ALMANYA

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Tıp sadece tıp değildir.

Tıbbi kararlar sadece tıp kitaplarındaki bilgilere göre doktorlar tarafından alınırsa yanılma ve yanlış, eksik işler yapma ihtimali yüksektir.

***

Sözcü’ de Yılmaz Özdil’ in yazısı:

Robert Koch…

Alman hekimdi.

Profesördü.

Şarbon bakterisini keşfetti.

Tüberküloz bakterisini keşfetti.

Kolera bakterisini keşfetti.

Bakteriyoloji biliminin babası oldu.

Nobel Tıp Ödülü kazandı.

Şarbona çare bulduğunda, padişah Abdülhamid tahtına daha yeni oturmuştu, vereme çare bulduğunda Atatürk henüz bir yaşındaydı.

Tüberküloz bakterisini keşfedip, verem hastalığına çare bulduğunda, dünyada her yedi ölümden biri veremdi… Yani kaba hesap, bugüne kadar bir milyardan fazla insanın hayatını kurtardı.

Teee 1891 yılında, Almanya’da Berlin’de, Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü kuruldu, başına Robert Koch getirildi.

Robert Koch beş yıl yönetti.

Robert Koch ölünce, bulaşıcı hastalıklar enstitüsünün adı Robert Koch Enstitüsü olarak değiştirildi.

1891’de kuruldu.

İmparatorluklar yıkıldı.

Birinci Dünya Savaşı geçti.

İkinci Dünya Savaşı geçti.

Berlin Duvarı yıkıldı.

2020 oldu.

Robert Koch Enstitüsü bunların hepsinde yerinde durdu, faaliyetine devam etti, hastalıklarla mücadelesine ve araştırmalarına devam etti.

129 yıl…

Aralıksız devam etti.

Almanya’daki tüm mikrobiyoloji laboratuvarlarıyla entegre edildi, sürekli modernize edildi, Alman halkının tüm sağlık verilerini toplama ve takip etme yetkisi verildi, 2001 yılında çıkarılan Enfeksiyon Koruma Yasası’yla güçlendirildi, biyoterörizm dahil, tüm bulaşıcı hastalık riskleriyle mücadelenin odak noktası haline getirildi, Almanya’nın sağlık kriz yönetim merkezi oldu. Alman halkının daimi aşılanmasından sorumludur. İlaç araştırmalarından sorumludur. Genetik testlerden sorumludur. Kök hücre onay otoritesidir.

450 biliminsanı çalışır.

Özerktir.

Kendi kendisini yönetir.

Kendi yönetimini kendisi seçer.

Bütçesini devlet verir ama, yönetimine karışmaz, karışamaz.

Siyasi kararları elbette hükümet ve sağlık bakanlığı alır ama, tüm bilimsel kararları Robert Koch Enstitüsü’nün biliminsanları verir.

Devleti, siyasiler yönetir.

Bilimi, biliminsanları yönetir.

Şöyle örnek vereyim…

Almanya’nın şu anki sağlık bakanının tıp’la alakası yok, kendisi siyaset bilimci, bundan önceki sağlık bakanı hukukçuydu, ondan önceki sağlık bakanı iktisatçıydı, ondan önceki sağlık bakanı öğretmendi, ondan önceki sağlık bakanı ekonomistti.

Robert Koch Enstitüsü’nün şu anki başkanı mikrobiyoloji profesörü, bundan önceki başkan immünoloji profesörüydü, ondan önceki mikrobiyoloji profesörüydü, ondan önceki viroloji profesörüydü.

Devleti, siyasiler yönetir.

Bilimi, biliminsanları yönetir.

Almanya’nın sağlık politikası, hükümetlerden bağımsızdır.

Alman halkının sağlığının emanet edildiği, 129 yıllık köklü geçmişe sahip Robert Koch Enstitüsü, partilerüstü, siyasetüstü kurumdur.

Ve, hani Almanya’da çok yüksek coronavirüs vakasına rağmen, ölüm oranı çok az görülüyor ya…

Almanya’daki bu mucizevi mücadeleyi, işte bu Robert Koch Enstitüsü yürütüyor.

Almanya hükümeti daha virüs lafını duyar duymaz, bir gecede, sağlık sistemine 36 milyar euro aktardı.

Henüz Almanya’da bir kişi bile ölmemişken, ülkedeki bütün hastanelerin yoğun bakım ünitelerini derhal dört katına çıkardı.

Her gün 22 bin kişiye test yaptı, dünyada Almanya’dan daha fazla test yapabilen, böyle bir kapasiteye sahip başka ülke yok.

Hastanelerinde 25 bin adet solunum cihazı vardı, henüz bir kişi bile ölmemişken, derhal 15 bin adet solunum cihazı daha satın aldı.

Almanya, Japonya’dan sonra dünyanın en büyük tıbbi cihaz üreticisi… Bu yüzden, test kitlerini, solunum cihazlarını ithal etmedi, kendi şirketleri üretti. Böylece, şu anda paradan çok çok daha önemli olan zamanı kaybetmedi.

Saldım çayıra mevlam kayıra demedi, pozitif çıkan herkesi iki gün hastanede tuttu, belirti göstermeyenleri evinde karantinaya aldı, belirti gösterenleri 14 gün daha tuttu, çok erken teşhisle, çok erken müdahale etmiş oldu.

Henüz bir kişi bile ölmemişken, sağlık sistemindeki tüm izinleri iptal etti. Yurtdışında tatilde olan doktorlarını, o ülkeye uçuşlar yasaklanmış bile olsa, Alman devletinin gücünü kullanarak, getirdi. Mecbur kalınan durumlarda, yurtdışındaki Alman vatandaşlarının tahliyesini bile öteledi ama, dışarda bir tek doktor bırakmadı.

Eğitimli, bilinçli Alman toplumu, Robert Koch Enstitüsü ne diyorsa harfiyen uydu, tokalaşma, sarılma, öpüşme, birarada bulunma filan, bıçak gibi kesildi, Alman toplumundaki disiplin kültürü sayesinde, ikinci bir uyarıya gerek bile kalmadı.

“Bencil” zannedilen Alman toplumunda, aslında en üst düzeyde “toplumsal dayanışma ruhu” hakimdir. Coronavirüs krizinde bir kez daha ortaya çıktı. Hükümetten veya belediyelerden talimat almadan, “fahri gönüllüler” devreye girdi, özellikle gençlerden alışveriş ekipleri kuruldu. Virüs taşıdığı için evinde karantinaya alınan vatandaşların, risk grubunda oldukları için dışarı çıkmaması gereken yaşlıların market alışverişleri, bu gönüllüler tarafından yapılıyor. İhtiyacı olanlara destek için para toplanıyor.

İtalya, özelleştirme şehvetine kapıldı, 2007 yılından itibaren sağlık sistemini özelleştirdi, hastanelerini sattı, sağlık sisteminin yüzde 80’i özel sektörün eline geçti, devletin tek elden yönetme kabiliyeti ortadan kalktı. Bugün, bunun bedelini çok ağır ödüyorlar.

İspanya hakeza… Hastanelerini, hatta sağlık ocaklarını bile özel sektöre sattı. Bugün, bunun bedelini çok ağır ödüyorlar.

Maalesef, Türkiye de aynı yolu izledi.

Almanya ise, asla böyle bir adım atmadı. Bugün Almanya’da hastanelerin yüzde 80’inden fazlası, bizzat devletin… Özelleştirme adı altındaki rant politikalarının ne kadar hayati olduğunu kanıtladı.

“Almanya bizi kıskanıyor” denilen Almanya, işte bu.

Küresel felaketin hepimize tekrar tekrar hatırlattığı tek gerçek var.

Siyasete biat edersen, ölüyorsun.

Bilime emanetsen, yaşıyorsun. 

Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/almanya-5694275/

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Suavi dedi ki:

    Döktürmüş Yılmaz abim helal sana

Siz de yorumunuzu paylaşın: