BAHÇELERDE MOR MENİ VEREM ETTİN SEN BENİ
Türk Toraks Derneği Tüberküloz Çalışma Grubu tarafından Verem Haftası dolayısıyla yapılan açıklamada Türkiye’de kayıtlı tüberküloz hasta sayısının 2009 yılında 17 bin 402 ve hastalarda tedavi başarısının yüzde 91 olduğu belirtiliyor.
Dünya genelinde her sene 8,8 milyon kişinin bu hastalığa yakalandığı ve bunların 1,5 milyonunun öldüğü dikkate alınacak olursa ülkemizin veremle savaşta oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Bunda Sağlık Bakanlığı’nın konuya verdiği önem ve verem savaş dispanserlerinin rolü önemlidir. Dispanserlerde bütün hizmetler ve ilaçlar ücretsizdir.
Sağlık Bakanlığı’nın verem ile mücadelede Dünya Sağlık Örgütü’nün de benimsediği standartlar doğrultusunda yeni stratejiler uygulama kararı aldığını bildiren haberde en çok ‘gizlilik hakkı’ ile ilgili hususlar dikkatimi çekti.
Buna göre:
Her hasta; özel hayatın mahremiyetine, şeref, dini inanç ve kültürüne saygı gösterilmesini bekleme hakkına sahiptir.
Her hasta; tıbbî durumuyla ilgili bilgilerin gizli tutulmasını ve sadece kendi onayı ile diğer otoritelere verilmesini isteme hakkına sahiptir.
Hastaların hastalıklarını gizleme hakkı yeni bir şey olmadığı gibi bu hak sadece verem hastalığıyla da sınırlı değildir. Hekimlerin de hastaları ile ilgili tüm bilgileri bir sır gibi saklaması evrensel bir kaidedir.
İnsanlar daha çok bulaşıcı olan hastalıklarını saklamak isterler ki, bu da çok anlaşılabilir bir şeydir. Türkçemizde verem için ince hastalık, zafiyet, ciğerde duman gibi çeşitli tabirler kullanılmasının altında yatan gerçek sebep insanların hastalıklarını başkalarından saklama kaygısından başka bir şey değildir. Özellikle verem ilaçlarının henüz bilinmediği, yakalananların birçoğunun hayatlarını kaybettiği bir dönemde veremliler hastalıklarını atlatmış olsalar bile ne iş, ne de evlenmek için eş bulabilirlerdi. Veremli bir genç askerlik de yapmazdı ve bunun halk arasındaki adı ‘çürüğe çıkmak’tı. Kimse böyle kimselerle bir arada olmak istemez ve bunlar toplumdan adeta dışlanırdı. Doktorlar da bu konuda hastalarından geri kalmazlardı; onlar da akciğer enfiltrasyonu, spesifik pnömoni gibi içinde verem veya tüberküloz kelimeleri geçmeyen tabirleri tercih ederlerdi.
Veremin genel olarak toplumdan ısrarla gizlenmeye çalışılması yanında bu hastalığı şarkılarında, türkülerinde bizim kadar çok işleyen başka bir millet de yoktur herhâlde. Meselâ ‘Aşkından verem oldum’ diye gitarını inleten bir Amerikalı, ‘Verem oldum, eridim bittim’ diye tamtam çalıp ağlayan bir Afrikalı veya ‘Verem ettin sen beni’ diye piyanosunun tuşlarına gözyaşları damlayan bir Alman genci var mıdır, bilemiyorum.
Hastane önünde incir ağacı
Verem, türkülerimizde çok kullanılan bir temadır. Bir Yozgat türküsü ile başlayalım. Bir genç askerde verem olur ve hava değişimi için memleketine, Yozgat Akdağmadeni’ne gönderilir. Hasta çocuk, beşik kertmesi olan kızı deliler gibi sevmekte, ancak ailesi kızlarını göstermek istememektedirler. Hasta genç tedavi için İstanbul’a gönderilir ve bir Sanatoryum’a yatar. Penceresinden gördüğü bir incir ağacından aldığı ilhamla bu türküyü yakar. Genç asker, veremden ölür ve cenazesi de İstanbul’da kalır.
Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baştabip geliyor zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Mezarımı kazın bayıra düze
Benden selam söyleyin sevdiğim kıza
Başına koysun, karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın
Ermeni kızına âşık gencin türküsü
Bu Gaziantep türküsü de bir Ermeni kızına âşık olan genci anlatır. Genç hem aşkından verem olmuştur ve hem de sevdiğine kavuşamamıştır. Aralarında bir de din sorunu vardır. Çare de ya Ermeni kızının Müslüman olması, ya da gencin Ermeni olmasıdır. Ne güzel, ne dertli bir türküdür bu.
Bahçelerde mor meni,
Verem ettin sen beni,
Ya sen İslam ol Ahcik,
Ya ben olam Ermeni…
Ben sana yandım gelin
Yanağı allı gelin
Gaziantep yolunda
Öldürdün beni gelin
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü Han Duvarları şiirindeki Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın derdinin de verem olduğunu anlıyoruz.
Garibim nâmıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben.
Verem musikide de var
Güftesi Namık Kemal’e ait, Hacı Arif Bey’in segâh şarkısı o devirde tedavisi imkânsız bu hastalığı anlatır sanki:
Olmaz ilaç sine-i sâd pâreme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Baksa tabibân-ı cihan çareme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Sözümüzü Nasibin Mehmet Yürü’nün hüzzam faslının vazgeçilmez şarkısı ile bağlayalım. Bu şarkı da bana kalırsa gönül yarasını falan değil düpedüz veremi anlatıyor. Zaten ha gönül yarası ha verem yarası, ne fark eder. Kalp üzerinde kanayan yer de, olsa olsa akciğerlerin bizim ‘lingula’ adıyla bildiğimiz bölümü olmalı. Güfte Ahmet Refik Altınay’ın:
Açmam açamam söyleyemem çünkü derinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalp üzerinde
Billâh bu acı durduracak kalbi yerinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalp üzerinde