SAĞLIK BAKANLIĞI VE KARDİYOLOJİ DÜNYASININ ANLAMAK İSTEMEDİĞİ YAŞAMSAL SORUN: STEROİDOPENİA
Biyolog Mevlüt Durmuş‘ un www.iyibilgi.com’ daki yazısı:
Sağlık Bakanlığı ve kardiyologlara bir soru: Yaşlanma teorilerinden biri, zamanla organizmada gelişen steroid moleküllerin azalması ise ve statinlerde hücre içinde bütün steroid oluşumları engelliyorsa, bu ilaçlar hızlı yaşlandırabilir diyebilir miyiz?
Ne kadar karışık görünürse görünsün, yaşlanmanın felsefi değil, biyolojik tarifi çok basittir: Başlangıçta bütün olan hücresel fonksiyonlar ve bazı genetik fonksiyonların yavaş yavaş ve zamanla kaybedilmesidir aslında yaşlanmak. Yani yaşlanma sürecimiz devam ederken ve hücresel-genetik fonksiyonlarınızdaki yetersizlikler-azalmalar her zaman ön plandadır.
Yaşam tuhaf bir koalisyon oyunudur hücreler için. Hücreler dokuları, dokular organları, organlarda kendi aralarında birleşerek bir canlıyı oluşturur. Sistem tümüyle iç içe geçmiş gibi görünse de aslında kavramak basittir. Yani sahip olduğunuz organlara ait dokulardaki hücreler ve genlerinde zamanla ortaya çıkan fonksiyon kayıpları, yaşlanmamızın gerçek ana dinamiklerini oluşturur. Yaşamı; dış faktörler ve iç faktörlerin oluşturduğu dev bir dalga, insanı da hücrelerinin birlikte oluşturduğu kocaman bir kaya olarak düşlediğinizde her şey daha anlaşılır olur. Kocaman kayalar, ne yaparsa yapsınlar her dalga çarptığında mutlaka bir şeyler, bir kaç kum taneciği kaybederler.
Hiçbir organımızın bazı etkiler nedeniyle (dış faktörler, genetik, beslenme vs) bu durumdan yani yaşlanmadan kaçabilmesi teorik olarak mümkün değildir. Yüzümüzdeki çizgiler, saçlarımızdaki beyazlıklar, aslında bütün organlarımızdaki hücre fonksiyonlarındaki azalmaları işaret eden, bizim henüz göremediğimiz beyazlıklar ve çizgilerdir. Yani hücre fonksiyonlarımızın bozulmasına bağlı olarak organlarımız yaşlandığı için, biz de yaşlanırız. Akciğer, dalak, beyin, kalp gibi karaciğerde çok önemli bir organdır. Bu organlara ait hücrelerdeki zamanla ortaya çıkacak fonksiyon kayıpları (doğal) yaşlanma adını verdiğimiz olguyu ortaya çıkaracaktır. Yavaş yavaş organlarda meydana gelen bu fonksiyon kayıplarından bütün organlar kadar karaciğer ve hücreleri de bu fonksiyon kayıplarından etkilenir. Bu biyolojik bir süreç temel gerçektir er ya da geç yaşanacaktır, hücreler ve organlar yaşlandığı, zamanla fonksiyonlarını gerçekleştiremediği için biz de yaşlanırız.
Kısaca, hücre ve genlerde fonksiyon kayıplarının zaman içinde artmasının bir başka adıdır yaşlanma!
Hücrelerde bizim anladığımız manada zamana bağlı yaş kavramı yoktur, sadece fonksiyon ya da fonksiyonsuzluk kavramı vardır. Hücreler için önemli olan tek faktör, fonksiyon kayıplarının olup olmaması, olduysa ne oranda-hangi düzeyde fonksiyonel olduğudur, hücrenin hangi fonksiyonlarını koruduğu veya koruyamadığı söz konusudur. Çünkü hücrenin fonksiyonel olması dokuları, dokular organları ve organlar da insan yaşamını mutlaka etkileyecektir.
Binlerce hücresel fonksiyonların sadece bir boyutu da kolesterol ile ilişkilidir.
Ve konunun kolesterol ile ilişkisi çok basit!
Kısaca, hücresel kolesterol-steroid üretimi temelinde, benim hücrelerim, gençken yaptığı düzeyden fazla asla kolesterol ve steroid üretemez. Hücre içinde yapmış olduğu kolesterol-steroid miktarı mutlaka zamanla-yaşla birlikte bütün organizmada azalmak zorundadır. Yani organizmamızda, mutlak hücresel steroid-kolesterol üretimi yaşla birlikte azalmak zorundadır. Yaşlanma zamanla hücrelerde ortaya çıkan fonksiyon ve genetik ürün kayıplarına bağlı olarak gelişen bir olgu ise, benim hücrelerim asla gençken ürettiği kolesterol-steroid miktarını ilerleyen yaşlarda asla üretemeyecek demektir.
‘Peki, kandaki kolesterol yüksekliği, karaciğer hücrelerinin fazla kolesterol ürettiğini göstermiyor mu?’
Bazı kardiyologlar, halen karaciğer hücrelerinin fazla kolesterol ürettiği için kandaki kolesterol yükseldiğini düşünse bile, bu düşünce tamamen yanılsamadır. Birçok yazımda[1] özellikle, kandaki kolesterol yüksekliğinin, karaciğerde fazla hücresel kolesterol-steroid üretimine dayanmadığı, karaciğerde fazla bir kolesterol ya da partikül (LDL) üretimi olmadığını, fakat üretilen kolesterol ve partiküllerin (LDL) karaciğer tarafından geriye alınamadığı için kolesterolün (göreceli olarak) kanda yüksek görüldüğünü anlatmaya çalıştım. Çünkü bir biyolog gözüyle mutlak, yani hücresel üretim fazlalığına bağlı kolesterol artışı (mantıksal açıdan) mümkün değil, öyleyse kanda ortaya çıkan kolesterol yüksekliği mutlak değil, göreceli bir yükseklik olmak zorunda…
Bu göreceli yüksekliğin inkâr edilemeyecek en iyi kanıtı zaten bütün literatürlerde ve biyokimya kitaplarında bol miktarda var: Ailesel genetik kolesterol yüksekliği[2], partiküllerin ve kolesterolün karaciğerde fazla üretimiyle değil (LDL), karaciğerdeki partikül alıcılarının (reseptörlerinin) yeterince iyi çalışmayışa bağlı olarak ortaya çıkıyor (APOB, LDLR, LDLRAP1, PCSK9 vs). Sebebi ne olursa olsun genetik kolesterol yüksekliğinin bize gösterdiği tek bir gerçek vardır: Ortaya çıkan tek parametredeki kolesterol yüksekliğinin göreceli bir yüksekliktir, kandaki bu yüksekliğin hücresel üretimle doğrudan hiçbir ilişkisi yoktur. Bu durumun fazla üretimden kaynaklandığını düşünmek, insanlara kolesterol yüksekliğini fazla üretim diye anlatmak en kibar deyimle basitliktir, acizliktir.
Doğrudan genlere bağlı olmasa da, sonradan ortaya çıkan tek parametrelik kolesterol yükseklikleri için de benzer bir mantık geçerlidir. Tıpkı genetik kolesterol yüksekliğinde olduğu gibi, partiküllerin (LDL) kanda birikmesi ve karaciğere geri dönememesi kuralı kolesterolün göreceli yükselebilmesi için, burada da geçerlidir. Bu nedenleri aslında sizler de biliyorsunuz: Kimyasal anlamda partiküllerin okside olması (okside LDL) veya fiziksel anlamda partiküllerin küçülmesi (small LDL) de, tıpkı genetik kolesterol yüksekliklerinde olduğu gibi aynı sonucu, yani LDL partiküllerinin kanda birikmesi sonucunu doğuruyor! Bu kadar basit, karmaşık değil!
Yani kanda kolesterolünüzü taşıyan partiküller (LDL) birikiyor ve kolesterol de kanda göreceli olarak (mecburen) yüksek oluyor! Her zaman karşımıza yine hücresel üretim kaynaklı olmayan bir partikül çokluğu (LDL) ile birlikte ortaya çıkan kandaki kolesterol yüksekliği olgusu çıkıyor! Normal şekilde üretilen partiküller (LDL) ya kendi farklılaşmaları (okside LDL, small LDL) ya da genetik nedenlerle karaciğer hücrelerine geri dönemedi, kanda mecburen partiküller (LDL) birikti, kolesterol de bu nedenle yüksek görüldü.
Kısaca, durum buysa, insanlarda ortaya çıkan kandaki kolesterol yüksekliğinin gerçek (mutlak yani hücresel üretimle) değil, kesinlikle hücresel üretime dayanmayan kanda birikime dayanan bir yükseklik (göreceli) olması gerektiği zaten bellidir, bunu anlayamamak veya anlamıyor görünmek ise bence basitliktir.
*************************
Sorun sadece kanda partikül birikimine bağlı, kolesterol yüksekliği ile kalsa çok iyi! Kanda biriken partikülleri (LDL) bir şekilde, doğrudan kandan temizleyip kurtulmak[3] elbette mümkün, böylece kardiyolog dostların yakınmalarını bir parça azaltabilirsiniz! Ama o zamanda başka bir sorunla karşılaşılıyor!
Buna biz hücre içi kolesterol-steroid eksikliği[4], demiştik.
Hücre içi kolesterol ve steroid eksikliği nasıl mı oluşuyor? LDL partiküllerinin (ve kolesterolün), hücre alıcıları ile (reseptörler) normal bir metabolizmada geri dönmesi, buradaki kolesterol molekülünden de hücre içinde bazı yaşamsal steroidlerin elde edilmesi gerekiyordu, fakat partiküller (LDL) genetik nedenler ya da partikül farklılaşmaları nedeniyle geri dönemedi. Geri dönmesi beklenen ama dönmeyen partiküllerde (LDL) hücrenin bütün temel steroidlerini oluşturması gereken temel bir steroid molekül vardı! Hücre bununla ihtiyaç duyduğu bazı steroidlerini yapacaktı ama artık yapamayacak: D vitamini, östrojen, testosteron, kortizon safra asitleri gibi steroidler artık yeterince oluşamayacak.
Ve hücre içinde amansız bir kısır döngü başlayacak, genler daha çok çalışıp kolesterol-steroid eksikliğini tamamlamaya çalışsa da hücre içinde kolesterol-steroid konsantrasyonu asla yeterli olmayacaktır. Kanda partikül (LDL) farklılaşmalarının (small, okside) ya da genetik nedenlerle (APOB, LDLR, LDLRAP1, PCSK9 vs) oluşan partikül birikimlerinin kanda oluşturduğu zorunlu LDL partikülleri birikimi, LDL partiküllerinin hücre içine girememesi nedeniyle, hücre içinde yine kolesterol-steroid açığı ortaya çıkacak, bu kısır döngünün sonuçları da zamanla organizmaya yansıyacaktır.
Elbette, zorunlu ve mecburi partikül (LDL) birikimine bağlı olarak kanda kolesterol yüksekliği olacak!
Elbette, söz konusu anlamsız partikül (LDL) birikimleri, makrofajları ve lenfositleri uyaracak! LDL partiküllerini makrofajlar, kalsiyum salgılayarak yok etmeye çalışacaklar!
Ama sorun kolesterol değil, kandaki partikül yoğunluğu.. Partiküller (LDL) hücre içine giremediği için kanda birikti, gereksiz birikimler de organizma da yok edilmek zorunda. Lenfositler ve makrofajlar da görevlerini yapmaya çalışıyor…
Kolesterol sorunu da gerçekten üretim kaynaklı bir yükseklik de değil… Tam tersine kanda ortaya çıkan bu partikül birikimi (LDL) nedeniyle, hücre içine ulaşamayan kolesterol molekülleri ve o moleküllere ihtiyaç duyan sistemler var!
Kolesterolün suçu, partikül (LDL) üzerinde bulunmak zorunda olması, çünkü partikülün yapısal bileşeni…
Yani kandaki kolesterol yüksekliği göreceli, mutlak bir yükseklik değil…
İşte kendinin çok zeki-akıllı olduğunu düşünen, bizi küçücük-minnacık gören, kocaman ve büyük uzmanlarımız gözden kaçırdığı nokta da bu aslında: Her hangi bir nedenle zorunlu ortaya çıkan partikül birikimleri nedeniyle gerçekleşen kolesterol yüksekliği görecelidir, mutlak hücresel üretime dayanmaz! Partikül sayısı arttığı-artmak zorunda kaldığı için kolesterol yüksek görünür. Bu yükseklik göreceli ve yanıltıcı bir yüksekliktir, tüm vücut değil sadece kanda dolaşan partikül sayısıyla orantılı kolesterol (steroid) düzeyini gösterir. Yani kanda kolesterol düzeyiniz yüksek olsa da, hücre içinde steroidlere ihtiyaç vardır. Farklı steroidler[5], hatta steroid hormonlar aldığınızda paradoksal olarak, kandaki kolesterol düzeyi düşebilir[6], çünkü böyle durumlarda hücre içi steroid açığı kapatılmış oluyor, işte ‘Taş Devri Diyeti’ ve ‘Karatay Diyeti’ gibi beslenme önerilerinin faydası da burada gizli..
Statinlere neden karşı olduğumuz da…
Umarım, hekim arkadaşlara bu paradoksu ben anlatabilmiş, onlar da anlayabilmiştir! Yoksa daha çok anlatmak zorunda kalacağım ve artık yorulmaya başladım, yaşlanıyorum…
***************
Uzmanların bazıları hiç üzerlerine alınmasınlar ama biyoloji, sitoloji, gerontoloji, fizyoloji, moleküler biyoloji, tıbbi biyoloji ve benzeri anabilim dallarında görev yapan bazı arkadaşlarım, var gücüyle yaşlanma teorileri üzerinde çalışıyor ve bu konuda emek harcıyor, ter döküyorlar.
Neler yok ki çalıştıkları yaşlanma teorileri[7] arasında: Oksidatif hasar teorisi, kısa telomerler teorisi, mitokondri teorisi, kayıp genler teorisi, hücre bölünmesi teorisi, apoptosiz teorisi, gen bozulmaları teorisi vs….
Unutmadan, kardiyologları bilmem ama biz biyologlar için yaşlanma konusunda önemli bir teori daha var!
Kardiyolog dostlarımızın bilmediği ya da bilmek istemediği, yaşlanma ve hormon ilişkili teorilerinden biri de ‘steroidopenia’ yani steroid azlığı teorisidir.
Bu teoriye göre, birçok hormonla birlikte, kolesterolden yapılan östrojen (kadınlık) ve androjen (erkeklik) hormonları gibi steroid hormonlarınız azalmasıyla birlikte mortalite yani ölüm sıklığı da kaçınılmaz olarak artar[8]. Özellikle hücre içinde kolesterolden yapılmak zorunda olan, diğer steroid hormonlara rahat dönüşebilen (dehydroepiandrosterone) DHEA’ daki yaşla birlikte ortaya çıkan azalma çok dikkat çekicidir[9] ve birçok hücre biyologu bu konuda çalışmaktadır.
Kısaca bu teoriye (steroidopenia) göre, yaşlandığınız sürece total anlamda hücre içinde steroidlerinizin üretimi sürekli olarak düşer! Yine biz biliyoruz ki, yaşlandığınız süre içerisinde hücre içinde (bütün kolesterolden yapılan) steroid hormonların yani östrojen ve testosteron yanı sıra, D vitamini, kortizon ve kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkan (Coenzim Q10 gibi) bazı yan ürünler de, yaşa bağlı olarak (hücre içinde üretimi) azalmak zorundadır!
Tabii bu sadece üreme hücrelerine (testis ve gonatlara) ait organlarla sınırlı bir olgu da değildir, bütün vücut hücreleri, bütün organlar için, zamanla ortaya çıkan hücre içi steroid azlığı teorisi geçerlidir bize göre. Her ne kadar bazı bilimsel kaynaklar bu olayı, özellikle steroid eksikliğini sadece erkek ve dişi üreme organlarıyla sınırlı tutmaya çalışsa da, bu yeterli ve mantıklı yaklaşım değildir.
Bu arada unutmadan, kardiyologlar ve TKD duymasın; şu an için biz ‘zamana bağlı ortaya çıkan hücre içinde steroid ve kolesterol üretiminin azalmasını bir şekilde engellersek, insan yaşamı uzayabilir mi?’ sorusuna bir cevap bulabilmeyi umut ederek çalışmalarımıza devam etmeye çabalıyoruz!
Yani ‘bizim için kolesterol suçlu mu masum’ mu tartışması çoktan bitti aslında, bırakın bazıları kumda oynamaya devam etsin!
Kimseyle kavga etmek gibi bir niyetimiz yok, ama artık sizde biliyorsunuz ki bu bir seçim değil, bizce zorunluluk…
TKD’nin hepsi olmasa da bazı üyelerinin ve ilaç şirketlerinin düşüncelerine göre, hücre içinde steroid oluşumları engelleyen bu ilaçları (statinleri) kullanmamak cinayet, onlara göre de biz suçluyuz, bilgisiz ve gösteriş meraklısıyız, bütün bu işleri reklam için, bencilliğimizden ve adiliğimizden yapıyoruz!
Oysa gerçek bize göre farklı, hücre içi steroidlerin zaman içinde azalması yaşlanma ile doğrudan ilişkili görüyoruz, bu nedenle hücre içinde kolesterol ve steroid oluşumlarını ilaçlarla (statinlerle) engellemenin mantıksızlığı bir tarafa, yapılan ve uygulanan kolesterol düşürmekte kullanılan statin tedavisinin insan yaşamı için çok ama çok zararlı sonuçları olabileceğini düşünüyoruz.
Bazıları, yaptıkları işte kanıt diye bağırıyor, biz ise bir parça mantık diye bağırıyoruz…
Fakat sonuçta doktor olan sizlersiniz!
Vicdan sizin vicdanınız, siz insanları tedavi ediyorsunuz! Ben değil!. Ben mantıksal hataları ve teorik tutarsızlıkları gösteririm. İsteyen kullanır, isteyen kullanmaz..
Lütfen unutmayın: Hücrelerin faaliyetinden-hücresel üretimden dolayı kanda ortaya çıkan bir kolesterol-steroid yüksekliğine ancak ‘mutlak’ kolesterol yüksekliği denebilir[10]. Mutlak hücresel üretim faaliyetlerine bağlı kolesterol-steroid yüksekliği ise, gerontolojik süreçler göz önüne alındığında biz memeli canlılar için şimdilik pek mümkün değildir. Çünkü hücre içinde mutlak kolesterol-steroid üretimi insanlar yaşlandığı sürece hiçbir zaman artmaz, tam tersine sürekli gerilemek-azalmak zorundadır.
Başkalarını bilemem, benim için tablo ortada: Steroidopenia! Yani yaşlandıkça hücre içinde kolesterol ve kolesterolden yapılan bütün ürünler azalmak zorundadır!
Kardiyologların en büyük mantıksal sorunları sapla samanı birbirinden ayırma konusunda yeterli olamayışıdır ki, bu aslında üzücü bir durumdur. Fakat sıradan-basit ve cahil bir biyolog olarak sapla-samanı birbirinden ayırma işinde, kararsızlık yaşayan hekim ve kardiyolog dostlara isterlerse bazı basit önerilerim olabilir:
1. Genetik (APOB, LDLR, LDLRAP1, PCSK9 vs) ya da sonradan partikül farklılaşmalarına (small LDL, okside LDL) bağlı olarak, kanda ortaya çıkan partikül birikimlerinin (LDL), tek parametrede kolesterol değerini yüksek göstermesi (partiküllerdeki kolesterol içeriği nedeniyle) tamamen rastlantısal bir zorunluluktur. Yani partikül sayısı (LDL) arttığında, kolesterolün yüksek görülmesine şaşırmayın.
2. Kolesterolün üretime bağlı olmayan bu (göreceli) yükseklikten dolayı, kolesterol moleküllerini de suçlamayın ve ‘karaciğer fazla kolesterol üretiyor’ demekten artık vazgeçin. Kolesterol fazla üretim nedeniyle değil, kanda zorunlu birikim nedeniyle yüksek çıkar.
3. Organizma genel anlamda yaşlandıkça bütün hücrelerimizde üretilen steroid ve kolesterol miktarı bütün organizmada azalır. Kandaki yükseklik görecelidir.
4. Mutlaka suçlayacak bir şey arıyorsanız kanda partikül artışına, partikül yoğunluğuna (LDL) neden olan faktör ya da faktörler üzerinde çalışın, çünkü kanda partikül birikimi olmazsa, sorun da olmaz. Makrofajlar ve lenfositler, partikül yoğunluğu nedeniyle uyarılmazlar ve ateroskleroz (damar sertliği de) oluşmaz!
5. Kandaki partikül yoğunluğu (LDL)uğraşmanız gereken konudur. Kolesterol molekülünü ve hücre içinde kolesterol sentezini (statinlerle) engellemeyi durdurun, kolesterolü rahat bırakın, olayın kolesterolü yok etmenizi gerektirecek mantıksal bağlantısı yoktur.
6. Partikül farklılaşmalarına bağlı (small LDL, okside LDL) olgularda çeşitli steroidler[11], kolesterol ve yağlı beslenme partiküllerdeki birikimleri ortadan kaldırabilir, özellikle küçük LDL (small) partiküllerinin yapısal eksikleri tamanlanınca hücrelere geri döner ve böylece partikül birikimi engellenir. Yani ‘Taş Devri ve Karatay Diyeti’ insanlara ‘statinlerden daha fazla’ fayda sağlayabileceğini hiçbir zaman unutmayın.
7. Kolesterol hücre içinde fazla üretildiği için kanda yüksek çıkmaz ve çıkamaz. Bu saçma sapan aptalca düşünceyi unutun.
8. Hücre içinde fazla üretilmeyen steroid bir molekülü, hücre içinde öldürmenin ve yok etmeye çalışmanın nerelere yol açabileceğini düşünerek karar verin.
******************
Sonuç olarak kandaki kolesterol yüksekliğini üretim değil birikim kaynaklı olduğunu görebiliyorsanız, yaşlandıkça hücre içinde kolesterol ve steroidlerin azaldığının farkına varmışsanız, tam bu sırada birileri çıkıp ‘ben statinlerle, hücre içinde kolesterol ve steroid yapımını durdurarak insanları tedavi ediyorum, onların yaşamını uzatıyorum’ diyebiliyorsa!
Siz de kızarsınız!
Kızmalısınız da!
Nasıl kızgın olmazsınız ki?
Bizler ‘ey kardiyoloji derneği, sağlık bakanlığı statin ilaçları konusunda hata yapıyorsunuz’ dediğimizde ise kendini çok bilgili, kolesterol ve steroidler hakkında sadece kendilerinin çok iyi olduğunu düşünen, bir grup[12] tarafından suçlanabiliyor, hakarete uğrayabiliyoruz!
Ve unutmadan, ‘kolesterol konusunda sadece kardiyologlar konuşur’ diyen kardiyologlar, bence gerçekten de ‘cahildir’ ve akademik unvanları ne olursa olsun, bence ünvanların da cehaletle bir ilgisi de yoktur, ünvan sahibi ama cahil çok insan vardır.
Yani bazı kardiyologlar kanda kolesterolü yüksek olan beni, şöyle ikna etmeye çalışıyorlar: ‘Bakın sevgili hastam, biz yaşlandıkça doğal olarak steroidleriniz ve kolesterol hücre içinde azalıyor olabilir. Ayrıca kandaki kolesterol yüksekliğinin hücresel üretim sorunu olmadığına dair bir grup doktor ve bir uzman biyolog atıp tutuyor olabilir. Bu bir birikim (LDL) sorunu, ilaç kullanmayın filan diyor olabilirler. Ama bu düşünceleri ileri sürenler konusunda uzman değil, ben size hücre içinde steroid-kolesterol oluşumunu engelleyen bu ilacı size vermek istiyorum, bu ilaç sizin ömrünüzü-yaşamınızı uzatacak!’
Kusura bakmayın, amacım sizi üzmek, kırmak ya da kızdırmak değil!
Görebileceğiz zamana kadar bu gerçekleri size hatırlatmak…
Mevlüt Durmuş
Uzm. Biyolog
23 Aralık 2011
www.kolesterolmasallar.blogspot.com
[1] http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/
[2] http://ghr.nlm.nih.gov/condition/hypercholesterolemia
[3] Lee WP, Datta BN, Ong BB, Rees A, Halcox J. (2011). Defining the Role of Lipoprotein Apheresis in the Management of Familial Hypercholesterolemia. Am J Cardiovasc Drugs. 2011 Oct 18.
[4] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2010/05/hucre-ici-kolesterol-steroid.html
[5] Kgomotso G. Moruisi et al (2006)Phytosterols/Stanols Lower Cholesterol Concentrations in Familial Hypercholesterolemic Subjects: A Systematic Review with Meta-Analysis. Journal of the American College of Nutrition, Vol. 25, No. 1, 41-48 (2006)
[6] Dzugan SA et al (2011). Correction of steroidopenia as a new method of hypercholesterolemia treatment. Neuro Endocrinol Lett. 2011;32(1):77-81. (abst) (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21407165)
[7] http://www.benbest.com/lifeext/aging.html#theories
[8] Marcello Maggio et al (2007). Relationship Between Low Levels of Anabolic Hormones and 6-Year Mortality in Older Men. The Aging in the Chianti Area (InCHIANTI) Study. Arch Intern Med. 2007;167(20):2249-2254.
(http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/abstract/167/20/2249)
[9] Racchi M, Balduzzi C, Corsini E. (2003). Dehydroepiandrosterone (DHEA) and the aging brain: flipping a coin in the “fountain of youth”. CNS Drug Rev. 2003 Spring;9(1):21-40. abst (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12595910)
[10] Mutlak ve göreceli kolesterol yüksekliği tanımları bildiğim kadarıyla bize aittir, kaynaklarda göremedim. (BKZ: Kolesterol ve Akıl Oyunları)
[11] Kolesterol, steroid hormonlar, bitkisel steroidler: kaynak 8 ve 9
[12] http://www.haberturk.com/saglik/haber/693394-kolesterol-ilaclarini-kullanmayin-demek-cinayetle-esdeger
Konuyla ilgilinen ilgilenmeyen herkesin, ama hekimlerin mutlaka okuması gereken bir yazı. Umarım hekim arkadaşlar okuma fırsatı bulabilirler ve daha çok kişinin konuyu öğrenmesine yardımcı olurlar. Tek kelimeyle, mükemmel bir yorum….