DAHA ÖNCELERİ NERELERDEYDİNİZ?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Canan Karatay‘ ın yazısı:

Bütün Dernekler bu aylarda ‘uluslararası’ kongreler  düzenlerler, Antalya’da lüks otellerde birbirlerini ağırlarlar, bol bol yerler ve içerler …..gazetelere demeçler verirler.

Sonra, bizler haberlerde okuruz:

1.Türkiye’de kalp hastalığı geçen yıla oranla daha da artmış diye!

2.Türkiye’de 100 kişiden ancak 5 kişi sağlıklı diye.

% bilmem kaçı DM, % bilmem kaçı hipertansiyon hastası, % bilmem kaçı böbrek hastası, % bilmem kaçı obez diye.

3.Yeni ilaçlar çıkmışmış, yeni girişimler aletler geliştirilmiş diye, yeni görüntü teknikleri ve aletleri piyasaya sunulmuş diye.

4.Örneğin uluslar arası kardioloji kongresinde, margarinler kalp dostu olarak reklamları yapılır….

Bu kongreler aynen senelik ticari fuarlar gibidir!  korkunç bir sanayi olayıdır. Bir iki yabancı bilim adamı da davetlidir konuşturulur, bilimselliğine halel gelmesin diye.

5.Sağlık muhabirleri olan gazetecilerin aklına neden şu soruları sormak hiç gelmez acaba?

Biz soralım o halde:

1.Madem bu kadar yeni mükemmel ilaçlarımız her sene çıkıyor hastalıklar neden giderek artıyor, neden önünü alamıyorsunuz? Siz Dernekler olarak ne yapıyorsunuz? Yalnız sayı sayıp istatistiklik mi yaparsınız? TÜİK bunu zaten her sene yapmıyor mu? Hakikaten bu istatistikleri nereden alıyorsunuz, bilinen veriler değil mi bunlar?

2.Madem bu kadar teknoloji ilerlemiş durumda, sizler de kongrelerde yabancı bilim adamlarını dinleyerek yenilikleri öğreniyorsunuz, neden nüfusumuzun ancak % 5’i sağlıklı?

3.Nüfusumuzun % 95’ i hasta sizin bilimsel (?) verilerinize ve de veri tabanlarınıza göre.

Aman ne önemli bilgiler bunlar, bizler bilmiyorduk, görmüyorduk iyi ki söylediniz, berhudar olun sayın Ulusal Dernek Başkanları.

SONUÇ:

Rahmetli Prof. Ahmet Aydın ve rahmetli biolog Mevlüt Durmuş, Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, Doç. Yavuz Dizdar ve ben, senelerden beri bağımsız bilimsel çalışmalara dayalı bir düzineden fazla kitap yazdık bu konuları irdeleyen, anlatan.

Elimizden geldiği kadar TV’lerde de açıklamaya çalışıyoruz, nüfusumuzun % 85’ i hasta olmasın diye! Sağlıklı yaşayalım diye!

İstanbul’ da 2006 yılında yapılan DSÖ toplantısının sonuç bildirisinde, önlem alınmayacağı takdirde, gidişatın aynen bu şekilde gelişeceği bildirilmişti. Bildirinin altında sayın TC Sağlık Bakanımızın da imzası bulunmaktadır.

Neden başınızı öne eğdiniz?

‘Bir bahar (son bahar !) akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?

İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki: yıllardır aradığım bu!
Şimdi soruyorum büküp boynumu:
Ahhhh!!!
Daha önceleri neredeydiniz?’

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. Nalan Derin dedi ki:

    Hocam, ellerinize sağlık olsun. Yazılarınızı sürekli takip ediyorum. Sizi çok seviyoruz selam ve saygılar Urla’dan…

  2. MODERN SÖMÜRÜ ve YOKSULLUK SİZİN ESERİNİZ

    Bilim ve teknolojik üretimle acıtmadan yapılan sömürünün adı : modern sömürüdür. Bu sömürü düzeni, aydın ve bilim dünyasını kullanarak yapılır. Bu sömürünün girdabına düşen ülkeler için karşı koyacak, savunacak hiçbir yol yoktur, çünkü toplumun beyni olan bilim ve aydın dünyası sömürüden yana çalışır.

