TİROİT KANSERİ TARAMALARININ FAYDADAN ÇOK ZARARI VAR
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
USA’ da kısa ismi PSTF olan Koruyucu Hizmetler Çalışma Kolu (Preventive Service Task Force) , bir hastalığa ait belirti ve bulgu yoksa tiroit kanseri taramalarının faydadan çok zararı olabileceğini bildirdi ve 2016’ da yayınlamış olduğu kılavuzu tekrar onayladı (1).
USPSTF tarafından yayınlanan açıklamada “tiroit kanseri taramalarının faydalarını gösteren çok az delil olduğu ama tedavinin konuşma ve yutmayı kontrol eden sinirlere ciddi zarar verebileceği, kanda kalsiyum seviyesini ayarlayan paratiroit bezlerin de alınması gibi riskleri olduğu” vurgulandı.
USPSTF’ ye göre taramalar, sadece tiroit kanseri teşhislerini artırıyor, insanların daha uzun yaşamalarını sağlamıyor, ölümleri önlemiyor.
Taramalar aşırı teşhise yol açıyor
Bu taramalarda o kişiye yaşadığı sürede hiçbir zaman bir rahatsızlık vermeyecek ve ölümüne yol açmayacak küçük veya yavaş büyüyen tümörler tespit ediliyor (overdiagnosis).
Bu tümörler için hastalara ciddi riskleri olan radyoterapi ve cerrahi uygulanıyor (overtreatment) ve hastalar ömür boyu tiroit hormonu almak zorunda kalıyor.
Tiroit kanseri tedavisi
Tiroit kanserleri tedavisinde en çok başvurulan cerrahi yöntem tiroit bezinin tamamen veya kısmen çıkarılmasıdır, bazı vakalarda lenf bezleri de alınır.
Ameliyat sonrası dönemdeki duruma, tümör evresi ve tiroit kanserinin türüne göre radyoaktif iyot tedavisi de yapılır.
Erken dönem ve iyi diferansiye tümörlerde genellikle radyoterapi ve kemoterapi kullanılmaz.
Taramalardan beklenen fayda sağlanmıyor
Kanıta dayalı ve önleyici tıp alanında ülkenin önde gelen bağımsız ve endüstri ile çıkar ilişkileri olmayan uzmanlardan oluşan USPSTF her sene yaptığı değerlendirmelerle ilgili olarak Amerikan Kongresi’ ne bir rapor sunuyor.
PSTF, daha önce şikâyeti olmayan kişilerde KOAH taraması yapılmasını tavsiye etmediğini, D vitamini taramaları ve belirtisi olmayanlarda D vitamini tedavisinin faydası olduğunu gösteren yeterli delil olmadığını, sağlıklı erkeklerde prostat kanseri için rutin taramaları gerekli bulmadığını, meme kanseri taramalarının 40 yaşından sonra her sene değil 55-74 yaşlar arasında iki senede bir yapılması tavsiyelerini açıklamıştı (2, 3, 4, 5).
PSTF’ ye göre, yumurtalık kanseri riski yüksek olmayan kadınlarda yapılan rutin taramalardan da beklenen fayda sağlanamıyor ve bu taramalara da karşı çıkıyor (6).
Taramalar beyhudedir
Kanserin erken teşhisi kulağa hoş geliyor ama bunun kanserden ölümleri azaltmaması sarf edilen gayretlerin, harcanan paraların boşa gittiğini gösteriyor.
Üstelik erken teşhis konan milyonlarca insan ‘aşırı teşhis’ yüzünden boş yere kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi girişim gibi ölüme kadar giden riskleri olan komplikasyonlara maruz kalıyor, kanser stresi çekiyor.
Bir radyolog “10 senelik yaşama oranı yüzde 99 olan tiroit kanseri için ultrason makinelerini kapatmanın zamanı geldi” diye feryat ediyor (7).
