KOLESTEROL İLAÇLARI KONUSUNDA NEDEN İFLAH OLMUYORUZ?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
MEVLÜT DURMUŞ

Biolog Mevlüt Durmuş‘ un yazısı:

İflah olmak teriminin karşılığı basit olarak düzelmek, iyileşmek olarak tanımlanabilir. Ve bazı uzmanlarımız, statin ilaçlarının çok faydalı olduğunu düşündükleri için olsa gerek, statin ilaçlarını sevmeyen, sevemeyenlere ‘iflah olmaz[1]’ diyorlar ve bence de bu konuda çok ama çok haklılar…

Gerçekten de biz statin ilaçları karşıtları, kolesterol masumdur savunucuları iflah olmayız, daha doğrusu artık çok geç, ‘iflah olmak’ istesek bile olamayız! Fakat bu durum düşünüldüğü gibi bizim inatçılığımızdan veya ilaç karşıtlığımızdan değil, bilimsel arayışlarımızdan, cevabını bulamadığımız sorulardan ve her bilim adamında olması gereken bilimsel şüpheciliğimizden kaynaklanıyor.

Ve bizce özellikle statin ilaçları ve kolesterol konusunda doktorlarımızın da birazcık şüpheci olması ve bazı sorulara cevap bulması gerekiyor.

İşte size bazı sorular, bizim iflah olmamışlığımızla ilgili bazı gerekçelerimiz ve konuya temel bakış açımız:

1. Kanda lipit taşıyan partiküllerden yani lipoproteinlerden bağımsız dolaşan kolesterol molekülleri yoktur. Bütün kolesterol molekülleri, kandaki farklı türdeki (LDL, HDL vs) partiküllere bağımlıdır.

2. ‘Kandaki kolesterol ve lipitleri taşıyan (VLDL, LDL, HDL) lipoprotein partikülleri çoğalmadan, birim alanda partikül sayısı artmadan tek parametrede kolesterol düzeyinin yükselmesi mümkün müdür?’ sorusuna verilecek cevap öncelikli ve özellikle bu konuda tereddüt içinde olan doktorlar için son derece çok önemlidir. Çünkü bu soruya vereceğiniz cevap, kolesterol konusuna bakışınızı tümüyle değiştirecektir. Bazı uzmanların ısrarla kandaki kolesterol düzeyini, birim alandaki partikül birikiminden bağımsızmış gibi görmesi, bağımsız algılaması ve insanlara da kolesterol moleküllerini bağımsız olarak sunması bizce bilimsel saçmalıktır. Kanda birim alanda partikül sayısı (VLDL, LDL, HDL vs) artmadan tek parametrede kolesterol ve lipit değerleri hiçbir zaman yüksek olamaz. Kolesterol düşüklüğü içinde bu durumun tersi geçerlidir: Kanda birim alanda partikül sayısı azalmadan, kolesterol ve lipit değerleri
azalmaz!

3. Önceki maddelere bağlı olarak üzerinde biraz düşünülmesi gereken konu şudur: Söz konusu kolesterol düşürücü statin ilaçlar (statinler) ya kana geçen partikül miktarını azaltarak ya da kanda biriken partiküllerin kullanılmasını sağlayarak birim alandaki partikül sayısında azalmaya neden olarak kan kolesterol düzeyini düşürebilir! Yani tek başına kanda kolesterol molekülü bulunmadığına göre, birim alandaki partikül sayısı ve partikül miktarı azalmadan tek parametrede kolesterol düşmez, düşemez. Kısaca hücre içinde ilaçlarla (statinlerle) kolesterol yapımını engellediğinizde, sadece kolesterol yapımını, hücre içinde kolesterol sentezini engellemiyorsunuz, karaciğer hücrelerinde başka şeyler de oluyor. Statin türevi ilaçların partikül salınımını engellemediği yolunda bir çok yayın olsa da bu yayınlar bize göre anlamsız kalıyor. Çünkü hücre içi kolesterol sentezi engellendiğinde, aynı zamanda kana daha az lipoprotein partikülü (VLDL) veriliyor. Kısaca partikül oluşumu da engelleniyor ki, tek parametrede kolesterol miktarı azalabiliyor!

4. Kanda partikül birikimleri ve kolesterol yükseklikleri az da olsa paraleldir. Hatta birim olarak partikül bazında yağ asitleri ve kolesterol eksik bile olabilir (small LDL). Araştırmacılar tarafından çok önceden sorgulanması gereken ve asla sorgulanmayan bir diğer önemli nokta, kandaki partikül birikimini ortaya çıkaran neden veya nedenlerdir. Teorik olarak kandaki kolesterol taşıyan lipoprotein partiküllerin birim alanda artışına metabolik açıdan sadece iki faktör etkili olabilir: Ya partiküllerin (ve kolesterolün) aşırı yapımı (anabolik sentezi) söz konusudur, ya da daha önce oluşmuş lipit taşıyan partiküllerin (lipoproteinlerin) yıkımında (katabolizmasında) çok ciddi bir sorun olmalıdır ki kanda partiküller biriksin ve kolesterol yüksek görülsün! Başka türlü kanda partikül birikimi olamaz. Bazıları tam aksini iddia etse de, bizce genel anlamda partiküllerin ve kolesterolün yıkımında (katabolizmasında) çeşitli sorunlar vardır. Yani tek parametredeki yüksek kolesterol olgusu bizim düşüncemize göre hiçbir zaman, kolesterolün hücre içinde aşırı senteziyle ortaya çıkan bir olgu değildir[2], kolesterol ya da partiküllerin aşırı, fazla üretimi bizce tam bir masaldır ve insanlar kandırılmaktadır! Yüksek kolesterol olgusu tamamen partikül farklılaşmalarına (small LDL, okside LDL) ve birikimine (katabolizmasına) bağlıdır, karaciğer hücrelerinde fazla partikül ya da kolesterol üretimi söz konusu değildir!

5. Kaç kişinin, kaç uzmanın, kaç doktorun anlayacağını, konuyu anlayabileceğini gerçekten bilmiyorum ama daha basit ve kısa bir anlatım yolu bulamadım. Yayınlanmak için hazırlanmış konuyla ilgili bir kitabımız olsa da, biz şimdilik[3] düşüncelerimizi şöyle özetleyebiliriz: Kanda partikül (LDL vs) birikimlerine bağlı olarak ortaya çıkan kolesterol yüksekliğinin metabolik yolları bellidir. Birim alanda partikül sayısı çokluğu ya fazla hücresel yapıma (anabolik) ya da düşük hücresel yıkıma (katabolizmaya) bağımlıdır. Ve ‘kolesterol yüksekliği’ adını vermiş olduğumuz olgu lipit taşıyan partiküller temelinde tamamıyla, partikül sayısına bağlı olarak ortaya çıkan rastlantısal bir zorunluluktan ibaret, üretim fazlalığı ile ilişkili olmayan ‘göreceli’ bir yüksekliktir. Kolesterol yüksekliği olarak algıladığımız, partikül sayısı artışına bağlı bu rastlantısal zorunluluk, tamamen birim
alanda kullanılamayan veya farklılaşmış partiküllerin çokluğundan kaynaklanır. Farklılaşmış ve/veya kullanılmayan, biriken partiküller makrofajlar yoluyla kandan uzaklaştırılmaya çalışılırken damar sertliği (ateroskleroz), damar kireçlenmesi elbette oluşabilir, bu konular tartışılabilir! Fakat bütün bu metabolik olayların doğrudan kolesterol molekülleriyle değil, partikül birikim ve partikül farklılaşmalarıyla ilişkisi vardır. Makrofajlar sadece kolesterol moleküllerini değil, bütün bir partikülü yok etmeye çalışırlarken damarlarda kireçlenmelere neden olurlar. Fakat çoğu uzman partikül birikimleri veya partikül farklaşmalarını değil, rastlantısal zorunluluk gereği yükselen kolesterol hedef göstermektedir. Prof. Dr Ahmet Aydın’ın deyimiyle[4] kolesterol molekülleri bilim dünyasınca tam anlamıyla ‘günah keçisi’ yapılmıştır.

6. Kullandığımız statin türevi ilaçlar, hücre içinde kolesterol sentezini durdurarak kana partikül verilmesini (salınımını) engelliyorsa, bizler partiküllere ait hücresel yapım (anabolik) fonksiyonlarını hücre içinde durdurmuş oluyoruz demektir! Moleküler veya lipit taşıyan partiküllerle ilgili metabolik bir sistemde, sistemin partiküllerin kandan uzaklaştırmasıyla ilgili bölüm (katabolizma) bozuksa ve bu bozukluğa bağlı olarak tek parametrede kolesterol yüksek oluyorsa, partikül yapımını (anabolizmayı) engelleyerek kolesterolü düşürebiliyor olmam yeterli değildir. Anabolik açıdan partikül oluşumunu engellemek organizmadaki kronikleşen katabolik bir sorunu çözebilir mi dersiniz? Bu anlayışı kabul etmek, bilim adamlarının hem kendilerini hem de insanları kandırmasından başka hiç bir işe yaramaz! Katabolik bir soruna, anabolik bir çözüm arayışı, organizma bütünlüğü içinde tedavi adıyla anılabilir mi?
Partiküllere ait yıkım fonksiyonları (katabolizması) bozulmuş bir karaciğer hücresinin, yapım fonksiyonları (anabolizmasını) bozacak olursam hastaya iyilik mi, yoksa kötülük mü yapmış olurum? Tren kazasında bir insanın bir ayağı kopmuşsa, elbette yürümesinde çeşitli sorunlar ortaya çıkmasına rağmen az çok yürüyecek, olmadı sürenecek, zor da olsa hareket etmeye çalışacaktır. Fakat hastanın sağlam olan ikinci ayağını kesip birinci ayağın boyuna getirmek, tıp bilimleri açısından tedavi olarak tanımlanabilir mi? Doktorlarımızın bu soruyu mutlaka bana değil, kendilerine sormaları gerekir!

