GDO’ lu ürünlerin yetiştirilmesinde herbisit yani yabani ot zehri olarak kullanılan glifosata maruz kalanlarda non-Hogdkin lenfoma riskinin yüzde 41 arttığı bildirildi. Zaten Dünya Sağlık Örgütü glifosatı 2015′ de kanserojen ilan etmişti. USA’ da bu tarım ilacına karşı açılan davalar da çığ gibi artıyor.

Bağırsak florası ile zihinsel sağlık arasında doğrudan bağlantı olduğu gösterildi. Araştırmaya göre, bağırsaktaki bazı bakterilerin eksik olması, insan davranışlarını etkiliyor ve depresyona yol açıyor. Yakın bir gelecekte depresyon tedavisinde ilaçların yerini probiyotikler alırsa şaşırmamak lâzım.

Bütün dünyada olduğu gibi bizde de GDO’ lu tohumları ve yiyecekleri canla başla kahramanca savunanlar var. GDO, verimi yüksektir, açlığın çaresi olacaktır, kimyasal ilaçlara ihtiyacı azaltacaktır, çevre ve insan sağlığı için emniyetlidir iddialarını peş peşe sıralıyorlar. Bunların hiçbiri doğru değildir, külliyen yalandır.

Aşırı işlenmiş gıdaların tüketimindeki yüzde 10’ luk bir artışın erken ölüm riskini de yüzde 14 artırdığı ortaya çıktı. Neden işlenmiş gıdalardan uzak durun, neden çocuklarınıza bunların zerresini bile yedirip içirmeyin diye kendimizi parçaladığımızı inşallah anlamayanlar da anlamıştır. Hazır gıdalara methiye düzenlerin kimler olduğuna iyi bakmakta fayda var.

Kilo verme, beslenmenin desteklenmesi ve yağ alımının azaltılması depresyon belirtilerini azaltabiliyor. Araştırmaya göre, liften ve sebzelerden zengin bir diyet, fast food gıdaları ve rafine şekeri azaltmak abur cuburla beslenmenin negatif psikolojik tesirlerini önleyebiliyor. Tıbbın her hastalığın, her belirtinin ilaçlar olmadan da sağlıklı hayat tarzı ile düzeltilebileceğini anlamaya başlaması gerekir. En başta da psikiyatristlerin.