Metabolizma ve hayat sempozyumunda, metabolizma ve bağışıklığı bozan etkenlerin adının geçmemesine şaşırdım. “Aşırı işlenmiş gıdalar”, “endüstrinin kronik hastalık pandemisindeki rolü”, “sağlıklı yiyecek ve içecekler” de özel olarak ele alınmalıydı. KOVİD’i konuşurken “koronavirüsleri” unutmak gibi olmuş!

KOVİD geçirenlerde kemik iliğinde oluşan virüse spesifik plazma hücreleri sayesinde uzun ömürlü ve güçlü bir bağışıklık oluştuğu gösterildi. Böylece, KOVİD geçirenlerde bağışıklığın birkaç ayda zayıfladığı ve bunların da bir süre sonra aşılanmaları gerektiği iddiası çürütülmüş oldu. KOVİD geçirenler, keyiflerine baksınlar.

Cleveland Kliniği’ nin internet sayfasındaki bugüne kadar kalp-damar sağlığının bir numaralı düşmanı olarak gösterilen sadeyağı ve tereyağını kıyaslayan yazı modern beslenme biliminin iflâsının bir delilidir.  Yakında kelle paça, işkembe ve kuyruk yağına övgüler dizen yazılar da bekliyor, kokoreç yemeye gidiyorum.

Randomize kontrollü çalışmada 8 gün süreyle günde 60.000 Ü vitamin D tedavisinin KOVİD’ in ağırlığını gösteren enflamasyon belirteçlerinde anlamlı azalmalar sağladığı ve hiçbir yan etki ortaya çıkmadığı gösterildi. Bu sonuçlar, standart KOVİD tedavisine yüksek doz vitamin D eklenmesinin çok faydalı olabileceğini gösteriyor.

Gıda endüstrisi, şekeri konsantre ettiklerinde bağımlılık yapacağını biliyor. İşlenmiş gıdaya ne kadar fazla şeker eklerseniz o kadar bağımlılık yapar. Ayrıca konsantre şekerin karaciğer yağlanmasına sebep olduğunu ve bunun da insülin direncine, metabolik sendroma ve ölüme yol açtığını biliyorlar. Yine de yapıyorlar.