    Dünyadaki donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarı yılda dört trilyon dolara yaklaşıyor. Adamlar bu dört trilyon doları paylaşırken, biz de cep telefonuyla şimdiye kadar 250 milyar dolar harcadık. Nasıl mı? Geyik muhabbetle! Üretmeden, keşfetmeden, hazıra konduğunuz, tükettiğiniz her şey sizi de tüketir, ülkeyi de. Akıllı telefon, 5G, ilaç, aşı ve teknoloji… ile yapılan bu sömürünün sonucu yoksulluk, sebebi ise laf üreten aydın ve bilim dünyasıdır.

    Neden mi? Ülkelerin akıl hocası ve yol göstericisi, aydınlar ve bilim dünyasıdır. Bunlar milletin beyni ve sinir sistemidir. Ülke ve toplumun gelişme düzeyini bunlar belirler. Toplumun ve ülkenin zihinsel aynası bunlardır. Bu ayna, sorunları ve çözüm yollarını bulanık ve karışık gösterirse, sağlık ve hayatınız tehlikede demektir. Aydın ve bilim dünyamızın ışığı yani kendi keşfettiği ve ürettiği ışığı muma dönmüşse dibine bile ışık vermez, kimseyi aydınlatamaz. Aydın ve bilim dünyanızın kendi ışığı yani kendi keşfettiği ve ürettiği ışığı sönmüşse, sorunların çözümü için başkasının ağzına bakıyorsa, dış dünyanın ışığına muhtaçsınız demektir. Füze kalkanından, ilaca, aşıya kadar başkasına muhtaç olursunuz. Aydın ve bilim dünyamız kendi ülkesinin değil başka ülkelerin, başka çıkarların aynası olmuşsa, yansıttığı ışık yine sizin için karanlık bir gelecektir.

    Aydın ve bilim dünyamız, dış dünyanın ışığını ülkesi ve halkı yararına yansıtmak yerine, dışarının şavkıyla gözümüzü kör ediyor, gelişmiş ülkelerin reklamıyla topluma aşağılık kompleksi aşılıyor. Son 30 yıldır trilyonlarca doları ilaç, aşı ve teknoloji ithalatıyla fakirleşen halkımız öderken, Tabib ve meslek odaları ‘yoksul halkımız’ edebiyatı yapmaya devam ediyor. Diğer bir kısmı ise zehirli bir dille halkı oyalıyor, bu sömürüyü gizliyor. Halbuki sömürünün nedeni, hiçbir şey üretmeden, keşfetmeden paylaşım savaşını kışkırtan ve teknolojik sömürüyü gizleyen bu yapı. Yoksulluğun ve geri kalmanın nedeni, bilim ve teknoloji üretmekten aciz, sömürü sisteminin taşaronları. Son 300 yıldır kötü kaderimizden, dışarının ışığını dışarının çıkarlarına göre yansıtan, feri gitmiş bu taife sorumlu. İşte bunlar yüzünden sömürü sisteminin kurbanı, figüranı ve seyircisiyiz. Asgari ücretli köleliğin nedeni, modern sömürü düzeni. Bilim ve teknoloji olmadan, fındık fıstık satarak ne asgari ücret artar, ne de bu düzen değişir.

    Da Vinci robotlarından suni kalp pompasına kadar ithal edilen milyarlarca dolarlık teknoloji bizi borca garkederken, modern sömürüye aracılık eden, keşif ve patentten habersiz taşaronlar sayesinde, bu güzel sistemi kuranlar bize sattıklarıyla zengin ve gelişmiş ülke oluyor. Bizi de gelişmekte olan ülkeler masalıyla, yalan rüzgarıyla 70 yıldır aldatıp uyutuyorlar. Ne biçim gelişmeyse, bırakın aşı ve ilaç üretmeyi, muzu bile ithal ediyoruz. Bu oyunun, artiz yapma numarasıyla gazozuna ilaç koymadan farkı ne? Modern sömürüden yoksulluğa kadar başımıza gelen tüm felaketlerin nedeni işte bu kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen taife sorumlu. Bunlar bu acı gerçeği idrak etmekten bile aciz, zavallı. İthal edilen pahalı teknolojilerin medyada reklamını yapmak, bunlarla fiyaka yapmak marifet mi? Bunları siz mi keşfettiniz?

    İşte bunların alet olduğu modern sömürü yüzünden trilyonlarca dolar çarçur oluyor. Bu yüzden pahalı Teknoloji merkezleri kurmaya ve bilimsel araştırmaları yapmaya paramız kalmıyor. Borç aldığınız paraları da bilim ve teknoloji yerine, arapın gülyağı misali pahalı ithalata harcadığımız için, penisilini bile üretemiyoruz. Penadur ilacını 2 yıl vermedikleri için romatizma, böbrek ve kalp iltihabından koruyan penisilin profilaksisi yapamadık. ‘En eski teknoloji ürünü olan penisilin, aşı ve hayati ilaçları bile 70 yıldır neden üretemiyoruz’ diye kongreler yapıldı mı? Parayı veren olmazsa düdüğü çalan olmaz. Neskafeden aşıya, muza… Sarımsağı bile Çin’den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz?

    Refah ve sağlığın yolu, bilim ve teknolojide keşif, patent ve üretimden geçer ama bilim dünyamız bu işleri bir türlü beceremedi. Son 30 yıldır trilyonlarca doları, bu yüzden ithal teknolojiye ödedik. Çünkü üniversite – sanayi işbirliği kurarak, keşfetmek ve üretmek zorumuza gidiyor. İlaçtan aşıya, muzdan yüksek teknolojiye… ithal etmek ise kolayımıza geliyor. Sağlıktan örnek verelim : Da Vinci robotlarının sayısı 300 olmuş. MR, BT… Bunların İthalatında gelişmiş ülkeleri çoktan geçtik. Akıllı telefona kadar ithalata giden paraları düşünün.

    Kimse bilim yapıyoruz diye fiyaka yapıp halkı uyutmasın. Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci’nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur. Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı? Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor? Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz? Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz? Lafa gelince herkes bilim yapıyor. Bilimde asıl konu kazanılan trilyon dolarların kimin cebine gittiği. Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır.

    Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işsiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve dev kampüsler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Düşünen ve sorgulayan yetenekli çocuklarımızı bir servet ödeyerek gönderdiğimiz şaşalı okullar, insanımızı bilimsel düşünemeyen bir topluma dönüştürüyor. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? ABD’ de geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000 ‘i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz.

    Bilim ve aydın dünyamız, asırlardır fikir, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmaz. Yıllardır bilim yapıyoruz da ne oluyor? Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, bilim ve aydın dünyamız yüzünden tüketim pazarı olmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Adamlar, bizi otla çöple meşgul ederken milyarlarca dolarlık yapay kalp, ortopedi, göz… cihazlarını, ilaçları ve yüksek teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. İlaçtan aşıya, uçaktan silaha cep telefonuna yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, üzüm incir ihracıyla uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş aydın ve bilim adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da uyutulur?

    Teknolojiden tıbba kadar her alanda sektörlerin kontrolüne giren kongreler, toplantılar, açık oturumlar, fuarlar bilgilendirmenin ötesinde ülkeyi pazar haline getirdi. Bilim ve aydın dünyamız başkasının keşfettikleriyle övünmekten, bunların reklamını yapmaktan özel zevk alıyor. Bu da aşağılık kompleksini yenmenin başka bir yolu. Ülkelerin kaynakları ilaç, pahalı teknoloji ve tüketime harcanıyor. Geriye kalan az miktar paranın paylaşımı ise kavgaya yol açıyor. Halbuki sorun, aydın ve bilim dünyasını kullanarak yapılan küresel teknolojik sömürüden kaynaklanıyor. Yani fakirlik edebiyatı yapanlar, bilerek veya bilmeyerek bu modern ve kibar soygunun içinde, kendi cukkasını düşünüyor.

    Bizim gibi ülkeler, ‘gelişmekte olan ülkeler’ masalıyla uyutulurken tatlı bir pazara dönüşüyor. Hastalıklara harcadığımız para 67 milyar dolar olmuş ve bu rakam giderek artıyor ama aydın ve bilim dünyamız yeterli görmüyor, daha da artsın diyor. SGK bütçesi alarm veriyor, nedendir demiyor. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artarken hastalıklar azalmamış hızla artmış, bilmiyor. Ne dev hastaneler, ne sağlığa harcanan milyarlar sağlığı korumuyor ama görmüyor. ‘Önce hasta et, sonra cebini boşalt’ sisteminin figüranı olmak onu rahatsız etmiyor. Çünkü sistemin hayat kaynağı bu, yaşaması buna bağlı.

    Modern tıp ilerlerken, hastalıklar azalacağına artıyor ama bilim dünyamız nedenlerine ve çözüm yollarına kafa yormuyor. Hastalıktan sürünüyor, hasta toplum oluyoruz farkında değil. Gelişmiş ve sağlıklı toplum olmanın yolu hastalıkları önlemekten geçiyor ama aydın ve bilim dünyamız bunu da bilmiyor. Sağlığa harcanan paranın aslan payı ilaç ve ithal teknolojiye gittiği için, 2 TL’ye hasta muayene ediyoruz onu da bilmiyor. Bildiği ve sürekli istediği bol para. Çok az bir ücrete hasta muayenesinin nedeni ; ilaç ve teknoloji ithalatına harcanan bütçeden, geriye çok az para kalacağını okuyamadığı, anlayamadığı, idrak edemediği içindir. 2013 yılında hasta sayısının 700 milyona ulaştığını hatırlatalım. Hesap ortada. İthal ilaç ve teknolojiden kalan parayı bölün 700 milyona, görün çıkan rakamı. Hastalıkları önlese, bol para alacak ama akıl edemiyor. Aklınca bindiği dalı kesmek istemiyor. Hastalıklar önlenirse bunca ilaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Dünya Sağlık Örgütü, çok az masrafla hastalıkların önemli oranda önleneceğini, bu yolla sağlık sistemlerinin iflasının da önleneceğini bildiriyor ama umurlarında değil. Onların dertleri para ve fiyaka.

    Küresel şirketlerin baskısıyla GDO’lu mısır şekeri kotaları artar, millet şeker hastalığından kırılırken her yıl 4 milyar doları şeker ilaçlarına, 10 milyar doları da doğurduğu hastalık ve sorunlara ödüyoruz. Hastalıkları önleyip bu parayla teknoloji merkezleri kuralım demek bunların işine gelmiyor. Sömürü dünyasının taşaronluğunu yapmak bunların genlerine işlemiş. ‘Önce hasta et, sonra cebini boşalt’ sisteminin figüranı olan zombilerin başka dünyaları yok.

    ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… sistemi ne kadar güzel özetliyor. Bu sistem, şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO’lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler, alkol ve sigara sağlık ve hayatımızı çökertiyor, aydınımız bunu özgürlük olarak görüyor. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Hastalıkları önlemek yerine sektöre çalışan bilim dünyamız yüzünden, her yıl milyarlarca doları, hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz.

    En hayati aşıları üretmekten aciz durumdayız ama EMAR çekiminde dünya şampiyonuyuz. Ülkemiz ithal teknoloji ile, akıllı telefonlarla doldu ama kendi hayati sorunlarımızı çözen araştırmaları akıl edemiyoruz. Pahalı teknoloji bize akıl vermiyor. 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde yapılan sektörün yönlendirdiği bilimsel kongreler, sorunlarımıza çözüm bulamıyor. Çünkü milli, yerli ve insani anlayış yok. Topu, ilgili sektörlere atmalarının nedeni bu. Sermayenin derdi ise rant ve daha çok kazanmak. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş. Bu yüzden bilimsel ve akıllı çözümler, kongrelerden topluma ve ülkeye dalga dalga yayılamıyor. Kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Ölümlerin %86’sı önlenebilir nedenlerden ise, telef oluyorsunuz demektir. Önlenebilir demek, önlemeyi beceremiyorsunuz demektir. Sömürü düzeninin çıkar ilişkisini yıkmadan çözüm beklemeyin.