Taramalar bizde daha bilinçsizce, her hekim tarafından kendi kafasına göre yapıyor; üstelik bunların ne kaydı tutuluyor ne de bir işe yarayıp yaramadıkları değerlendiriliyor.
Gelelim neticeye
Taramalarla, çekaplarla, rutin kontrollerle sağlıklı hayat olmaz.
Hastalıklardan korunmanın sırrı adam gibi yaşamaktır.
Kanser taramasının saç taramaya benzemediğini bir kere daha hatırlatıyorum.
Kaynaklar:
1. http://jamanetwork.com/journals/jama/fullarticle/2625325
2. http://jama.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=2510917
7. http://pubs.rsna.org/doi/abs/10.1148/radiol.2473072233?journalCode=radiology
***
EK 1 (16.12.2021): Parazit filminin yıldızına kanser teşhisi kondu, Prof. Küçükusta ‘gereksiz olabilir’ dedi. Parazit filminin yıldızı Park So-dam’a tiroit kanseri teşhisi konulmasını yorumlayan Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, vakaları artıran temel faktör olan ‘gereksiz teşhis’e dikkat çekti.
Son yılların en başarılı sinema filmlerinden Parazit’in (Parasite) başarılı oyuncusu Park So-dam’a tiroit kanseri teşhisi kondu. Kadınlarda daha sık görülen bu kanser türüne yakalanan 30 yaşındaki Oscar ödüllü oyuncu, tedavi kapsamında ameliyata alındı.
Haberi yorumlayan Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, tüm dünyada tiroit kanserlerinin hızla arttığını ancak bu artışın kanserdeki ‘gerçek artış’tan değil ‘teşhis artışı’ndan kaynaklandığını belirtti. Sosyal medya hesabındaki paylaşımında Parazit filmi oyuncusuna konulmuş teşhisin ‘overdiagnosis’ olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu dile getiren Küçükusta, tıp teknolojisindeki ilerlemeyle birlikte insanların tarama programlarına kolayca ulaşabildiğini, normalde tehlikeli durumda olmayan küçük papiler tipteki vakaların bile ‘kanser’ olarak değerlendirilir hale geldiğini kaydetti.
GEREKSİZ TEŞHİS, GEREKSİZ TEDAVİ
Bunun da kanser teşhisi sayısında artışa yol açtığına dikkat çeken Küçükusta, konuya ilişkin yazdığı makalede şunlara dikkat çekti:
“Son 10 senede USA’ da tiroit kanserleri ensidansı her sene yüzde 4.5 oranında artarken ölüm oranlarında herhangi bir değişiklik olmaması aşırı teşhisle (overdiagnosis) açıklanıyor. Overdiagnosis (aşırı teşhis veya gereksiz teşhis) kişiye yaşadığı sürece ölüm riskini artırmadığı gibi hiçbir şikâyete de sebep olmayacak bir kanserin teşhisi demek. Bu teşhisin hastaya faydası yok ama pek çok zararı var, çünkü kanser teşhis edilen bir hastayı tedavisiz bırakmak mümkün değil. Hasta, kendine hiçbir zarar vermeyecek kanser için yapılan bu tedavilerden yani ameliyat, atom tedavisi ve ömür boyu ilaç kullanma ciddi şekilde etkilenebilir.”
***
EK 2 (24.2.2022): The pattern of thyroid cancer incidence in children and adolescents mirrors the pattern seen in adults, suggesting a major role for overdiagnosis, which, in turn, can lead to overtreatment, lifelong medical care, and side effects that can negatively affect quality of life. We suggest that the existing recommendation against screening for thyroid cancer in the asymptomatic adult population who are free from specific risk factors should be extended to explicitly recommend against screening for thyroid cancer in similar populations of children and adolescents.
Kaynak: https://www.thelancet.com/journals/landia/article/PIIS2213-8587(20)30430-7/fulltext
***
EK 3 (19.12.2023): Araştırma: Tiroid ultrasonu gereksiz mi?
