ABD’ NİN ÖLÇÜSÜYLE TÜRK’ E TEDAVİ HATA
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
Akademi dünyamızın bir zamanlar “şak diye emrediyor, tak diye yapıyorum” demesiyle ünlü paşamızdan farkı yok.
Amerikan tıp derneklerinin her dediği, “mukaddes kitap lafzı gibi” üzerinde hiç düşünülmeden, sorgulanmadan “lâp diye” kabul ediliyor.
Amerikan Kalp Derneği (American Heart Association=AHA) de bu derneklerin en çok rağbet görenlerinin başında geliyor.
AHA’ nın kasım ayında yayınladığı son kolesterol kılavuzu ve kalp hastalıkları risk ölçme cetveline kardiyoloji âleminden neden hiçbir itiraz gelmedi diye dertlenirken “ABD’ nin ölçüsüyle Türk’ e tedavi hata” başlıklı gazete haberi yetişti imdâde.
Prof. Dr. Altan Onat gayet haklı olarak “genetik yapıları, hayat tarzları, çevre ve çalışma şartları” birbirine hiç benzemeyen insanların kalp hastalıkları risklerinin de aynı “olamayacağını” savunuyor.
Hoca gayet doğru söylüyor.
Öyle hazıra konmak yok; her ülke kendi şartlarına göre, kendi risk cetvelini kendi kılavuzunu kendisi hazırlamalıdır.
Ne varsa eski hocalarda var.
***
Sabah gazetesinde Didem Seymen’ in haberi:
Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri projesinin yürütücüsü Prof. Altan Onat: Teşhis ve tedaviyi Amerikalıların değil Türklerin genetik yapısına göre saptamak lazım.
Hocaların hocası Prof. Altan Onat’ın 1990’da başlattığı ‘TEKHARF‘ (Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri) çalışması 23’üncü yılını doldurdu.
23 yılda, Edirne’den Kars’a 59 yerde 3 bin 687 kişi takip edildi. EKG kayıtları ve kan örnekleri toparlandı.
Bu çalışma sayesinde Türk halkının kolesterol, kan basıncı, diyabet, şişmanlık gibi temel verileri belirlendi ve önemli bir veri tabanı oluşturuldu.
Prof. Onat, bu veri tabanından hareketle Türk halkı için doğru bilinen yanlışları şöyle özetledi:
Türk toplumu metabolik sendroma çok yatkın. Metabolik sendrom özellikler manzumesi. Bu özellikler arasında şişmanlık, tansiyon yüksekliği, HDL yani iyi kolesterol düşüklüğü, trigliserit yüksekliği ve diyabet veya diyabete yatkınlık var.
Bu özelliklerden üçü bir araya gelince, metabolik sendrom deniyor. Bu, Türk yetişkinlerinde yüzde 40 dolayında. Yaş grubunu 40’tan itibaren alırsanız, sıklık yüzde 50’lere çıkıyor. Birçok toplumdan daha yüksek orana sahibiz.
Erkekte risk açısından şişmanlık değil, göbeklilik ölçütünün daha önem taşıdığını belirledik. Tedavide bel çevresi esas alınmalı. TEKHARF çalışmasına göre Türkiye’de bel çevresi 95 cm’nin üzerinde olan erkekler risk altında ama doktorlarımız ABD’nin ölçütünü uygulayınca, hastayı ‘İyisin’ deyip rehavete sürüklüyorlar.
Şişmanlık göstergesi olarak beden kitle indeksi üzerinde duruluyor. Oysa erkeklerde bel çevresinin ölçülmesi daha kolay ve bilgi verici.
Koruyucu proteinlerin (HDL, apoA-I) kanda yüksek bulunmasının koruyucu olduğu bilgisi vardı. Bunun geçerli olmadığı ortaya çıktı. Yüksek apoA-I’nın diyabet ürettiğini, iyi kolesterolün de koroner kalp hastalığından yeterince korumadığını gördük.
Böbrek fonksiyonunu gösteren kreatinin kanda düşük çıkması iyi alamet sayılır. Oysa kadınlarda artmış yangı sonucu kreatinin normalden düşük olması kalp hastalık riskini öngörüyor.
Sigarının özellikle kadınlarda bağışıklık sistemi kusurunu baskılayarak şeker hastalığını engellediğini gördük. Bu tespitimiz d aha sonra Polonyalı kadınlarda ve Japon erkeklerinde de doğrulandı.
Bu nedenle, özellikle kadınlarımızda ve bağışıklık sistem kusurundan şüphelenilen erkeklerde sigarayı birden bıraktırmak iyi sonuçlar vermeyebilir.
Çeşitli kronik hastalıkların altında uzun süreli artmış yangı, buna bağlı protein kusur gelişmesi ve bazı bağışıklık sistemi unsurları tepkisinin yetersiz kalması yatıyor. Vücudumuzda yangının artması çoğunlukla şişmanlıkla ilgili. Ama bazı proteinlerimizden de kaynaklanabiliyor.
Lipoprotein(a) denen ve tıpta ne işe yaradığı iyi bilinmeyen, çok fazla olduğu takdirde kalp hastalığı yaptığı kabul edilen, ama az olduğu takdirde önemsenmeyen bir protein var. Ancak az görünmesinin çok olmasından daha zararlı olduğunu ortaya çıkardık. Çünkü protein aslında az değil, ölçülemediği için az görünüyor. Sonuçta protein ölçümleri yanlış çıkıyor.
Bazı ilaçlar vücuttaki artmış yangıyı körükleyebiliyor. Söz konusu protein hasarları uzun yıllar kullandıktan sonra ortaya çıkabilip bir bağışıklık sistemi kusuru yaratabiliyor.
Bu maddeler yıllar veya on yıllar boyunca o kişilerde damar duvarını etkilemek, insülin direncini veya yangıyı artırmak suretiyle çeşitli organlarda çeşitli hastalıklar yapabiliyor.
Dünyanın hem sağlık konusunda daha iyiye dönüşebilmesi, hem de zengin ülkeleri bile sarsan sağlık harcamalarının en aza indirilebilmesi için, bağışıklık sistemi kusurunun ileride çeşitli etnik gruplarda iyice araştırılması gerek. Verimli olmayan ilaçlara harcama yapılacağına, yeni alanlarda ilaç keşfine yönelmek lazım.
Halk sağlığı uzun vadede düzeltilmek isteniyorsa, bu bilgilerin mutlaka dikkate alınması, ilgili kurul ve meslektaşlar arasında yaygın bir şekilde tartışılması ve yeni araştırmalara ağırlık verilmesi lazım.
KAYNAK: http://www.sabah.com.tr/Saglik/2014/04/21/abdnin-olcusuyle-turke-tedavi-hata
***
EK 1 (1.6.2024): ÖZCAN YÜCEL
Hastalar kalp krizi geçirme riskim var mı diye mutlaka sorarlar. Biz kardiyologlar da bu soruya cevap vermek için genel muayenenin dışında bazı testler de isteriz.
Kan LDL seviyesine göre risk belirlemeyi rutin pratiğimden çıkartalı çok yıllar oldu.
Bakın dün yayınlanan aşağıdaki makale de beni destekliyor.
Kan Apo-B seviyesi LDL’den çok daha önemli bilgiler veriyor. Makaleye göre LDL’ye bakarak risk belirleme dönemi artık sona yaklaştı.
Hastalarımda kalp hastalığı riskini belirlemede önemsediğim en önemli kan testleri;
Açlık kan şekeri
HbA1c
Açlık insülin
HOMA değeri
HDL
Trigliserid
Apo-B
Lipoprotein (a)
CRPs
Makale: ApoB triumphs once more over LDL-C and non-HDL-C in risk prediction: ready for guidelines?
K: https://academic.oup.com/eurheartj/advance-article/doi/10.1093/eurheartj/ehae257/7685937?login=false
Kaynak: https://x.com/drozcanyucel/status/1796793834459758632
***