Coca-Cola’ nın, “obezitenin esas sebebi meşrubat ve fast food değil hareketsizliktir” iddiasındaki bir bilim kuruluşuna finansal ve lojistik destek verdiğinin ortaya çıkması şirketi zor durumda bıraktı. Bu olay, bir ilacı, bir aşıyı vatan toprağı gibi kahramanca savunanların aslında kimin adamı olduğunu göstermesi bakımından da çok önemli.

Trans yağ alınmasına sebep olan kızartmaların kalp yetersizliği riskini de artırdığı gösterildi. Bir zamanlar hayvansal yağlara karşı çıkan ve margarin yiyin diyen FDA şimdi utanmadan kalp dostu dediği bu yağların “sıfırlanmasını” istiyor. Yumurtadan özür dilendi, tereyağına “biz ettik sen etme” dendi, bakalım kırmızı ete ne diyecekler?

Reflünün öksürüğe yol açtığı şeklinde uydurulmuş bir “iddia” var. Amerika’ lıların her dediğini kabul etmeyi ve uygulamayı bilim zanneden etıbbamız da bu iddiaya balıkla atlamakta sakınca görmüyor. Memlekette öksürdüğü için reflü ilacı yazılmamış insan kalmadı ama akıl-mantık ve bilim öyle demiyor!

Beyaz ekmek, pirinç, makarna gibi glisemik endeksi yüksek gıdalarla beslenen kadınlarda depresyon riskinin yüksek, sebze, meyve ve tam tahıl yiyenlerde ise düşük olduğu olduğu belirlendi. Şekerli gıdaların mı depresyona yol açtığı depresyonda olanların mı bunlara yöneldiği bilinmiyor ama şekerden uzak durmak için bir sebebimiz daha var.

Aşılarla ilgili tartışma ve kuşkulara karşı çıkmak “bilimsel” de değildir “akademik” de. Tartışma ve kuşkunun olmadığı yerde bilim de akademi de olmaz. Bilim Akademisi’ ni çocukluk çağı aşılarıyla ilgili kuşku ve endişelerin giderilebilmesi için tartışmaya davet ediyorum.