Wisconsin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Thyroid’de yayınlanan son çalışması, üçüncü basamak bir akademik merkezdeki 1700’den fazla hastayı analiz etti. Özellikle palpe edilebilen şüpheli nodüller için yapılan tiroid ultrasonlarının çoğunun biyopsi gerektiren nodülleri tespit etmede etkisiz olduğu bulundu.
Artan ultrason kullanımı endişe yaratıyor
Dr.Elena Kennedy liderliğindeki çalışma, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2002’den bu yana tiroid ultrasonlarında 5 kat artış olduğunu kaydetti. Bu artış, iyi huylu tiroid nodüllerinin ve küçük, hafif kanserlerin aşırı tespitine ve aşırı tedavisine yol açarak sağlık hizmetleri kaynaklarının önemli ölçüde zorlanmasına neden oluyor.
Nodülleri tanımada etkisi yok
En yaygın ultrason endikasyonu olan şüpheli palpe edilebilir nodül için yapılan ultrasonların neredeyse yarısında nodül bulunmazken, sadece beşte birinde biyopsiye değer bir nodül tespit edildi. En yüksek saptama oranları, diğer görüntülemelerde tesadüfen görülen nodül vakalarında oldu.
Baş araştırmacı Dr.David O. Francis, disfaji ve ses değişiklikleri gibi semptomlar için ultrasonların ilk tanı adımı olmaması gerektiğini vurguladı. Sesin veya yutmanın değerlendirilmesi gibi alternatifler öncelikle düşünülmeli.
Kılavuzdaki boşluklar
Şu anda, tiroid ultrasonu istemekten ne zaman kaçınılması gerektiğini öneren kapsamlı bir kılavuz bulunmuyor. Profesyonel toplum kılavuzlarındaki bu boşluk, tiroid ultrasonlarının uygun kullanımına ilişkin daha iyi kılavuzlar gerektiriyor.
Kaynak: https://medimagazin.com.tr/hekim/arastirma-tiroid-ultrasonu-gereksiz-mi-108765
***
EK 4 (20.3.2024): Kanser taramalarının “hayat kurtardığı” hiçbir zaman gösterilemedi! Genel ölüm oranındaki azalmalar ölçüt olmalı ve kanser taraması için daha yüksek delil standartları getirilmelidir.
Despite growing appreciation of the harms of cancer screening,1 2 3 advocates still claim that it “saves lives.”4 This assertion rests, however, on reductions in disease specific mortality rather than overall mortality.
Using disease specific mortality as a proxy for overall mortality deprives people of information about their chief concern: reducing their risk of dying.5 6 Although some people may have personal reasons for wanting to avoid a specific diagnosis, the burden falls on providers to provide clear information about both disease specific and overall mortality and to ensure that the overall goal of healthcare—to improve quantity and quality of life—is not undermined.7
In this article we argue that overall mortality should be the benchmark against which screening is judged and discuss how to improve the evidence upon which screening rests.
Why cancer screening might not reduce overall mortality
Discrepancies between disease specific and overall mortality were found in direction or magnitude in seven of 12 randomised trials of cancer screening.8 Despite reductions in disease specific mortality in the majority of studies, overall mortality was unchanged or increased. In cases where both mortality rates were reduced the improvement was larger in overall mortality than in disease specific mortality. This suggests an imbalance in non-disease specific deaths, which warrants examination and explanation. A systematic review of meta-analyses of cancer screening trials found that three of 10 (33%) showed reductions in disease specific mortality and that none showed reductions in overall mortality.9
Makale: Why cancer screening has never been shown to “save lives”—and what we can do about it
Kaynak: https://www.bmj.com/content/352/bmj.h6080.full
***
Tiroit kanseri hakikaten çok arttı bunu bilmeyen yok ama peki sebep ne? Bir de bunu yazsanız bizler de ona göre tedbir alırız.
benim iki arkadaşım tiroit kanseri oldular tirotileri alındı atom yapıldı haplarını içiyorlar gayet de iyiler. kanserden korkmayın geç kalmaktan korkun