Endüstri hayatımıza “medical food” yani “tıbbi besin” kavramını sokmaya çalışıyor. Gelecekte artık öyle pazarın “idüğü belirsiz” domates, ıspanak, yumurta, balık, marul falan gibi sağlığa zararlı ürünleri yerine AVM’ lerden alacağımız şık ambalajlı “markalı gıdaları” yiyeceğiz. Üstelik bunları “yerseniz” hem karnınız doyacak hem hastalığınız tedavi olacak.

İki ayrı çalışmada, yüksek doz balık yağı haplarının tehlikeli bir ritim bozukluğu olan atrial fibrilasyonu önlemediği ama saf sızma zeytinyağı ile desteklenen Akdeniz diyetinin bunu başardığı ortaya çıktı. Hep söylüyorum: Hamsi yiyin hem karnınız doysun, hem ağzınız tatlansın hem de paranız ilaç endüstrisinin kasasına gitmesin.

Diyabetlilerde kalp krizi, felç ve buna bağlı ölümler çok fazla olduğundan her diyabet teşhisi konana kolesterol hapı verilir. Ancak yeni bir araştırma diyabetlilerde artmış olan bu riskin kolesterolle ilgisinin olmadığını gösteriyor. Araştırmacılar “Diyabetiklerde kalp hasarı hakkında bildiklerimiz baş aşağı oldu” diyor.

Bir zamanlar 70 sente muhtaç olan ülkenin bir şirketinin USA’ daki bilim kuruluşuna 24 milyon $ bağış yapması bizi gururlandırdı. Ancak, Ülker’ in maksadı “bilime katkı yapmak” mı yoksa “forma reklâmı” alır gibi adının dünyanın bu çok ünlü bilim kurumuyla birlikte anılması mı, buna tam karar veremedim.

Kavundan, kirazdan, filimden, tiyatrodan sonra nur gibi bir festivalimiz daha oldu: Grip festivali. Nasıl olduysa dünyanın en büyük grip aşısı üreticisi Sanofi Pasteur’ ün aklına altmış sene sonra çalışanlarını bir festival kapsamında aşılamak gelmiş. Hastalıkların, ilaçların aşıların festivali olmaz. Sağlık Bakanlığı uyuyor mu?