100 MİLYAR HÜCRENİN İÇİNDEN KANSERLİ OLANI 3 SANİYEDE YAKALAYAN ÇİP

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

İndependent Türkçe’ deki yazım:

Uzun süredir sesi soluğu çıkmayan Aziz Sancar Hoca durdu durdu, şu tweeti attı:

Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Toner, 3 saniye içinde 100 milyar hücre içinden kanserli hücreyi bulan bir teknik geliştirdi. Tıpta çığır açan bu çalışmasıyla kanser hastalarına umut oldu. Medyanın ilgi duymadığı habere biz ilgi duyalım.
 

Aziz Hoca yanılıyor; bu aslında yeni bir buluş değil.

Bundan beş sene evvel Mesude Erşan, bu gelişmeyi Hürriyet gazetesinde “Kanseri 2 saniyede yakalayan çip” başlığıyla haberleştirmişti. 1

O haberde, Johnson and Johnson‘ın hem araştırmayı fonladığını hem de patent hakkını aldığını anlatan Prof. Dr. Toner, şu bilgileri veriyordu:

Biz laboratuvarda mikroçipi geliştirdik. CD teknolojisinde çok iyi olan Sony ürün haline getiriyor. Başta sadece kanserli olduğunu bildiğimiz hastanın kanından izole ettiğimiz kanser hücrelerinin çeşidini anlayabiliyorduk.

Şimdi sağlıklı insanların da kanlarına bakarak varsa kanser hücrelerini yakalayabiliyoruz. Aslında kanserli hücrelerin kanda olduğunu 1860’lı yıllardan beri biliyoruz. Milyarlarca kan hücresinin içinde belki bir tane var.

Şimdi bunu yakalamak mümkün. Bu teknoloji kanseri diyabet gibi kronik hastalığa dönüştürebilecek. Kanser şimdiye kadar hep öndeydi. Buluşumuz kanser hücresini bulmakla kalmayacak. Tarama ve erken tanıya imkân verebilecek.

Beş sene sonra, teşhis süresi bir saniye uzarken hücre sayısının 6 milyardan 100 milyara çıkmış olması dikkat çekiyor.

Peki, bu buluş hakikaten önemli mi, Aziz Sancar’ın dediği gibi kanser hastaları için umut mu, gelin bunlara bakalım.

Her bilimsel buluş insanlığın yararına olmayabilir

“100 milyar hücre içinde kanserli olanı 3 saniyede yakalayabilen mikroçip” keşfi bilimsel açıdan elbette önemlidir ve tebrike de değer.

Bununla beraber bu buluşun da birçok başka icat ve keşif gibi insanlığın yararına olduğunu söylemek pek mümkün değil. 

Atom bombası ve nükleer silahların keşfi de hiç şüphesiz ki çok mühim buluşlardır; ama bunların bırakın insanlığa bir faydası olmasını tam aksine büyük felâketlere yol açtığı apaçık ortadadır.

Bu çip de kaş yapayım derken göz çıkarabilir, benden söylemesi.

Erken teşhis her zaman hayat kurtarmaz

Kanser için çok sık dile getirilen “erken teşhis hayat kurtarır” sözünü doğrulayan örnekler elbette vardır ama bu her zaman geçerli değildir.

Erken teşhis için yapılan tarama ve kontrollerin tiroit, prostat ve meme kanseri teşhislerini artırdığı ama kanserden ölümleri (mortalite) azaltmadığı birçok araştırma ile gösterilmiştir.

Mesela, son 10 senede ABD’de tiroit kanserleri ensidansı her sene yüzde 4,5 oranında artarken ölüm oranlarında herhangi bir değişiklik olmaması aşırı teşhisle (overdiagnosis) açıklanıyor.

Aşırı teşhis, kişiye yaşadığı sürece ölüm riskini artırmadığı gibi hiçbir şikâyete de sebep olmayacak bir hastalığın teşhisi demek.

Bir kanserin hastanın hiçbir şikâyeti yokken erken dönemde teşhis edilmesi mantıken çok iyi bir şeymiş sanılabilir; lâkin durum gerçek hayatta hiç de öyle olmayabilir.

Kanser teşhis edilen bir hasta “öylece bırakılamaz”, mutlaka tedaviye alınır. 

Hasta, kendine hiçbir zarar vermeyebilecek bir kanser için yapılan ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerden ciddi zararlar görebilir, bunlar hayatına bile mâl olabilir.

Aşırı teşhisin bu tehlikeleri sebebiyle, risk grubunda yer almayan erkekler için prostat kanseri taramaları artık tavsiye edilmiyor.

Kadınlarda meme kanseri taramalarına başlama yaşı ve uygulama sıklığı da değiştirildi. Hatta Swiss Medical Board gibi yeni meme kanseri taramalarının başlatılmamasını, hâlen yürütülmekte olanların bir an evvel sonlandırılmasını tavsiye eden bilimsel kuruluşlar bile var. 2

Marifet, kanserin erken teşhisi değil “kanserin önlenmesi” dir.

Her insanın vücudunda sürekli olarak kansere dönüşebilen hücre değişiklikleri oluşur; ama bağışıklık sistemi bunların “kanser hastalığına dönüşmesini” engeller.

Hatta bağışık sisteminin, teşhis edilebilen bir kitleye dönüşen kanserin ilerlemesini durdurması ve tamamen yok etmesi de mümkündür.

Böyle bir mikroçiple kanser teşhis edilmeyecek bir Allah’ın kulu kalmaz.

Önemli olan, her kanseri değil erken teşhis ve/veya tedavinin ölümleri azalttığı kanserleri yakalayabilmektir.

Aşırı teşhisin sonu aşırı tedavidir

Bu çip ile kanında kanser hücresi tespit edilen biri bundan sonra modern tıbbın ileri teknolojisiyle “ileri tetkiklere” (tomografi, PET, endoskopi, biyopsi vb)  ve “aşırı veya gereksiz tedavilere” (overtreatment) mahkûm olacaktır.

Kanda kanser hücresinin bulunmasının “bonusu” da beyninize kanser teşhisin zerk edilmesinin yaratacağı stres ve anksiyetedir; ama çok şükür ki bunların da ilaçları var.

Zaten Prof. Dr. Mehmet Toner’in şu sözleri keşfin arkasındaki “acı gerçeği” gözler önüne seriyor:

Bu teknoloji kanseri diyabet gibi kronik hastalığa dönüştürebilecek!

Dikkat edin, bu teknolojinin kanseri önlemesi veya gelişen bir hastalığı tamamen yok etmesi değil, kanseri tıpkı tip 2 diyabet gibi geçmeyen kronik bir hastalığa dönüştüreceği bildiriliyor.

Oysa modern tıbbın tedavi edilemez bir hastalık haline dönüştürdüğü ve ölene kadar ilaç kullanmayı şart koştuğu tip 2 diyabet aslında “adam gibi beslenme” ve “yeterince hareketlilikle” tamamen önlenebilen ve erken dönemde ilaçsız da tedavi edilebilen bir hastalıktır.

Bu yeni teknoloji sayesinde nur topu gibi “tip 2 kanserimiz” olacaktır.

Modern tıp ticaretin esiri olmuştur

Tıbbın asıl vazifesi kanseri önlemektir ama hiçbir ticari getirisi olmayan böyle bir şey “ticari tıp biliminin” kapsama alanı dışında kalır.

Big pharma’nın hemen bu buluşun üzerine atlaması bu işte ne kadar büyük bir rant olduğunun en kuvvetli delilidir.

Kanserin önlenmesi “Teşhis et, tedavi et, kasaları doldur” prensibini şiar edinen Johnson & Johnson‘ın da Sony‘nin de işine gelmez.

Prof. Dr. Toner, “Milyonlarca dolar yatırıp, 10 yıl kadar bekleyecek yatırımcılara ihtiyaç var” diyor. Yani “yaptığımız bilimin hedefi paradır” demeye getiriyor.

“Milyonlarca dolar ve 10 yıl bekleyecek yatırımcı” arayan tıp biliminden insanlığa fayda çıkmaz.

Aklımızı başınıza almanız için daha ne desin adamcağız bilemiyorum.

Gelelim neticeye

Sağlıklı yaşamanın, hastalıklardan korunmanın yolunun sağlıklı hayat tarzından geçtiğine, bunun için tıbba da teknolojisine de çok fazla ihtiyacımız olmadığına inanıyorum. 

Nature‘de yayımlanan bir araştırmanın da ortaya koyduğu gibi, kanserlerin yüzde 90’a varan kısmı sigara, alkol, beslenme hataları, fazla güneş maruziyeti ve hava kirliliği gibi “çevresel” ve “dış faktörlerden” kaynaklanıyor. 3

İsteyen tabii ki taramalara, checkup’ lara girebilir ama bunların insanın gereksiz yere huzurunu, keyfini kaçıran, cüzdanını boşaltan, hastanelere abone yapan uygulamalar olabileceği de akılda bulunmalıdır.

‘Acaba kanser olacak mıyım’, ‘ne zaman olacağım’, ‘hangi organımda kanser çıkacak’ diye merak edenlere teknolojinin nimetlerinden bol bol faydalanmalarını tavsiye ederim.  

Kaynaklar: 

  1. http://www.hurriyet.com.tr/kanseri-2-saniyede-yakalayan-cip-40076293
  2. http://www.medical-board.ch/fileadmin/docs/public/mb/medienmitteilungen/2014-02-02_Medienmitteilung_Bericht_Mammographie-Screening_def.pdf
  3. https://www.nature.com/articles/nature16166

Kaynak: “100 milyar hücrenin içinden kanserli olanı 3 saniyede yakalayan çip” | Independent Türkçe (indyturk.com)

***

EK 1 (6.6.2022): Stanford Üniversitesi’nde kendi laboratuvarında çalışmalarını yürüten Doçent Doktor Gözde Durmuş, geliştirdiği manyetik çiple, kandaki kanserli hücreleri hızlı ve ucuz bir şekilde tespit edebiliyor.

“Stüdyo VOA” yayında bu teknolojinin ayrıntılarını paylaşan Durmuş, “Bizim kanser araştırmaları üzerine yaptığımız çalışmalar, hastaların kanında gezen ve kanserin bir noktadan, bir organdan öteki organa yayılmasına, taşınmasına neden olan, nadir de olsa görülen hücreleri, kandan ayıklamak üzerine. Bu hücrelerin aslında varlığı 1900’lü yılların başından beri biliniyordu, tıp dünyasında. Ama teknolojik bazı sorunlar vardı” diye konuştu. İnsan kanında milyarlarca hücre olduğunu ancak bir kanser hastasının kanında bu hücrelerden sadece bir ya da bin hücre arasında bulunduğunu vurgulayan Gözde Durmuş, kandan bu hücreleri seçmenin teknolojik olarak çok zor olduğunu ancak geliştirdikleri teknolojik yenilikle bunun hızlı ve çabuk yapılabildiğini söyledi.

Doçent Doktor Gözde Durmuş, “Bu hücreleri iki mıknatıs arasında, sandviç denen mıknatıslar arasında uçurarak kanı görüntüleyebiliyoruz ve bu küçük alet ne yapacak, neyi ölçüyor diye soracak olursak, hücrelerin hem manyetik özelliklerini hem de yoğunluklarını çok hassas bir şekilde ölçebildiğimizi göstermişti bize, 2014 senesinde. Hepimizin bildiği gibi hücrelerin ya da bir maddenin yoğunluğu en temel özelliğidir ve kan hücrelerine baktığımızda kanser hücreleri, sağlıklı beyaz kan ve kırmızı kan hücrelerine göre çok daha hafif. Böylelikle bu iki mıknatısın arasında yarattığımız yerçekimsiz ortamda çok daha yüksek bir pozisyona uçabiliyorlar. Bizler buradaki kullandığımız aynalar sayesinde bu hücreleri kanda çok kolay bir şekilde görüntüleyebiliyoruz. Böylelikle de hastaların kanında olmaması gereken sağlıksız kanser hücreleri var mı yok mu bunu rahatça anlayabiliyoruz” dedi.

2010 yılından beri dünyanın önde gelen kanser araştırma merkezlerinde denenen cihaz, 2017 yılında kurulan bir girişimle piyasaya sunulmaya hazır hale getirildi. Durmuş, “Hem benim kendi laboratuvarımda hem de bu kanser merkezlerinde çıkan sonuçlar, heyecan verici. Özellikle araştırmacılar ya da araştırma merkezleri şu anda kullanabilirler, erişebilirler ama hastaların evde kullanmasını açıkçası tabii ki önermiyoruz. Çünkü bir teşhis yapılması için ilk başta hastane ortamında kullanılması gerekiyor. Ama benim ileride yapmak istediğim çalışmalar, bu teknolojileri evimizde kullanabileceğimiz hale getirmek üzerine yoğunlaşıyor” diye konuştu.

Erken teşhisin önemine de vurgu yapan Doçent Doktor Gözde Durmuş, “Kanser bildiğiniz gibi çok fazla aileyi etkileyen bir hastalık. Benim de kendi ailemde de ne yazık ki tecrübe ettiğimiz bir hastalık ama kanser erken yakalandığında, erken teşhis edildiğinde, tedavi edilebilir bir hastalık ve o yüzden erken teşhis önemli. Özellikle ailenizde böyle bir hastalık tarihçesi varsa ya da genetik bir bozukluk varsa teşhis edilmiş, o tarz bireylerin kendilerini daha çok kontrol etmeleri gerekiyor ama erken yakalanabilen kanser ya da diğer hastalıklar, şu andaki tıbbi yeniliklerle çok kolay bir şekilde belki tedavi edilebilecek bir yola girecek. O yüzden erken teşhisin önemine çok inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Kanser teşhisi ve tedavisinin pahalı olduğu günümüzde, Durmuş söz konusu çipin maliyetinin oldukça düşük olduğunu belirtti. Doçent Doktor Durmuş, “Bu cihazı biz laboratuvarda lego halinde bile yapabiliyoruz. İki tane mıknatısımız var. Bunlar buzdolabı üstünde kullandığımız mıknatıslar kadar güçsüz. Ama biz bu kadar güçsüz manyetik alanı değişik bir fiziksel konfigürasyonla çok daha güçlü hale getirebiliyoruz. Bu iki mıknatısı da plastik parçalarla birleştiriyoruz. Aslında bizim laboratuvardaki bize maliyeti, 1 tane çipin yapımı 5 dolar. O yüzden de aslında çok ucuza mal edebildiğimiz için ilerde ev ortamında bile kullanılabileceğine inanıyorum” dedi.

Kaynak: https://medimagazin.com.tr/hekim/turk-doktordan-5-dolarlik-ciple-kanseri-teshisi-100812

***

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Ruşen dedi ki:

    Fatih Altaylının yazdığına göre o hesap Aziz Sancar’ ın değilmiş.
    Şunları yazıyor…
    Bayılıyorum bu millete.

    Daha doğrusu hastasıyım.

    Alayı sosyal medya kahramanı. Topu dört dörtlük.

    Önceki gün Prof. Aziz Sancar’ın zannettiğim bir tweet’i paylaştım. (Tweet ona ait değilmiş, bir hayran hesabı imiş.)

    Hoca Prof. Mehmet Toner’in kanserli hücreleri bulan bir icadından söz etmiş ve medyanın buna ilgi göstermediğinden yakınmıştı.

    Ben de “Hocam hakkımı yediniz” diye sitem ettim.

    Çünkü Mehmet Toner’le Teke Tek Bilim programı yapmış, Sancar’ın sözünü ettiği buluştan 2 saat süre ile bahsetmiştik.

    Dün sosyal medyada Sancar’ın medyayı eleştiren bir tweet’i medyada epey paylaşıldı.

    Medya her zaman olduğu gibi eleştirildi.

    Zaten benim bu millete bayılmamamın nedeni de tam bu.

    Ben bu programı yaptığım zaman izlemeyen, aynı saatte yayınlanan mafya dizisini, kavga dövüş manasız siyaset programını izlemeyi tercih eden kim var ise sanki müthiş bir duyarlılık şampiyonu ve bilgiye ve bilime süper aç insanmış taklidi yaparak sosyal medyada bunu paylaşıyor.

    Bakın size bir şey söyleyeyim ey sahtekarlar.

    Siz ne iseniz bu medya sizin aynanız.

    Yani içinde her şey var.

    Sizde ne kadar var ise medyada da o kadar var.

    Aşağıdaki videoaya bakarsanız Prof. Mehmet Toner’le tam da bu konuda yapılmış 2 saatlik bir söyleşi bulacaksınız.

    Altında da bu videoyu kaç kişinin izlediğini gösteren bir sayı.

    2,5 yılda toplam 16 bin kişi izlemiş.

    Eminim ki, o izleyenler de büyük oranda gençler ve sosyal medyada Aziz Sancar’ın Mehmet Toner’le ilgili duyarlılığını paylaşanlardan bir teki bile izlememiştir.

    Ve hatta şimdi de izlemeyecektir.

    Sosyal medyada duyarlı görünmenin dışında bir dertleri yoktur çünkü onların.

    Buna rağmen hala bilim bilim diye bir tarafımı yırtıyor ve televizyonda saatlerimi buna ayırıyorsam, bu bilim insanlarını ekrana çıkarmak için çırpınıyorsam sadece gençler içindir.

    Tek bir genci bile bilime heveslendirebilirsem, bir ferdi vahidi meraklı bir insan olmayı heveslendirebilirsem, 30 yıl sonra Aziz Sancar, Mehmet Toner olabilecek birine ulaşabilirsem bana yeter.

    Sosyal medya duyarlısı yavşaklar ise asla hedef kitlem değil.

    https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3088429-sosyal-medyanin-komik-duyarlilari

  2. Muhammet dedi ki:

    Teşekkürler. Siz ve sizin gibi bağımsız tıpçılar sayesinde doğru kararlar alabiliyor ve kararlarımızda yalnız olmadığımıza şükrediyoruz. Yazılarınızı ilgi ile severek okuyoruz.

Siz de yorumunuzu paylaşın: