UZUN HAYATIN SIRRI BAĞIRSAKLARDA MI?
“Uzun hayatın sırrı bağırsaklarda mı” başlıklı haber nihayet bizim doktorlarımızın da senelerdir söylediğim beslenme tavsiyelerini dile getirmeye başladıklarını gösteriyor.
Bu sorunun cevabı EVET, EVET, EVET’tir.
BİR: Sağlıklı yaşamak için bağırsak bakterilerinin (mikrobiyota) türleri ve miktarı çok önemlidir.
İKİ: Sağlıklı bir mikrobiyataya sahip olmanın birinci şartı rafine şeker, un, trans yağ ve katkı maddeleri bulunan yiyecek ve içeceklerin zerresini dahi ağıza almamaktır.
ÜÇ: En faydalı gıdada bile aşırıya kaçmamalı, “makul ve mantıklı” miktardan şaşmamalıdır.
DÖRT: Günde iki öğün yemek ve uzun süreli açlık birçok hastalığı önler.
BEŞ: Kırmızı et, antibiyotik ve büyüme hormonları ile beslenen fabrikasyon hayvanların eti ise, nitrat ve nitritler eklenmişse, tütsülenmişse, tabii ki kanser riskini artırır.
***
Hürriyet’ te Mesuder Erşan’ ın haberi:
Bilim dünyası son 10 yıldır bağırsak florasını daha yakından inceliyor. Bağırsaklarda bakterilerin kanser, diyabet, obezite, kalp ve damar, alerji ve başka bazı metabolizma hastalıklarıyla ilişkili olduğunu ortaya koyan bilim adamları, yararlı bakteriler içeren besinleri öneriyor.
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği Prof. Dr. Yüksel Altuntaş, zararlı bakterilerin vücut metabolizması ve enerji dengesini bozduğunu söylüyor.
12’inci Metabolik Sendrom Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Altuntaş, son yıllarda bağırsaklarla ilgili yapılan pek çok araştırmanın sonuçlarının çıktığını söyledi.
Bağırsaklarlar hem yararlı hem de zararlı bakterilerin bir arada bulunduğunu belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Bağırsaklarda 100 trilyon bakteri var. Faydalı bakteriler azaldığında zararlıları artıyor. Artan zararlı bakteriler ise vücut metabolizması ve enerji dengesini çok olumsuz etkiliyor. Kanser, obezite, alerjik-astım, kalp ve damar hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların riskini artırıyor” dedi.
BESİNLERE KALORİ OLARAK BAKMAYIN
Bağırsaktaki bakterilerin, yediklerimizin içeriğiyle doğrudan ilişkili olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Bazı yediklerimiz yararlı, bazıları ise zararlı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Örneğin et ve et ürünlerini çok fazla tüketenlerde zararlı bakteriler oluşuyor” diye konuştu.
Faydalı bakteriler içeren probiyotik gıdaların sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Prebiyotik gıdalar ise faydalı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Ev yapımı yoğurt, kefir, sirke, ev turşusu, ev salçası gibi gıdalar yendiğinde, iyi bakterilerle koruma kalkanı oluşturuyor.
Sindirilemeyen karbonhidratlar da önemli kaynaklardan. Bunlar aslında lifli ve sindirilmeyip vücutta fermente oluyor. Kuru baklagiller, bezelye ciddi oranda yararlı bakteri sağlıyor. Ekşi mayalı ekmekler (beyaz undan yapılmış ekmek hariç) de ciddi bakteri kaynağı.
Artık besinleri sadece kalori olarak görmemeli, probiyotik-prebiyotik gücüne bakmalıyız. Et yerken mutlaka yanında liften zengin olan baklagillerden yemeliyiz. Örneğin sirkeli, soğanlı piyaz gibi. ” dedi.
Sağlık sorunu bulunmayanların ara sıra aç kalmasının bağırsaktaki iyi bakteriler üzerinde olumlu etkisi bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Örneğin haftanın 2-3 günü akşam yemeği (meyve dahil) yememek benzer bir dekots etkisi yapar ve bağırsağın florasını değiştirir”.
ARAŞTIRMALAR BAĞIRSAKLARDA KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA İLİŞKİYİ GÖSTERİYOR
Cleveland Clinic’den kalp ve damar hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Tuzcu, son 10 yılda yapılan hayvan çalışmalarının sindirim sistemindeki bakterilerin şişmanlık, insülin direnci gibi olumsuzluklarla da ilgisi olabileceğini gösterdiğini söyledi.
Meslektaşı Dr. Stanley Hazen 5 yıldır sürdürdüğü, Amerikan devletinin desteklediği araştırmaların, bağırsaklardaki bakterilerle kalp hastalıkları arasındaki bir ilişki olabileceğini düşündürdüğünü belirten Prof. Dr. Tuzcu, “Bu araştırmalardan ‘et yemeyelim’ sonucu çıkmıyor.
Et önemli bir protein kaynağı. Ayrıca çinko, demir gibi vücuda çok gerekli maddelerden zengin. İşlenmemiş ve çok yağlı kırmızı eti makul miktarda yemek gerekiyor. Her öğün veya her gün bolca et yemenin yararlı olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. Ama zararlı olabileceğini gösteren birçok bilimsel veri var” diye konuştu.
Prof. Dr. Tuzcu, kırmızı etin kanserle ilişkisini gösteren bazı bulgular da bulunduğunu belirti.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/saglik/30237485.asp
Çok heyecan verici bir bilgi. Bilimsel olarak bu alanda zayıfım ama aklımda deli sorular belirdi:
İleride ayrı bir tıp uzmanlık dalı oluşturur mu acaba?
Belki de bebeklerde gaz sorununun olması da bedenlerinin henüz sindirime yardımcı mikrobiyata larının oluşmamasındandır?
Her kişide yediklerine göre farklılık gösteriyorsa bakteri içeren farklı geleneklere ait yemekleri denemek aslında tehlikeli?
DNA gibi enzim, bakteri şifresinin çözülüp ideal dengenin oluşturulması şeklinde tedavi yöntemleri geliştirilirse belki diyabet, yüksektansiyon gibi hastalıklar teşhisten sonra tümüyle tedavi edilebilir?