    Tercüme aydın ve bilim dünyamız, ithalat lobisi ne derse papağan gibi onu tekrar ediyor. Tekrar etmekle kalmıyor, yönetimleri de yanlış bilgilendiriyor, yanıltıyor, sonra da eleştiriyor. Halbuki yanlış bilgi ve yönlendirmenin nedeni kendisi. Asgari ücretten emekli maaşlarına kadar yoksulluğun nedeni, işte bu keşfetmeden, üretmeden sürekli tüketen anlayış. Aydın ve bilim dünyamız bu acı gerçekleri bilmez, görmez, duymaz, okumaz, anlamaz, konuşmaz ve uyarmaz.

    Kongreler sektörün gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak?

    Yaşamsal sorunlara çözüm arayan ‘Ulusal Bilim Kongreleri’ ne zaman düzenlenecek?

    Milli Kongreler ne zaman?

    http://www.aciamagercek.com

  3. uz dr seyfullah kılıc dedi ki:

    Degerli hocamız bir çok hekim ve vatandaşımıza yeni bir görüş açısı, anlayış ve farkındalık kazandırmıştır. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
    Bu arada acıamagercek yazarı nıda severek izliyorum, ancak tüm yazılarında beni rahatsız eden bir şey var. Sürekli bu fecaatin sorumlulugunu bilim adamı ve akademisyenlere yukluyor. Kanaatimce hem sorumlularda eksiklik hem haksızlık yapıyor. Neden;
    1. Tohum yasasını saydıgı kesim çıkarmadı.
    2. Mısır bazlı fruktoz yasasını onlar çıkarmadi.
    3. GDO lu gıdalar onların sayesinde (pisasada aksine kanunlar olmasına rağmen) cirit atmıyor.
    4. Tavuk-yumurta- yogurt meselesi onların izniyle bu halde degil.
    Örnekler çok, uzatmaya gerek yok. Yazarın bunu bilerek yaptıgını düşünmek istemiyorum.(aksi yondeki kanıtlara ragmen) Söylemek istedigim sorumlular konusunda hedef saptırması.
    Tıpta teşhisi yanlış veya eksik koyarsanız, tedavi başarısız olur veya dahası hasta ölür.

  4. www.aciamagercek.com dedi ki:

    ÜNİVERSİTELERİMİZ NE KADAR ÜRETKEN?

    Abbas Güçlü – MİLLİYET

    Üniversite-leri üretken olmayan bir ülkenin üretken olması çok zor!

    Çünkü geleceğe yön verenleri onlar yetiştiriyor.

    Batılı üniversiteler, ekonomik olarak, genelde üçlü bir sacayağı üzerinde duruyor.

    Gelirlerinin üçte birini devlet ya da vakıf veriyor, üçte biri öğrenciden alınıyor, üçte birini de üniversite kendi üretiyor.

    Bizim üniversitelerin pek çoğu tek ayak üzerinde.

    Arkalarında ya devlet var ya da vakıf ve öğrenci gelirleri.

    Bilim ve teknoloji üreterek bütçeye katkıları yok denecek kadar az.

    Yani bilimi üretime dönüştürme konusunda sıkıntıları var.

    Yıllardır üniversite-sanayi işbirliğinden söz edilir ama arkası bir türlü gelmez.

    Yine aynı şekilde teknokentlerle çağ atlayacağız vaatleri de havada kaldı.

    İşte bu yüzden kendilerini gösterme zamanları geldi de geçiyor.

    Üreterek hem öğrencilerine hem de ülkeye örnek olsunlar ki tüketim toplumu olmaktan kurtulup üretime odaklanalım.

    Yoksa işimiz çok zor!..

    http://www.milliyet.com.tr/universitelerimiz-ne-kadar-uretken-/gundem/ydetay/2135142/default.htm

Siz de yorumunuzu paylaşın: