YÜZYILIN EN BÜYÜK TIBBİ SKANDALLARINDAN BİRİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

2009’ daki domuz gribi salgınında aşı ve ilaç satmak için yapılan “pazarlama oyunlarını” başka bir deyişle “rezaletleri” günü gününe yazmıştım ve 2010’ da bunları “Bu İşte Bir Domuzluk Var” adlı kitabımda yayınlamıştım.

Bilim dünyasının aradan 5 sene geçtikten sonra da olsa bunları dile getirmeye başlamasına memnun oldum.

International Journal of Health Services dergisinin 2015 yılı Temmuz ayında yayınlanan “Grip Aşılaması: Kanıt ve Kamu Politikaları Arasındaki Uçurum” başlıklı makaleyi Dr. Ebru Çobanoğlu’ nun çevirisiyle sunuyorum.

Kaynak:

http://www.halkinsagligi.org/grip-asilamasi-kanit-ve-kamu-politikalari-arasindaki-ucurum-ebru-cobanoglu/

GRİP AŞILAMASI: KANIT VE KAMU POLİTİKALARI ARASINDAKİ UÇURUM

International Journal of Health Services dergisinin 2015 yılı Temmuz ayında yayınlanan “Grip Aşılaması: Kanıt ve Kamu Politikaları Arasındaki Uçurum” adlı makale 2009’daki H1N1 pandemisi ve sonrasındaki Dünya Sağlık Örgütü ve ülkelerin grip aşısı hakkındaki tutumlarından bahsetmektedir.

CDC’nin (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) 2014 resmi sitesi açıldığında: “Gribe karşı korunmak için tek, en iyi yol her yıl aşı olmaktır” ifadesi karşımıza çıkmaktadır. CDC’nin grip aşılama kılavuzu konuyu daha da netleştirerek: “6 ay ve üzeri yaştaki tüm insanlara bazı istisnai durumlar dışında yıllık aşılama tavsiye edilir” şeklinde belirtmiştir. İstisnalar, grip aşısına veya aşının içindeki herhangi bir maddeye karşı ciddi, yaşamı tehdit edici alerjisi olan insanlar olarak tanımlanmıştır. Avrupa’daki güncel kılavuzlar bu konuda kısmen daha temkinlidir.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 14 üyesi, 18 Aralık 2009’da, epidemiyolojist Wolfgang Wodarg tarafından yönetilen, Sahte Pandemi-Sağlık için Tehdit başlıklı bir öneri çıkardı. Bu belgede şunlar belirtildi: “İlaç firmaları patentli grip aşılarını ve ilaçlarını geliştirmek amacıyla, dünya çapında hükümetleri alarma geçirmek için kamu sağlığı standartlarından sorumlu resmi kurumları ve bilim insanlarını etkilediler. Sağlık bakım kaynaklarının etkisiz aşı stratejileri için hesapsızca harcanmasına ve milyonlarca insanın yetersiz şekilde test edilmiş aşıların bilinmeyen yan etki risklerine maruz kalmalarına neden oldular”.

Wodarg, Danimarka basını için bir röportajda 2009 pandemisini “Yüzyılın en büyük tıbbi skandallarından biri” olarak adlandırdı. Mayıs 2009’da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan pandemi tanımındaki değişimi vurguladı. Haziran 2009’dan itibaren  “Büyük bir insan topluluğuna hastalığın bulaşması veya ölmesi” tanımlaması artık gerekli değilken, yeni tanımlama “İnsanların immunitesinin olmadığı, sınırlar ötesinde yayılan bir virus” olarak belirtildi.

29 Nisan 2009’da, ilk iki H1N1 vakası teşhisi konduktan sadece 12 gün sonra DSÖ Yöneticisi Margaret Chan dünya çapında pandemi tehlikesi için önce seviye 5 daha sonra 11 Haziran 2009’da seviye 6 uyarı bildirdi. 2004-2005 kuş gribi alarmında kabul edilen acil pandemi planının aktive edilmesini ve tüm hükümetlerin ulusal sağlık acil durumunu ilan etmesini önerdi. DSÖ’nün bu önerileri doğrultusunda ABD hükümeti sadece 20 kişinin enfekte olması ve hiçbirinin ölmemesi gerçeğine rağmen ulusal sağlık acil durumu ilan etti.

Yeni grip suşundan milyonlarca insanın ölmesi olasılığı için toplum alarma geçirilirken DSÖ, ABD ve Avrupa’daki sağlığı düzenleyen sorumlu kurumlarla birlikte, başarılı olduğu iddia edilen pandemi grip aşısı için patenti elinde tutan dört ilaç şirketine izin verdi. Milyonlarca insanı kurtarmak için girişimde bulunmak amacıyla duyurdukları ciddi sağlık krizinin ortasında dünya çapındaki tüm donanımlı laboratuvarların çalışmasına neden izin verilmedi?

Ekim 2009’da dünya çapında haber kanalları aşı malzemelerinde eksiklik olduğunu duyurdu. Patent haklarına sahip olmanın avantajlarını alan bu dört ilaç firması, pandemi grip aşısının fiyatını yükseltti. Aşının jenerik versiyonunun üretilmesi yasal suç ilan edildi. Geri kalan nüfus için yeterli aşı almak amacıyla bazı ülkeler sosyal bütçelerini kısmak zorunda kaldılar. Daha sonra ilaç şirketleri pandemi grip aşısının iki dozda uygulanması gerektiğini duyurdular. Her vatandaşı için iki ilaç dozunu güvene almak isteyen ülkeler ilaç şirketleriyle kontrat imzalamak için acele harekete geçti. Sağlık otoriteleri sadece bir dozun yeterli olduğunu duyurduklarındaysa ülkeler bu sözleşmeleri sürdürmek ve ekstra pahalı pandemi grip aşısının milyonlarca dozunu satın almak zorunda kalmışlardı.

İddia edilen “Sahte Pandemi“nin olumsuz sonuçları sadece mali değildi. Pandemi grip aşısı için patente sahip olan dört ilaç şirketinden ikisi aşının üretimini hızlandırmak için antijen miktarını azaltıp adjuvanı değiştirerek aşının içeriğini değiştirmeyi önerdiler. DSÖ bu girişimi destekledi. Avrupa ülkelerinin onayladığı adjuvanlanmış aşılar, ABD tarafından onaylanmadı. Pandemi aşılarının güvenliğinin yetersiz çalışıldığı göz önüne alındığında ilaç şirketleri aşının beklenmeyen yan etkilerine karşı tüm sorumluluğu kendilerinden atmak amacıyla hükümetlerin dokunulmazlığı bağlayıcı anlaşma imzalamalarını önerdiler. Tek istisnası Polonya olmak üzere, tüm hükümetler ilaç firmaları tarafından talep edilen dokunulmazlık anlaşmasını imzaladı. Daha sonraki Polonya Sağlık Bakanı Ewa Kopacz DSÖ’nün pandemi yönetiminin tıbbi ve siyasi çelişkilerini kamusal olarak kınadı ve böyle bozuk bir sözleşmeyi imzalamayı reddetti. Bu, aşının gerçek etkinliğini değerlendirmek için bir fırsat sağladı. Polonya’daki 2009 yılındaki grip pandemisinin insidans ve mortalitesi, kitlesel aşılama yapan çevre ülkelerle karşılaştırıldı. Bulunan resmi rakamlar Polonya’nın aşılanmış bazı komşularına göre H1N1 enfeksiyonu ve H1N1’e bağlı ölümlerde daha düşük rakama sahip olduğunu göstermektedir. [Polonya: (38×106 nüfus) 2024 vaka ve 181 ölüm bildirdi; İtalya: (59×106 nüfus) 3333 vaka ve 244 ölüm bildirdi; Fransa: (66×106 nüfus) 5000 vaka ve 344 ölüm bildirdi.]

Ekim 2009’da, Almanya’daki bir takım ilgili araştırmacı kitle aşılaması için adjuvanın potansiyel tehlikeleri hakkında uyardı. Bu araştırmacılar kitlesel aşılama programlarının bekletilmesini, daha sonra dolaşan H1N1 virüsünün virulansında artma olursa kullanılmasını önerdiler. Ön riskler konusunda uyarılmalarına rağmen sağlık otoriteleri kitlesel aşılamanın kullanılması yönünde karar kullandılar. Bahsedilen yan etkileri tespit edebilecek kapasiteye sahip doğru bir surveyans programı kurulmadan adjuvanlanmış aşılar tüm uyarılara rağmen uygulandı.

Adjuvanlı aşının yan etkisi bazı Avrupa ülkelerinde acil olarak çekilmeye yol açacak kadar şiddetli oldu. Ağustos 2010’da, Finlandiya ve İsveç’teki klinisyenler aşılanan çocuklarda narkolepsi insidansında belirgin bir artış tespit etti.

Ewa Kopacz, pandemi kitlesel aşılaması ile alakalı tüm ciddi yan etkilerin tazminatının mali yükünün ilaç şirketleri tarafından değil hükümetler tarafından karşılandığını belirtti. Finansal yararlar ise özel şirketlerde kaldı. İlaç şirketleri ikinci bir dozun gerekli olduğunu duyurdukları zaman kamu bütçesinden büyük miktarlar aşı için kullanıldı. Tek dozun yeterli olduğu kararına varıldıktan sonra bu şirketler hükümetlere tazminat ödemedi.

İnfluenza aşısına ait şimdiki politikayı sorgulamaya iten faktörler:

1. 1980’den beri ABD’de yaşlılarda influenza aşı kapsamında artış olmuştur. Aşının etkisi hakkında genel geçer kabul görmüş bilgi yaygınlığına göre, aşılama kapsamında %50 artışın sonucu olarak pnömoni/influenza artışında ve tüm nedenlere bağlı ölümlerin artışında  %35-40 azalma bekleniyordu; böyle bir azalma gözlenmemiştir veya belgelenmemiştir.

2. CDC epidemiyolojistleri tarafından 2003’te yapılan bir çalışmada, yaşlıların aşılama kapsamı dört katına çıktığı 1980’lerde ve 1990’larda, ulusal influenzayla alakalı ölümlerin oranı aslında özellikle yaşlılar arasında arttı.

3. 1968 ve 1997’de, mevsimsel influenza aşısının içinde bulunan viral suşlardan hiçbiri dolaşan virüsle eşleşmiyordu.

Grip konusunda bilimsel kanıtlar ve halk sağlığı politikaları arasındaki uçurumu daraltmak, ciddi ve acil bir konudur. Büyük ilaç şirketlerinin, akademik ve hükümet düzeyindeki müttefiklerinin çıkarlarını karşımıza almamız anlamına gelmektedir. Bu kolay olmayacaktır. Ancak bilimin güvenilirliği ve iyiliği söz konusudur.

Çeviren: Dr. Ebru Çobanoğlu

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD

Siz de yorumunuzu paylaşın: