DEPRESYON VE ANTİDEPRESANLARLA İLGİLİ MANTIK HATALARI
Psikiyatrist, Psikoterapist ve Psikanalist Dr. Mutluhan İzmir‘ in yazısı:
İlaç firmalarının amigoları, antidepresan ilaçlarla ilgili olarak yaptığımız toplumu bilinçlendirme çalışmalarını anti-psikiyatri çalışması olarak nitelendiriyorlar. Büyük kısmı profesör ve doçent unvanlı bu kişilerin yanıldığı nokta ise bizim değil kendilerinin anti-psikiyatri pratiği içinde olmalarıdır.
Psikiyatri, ilaçların ortada olmadığı dönemlerde temeli atılmış ve 1980’lerde antidepresan ilaçlar piyasaya yoğun biçimde sürülmeye başlanıncaya kadar yaklaşık yüz yıl gibi bir süre boyunca ilaçların çok fazla kullanmadığı bir uzmanlık dalıdır. Bu uzmanlık dalının, şu anda her sıkıntılı insana depresyon tanısı koyarak antidepresan ilaç yazan, her dikkati dağınık çocuğa dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı koyarak psikostimülan ilaç yazan bir psikiyatri ile nasıl bir ilgisi var?
İlaç firmalarının amigoları kendilerini psikiyatri taraftarı ilan ederek ve karşılarındakileri de anti-psikiyatri ilan ederek dünyanın en büyük kandırmacasını yapıyorlar.
İlaç firmalarının amigolarının yaptıkları mantık çarpıtmalarını bir kez daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Somut bir kanıta ve çalışmaya dayanmayan iddiaları şunlardır:
1- Depresyon, beyinde serotonin düzeyinin düşmesinden kaynaklanır
Bu iddianın hiçbir doğrudan kanıtı yoktur ve bunu şu ana dek doğrulayacak hiçbir doğrudan çalışma yapılmamıştır. Böyle bir çalışmayı insanlarda yapmak şu anki teknolojik olanaklarla mümkün değildir. Hayvanlarda kurulan depresyon modelleri ise bu iddiayı kanıtlayabilecek düzeyde mükemmel değildir.
Yani şu ana dek dünyada kimse, depresyona girmiş olduğu iddia edilen kişilerin beyinlerindeki serotonin düzeyini ölçerek sağlıklı kişilerinki ile kıyaslayıp, depresyonda olan kişilerin serotonin düzeyinin sağlıklı olanlardan daha düşük olduğunu gösteren bir çalışma yapmamıştır.
2- Serotonin düzeyini yükselten ilaçların depresyonu tedavi etmesi, depresyonun serotonin düşüklüğünden kaynaklandığının en sağlam kanıtıdır
Birincisi, depresyon tablolarına serotonin düzeyini yükselten ilaçlar kadar serotonin düzeyini düşüren ilaçlar da iyi gelmektedir. Hatta tüm dünyada antidepresan olarak kullanılan ve beyinde serotonin düzeyini düşürerek etki edip depresyon hastalığını düzelten ilaçlar vardır. Demek ki bu dolaylı kanıt, bir mantık oyunu ile serotonin teorisinin dayanağı haline getirilmeye çalışılmaktadır.
İkincisi, bir maddenin bir ruhsal sıkıntıya iyi gelmesi, illa ki beyinde o maddenin düşük olduğunu göstermez. Örneğin kaygısı çok yüksek olan bir kişiye alkol verdiğinizde onun kaygısının azaldığını görürsünüz. Bu durum nasıl ki bizim o kişinin beyninde alkol düzeyinin düşük olduğunu ileri sürebilmemiz için yeterli bir kanıt olamazsa, serotonin yükseltici ilaçların depresyona iyi gelmesi de beyinde serotonin düşüklüğünün bir kanıtı olamaz.
Alkolü bu etkisi nedeniyle bir ilaç olarak kullanmaya başladığımızı düşünebiliyor musunuz? Alkolün sakıncaları ve bağımlılık yapıcı etkisi herkesin malumudur. Buna benzer olarak içine kapanıklık ve sosyal fobi yaşayan bir kişiye kokain verdiğinizde onun çok dışa dönük ve cesur bir duruma gelmesi, kokainin bir ilaç olabileceği ve beyinde eksik olan bir maddeyi yükselterek tedavi ettiği anlamına gelmez.
Yani bir madde beyin üzerinde belli bir etki yapabilir ancak sorunun açıklamasını doğrudan o maddenin yaptığı etkinin üzerinden kurmak bir mantık oyunudur ve beyin bu kadar basite indirgenemeyecek kadar karmaşık bir organdır.
3- Serotonin yükselten antidepresan ilaçlar beyin hücrelerine hiçbir zarar vermezler
Serotonin teorisinin depresyon için bir model olmasının kanıtı, yaklaşık seksen yıl kadar önce bulunan o dönem için yeni ve daha etkili olan bir tüberküloz ilacını kullanan hastalarda depresyon belirtilerini azaltmasından gelmektedir. Bu dolaylı kanıt, birçok serotonin yükseltici ilacın kontrolsüz biçimde her sıkıntı yaşayan kişiye reçete edilmesine yol açmıştır ve günümüzde depresyon tanısının aşırı biçimde konulduğu göz önüne alınırsa, hasta olmayan birçok kişinin bu ilaçlara maruz kaldığı söylenebilir.
Zaten yukarıda belirttiğim gibi, serotonin düşürücü ilaçların ve adrenalin, dopamin gibi serotonin dışındaki başka maddelerin üzerinden etki eden başka ilaçların da depresyona iyi geldiği düşünülürse sorunun sadece serotonin düşüklüğü ile açıklanamayacağı ortadadır.
Bu durumda beynimizin çok uzun bir süre boyunca serotonin düzeyini gereğinden fazla yüksek tutan ilaç tedavilerine maruz bırakılmasının bir sakıncası yok mudur? İlaç firmalarının amigoları olmadığını söylüyorlar. Ancak serotonini uzun süre yüksek tutan ilaçların beyin hücrelerinde zedelenmeye yol açtığını gösteren birçok hayvan deneyi yapılmıştır ve bu deneylerin sonuçları tartışılamayacak derecede açıktır.
Bu deneylerin sonuçlarından Antidepresan Tuzağı ve Yaramaz Çocukları İlaçlamayın adlı kitaplarımda söz ettim. Böyle bir deneyin insanlarda yapılma olanağı olmadığı açıktır. Beyin yapımızın daha gelişmiş bir yapı olmasına karşın hayvanlarınkinden temelde farkı olmadığı göz önüne alınırsa aynı hasarın uzun süre serotonin yükseltilmesine maruz kalan insanlarda da olacağını söylemek zor olmayacaktır.
Bir de ek olarak depresyon tanısının günümüzde olması gerekenden çok daha sık konulduğu, ilaç tedavilerinin bir kez başlandığında uzun süre bırakılamadığı için yıllarca kullanıldığı düşünülürse durumun vahameti daha da fazla açığa kavuşacaktır. Bu ilaçların insanda zararlı olduğunu kanıtlasınlar diyenlere öncelikle onların zararlı olmadıklarının kanıtlanması gerekir diyoruz.
Beyin hücrelerinin üzerindeki hasar nasıl gerçekleşmektedir. Hekim diploması almış ve hastalarına beyine yönelik ilaç kullanan kişilerin eksitotoksisite adlı patofizyolojik olaydan haberdar olmaları gerekir. Beyin, kullanabileceği alan çok dar olduğu için işe yaramayan hücrelerini temizleyerek kendisine yer açmaya çalışır.
Serotonin düzeyinin uzun süre yapay bir biçimde yüksek tutulması sonucunda beyin serotonin salgılayan hücrelerine gerek kalmadığını düşünerek onların sayısını ya da birbirleriyle yaptıkları bağlantıların sayısını azaltabilmektedir. Bir beyin hücresinin salgıladığı maddenin uzun süre ortamda bulunması nedeniyle kendi faaliyetini durdurarak uzun vadede küçülerek yok olması olayına eksitotoksisite denir.
Antidepresanların uzun süre kullanılması eksitotoksisiteyi arttırarak beyine hasar vermektedir. Bu durum hayvanlarda gösterilmiştir. Bu nedenle antidepresan ilaç tedavilerinin altı aydan uzun süre kullanılması risklidir. Bundan daha uzun süre kullanılmaları durumunda zararsız olduklarını gösteren hiçbir çalışma ve araştırma yapılmamış olduğu halde ilaç firmalarını amigoları, kendi kafalarından bu ilaçların riskinin olmadığına dair kanıt üretmektedirler. Bu kanıtları evlerinin hangi bölgesinde ürettiklerini gerçekten merak ediyorum.
Yazı uzadı, yazımı antidepresan ilaçların etkili olduğunu gösteren tüm çalışmalarda sorun olduğunu ve bu çalışmaların geçersiz olduğunu, antidepresan ilaçların söylendiğinin aksine hiçbir işe yaramadığını anlatan Antidepresan Efsanesinin Sonu adlı kitabı ve ilaç firmalarını ‘bilimsel’ olarak adlandırdıkları araştırmaların ne kadar baştan savma yapıldığını anlatan Beyaz Önlük, Siyah Şapka adlı kitabı anımsatarak noktalamak istiyorum.
Hasta etmek, para kazanmak üstüne kurulu Rockefeller tıbbının tipik bir örneği http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/02/05/misafir-yazar/zikavirus-ve-rockefeller-tibbi/
Bu tür psikiyatristleri tek işi gücü hastayı ilaca boğmak olan avuç avuç ilaç yazan doktorlar ve hocaları hiç sevmezler ama halk çok sever. Bir de bunları halk sağlığını tehdit ediyor diye suçlarlar. Neymiş efendim hastalar ilacını bırakırmış da falan da filan da iyi de boş yere tomar tomar reçete yazmak halk sağlığını tehdit etmek devleti soymak değil de nedir. Devlet derken SGK tabii ki.