Hem yapım (anabolik) hem de yıkım (katabolik) fonksiyonları bozulmuş bir lipit metabolizmasında, bütün vücudun, organizmanın yağ asitleri ve kolesterol dahil, steroid ihtiyaçları karşılanabilir mi? Şayet sizin cevabınız ‘evet, lipit metabolizmasında hem anabolizma hem de katabolizma birlikte bozulabilir ve organizma bu durumdan hiç zarar görmez’ diyebiliyorsanız çekinmeden statin ilaçlarınızı rahat rahat yazabilirsiniz. Elbette bu sizin sorumluluğunuz ve sizin tercihinizdir. Fakat bize göre, defalarca yazdığımız gibi bu sorunun cevabı artık bizce bellidir[5], total anlamda ve bütün organlar temelinde organizma içinde kolesterol, steroid (ve yağ asitleri) kullanımı fonksiyonel anlamda eksiktir! Ve yaşlandığımız süre içinde de eksilecektir!

Sıradan bir biyologun düşünceleri ne kadar dikkate alınır bunu bilemem. Fakat kişisel olarak, benim kolesterol düşürmek için (statin) hiç ilaç kullanmayacağım, statin ilaçları konusunda iflah olmayacağım kesin olarak bellidir.

Ve bizce başkalarının iflah olması gerektiğini düşündüğümüz nokta da tam burasıdır!

Karaciğer hücrelerinin zaten partikül yıkımıyla ilgili (katabolik) fonksiyonları ya doğuştan (genetik) ya da sonradan çeşitli nedenlerle (small LDL, okside LDL) bozulmuştur. Bu durumun varlığı bilindiği halde, bu üzücü tabloya bir de karaciğer hücrelerinin partikül yapımıyla ilgili fonksiyonlarını bozarak yeni bir faktör ilave etmekle, bizim henüz kabul görmeyen düşüncemize göre büyük bir hata yapıyorsunuz!

Hele bir de bunu hücre içinde kolesterol yapımını durdurarak ilaçlarla (statinlerle) yapıyorsanız, hatalar daha bir katmerli oluyor!…

Ve bunun bir tek anlamı olabilir…

Kolesterol ilaçları (statinler) bizce bu nedenle son derece sakıncalıdır! Bir ayağıyla zor da olsa sekerek, aksayarak yürümeye çalışan bir metabolizmanın, ikinci ayağını da kesmek ve ayak boylarını eşitlemeye çalışmak bizim düşüncemize göre bilim ya da bilimsellik değildir!…

Statin ilaçlarını çok seven bir doktora sorulması gereken şudur: Karaciğerden kana partikül salınımının ilaçlarla (anabolizmanın) durdurulması, yıkımı tamamen (katabolizması) azalmış bir karaciğer hücresinin işleyişi açısından ne anlama[6] gelir?

Statin ilaçlarının yan etkileri ve statin ilaçlarının zararları konusunda iflah olmayanlar, söz konusu sorunun cevabını aslında çok ama çok iyi bilirler!…

Tabii ki metabolizma deyiminin ne anlama geldiğini hala unutmamışlarsa!…

Not: Statin ilaçlarıyla ilgili, statin ilaçlarının sağlıksız, katabolizması bozuk bir hücrede (?) sağlıklı reseptörler (LDL-R) oluşturabileceği gibi farklı iddialar (pleitropik etkiler vs) da elbette var. Bunu farklı bir yazıda ilerleyen günlerde ele alacağız!

Dipnot ve açıklamalar
[1] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11621644.asp?yazarid=95&gid=61 Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun ‘Kolesterol ilaçlarına ne zaman başlamalı’ konulu yazısı
[2] http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=93903 Bilimin çılgın yanılgısı www.kolesterolmasallar.blogspot.com
[3] Bu konuları detaylı olarak incelediğimiz kitap sanıyorum çok yakında (Haziran) çıkmış olacak…
[4] http://www.beslenmebulteni.com/
[5] http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=95365 yaşlanırken seks hormonlarımız neden azalır
[6] Anabolizma ve Katabolizma bir alandaki metabolizma işleyişidir. Her ikisinin de yok olması, organizmanın lipit ihtiyacının hiç karşılanmaması ve/veya hücrenin ölmesi anlamındadır.
Gönderen Mevlüt Durmuş zaman: Salı, Mayıs 19, 2009

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Metin Uğurlu dedi ki:

    Süper bir yazı….

Siz de yorumunuzu paylaşın: