BÜYÜKLERE KOLESTEROL MASALLARI(3) HAYDA… İYİ KOLESTEROL DE ASLINDA İYİ DEĞİLMİŞ
Kolesterol mafyasının masallarında “iyi kolesterol” ne kadar yüksekse ve “kötü kolesterol” ne kadar düşükse damar sertliğinin ve bunun sebep olduğu kalp krizi, felç ve ölümlerin o kadar az olacağı ballandıra ballandıra anlatılır. “İyi kolesterolü” artıran, “kötü kolesterolü” azaltan ilaçlara methiyeler düzülür.
ABD hükümeti tarafından finanse edilen ve yaşları 40 ile 79 yaş arasında olan 10 binden fazla tip 2 şeker hastası üzerinde yapılan “Action to Control Cardiovascular Risk in Diabetes” (ACCORD) adlı araştırma kolesterol dünyasında büyük şaşkınlık yarattı.
Tip 2 şeker hastalarında sıklıkla kötü kolesterol ve trigliseritler yüksek, iyi kolesterol ise düşük bulunur.
Kötü kolesterol, şeker hastası olanlarda da olmayanlarda da kalp-damar hastalıkları için önemli bir risk faktörü olarak kabul edilir.
Kötü kolesterol ne kadar düşük, iyisi de ne kadar yüksek olursa kalp hastalıkları riskinin de o kadar az olacağına inanılır.
ACCORD isimli araştırma bu bilginin doğru olmadığını, hatta bunun daha zararlı olabileceği gerçeğini ortaya çıkardı.
ACCORD’ da hastaların bir kısmı 5 yıl boyunca sadece kolesterol düşürücü ilaçlarla yani statinlerle ve bir kısmı da statinlere ek olarak fibrat sınıfı ilaçlarla tedavi edildiler.
Statinler, “kötü kolesterol” (LDL) düzeyini düşüren, fibratlar ise trigliseritleri düşüren ve “iyi kolesterol” (HDL) seviyelerini artıran ilaçlardır.
Bu araştırmada etken maddesi simvastatin olan “Zocor” olan kolesterol düşürücü ilaç ile etken maddesi fenofibrate olan “Tricor” olan ilaçlar kullanıldı. Araştırma plasebo yani boş ilaçla kontrollü olarak gerçekleştirildi.
Araştırmanın başında kötü kolesterolü ve trigliseritleri azaltmanın, iyi kolesterolü yükseltmenin bu hastalarda kalp krizleri ve felçleri azalttığı, ölümleri önlediği gibi bir sonuç çıkmasının umulduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Umutlar boşa çıktı
Araştırma sonucunda, her iki ilacı alan grupta trigliseritlerin azaldığı, iyi kolesterolün arttığı belirlendi ama bu hastalarda kalp krizi ve felç riskinde ve bunlara ilgili ölümlerde bir azalma olmadığı ortaya çıktı.
Bu araştırmanın bir başka kolunda ise şeker hastalarında kan basıncını daha çok ilaçla 140 yerine 120’in altına düşürmenin de kalp-damar hastalıkları riskini azaltmadığı belirlendi. Üstelik daha fazla ilaç alan grupta tansiyonda aşırı düşme ve potasyum yüksekliği gibi çok ciddi yan etkiler de görüldü.
Bu bulgulardan çıkarılması gereken sonuç şu: Şeker hastalarında tansiyonu, kan yağlarını daha fazla azaltmak kalp-damar hastalıkları riskini azaltmıyor.
Bu araştırma sadece şeker hastaları ile yapılmış olmakla beraber aynı durumun şeker hastası olmayanlar için de geçerli olacağını bekleyebiliriz.
Aslında bu sonuçlara şaşırmamak lazım
LDL-kolesterolün daha çok ve/veya daha yüksek dozda ilaçla daha çok düşürülmesinin şeker hastası olmayanlarda da kalp-damar hastalıklarının komplikasyonlarını azaltmakta önemli olmaması aslında aklın ve mantığın da gereğidir.
Çünkü bu hastalıkların temelinde yatan ateroskleroz yani damar sertliği doğrudan kan kolesterol düzeyleri ile ilgili bir durum değildir.
Ateroskleroz esasında “düşük yoğunluklu bir enflamasyondur.” Başka bir deyişle herhangi bir mikrobun etken olmadığı bir çeşit kronik bir iltihaptır.
Ateroskleroz, LDL-kolesterolün yüksekliği ve/veya HDL-kolesterolün düşüklüğünden dolayı ortaya çıkmaz. Çünkü LDL-kolesterol seviyeleri normal, hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir. Ayrıca da LDL-kolesterolü çok yüksek olanlarda belirgin bir ateroskleroz olmayabilir.
O zaman neden kolesterol seviyeleri aşağı çekiliyor?
Kan kolesterol düzeylerinin giderek daha aşağı çekilmesinin sebebi daha fazla insanın kolesterol düşürücü ilaç kullanmasını sağlamaktır.
Amerikan Kalp Derneği (AHA) kalp hastalıklarının önlenmesi için LDL-kolesterolün 100’ ün, yüksek risk grubundakilerde ise 70’ in altında olması gerektiğini bildiriyor.
Bu kriterlere göre, mesela dünyanın en sağlıklı insanlarının yaşadığı Norveç’ de 40 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 85’ i ve kadınların yüzde 20’ si ‘yüksek risk’ grubuna giriyor ve kolesterol düşürücü ilaç kullanmaları gerekiyor.
Oysa kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığı olmayan her yaştaki kadında ve 69 yaşın üzerindeki erkeklerde yararlı olduğunu gösteren güvenilir bir kanıt da yoktur.
Üstelik de sağlıklı insanlarda gereksiz yere kullanılan bu ilaçların önemli ekonomik kayıplar yaratması yanında, çok ciddi yan etkileri olabilecekleri unutulmamalıdır.
Gelelim neticeye
Kanlarında LDL-kolesterol yüksek olanlarda kalp krizi riskinin arttığı, HDL-kolesterol yüksek olanlarda ise bu riskin azaldığını gösteren bazı araştırmalar vardır. Başka bir deyişle, HDL/LDL oranın düşük olması koroner kalp hastalıkları için bir risk faktörü olarak kabul edilir.
Ancak, risk faktörü hastalıkla aynı şey değildir. Kalp krizine yol açan bir faktör aynı zamanda HDL/LDL oranını da azaltıyor olabilir. Gerçekten de bu oranı etkileyen pek çok faktör vardır.
Mesela sigara, obezite, hareket azlığı, diyabet, stres, hipertansiyon LDL’ yi artırır, HDL’ yi azaltır; dolayısıyla HDL/LDL oranı da azalır.
fg (kardiolog)21/10/2011 14:37:10
yazının başlığıyla, çalışmanın içeriği tamamen farklı (çalışmada statin kullanan hastalara fibrat eklemenin yararı araştırılmış)
rasim bey yine herzamanki gibi sallamış…
gölgelice (dr)21/10/2011 11:01:50
İnsanoğlu, zekasına güvenip taş devrindeki doğasından uzaklaştıkça, hastalık bulur, uydurur; ona çare ararken de böyle rezil olur.
Frankie Bellevan (Tıp Doktoru)21/10/2011 11:00:54
Hayda… Atilla Mayda
Ne işin var çayda?
Hoca bizi yine kontrpiyede bıraktı.Hoca maşallah Nasreddin Hoca gibi.
Hocam bırak bu işleri.
Devlet su işleri.
Mehmet Türk (Uz.Hek)21/10/2011 10:31:35
Hocamız etliye sütlüye karışmadan kendini başarıyla gündemde tutabiliyor. Ne diyelim? Helal olsun!
İSMAİL TAŞKIN (DR)21/10/2011 10:21:15
Küçükusta Hocamız da maşallah,her mevzuuda maydanoz.Yeni bir Osman Müftüoğlu geliyorrrr.
ismail Erden (kardiyolog)21/10/2011 10:11:14
Rasim bey bilimsel makaleleri nasıl okuyor, yukarıdaki çıkarımları neresinden çıkardı hayretler içindeyim.
ACCORD çalışmasında kardiyovasküler risk faktörü olan diyabetik hastalarda zaten statin kullanan hastalara fibrat eklenmesinin kardiyovasküler sonuçlara ek fayda vermediği gözlenmiştir. Ayrıca subgrup analizde trigliserit düzeyi 124 mg/dl üzerinde ve HDL düzeyi 35 mg/dl nin altında olan hastalarda fibrat eklenmesi kardiyovasküler sonlanımda faydalı sonuçlar vermiştir.
Yukarıdaki yazıda ise bir bütün olarak kolesterol ilaçları kötüleniyor ve ve birçok insanın bu ilaçları kesmesini teşvik ediyor. Tabiki ilaçlar mutlaka gerekli olduğu durumlarda ve kesin kanıtlı endikasyonlarda kullanılmalı ancak sırf gündemde kalmak için hiçbir bilimsel değeri olmayan yorumlarla konuşmanın tehlikesi de aşikardır.
Yukardaki yazıyı yazan kişiyi ( dikkat edin doktor veya profesör demiyorum) kınıyorum. Ülkemizde bir an önce sayısı giderek artan şarlatanları cezalandıracak kanunların çıkarılmasını diliyorum
yaprak biren (doktor,iç h uzm)21/10/2011 09:58:19
NEJM ‘de yayınlanan makalede simvastatin+fenofibratın sadece simvastatın kullanan gruba üstünlüğü saptanmamış.Oysa simvastatin gibi statinlerin yararı kesin ve net.Kombine ilaç kullanımı etkili olmamış.Lütfen alıntılarda daha dikkatli olalım
Hekim arkadaşlar ya anlamak istemiyor ya da duymazlıktan geliyorsunuz, işinize gelmeyen litaratürleri de yayından saymıyorsunuz: Kolesterol yüksekliğinin, hücresel kolesterol üretimiyle ilgisi yok diyor önceki bölümlerde, kolesterol yüksekliği partikül birikimine bağlı göreceli bir yüksekliktir diyor, siz lütfen bunun doğru olup olmadığını sorgulayın ve kendi aranızda tartışın sonra da vaktiniz kalırsa yeni yayınları ACCORD çalışmasıyla birlikte okuyun: 1)Ray KK, et al. (2010) Statins and all-causemortality in high-risk primary prevention: a meta-analysis of 11 randomizedcontrolled trials involving 65 229 participants. Arch Intern Med.2010;170(12):1024-1031
2)Naveed Sattar et al.(2010). Statins and risk of incident diabetes: a collaborative meta-analysis ofrandomised statin trials. The Lancet, Volume 375, Issue 9716, Pages 735 – 742,27 February 2010 (ABST)
3)Joanne Foody (2010).Cohort study: Statin use associated with increased risk of cataract, myopathy,liver dysfunction and acute renal failure with varying numbers needed to harm. EvidBased Med 2010;15:187-188 doi:10.1136/ebm1103. http://ebm.bmj.com/content/15/6/187.full
Biyolog Mevlüt Durmuş’ tan gelen mektup:
Ahmet Hocam; öncelikle teşekkür ve tebrik ediyorum. Fakat meslekdaşlarınız tarafından eleştirilmenize ise haliyle üzülüyorum. Konuyla gerçekten ilgilenen ve gerçekten bilgilenmek, gerçekleri öğrenmek isteyen arkadaşlarınız için ise ben de biraz katkıda bulunmak istiyorum. Çünkü size yapılan eleştirilerin hamaset, kıskançlık, çekememezlikten değil gerçekten bilgi eksikliğinden yapıldığını düşünmek istiyorum. (Her ne kadar bazı sitemizi takip eden arkadaşlar bazı literatürleri vermiş olsa da bence biraz eksik kalmış) Bence aşağıda verdiğim literatürleri incelemeden sizi eleştiren meslekdaşlarınız ilerleyen zamanlarda size karşı tutumlarından dolayı özür dileyeceklerdir diye düşünmek istiyorum.
Eleştirmeden önce incelenmesi gereken bazı literatürlerin listesi:
Adnan K. Chhatriwalla et al (2009). Low Levels of Low-Density Lipoprotein Cholesterol and Blood Pressure and Progression of Coronary Atherosclerosis. J Am Coll Cardiol. 2009;53:1110-1115,
Ridker PM et al (2008). Rosuvastatin to Prevent Vascular Events in Men and Women with Elevated C-Reactive Protein. N Engl J Med 2008;359:2195-2207.
Do, Catherine et al (2009). Statins and Erectile Dysfunction: Results of a Case/Non-Case Study using the French Pharmacovigilance System Database. Drug Safety: 1 July 2009 – Volume 32 – Issue 7 – pp 591-597
doi: 10.2165/00002018-200932070-00005. (Abst).
Naveed Sattar et al.(2010). Statins and risk of incident diabetes: a collaborative meta-analysis ofrandomised statin trials. The Lancet, Volume 375, Issue 9716, Pages 735 – 742,27 February 2010 (ABST)
Alsheikh-Ali AA, Maddukuri, Han H, Karas RH. Effect of the Magnitude of Lipid Lowering on Risk of Elevated Liver Enzymes, Rhabdomyolysis and Cancer. J Am Coll Cardiol, 2007; 50:409-418, doi:10.1016/j.jacc.2007.02.073
Joanne Foody (2010).Cohort study: Statin use associated with increased risk of cataract, myopathy,liver dysfunction and acute renal failure with varying numbers needed to harm. EvidBased Med 2010;15:187-188 doi:10.1136/ebm1103. http://ebm.bmj.com/content/15/6/187.full
Tanya M. Teslovich et al (2010). Biological, clinical and population relevance of 95 loci for blood lipids. Nature Volume: 466, Pages: 707–713Date published: (05 August 2010) DOI: doi:10.1038/nature09270 Abst. (http://www.nature.com/nature/journal/v466/n7307/full/nature09270.html)
Judith Hsia et al (2008). Lipoprotein Particle Concentrations May Explain the Absence of Coronary Protection in the Women’s Health Initiative Hormone Trials. Arteriosclerosis, Thrombosis, and Vascular Biology. 2008;28:1666.
Fernando Civeira et al (2008). Frequency of Low-Density Lipoprotein Receptor Gene Mutations in Patients With a Clinical Diagnosis of Familial Combined Hyperlipidemia in a Clinical Setting. J Am Coll Cardiol, 2008; 52:1546-1553, doi:10.1016/j.jacc.2008.06.050.(Abst).
Jan Borén et al (2001). The Molecular Mechanism for the Genetic Disorder Familial Defective Apolipoprotein B100. J. Biol. Chem., Vol. 276, Issue 12, 9214-9218, March 23, 2001.
Judith Hsia et al (2008). Lipoprotein Particle Concentrations May Explain the Absence of Coronary Protection in the Women’s Health Initiative Hormone Trials. Arteriosclerosis, Thrombosis, and Vascular Biology. 2008;28:1666.
Benoit J. Arsenault et al (2007). Cholesterol levels in small LDL particles predict the risk of coronary heart disease in the EPIC-Norfolk prospective population study. European Heart Journal 2007 28(22):2770-2777
Benoit Lamarche et al.(1998), Fasting insulin and apolipoprotein B levels and low-density lipoprotein particle size as risk factors for ischemic heart disease. JAMA.1998;279:1955-1961
Tamara B. Horwich et al (2008). Cholesterol levels and in-hospital mortality in patients with acute decompensated heart failure. Am Heart J 2008; Advance online publication. http://www.ahjonline.com/article/S0002-8703(08)00571-1/abstract
Irwin I Schatz et al (2001). Cholesterol and all-cause mortality in Honolulu. Volume 358, Issue 9296, 1 December 2001, Page 1906, The Lancet.
R.S. Spada et al (2007). Low total cholesterol predicts mortality in the nondemented oldest old. Archives of Gerontology and Geriatrics. Volume 44, Supplement 1, 2007, Pages 381-384
Scott M. Grundy, MD, PhD. (2001) Coronary calcium as a risk factor: role in global risk assessment. J Am Coll Cardiol, 2001; 37:1512-1515.
Tamar S. Polonsky et al (2010). Coronary Artery Calcium Score and Risk Classification for Coronary Heart Disease Prediction. JAMA. 2010;303(16):1610-1616. (Abst) http://jama.ama-assn.org/cgi/content/short/303/16/1610?rss=1
Stephen Seely (1991) Is Calcium Excess in Western Diet a Major Cause of Arterial Disease? [Editorial], International J Cardiology 33(2):191-198 (Nov 1991) (Stephen Seely, Department of Cardiology, University of Manchester, The Royal Infirmary, Manchester M13 9WL, UK)
The ACCORD Study Group(2010). Effects of Combination Lipid Therapy in Type 2 Diabetes Mellitus. N Engl J Med. Published at http://www.nejm.org March 14, 2010 (10.1056/NEJMoa1001282)http://content.nejm.org/cgi/content/full/NEJMoa1001282
Birgit Agerholm-Larsen et al (2000). Elevated HDL Cholesterol Is a Risk Factor for Ischemic Heart Disease in White Women When Caused by a Common Mutation in the Cholesteryl Ester Transfer Protein Gene. Circulation; 101: 1907.
Birgit Agerholm-Larsen et al (2000) Common cholesteryl ester transfer protein mutations, decreased HDL cholesterol, and possible decreased risk of ischemic heart disease. Circulation. 2000; 102: 2197.
Gary F. Lewis, Daniel J. Rader (2005). New Insights Into the Regulation
of HDL Metabolism and Reverse Cholesterol Transport. Circulation Research.
2005;96:1221
Nicola L. Harman1, Anthony R. Leeds2 and Bruce A. Griffin (2008). Increased dietary cholesterol does not increase plasma low density lipoprotein when accompanied by an energy-restricted diet and weight loss. European Journal of Nutrition. Volume 47, Number 6 / September, 2008. 1436-6207 (Print) 1436-6215 (Online). http://www.springerlink.com/content/c6287375m6767g80/
Emilio Ros, MD et al (2004). A Walnut Diet Improves Endothelial Function in Hypercholesterolemic Subjects. Circulation. 2004;109:1609-1614. http://circ.ahajournals.org/cgi/content/abstract/109/13/1609
Naila Rabbani et al(2011). Glycation of LDL by Methylglyoxal Increases Arterial Atherogenicity APossible Contributor to Increased Risk of Cardiovascular Disease in Diabetes.Published online before print May 26, 2011, doi: 10.2337/db11-0085 Diabetes May26, 2011
Andre B. Araujo et al (2007). Sex Steroids and All-Cause and Cause-Specific Mortality in Men. Arch Intern Med. 2007;167(12):1252-1260.
Gail A. Laughlin et al (2007). Low Serum Testosterone and Mortality in Older Men. The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism Vol. 93, No. 1 68-75. http://jcem.endojournals.org/cgi/content/abstract/93/1/68+
Marybeth Brown (2008). Skeletal muscle and bone: effect of sex steroids and aging. Advan. Physiol. Edu. 32: 120-126, 2008;
Andre B. Araujo et al (2007). Sex Steroids and All-Cause and Cause-Specific Mortality in Men. Arch Intern Med. 2007;167(12):1252-1260
Gordon T, et al. Menopause and coronary disease: The Framingham Study. Annals of Internal Medicine, 1978; 89: 157-161.
Marybeth Brown (2008). Skeletal muscle and bone: effect of sex steroids and aging. Advan. Physiol. Edu. 32: 120-126, 2008; doi:10.1152/advan.90111.2008. (Abst). http://advan.physiology.org/cgi/content/full/32/2/120
Adit A. Ginde et al (2009). Association Between Serum 25-Hydroxyvitamin D Level and Upper Respiratory Tract Infection in the Third National Health and Nutrition Examination Survey. Arch Intern Med Vol. 169 No. 4, February 23, 2009. (abst)
Ochoa JJ, Quiles JL et al (2007). Effect of lifelong coenzyme Q10 supplementation on age-related oxidative stress and mitochondrial function in liver and skeletal muscle of rats fed on a polyunsaturated fatty acid (PUFA)-rich diet. J Gerontol A Biol Sci Med Sci.2007 Nov;62(11):1211-8.(Abst)
Rusciani L, Proietti I et al (2006). Low plasma coenzyme Q10 levels as an independent prognostic factor for melanoma progression. J Am Acad Dermatol. 2006 Feb;54(2):234-41. Epub 2005 Dec 27. (Abst)
Navas P, Villalba JM, de Cabo R. (2007) The importance of plasma membrane coenzyme Q in aging and stress responses. Mitochondrion. 2007 Jun;7 Suppl:S34-40. Epub 2007 Mar 16 (Abst)
Misafir diyor ki:
türk kardiyoloji derneği de (tkd) bu çalışmayı görmezden gelmişti ve sitesine kolesterol ilaçları lehine olan her şeyi koyarkan bu araştırmadan çok bahsetmedi. kolesterol ilaçlarının hiç bir işe yaramadığını gösteren araştırmaları görmezden geliyor, kolesterol ilaçlarının kolesterolü düşürse de, ölüm oranlarına etki etmediğini boşa ilaç kullanıldığı söylemiyor, (örnek: ray kk, et al. (2010) statins and all-causemortality in high-risk primary prevention: a meta-analysis of 11 randomizedcontrolled trials involving 65 229 participants. arch intern med.2010;170(12):1024-1031)
Üfürenüfürene (StatinFabrikasıSahibi)21/10/2011 22:00:211.
1. Ailesel hipobetalipoproteinemisi sonucu aşırı düşük LDL düzeyi olanlarda yaşam süresinin daha uzun olduğu izlenmiştir.
2. Hayvan çalışmalarında genellikle 80 mg/dl nin altındaki değerlerde aterosklerozun gelişmediği gözlenmiştir.
3.Ailesel hiperkolesterolemililer de diğer risk faktörlerinin tamamen yokluğunda bile tek başına yüksek LDL seviyelerinin KAH’na yol açtığı çok açık bir şekilde gösterilmiştir .
Daha da yetmediyse Framingham Kalp çalışmasını bir okuyun.
Gerçi ACCORD çalışmasının sonuçlarını bile anlayamamışsınız ama..
Kanıta dayalı tıbba inanmayan birinin “prof” veya “dr” ünvanı ile gezmesi çok acınası.
1800 lü yıllarda da bir aklı evvel doktor “tansiyonu sakın ölçmeyin, yoksa kendini bilmezin biri onu düşürmeye kalkışır” diye görüş bildirmiş.Küçükustanınki buna benzemiş.
Bir tıp profesörü “…ateroskleroz yani damar sertliği doğrudan kan kolesterol düzeyleri ile ilgili bir durum değildir…” diyebilir mi?Hani ispatın demezler mi adama !!!«
c.k. (dahiliye uzm.)21/10/2011 21:52:47
en iyimser bakışla hocanın ingilizcesinin zayıf olduğu düşünülebilir.
Bir felsefeci olarak sizi destekliyorum Ahmet Bey, bilim ve gerçeği aramak bazen zor bir iştir, meslekdaşlarınınzın size getirdiği eleştirilerine karşılık olarak şunları yazmak istiyorum, eleştiriler karşısında sabırlar diliyorum. (Yazı eşimden bir alıntı) Yaşlı kadın, yumurta ve yumurta üzerine felsefi denemeler’den alıntı ” ……Tıp bilimi tarihinde öylesine ilginç olaylara rastlanır ki; şu andaki varolan düşüncelerinizle hiçbir şekilde kavranamaz, bağdaşamaz ve bizleri şaşkınlığa uğratır. Örneğin bazı akıl ve beyin hastalıklarını düzeltebilmenin en iyi yolunun hastanın kafatasında bir delik açmak olduğu (trepanasyon) düşüncesine, geçmiş zamanın çok ünlü hekimleri 16. yüzyıla kadar anlaşılmaz bir şekilde inanmış ve yüzyıllar boyunca bu yöntemi hasta üzerinde ‘tedavi’ adıyla uygulamışlardır. Bu uygulamanın kesin tarihi bilinmemekle birlikte, bazı mısır mumyalarında bile kafatası delinmiş iskeletler ve konuyla ilgili cerrahi aletlerin bulunduğu söylenmektedir. Şu an ki bilgilerimizle, biz bunun böyle olmayacağını elbette biliyoruz. Anlayamadığımız şey böyle bir düşünceye, eski dönemlerde insanların nasıl ulaştığı ve kendilerine göre nasıl bir bilimsel mantık kurduğu değil, tam tersine bu düşünce zeminin (paradigmanın) nasıl hiç değiştirilmeden yüzyıllar boyu hekimler tarafından nasıl devam ettirildiği, yüzyıllar boyu tedavi alanında gündemde nasıl kalabildiği sorunudur.
Geçmiş yüzyıllarda sağlık alanında kafatasını delme (trepanasyon), damardan kan akıtma (flebotomi)[3] ve benzeri şekilde uygulanan çeşitli tedavilerin, muhtemel olumlu sonuçlarındaki rastlantısal gelişmelerde her ne kadar küçük bir şans faktörü olarak etkili olsa da, olumsuz gelişmelerde yani tedavide zarar gören, ölen bireyler çoğunlukla o zamanlar hiçbir şekilde dikkate alınmıyordu.
Hekimler için Hipokrat, böyle bir kompozisyonda hasta yararına olabilecek farklı bilgiler ve önerilerde de bulunuyordu. ‘Hipokrat yemini’ ısrarla bir olgunun üzerinde şekilleniyor ve Hipokrat meslektaşlarını uyarıyor, ‘Primum nihil nocere’ diyordu: Önce zarar verme! Hem hekim hem de hastaya ait karmaşık duygu ve düşünceler arasında temel bir dengeyi sağlamayı hedefliyordu bu söz…
Organizmayı çok iyi tanımak ve anlayabilmek gerekiyordu. Bilmediğin veya o an için akıl yoluyla kavrayamadığın bir olguyla karşı karşıya kalırsan, hiçbir şekilde hastaya müdahale etme. Çünkü sadece akıl yoluyla kavrayabildiğin yaşamsal olgular içerisinde insanlara ve insanların sağlığını yeniden kazanmasına yardımcı olabilir, onları gerçekten tedavi edebilirsin. Henüz yeterince kavrayamadığın organizmaya ve canlıya ait çeşitli birbirine zıt olgularla karşılaştığında, yapacağın her hangi sıradan bir müdahale, hastanın kendisine yarardan çok daha fazla zarar verebilir. İşte bu yüzden, hastayı tedavi etmeden önce düşünülmesi gereken tek bir olgu var; uygulamak istediğin tedavide hastanın öncelikle varolan nesnel durumunun daha fazla bozulup bozulmayacağını düşünmek gerekiyor. İşte bu yüzden primum nihil nocere…
Bilim dünyasında ortaya çıkan herhangi bir yeni olgu, teori, hipotez, paradigma veya davranışa temkinli yaklaşılır, bu nedenle bazı yeni düşünceler genellikle doktorlar tarafından biraz zor kabul edilir.
Bu konuda sayısız örneğini tıp tarihi kitaplarından sizler kendiniz de bulabilirsiniz. Ameliyathanelerde ve hastalarında ‘steril çalışmayı’ ön plana çıkartan, cerrahi müdahale ve ameliyat sonrası hasta ölümlerinin bakteri kökenli olduğunu iddia eden, doktorların hasta ameliyatlarından önce mutlaka sterilizasyona, temizliğe önem vermeleri gerektiğini düşünen, doktorların müdahale öncesi ellerini ve kullandığı cerrahi aletleri bakterilerden arındırması gerektiğini iddia eden, aslında kendisi de bir cerrah doktor olan Joseph Lister (1827-1912) yaşadığı ve doktorluk yaptığı zamanlarda çeyrek yüzyıl kadar, alaycı ve acımasız bir şekilde eleştirilmişti. Üzücü olan ise çoğu acımasız eleştirilerin aynı görevi yapan doktor arkadaşlarının oluşturduğu gruplar tarafından yapılması ve bilimi, özellikle tıp bilimini korumak adına eleştirileren hekimlerce ortaya koyulmasıydı. İleri sürdüğü zamana göre radikal sayılabilecek bu ve benzeri bazı düşüncelerden sözde bilimi korumak isteyen doktor ve araştırmacıların amacı, gerçekten de bilimi korumak mıydı, yoksa mevcut durumu devam ettirme ve değişimi direnme nedenlerinin psikolojik kökenleri var mıydı dersiniz?
Bilimin korunması sizce hangi ilkelere göre olmalı?
Her zaman yeni paradigmalar, hipotezler ve teoriler ortaya çıkar ve zaman içinde bilgi yavaş yavaş süzülür, insanlara oldukça zor aşamalardan geçerek ulaşır. Fakat unutulmaması gereken nokta, bilim alanının dinlerden (teoloji) çok daha önemli bir farkı olduğunu görebilmektir. Temel fark bilimin kendini sürekli yenilemesinden ve dinamik olmasından kaynaklanır ve bilim kendi hatalarını giderebilme mekanizmasına sahiptir. Bilim her tür düşünceyi, zaman içinde etkileme gücüne sahiptir. Farklı bir deyimle bilimin kendi dinamikleri karşısında hiçbir bilimsel bulgu, kanun, teori ve hipotez değişmez, değiştirilemez değildir. Bu düşüncelerin tersini iddia eden, hiçbir bilim adamı veya bilim felsefecisi bulamayacağınızdan emin olun! Bilim kapsadığı, etkisini hissettirdiği hiçbir alanda statik (durağan) değil, dinamiktir. Yeni ortaya çıkabilecek bilimsel bir bulgu bildiğiniz bütün kanunları, teori ve hipotezleri değiştirebilir, bilim ve bilimin gizli güzelliği, vahşi cazibesi de aslında burada ortaya çıkar….”
Kaynak:
http://www.iyilikguzellik.com/artikel.php?artikel_id=26
dr sefa saygılı – 26.10.2011 08:41
Hocam ezber bozan yazınızı yine heyecan ve merakla okudum. Mafya maskesini indirmişsiniz.Her yere bu gerçekleri yaymak lazım. Yeni kitabınızı bekliyorum.Teşekkürler ülke insanlarının sağlığına katkılarınız için.
YORUMLARINIZ- 26.10.2011 18:03
“Kolesterol diye bir hastalık yoktur!”
Pr.Dr.Walter Hartenbach`ın “Kolestrol Yalanı” adlı kitabı:
http://www.ebooksdownloadfree.com/Medicine-misc/
Die-Cholesterin-L-ge-Das-M-rchen-vom-b-sen-Cholesterin-BI2963.html
http://www.herzstiftung.de/pdf/zeitschriften/
2_03_Cholesterinluege.pdf
Başka bir Eser:
Tıbbın En Büyük Yalanı: “Kolestrol hastalığı” isimli kitap (Anthony Kolpo`dan)
http://www.draloisdengg.at/bilder/pdf/Cholesterin/
AnthonyColpoDergrosseCholesterinSchwindel.pdf
Balon ile daralan damarım açıldıktan sonra önerilen tedavi gereğince düzenli olarak yürüyüş ve yoga yapıp kolesterol, kan sulandırıcı ve tansiyon ilaçlarını ve arıca omega 3’ü tam beş yıl kullandım. 85 kg’dan 66-68 kg aralığına düştüm.
Sonuç: Darlan üç damar (2 tanesi %80 ve bir tanesi %90) ve bypass. Ayrıca iyi huylu prostat büyümesi, sex dürtüsünde azalma, sertleşme sorunları, kabızlık, şeker yüksekliği, karıncalanmalar, kol ve bacaklarda ağrılar beni hiç yalnız bırakmadılar. ALT de yükseldi, bu nedenle de daha yüksek dozlarda statin kullandıralamadı (Yazık oldu ilaç şirketlerine)
1. Benim damarlarım eskisiden daha hızlı olarak neden tıkandı acaba sayın hekimler?
2. ATP 3 raporlarını adeta hatmettim (Birçoklarınızın daha iyi olarak bu raporu anlayabildiğimi sanıyorum). 2 yıldır çıkacağı söylenen ATP 4 raporu hep başka bir bahara erteleniyor nedense. Bu durum statinlerin saçmaladığını düşündürüyor bana, ama halen bu ilacı (rasuvastatin-> Crestor 20) kullanıyorum ve halen karaciğer fonksiyonlarım bozuk (ALT 44-93 arası oynuyor).