İşlenmiş gıdayı tamamen yasaklaması için bu gıdaların direkt ve şüphesiz bir biçimde ölüme yol açması, tartışmasız ve kısa vadede görülebilen yan etkilerinin olması gerekir. E işlenmiş gıda hemen öldürür ya da yarın sakat bırakır diye bir şey de yok. Gıda sektörüne bu şekilde müdahale edecek olsaydı FDA, herşeyden önce ve en basitinden sigaranın piyasadan kalkmasını sağlardı. Bir diğer mesele de hiçbir kurumun olmadığı gibi, FDA’in de bütün kararlarının doğru olmadığı… O çok övündüğü akıl süzgecinden bunları da geçirmeye gayret etmesini tavsiye ederim.
“Her mantıklı akıl yürütme kendi içinde mantıksızlık içerir. Buyurun buradan yakın. Madem bu tartışmalar süregidiyor böyle kesin konuşma hakkı nereden bulunuyor? Konuyu tartışın ama bu önyargılı suçlamalar niye?”
Demiş. Bunun önyargı olduğu kendisinin bilgisizliğinden kaynaklıyor. Niye? Sorusunun cevabı da orada. Kesinlik, kendisinin yakıştırdığı/ uygun gördüğü yerde değil, ancak benim yazımda, belirtmişsem eğer, belirttiğim yerde bulunur. İletişim ve anlayış eksikliğinin sorumlusu ben olamam sanırım. Yazımı didik didik ederken makul soruların sorulabileceği paragraflara konsantre olmak anlamlı olurdu.
“Peki ya yakında kanola, soya, mısır ve ayçiçek yağının da tereyağı gibi aklanması söz konusu olursa ne olacak? Yani bu yağları bunca yıldır yememize rağmen niye hepimiz ölmedik?”
Demiş. Asırlar boyu devam eden ölümcül bulaşıcı hastalıklara rağmen neden hepimiz ölmedik sayın bilim adamı?
“Bunun kanıtı nerede? Toksik madde derken ne demek isteniyor? Yani 100 yıldır bebekleri zehirliyor muyuz? Madem zehirliyoruz niye Türkiye’de kitle halinde ölümler olmuyor?”
Demiş. YİNE demogoji içeriyor. Toksiğin ne demek olduğunun sözlükten bakıp öğrenilmesi sonucunda da demogojiye neden cevap vermediğim anlaşılabilir aslında. Ama ben yine de yardımcı olayım:
TOXICITY: The degree to which a substance can harm humans or animals. Acute toxicity involves harmful effects in an organism through a single or short-term exposure. Subchronic toxicity is the ability of a toxic substance to cause effects for more than one year but less than the lifetime of the exposed organism. Chronic toxicity is the ability of a substance or mixture of substances to cause harmful effects over an extended period, usually upon repeated or continuous exposure, sometimes lasting for the entire life of the exposed organism.
Rafine şekerin ne kadar miktarda kim tarafından ne sıklıkta tüketildiğinde toksik olacağına dair kesin bir dille konuşulamaz. Bilimden anladığını idda eden bir insanın bunun hesaplanır olmadığının bilmesini umut ederdim. Nasıl, ne kadar sigaranın kim tarafından ne miktarda tüketildiğinde hangi kansere neden olacağını söyleyemezsek rafine şeker için de söyleyemeyiz. Analitik düşünce bilimde kilittir. Bu yetiye sahip olmak icap eder bazı soruların cevaplarını tahmin edebilmek için. Özellikle bu makalenin dikkatleri çekeceğini düşündüğümden bununla başlanılmasını tavsiye ederim:
1. Şeker endüstrisi yalanları ve endüstriyi destekleyen yazarların/araştırmacıların gayretleri anafikirli: http://www.motherjones.com/environment/2012/10/sugar-industry-lies-campaign
2. Stanhope KL, Schwarz J-M, Havel PJ. Adverse metabolic effects of dietary fructose: Results from recent epidemiological, clinical, and mechanistic studies. Current opinion in lipidology. 2013;24(3):198-206. doi:10.1097/MOL.0b013e3283613bca.
3. Sun SZ, Empie MW. Fructose metabolism in humans – what isotopic tracer studies tell us. Nutr Metab (Lond) 2012;9(1):89. Epub 2012/10/04.
4. Tappy L, Mittendorfer B. Fructose toxicity: is the science ready for public health actions? Curr Opin Clin Nutr Metab Care. 2012;15(4):357–61. Epub 2012/05/24.
5. Sun SZ, Anderson GH, Flickinger BD, Williamson-Hughes PS, Empie MW. Fructose and nonfructose sugar intakes in the US population and their associations with indicators of metabolic syndrome. Food and chemical toxicology : an international journal published for the British Industrial Biological Research Association. 2011;49(11):2875–82. Epub 2011/09/06.
6. New Insights on the Risk for Cardiovascular Disease in African Americans: The Role of Added Sugars J. Am. Soc. Nephrol. 2015 26: 247-257
7. Dietary sugars and cardiometabolic risk: systematic review and meta-analyses of randomized controlled trials of the effects on blood pressure and lipids Am J Clin Nutr 2014 100: 65-79
8. The Metabolic and Endocrine Response and Health Implications of Consuming Sugar-Sweetened Beverages: Findings From Recent Randomized Controlled Trials Adv Nutr 2013 4: 677-686
9. Effect of Fructose on Blood Pressure: A Systematic Review and Meta-Analysis of Controlled Feeding Trials Hypertension 2012 59: 787-795
10. Increased Fructose Associates with Elevated Blood Pressure J. Am. Soc. Nephrol. 2010 21: 1543-1549
11. Increased Fructose Intake as a Risk Factor For Dementia J Gerontol A Biol Sci Med Sci 2010 65A: 809-814
12. Sugar-sweetened beverage consumption and the progression of chronic kidney disease in the Multi-Ethnic Study of Atherosclerosis (MESA) Am J Clin Nutr 2009 90: 1172-1178
13. How safe is fructose for persons with or without diabetes? Am J Clin Nutr 2008 88: 1189-1190
14. Is High-Fructose Corn Syrup the New Trans Fat? Journal Watch 2007 2007: PA200712120000005
15. Richard J Johnson, Mark S Segal, Yuri Sautin, Takahiko Nakagawa, Daniel I Feig, Duk-Hee Kang, Michael S Gersch, Steven Benner, and Laura G Sánchez-Lozada Potential role of sugar (fructose) in the epidemic of hypertension, obesity and the metabolic syndrome, diabetes, kidney disease, and cardiovascular disease1,2,3
16. http://www.nytimes.com/2011/04/17/magazine/mag-17Sugar-t.html
17. Leung, T.M., & Nieto, N. (2013, February). CYP2E1 and oxidant stress in alcoholic and non-alcoholic fatty liver disease. Journal of Hepatology , 58(2), 395-398.
18. Lustig, R.H., Schmidt, L.A., & Brindis, C.D. (2012, February 2). Public health: The toxic truth about sugar. Nature , 487(5), 27-29. doi:10.1038/482027a.
19. Ng, S.W., Slining, M.M., & Popkin, B.M. (2012). Use of caloric and noncaloric sweeteners in US consumer packaged foods, 2005-2009. Journal of the Academy of Nutrition and Dietetics , 112(11), 1828-1834.e1821-1826.
20. İzleyin lütfen
“Ya şekerin bebeklere faydası varsa ve biz bunu bilmiyorsak? O zaman şeker yenmediği çağlarda insan ömrü niye daha kısaydı?”
Bu kısma gülmekten kendimi alamadım. Böyle bir argüman gerçek olamaz diye düşünmek istiyorum ama eğlendiğim için vazgeçiyorum. Özellikle bilimden anladığını iddia eden birinin kaleminden çıkmış olması kıyametin habercisi olabilir, ne dersiniz?
Kısacık bir yazıya 4 bölümlük upuzun bir sözde cevap dizisi sayısız logical fallacy barındırıyor. Ali Bey’inkilere benzer argümanları logical fallacy ile tanımlıyoruz. Bilimle bunca içli dışlı olduğuna ve ders vermeye kalkıştığına göre muhakkak haberdardır. Ancak bu yukarıdaki gülünç soru logical fallacy’leri bile geride bırakır, artık nereye yerleşir bilemiyorum.
“En son Florida Üniversitesi’nde bilim adamları sakarinin kanser hücrelerinin üremesini yavaşlattığını buldular. Yıllarca insanlara sakarin kullanmayın kansere yol açıyor demiyorlar mıydı?”
Demiş. Ortada olmayan bir teze antitez geliştirmiş. Bilim sürekli yenilenir. Her alanda bu böyledir. Gerçek olan budur. Bugün elimizde olan sonuçları belki 10 yıl sonra değişirler diye paylaşmamazlık edemeyiz. Sanırım bu yönde bir eğiliminiz var ama hayır, bilimde muhafazakarlığa yer yoktur, akıl dışı olana da… Bahsini ettiğiniz çalışma preliminary denen fazdadır ve soru henüz fareler üzerinde çalışılmamıştır. Klinik araştırmaları da başlamamıştır bile. Siz müthiş bir devrim yapılmış gibi yazmışsınız ama hayır… Buna benzer bir sürü çalışma mevcuttur. Pek çoğu bugün elimizdekileri bilgileri çürütmez. Muhtemelen bu çalışma da bir noktada yaya kalacaktır diye düşünüyorum. Ek olarak, araştırmayı yapanlar insanları uyarmışlardır sakarin tüketmeye koşmamaları ve sakarini kemoterapi yerine kullanmaya kalkışmamaları yönünde…
Dr. Mahon: We are not telling the public to start increasing their intake of Sweet’N Low and the like. Although we believe there is a plethora of evidence that disputes saccharin as a carcinogenic agent, we are not sure of the consequences of increasing someone’s saccharin, or other artificial sweetener intake significantly.”
Ali Bey okurlarına bir bilim adamının bu tür yazıları nasıl okuyup, nasıl bir akıl süzgecinden geçirdiğini öğrettiği yazıların sonunda çekirge başlıklı özlü sözler de dağıtıyor.
Buyrun bir özlü sözle de ben bitireyim: If At First You Don’t Succeed, Try, Try Again. Then try again. Then Quit. There’s No Use Being a Damn Fool About It.