Zika salgını, artık McDonald’s Tıbbı olarak adlandırılan modern tıbbın insanların ve bilim adamlarının (!) beyinlerini nasıl yıkadıklarını gösteren iyi bir örnek oldu. Nezle ve gribin bile ne ilacı ne aşısı varken, daha adını tıp dünyasının bile yeni duyduğu bir virüs hastalığının ilacı ve aşısı konuşuluyor. Bu nasıl bir aymazlıktır Ya Rabbim?

Kapalı mekânlarda kullanılan lazer yazıcılardan havaya çok fazla miktarda nanopartikül karıştığı ve bunların solunmasının akciğer hücrelerine ciddi zararlar verdiği belirlendi. Modern teknolojinin sağladığı kolaylıklardan ve nimetlerinden istifade ediyorsak bunun zararlarını kabul etmek zorundayız ama teknolojiye teslim olmamız da gerekmiyor.

Brezilya’ da mikrosefali (küçük beyin) ile doğan çocuk sayısındaki ciddi artış bunun zika virüsü ile bağlantılı olabileceği şüphesini yarattı. Sivrisineklerle bulaşan zika virüsü Amerika kıtasında 23 ülkeye yayılmış durumda ve virüsün tüm dünyaya yayılmasından endişe ediliyor. Henüz ilacı ve koruyucu aşısı da bulunmayan bu virüs bizim için de bir tehdit oluşturuyor mu?

Kalp ve tansiyon hastalarına, çarpıntısı olanlara genellikle kafeinden zengin yiyecek ve içeceklerden uzak durmaları tavsiye edilirdi ama yeni bir araştırma kafeinli ürünlerin ritim bozukluklarına yol açmadığını ortaya koydu. Ben de çay ve Türk kahvesinin sağlıklı içecekler olduğuna inanır ve hastalarıma da mutlaka bunlardan mâkul miktarda ve şekersiz içmelerini tavsiye ederim.

Zaman zaman hastalarımızı bilerek veya bilmeden korkutabiliriz, korkutmak zorunda kalabiliriz ya da bizden onları korkutmamız istenir. Aslında, çok çeşitli nedenlerle, çok farklı şekillerde korkutulması gereken hastalar ve çok değişik korkutma yöntemleri vardır. Bu korkutma işi, tıp eğitiminde katiyen öğretilmeyen, ama aslında çok önemli olan bir konudur.