BİLİMSEL YAYINLARIN EN AZ YARISI YALAN

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

Dünyanın en muteber tıp dergilerinde olan Lancet’ in editörlerinden Richard Horton “Bilimsel yayınların çoğu yalan” diyor.

Gel gelelim işin daha da kötü bir tarafı var: Bilimsel yayınların hangi yarısının yalan hangi yarısının doğru olduğunun bilinmemesi.

***

Yeni Söz gazetesinin haberi:

Her yıl 3 trilyon dolardan fazla para harcandığı halde, çoğunluğun kaybettiği sağlığını bir türlü kazanamadığı dünyada, işlerin neden bu hâle geldiğini Lancet Dergisi editörü Richard Horton şu iki cümle ile özetliyor: Bilimsel yayınların çoğu yalan. Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor.

TIP DÜNYASINDA İŞLER ÇIĞIRINDAN ÇIKTI

Dünyanın en ciddi tıp dergisinin editörü olarak tanınan Richard Horton, Lancet’in 11 Nisan’da piyasaya çıkacak sayısında tıp ve bilim dünyasını sarsacak bir yazı kaleme aldı. Horton yazısında “Geçen hafta Londra’da ‘Wellcome Trust’ta gerçekleştirilen bu sempozyum, günümüz biliminin en hassas mevzularından biri olan biyomedikal araştırmaların tekrarlanabilirliği ve güvenilirliğine yani en büyük insan buluşlarından birinde bir şeylerin temelden yanlış gittiği fikrine değiniyordu” diye yazdı.

‘YAYINLANANLARIN ÇOĞU DOĞRU DEĞİL’

Yayınlananların çoğu doğru değil ama bu ifadeyi kimin söylediğini açıklama iznim yok. Çünkü Chatham House kurallarına uymamız istendi ve slaytların fotoğraflarını da çekmemiz yasaktı’ diyen Horton, Devlet dairelerinde çalışanların özellikle yorumlarının kayda geçirilmemesini istirham ettiklerini belirtti. Lancet editörü bunun nedeninin orada olanların çoğunun İngiltere’nin bordrolu çalışanı olduğunu, bunun da ‘ifade özgürlüğü’ne ciddi kısıtlamaların getirildiği gerçeğinden kaynaklandığını kaydetti.

‘BİLİM DEĞİL REZİL ÇIKARLAR VE YALAN’

Küçük denek grupları, minik etkiler, geçersiz tetkik analizleri, rezil çıkar çatışmalarının yanı sıra önemli olduğu şüpheli revaçtaki trendleri takip etme takıntısından muzdarip bilimin karanlığa doğru dönüş yaptığını dile getiren Richard Horton, katılımcılardan birinin ifade ettiği gibi ‘sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varıldığını yazdı ve ekledi: “Tıp dünyasında yayınlananların çoğu doğru değil, bilimsel yayınların çoğunun belki yarısı yalan…”

‘LİTERATÜR, İSTATİSTİKSEL PERİ MASALLARIYLA KİRLETİLDİ’

İlaç firmaları, tıp endüstrisinin önemliliğe olan aşkının, literatürü bir sürü istatistiksel peri masalıyla kirlettiğini dile getiren ünlü editör, “en kıdemli liderleri de dâhil bilim adamları, sıklıkla suiistimal derecesinde tepetaklak edilen araştırma kültürünü düzeltmek için hemen hiçbir şey yapmıyor” diye yazdı. ‘Kimse sistemi temizlemek için ilk adımı atmaya hazır değil’ dedi ve ekledi: “Bilimsel literatürün en az yarısı gerçek değil!”

——————————————————————

İşte Richard Horton’un ‘İlacın 5 signası ne?’ başlıklı yazısının Türkçe ve İngilizcesi

Richard Horton

İlacın 5 signası ne?

Richard Horton

“Yayınlananların çoğu doğru değil!” Bu ifadeyi kimin söylediğini açıklama iznim yok. Çünkü Chatham House kurallarına uymamız istendi. Slaytların fotoğraflarını da çekmemiz yasaktı. Devlet dairelerinde çalışanlar özellikle yorumlarının kayda geçirilmemesini istirham ettiler. Çünkü yaklaşmakta olan İngiltere seçimleri onlar için perde gerisinde durmayı gerektiren, hükümet bordrosundaki herkesin ifade özgürlüğüne ciddi kısıtlamaların getirildiği soğuk bir süreç demekti.

BİR ŞEYLER YANLIŞ GİDİYOR

Gizliliğe ve atıf yapılmamaya verilen bu paranoyakça ihtimam nedendi? Çünkü geçen hafta Londra’da Wellcome Trust’ta gerçekleştirilen bu sempozyum, günümüz biliminin en hassas mevzularından biri olan biyomedikal araştırmaların tekrarlanabilirliği ve güvenilirliğine yani en büyük insan buluşlarından birinde bir şeylerin temelden yanlış gittiği fikrine değiniyordu.

‘SAĞLAM OLMAYAN YÖNTEMLERLE SONUÇLARA VARILIYOR’

Bilime getirilen suçlama gayet açık: Bilimsel yayınların çoğunun, belki yarısının, yalan olma ihtimali var. Küçük denek grupları, minik etkiler, geçersiz tetkik analizleri, rezil çıkar çatışmalarının yanı sıra önemli olduğu şüpheli revaçtaki trendleri takip etme takıntısından muzdarip bilim, karanlığa doğru dönüş yaptı. Katılımcılardan birinin ifade ettiği gibi “sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor.”

‘EN KÖTÜ DAVRANIŞLARA YARDIM VE YATAKLIK ETTİK’

Tıp Bilimleri Akademisi, Tıbbi Araştırmalar Konseyi, Biyo-teknoloji ve Biyoloji Bilimleri Araştırma Konseyi şöhretlerden gelen ağırlıklarını bu tartışmalı araştırma pratiklerinin sorgulanması için kullanıyor. Apaçık bir salgın hâline gelen kusurlu araştırma davranışları alarm veriyor. Bilim adamları sıklıkla, ikna edici bir hikâye bulma mücadelesi içinde, verileri dünyayı kendi tercih ettikleri şekilde resmedecek şekilde kullanıyorlar. Ya da hipotezlerini verilerini doğrulayacak şekilde revize ediyorlar. Bilimsel jurnal editörleri de eleştirilerden payını alıyor. En kötü davranışlara yardım ve yataklık ettik.

‘LİTERATÜR İSTATİSTİKSEL PERİ MASALLARIYLA KİRLETİLDİ’

Etki Faktörüne (IF) teslimiyetimiz, sayılı bir kaç jurnalde bir yer kapmak için girişilen sağlıksız bir rekabeti ateşledi. “Önemlilik”e olan aşkımız literatürü bir sürü istatistiksel peri masalıyla kirletti. Önemli tasdikleri reddediyoruz. Kötü olan sadece jurnaller değil. Üniversiteler de fasılasız şekilde çok ses getirecek yayın yapmayı besleyen indirgemeci kriterlerle para ve yetenek peşinde koşuyor. Araştırma ‘Mükemmeliyet Çerçevesi‘ gibi ulusal değerlendirme prosedürleri kötü pratikleri teşvik ediyor. Ve de bilim adamları, en kıdemli liderleri de dâhil, sıklıkla suiistimal derecesinde tepetaklak edilen araştırma kültürünü düzeltmek için hemen hiçbir şey yapmıyor.

DÜZGÜN OLMAYI TEŞVİK EDEN HİÇBİR ŞEY YOK

Bu kötü bilimsel tatbikat düzeltilebilir mi? Sorunun bir parçası şu ki düzgün olmayı teşvik eden hiçbir şey yok. Onun yerine, bilim adamları üretken ve inovatif olmaya teşvik ediliyor. Bilime getirilecek bir ‘Hipokrat yemini’ yardımcı olabilir mi? Araştırmaya lüzumsuz formaliteler eklemekten başka bir işe kesinlikle yaramaz.

– Teşvikleri değiştirmek yerine belki de tüm teşvikler kaldırılmalı,

– Araştırma raporlarında veya hibe başvurularında tekrarlanabilirlik taahhütünde ısrarcı olunmalı,

– Rekabete değil işbirliğine vurgu yapılmalı,

– Protokollerin ön kayıtlarında ısrarcı olunmalı,

– Yahut yayın öncesi veya sonrası yapılacak meslektaş değerlendirmelerinden iyi olanlar ödüllendirilmeli,

– Araştırma eğitimi ve mentörlüğü geliştirilmeli,

– Geçen yıl yayınladığımız “Araştırmanın Değerini Arttırmak” serisindeki tavsiyeler yürürlüğe konmalıdır.

En ikna edici tavsiye biyomedikal topluluğunun dışından geldi. Tony Weidberg Oxford’da parçacık fiziği profesörü. Yüksek profilli bir dizi hatadan sonra parçacık fiziği topluluğu şimdi artık bir yayın yapılmadan önce veriyi tekrar tekrar kontrol etmeye büyük bir efor sarf ediyor. Hedef güvenilir bir sonuç ve bilim adamlarına teşvikler bu hedef doğrultusunda düzenleniyor.

Weidberg biomedicine’nin (kimyasal/biyolojik tıbbın) sonuçları için çıtayı çok çok düşük tuttuğumuzdan endişeli. Parçacık fiziğinde anlamlılık (significance) 5 sigmada ‘p değeri’ olarak 3.5 milyonda 1 olarak konulmuş (yani verilerin son derece aşırı olup sonucun doğru çıkmamasının olasılığı).

Sempozyumun vardığı sonuç bir şeylerin yapılması gerektiğiydi. Aslında herkes bir şeyler yapmanın bizim gücümüz dâhilinde olduğu konusunda hem fikir gibiydi. Ancak tam olarak neyin nasıl yapılacağı konusunda sıkı cevaplar yoktu. Harekete geçmek için gücü olanlar önce bir başkasının harekete geçmesi gerekli diye düşünüyor gibiydi. Ve tabi her pozitif aksiyona (güçlü replikaların fonlanması gibi) karşı bir argüman (bilim daha az yaratıcı olacak) vardı.

İyi haber şu ki, bilim en kötü başarısızlıklarından birini ciddiye almaya başlıyor. Kötü haber ise, kimse sistemi temizlemek için ilk adımı atmaya hazır değil.

Kaynak: http://www.yenisoz.com.tr/bilimsel-yayinlarin-en-az-yarisi-yalan-haber-11893

***

EK 1 (5.6.2023): Yapay zeka programı tarafından bir araç, nörobilim ve tıp makaleleri üzerinde denendi. Sonuç ise içler acısı, % 30’u intihal veya uydurma çıktı. Chat GPT’den önce 2020’de yayınlanan 5000’e yakın makaleyi analiz eden yapay zeka programı % 90 doğrulukla sahte makaleleri tespit etti.

Ayrıca yayınlanan bu sahte makalelerin bir kısmı ciddi bilimsel dergilerde yayınlandı.

Yapay zeka aracı, yüzde 28’ini muhtemelen uydurma veya intihal olarak işaretledi.

Eğer 2020’de yayınlanan 1,3 milyon biyomedikal makalenin tümü için oranlarsak, 300.000’den fazlası işaretlenmiş olacaktı.

İşaretlenen bu makalelerden tümü sahte olmasa da şüpheli duruma düşen bu makalelerin ekstra incelenmesi sahte makalelerin bulunmasını kolaylaştırabilir.

Kırmızı bayrakla işaretlenen her 100 bayraktan, 63’ü gerçekten sahteyken 37’si orijinal çıktı.

Almanya’daki Magdeburg Otto-von-Guericke Üniversitesi’nden nöropsikolog Bernhard Sabel, çalışmanın arkasındaki yazarlardan biri ve de bir nöroloji dergisinin editörüdür.

O, diğerleri gibi, son zamanlarda sahte makalelerdeki artışla uğraşıyor. Ancak, Sabel bile programın  ilk rakamları karşısında şok oldu. Science dergisine “İnanması çok zor” dedi .

Sabel ve meslektaşları dolandırıcılık faaliyetlerinden “makale fabrikalarını” sorumlu tutuyor. Makale fabrikaları kendilerini ‘akademik destek’ hizmetleri olarak faturalandırıyor, ancak gerçekte yapay zekayı seri üretim ve araştırmacılara sahte yayınlar satmak için kullanıyorlar.

Sahte makalelerin fiyatları 1.000 ABD Doları ile 25.000 ABD Doları arasında değişebilir. Bu çalışmaların kalitesi genellikle zayıftır, ancak köklü dergilerde bile hakem değerlendirmesinden geçecek kadar iyidir.

Yayıncılar, bunun itibarlarını zedeleyen ciddi bir sorun olduğunun farkındalar. Bilim adamları , soruna dikkat çekmek için yayınları kandırarak gülünç derecede sahte makaleleri bile kabul ettiler.

Bazen makale fabrikaları, yayıncılara sahte çalışmalarını kabul etmeleri için ödeme yapacak kadar ileri gider. Aslında, bir derginin editörüne bu türden istenmeyen bir e-posta, yeni çalışmayı harekete geçirdi.

Araştırmacılar, “Sorun hala küçük olarak algılandığından (tahmini 10.000 yayından 1’i), yayıncılar ve eğitimli topluluklar redaksiyon, akran değerlendirmesi ve yayınlama prosedürlerini ayarlamaya yeni başlıyor” diye yazıyor araştırmacılar .

“Yine de, makale fabrikalarıyla ilgili raporların sayısının artmasına rağmen, sahte yayıncılığın gerçek boyutu bilinmiyor.” 2010 ile 2020 arasında yeni araç, bazı dergiler tarafından yayınlanan olası sahte makalelerin oranında yüzde 12’lik bir artış ortaya koydu.

En fazla sahte potansiyele sahip ülke, kırmızı bayrakların yarısından biraz fazlasına katkıda bulunan Çin’dir. Fakat Rusya, Türkiye, Mısır ve Hindistan da önemli katkılarda bulunuyor.

Araştırmacılar, “Sahte bilim yayıncılığı muhtemelen tüm zamanların en büyük bilim dolandırıcılığıdır, mali kaynakları boşa harcar, tıbbi ilerlemeyi yavaşlatır ve muhtemelen hayatları tehlikeye atar .

“ ChatGPT gibi üretici yapay zekanın yükselişi, dolandırıcılığı daha büyük bir tehdit haline getiriyor. Araştırmacılar, ortaya çıkan bu teknolojiye karşı koymak ve bilimin itibarını korumak için acilen daha titiz bir inceleme sistemine ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Kaynaklar

https://www.gercekbilim.com/2020de-yayinlanan-noroloji-ve-tip-makalelerinin-30u-sahte-cikti/

https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2023.05.06.23289563v1

Makale: Fake Publications in Biomedical Science: Red-flagging Method Indicates Mass Production

***

EK 2 (19.7.2023): Tıp, güvenilir olmayan klinik deneylerle boğuşuyor. Kaç çalışma sahte veya kusurlu? Araştırmalar, bazı alanlarda klinik araştırmaların en az dörtte birinin sorunlu, hatta tamamen uydurma olabileceği yönünde bazı araştırmacıları uyarıyor. Daha güçlü inceleme talep ediyorlar.

Kaynak: https://www.nature.com/articles/d41586-023-02299-w

Makale: Medicine is plagued by untrustworthy clinical trials. How many studies are faked or flawed?

***

EK 3 (30.8.2023): Klinik araştırmalardaki yaygın kusur: Dörtte biri güvenilmez! Nature’de yayımlanan bir podcast, tıp alanındaki klinik deneylerin en az dörtte birinin sorunlu, hatta tamamen uydurma olabileceğini ileri sürüyor.

Anestezi uzmanı ve tıp dergisi Anesthesia’nın editörü John Carlisle tarafından yapılan bir araştırma, tıbbi araştırma dünyasındaki kusurlu ya da “zombi denemelerin” endişe verici oranlarını ortaya koyuyor. 

Carlisle, üç yıllık bir süre zarfında, tıbbi araştırmalarda altın standart olan 500’den fazla randomize kontrollü çalışmayı (RCT) incelemiş ve bunlardan 26’sının temelde güvenilmez olduğunu, 44’ünün ise en azından bazı kusurlu veriler içerdiğini tespit etti.

Carlisle’ın bulguları, kadın sağlığı, kemik sağlığı, ağrı araştırmaları ve COVID-19 gibi çeşitli tıbbi alanlarda düzinelerce veya yüzlerce denemenin istatistiksel olarak imkansız veriler içerdiği görülen diğer araştırmacıların endişelerini yansıtıyor. Sorun, veri uyduran bireysel araştırmacıların ötesinde, güvenilmez RCT’ler üreten tüm araştırma gruplarına kadar uzanıyor. Bu kusurlu çalışmalar genellikle tıbbi kılavuzlarda atıfta bulunulan sistematik incelemelerde ve meta-analizlerde yer aldığı için bu sorun daha da büyüyor. Bu nedenle, sadece bilimsel veri tabanını bozmakla kalmayıp aynı zamanda klinik kararları ve hasta sağlığını da potansiyel olarak etkiliyorlar.

Carlisle’ın diğer dergi editörlerini uyarma çabalarına rağmen, reddedilen bu “zombi denemelerin” birçoğu başka yayınlarda yer buluyor. Mevcut tıbbi literatürün güvenilirliği giderek daha fazla sorgulanmakta, bazıları belirli konulardaki tüm denemelerin üçte birinin uydurma olabileceğini öne sürüyor.

Devam etmekte olan pandemi, RKÇ’lerin güvenilirliğine ilişkin endişeleri de artırdı, parazit önleyici ilaç Ivomechtin ile ilgili RKÇ’lerin %40’ından fazlası, Cochrane incelemesinin 2022 güncellemesinde güvenilmez bulundu.

Uzmanlar, RKÇ’leri yayınlamadan önce bireysel hasta verilerinin kontrol edilmesi de dahil olmak üzere daha titiz inceleme protokollerini savundu ve Cochrane Araştırma Bütünlüğü ekibi gibi bazı kuruluşlar, sorunlu veya güvenilmez denemeleri belirlemek ve hariç tutmak için yeni kılavuzlar sundu.

Bu tür hatalı denemelerin sonuçları sadece akademik değildir; dünya çapında hastalar için ciddi sağlık etkileri olan yanlış yönlendirilmiş tedavilerle sonuçlanabilir.

 K: https://www.nature.com/articles/d41586-023-02627-0

Makale: Audio long read: Medicine is plagued by untrustworthy clinical trials. How many studies are faked or flawed?

Kaynak: https://medimagazin.com.tr/guncel/klinik-arastirmalardaki-yaygin-kusur-dortte-biri-guvenilmez-106793

***

EK 4 (27.7.2024): İsrail’e bilimsel tokat… Herkes aynı çizgiye geldi… Linç ediliyordu, şimdi hak veriliyor

İngiltere merkezli hakemli bilim dergisi Lancet’te Temmuz ayında yayımlanan bir makale, İsrail’in Gazze’ye yönelik uygulamalarını ‘soykırım’ demeden soykırım olarak nitelendirdi. Dergi daha önce bu ifadeyi kullandığı için linç edilmişti

Yıl: 1998

Dr. Andrew Wakefield, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarının çocuklarda otizmle uyumlu davranış semptomları geliştirdiği sonucuna vardığını, İngiltere merkezli hakemli tıp dergisi Lancet’te yayımladı. Makaleyi yayımlayan editör (aynı zamanda Genel Yayın Yönetmeni) Dr. Richard Horton, gelen büyük tepkiler üzerine “Tıp alanındaki ilerleme, yeni fikirlerin özgür iradesine dayanır” açıklaması yayınlamak zorunda kaldı. Dr. Wakefield ise “sahtekar” ve “sorumsuz” olarak nitelendirildi, kınandı, sektörde adeta linç edildi. Dev ilaç sektörünün baskıları karşısında çaresiz kalan Lancet dergisi makaleyi geri çekti.

Aşıların sağlık üzerindeki olumsuz etkileri hala küresel çapta en çok tartışılan konulardan biri olmayı sürdürüyor…

 

Yıl: 2009

Lancet dergisi, 2009 yılında işgal altındaki Filistin topraklarındaki sağlık hakkında beş raporluk bir seri yayımladı; bu raporlarda 568 referansa yer verildi, 37 uluslararası araştırmacı katkıda bulundu.

Derginin Filistin topraklarındaki sağlık durumunu incelemesi artık yıllık bir raporlamaya dönüşmüştü.

Yıl: 2015

Dünya Tıp Editörleri Birliği’nin ilk başkanı olarak da bilinen Dr. Richard Horton, bilim dergilerinde çarpıtılarak servis edilen makaleleri referans alarak “Yayınlar, ilaç firmalarının kirli çamaşırlarını yıkadıkları makalelerle dolu” ifadelerini kullandığı bir açıklama yayımladı. Dergi patronları bu açıklamanın ardından Horton’u işten kovmadı, ancak aldığı tepkiler yenir yutulur cinsten değildi.

Aynı yıl Dr Horton, İsrail’in Gazze’deki uygulamalarının sağlık üzerinde yarattığı olumsuz etkileri yazıp ülkenin tutumunu eleştirdiği bir mektup yayımlayınca ortalık ayağa kalktı. Glasgow Üniversitesi’nden Graham Watt liderliğinde 546 tıp insanı Horton’u “Yahudilere karşı nefret propagandası” yapmakla suçladı ve Lancet’i kınayan bir bildiriye imza attı.

Yine Dr. Horton, ABD’nin Irak işgaline karşı kaleme aldığı savaş karşıtı makalesinde 655 bin sivilin öldüğünü belirtti. Buna karşılık Irak Sağlık Bakanlığı düzenlediği basın toplantısında can kaybının 100 bin ile 150 bin kadar olduğunu iddia etti…

Yıl: 2024

Lancet dergisi 5 Temmuz 2024 tarihinde Rasha Katib, Martin McGhee ve Salim Yusuf imzalı ve “Gazze’de can kaybını saymak zor ama gerekli” başlıklı bir makale yayımladı. Yazıda İsrail’in saldırıları sonrası Gazze’deki ölü sayısı, Gazze Sağlık Bakanlığı bilgilerinden gelen verilerle karşılaştırılıyordu. Mevcut kayıtlara göre 19 Haziran 2024 itibarı ile Gazze’deki can kaybı 37 bin 396 olarak açıklanmıştı. Bu sayı Birleşmiş Milletler (BM) ve İsrail istihbaratı tarafından da geçerli kabul ediliyor. Ancak Lancet, bu noktada itiraz ediyor ve bu sayının “dolaysız ölüm” olduğunu belirtiyor. Dolaysız ölüm terimi ile çatışmanın yoğunluğuna, sağlık altyapısındaki yıkıma; besin, su, barınma olanaklarındaki gerilemeye; nüfusun barınmadan¸ UNRWA gibi yardım kurumlarından yoksunluğuna bağlı olarak gerçekleşen ölümler kastedilmekte… Aynı makalede “Yakın geçmişte benzer çatışmaların yol açtığı [toplam] ölümler çatışmalarda meydana gelen dolaysız ölümlerin 3 ila 15 misli olarak hesaplanmıştır” ifadesi yer alıyor.

Yazıda Gazze’deki savaşta toplam dolaysız ölüm katsayısı olarak 5’in kabul edildiği anlaşılıyor. Bu katsayı odak alındığında mevcut çatışmalarla bağlantılı doğrudan ölüm sayısı 186 bin 980 olarak hesap ediliyor. Bu rakama dolaylı kayıpların da eklendiği düşünüldüğünde Gazze’deki toplam nüfusun yüzde 7,9’una tekabül eden ağır bir bilanço ortaya çıkıyor…

Yani, soykırım…

Lancet’te yayımlanan makalede ‘soykırım’ ifadesi yer almıyor, ancak veriler dikkatle analiz edildiğinde bu sonuca ulaşılıyor. Her ne kadar ‘soykırım’ ifadesi kullanılmasa da Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’e yaptığı Ocak 2024 tarihli ‘soykırım’ uyarısına hatırlatmada bulunuluyor.

Yakın geçmişte İsrail’in uygulamaları hakkında soykırım ifadesi kullanan dergi ve Genel Yayın Yönetmeni hakkında başlatılan eleştiri tufanının bu makalenin ardından nasıl tezahür edeceği ise merak konusu oldu…

Gözde S. Kadıoğlu

Kaynak: https://www.odatv.com/dunya/israile-bilimsel-tokat-herkes-ayni-cizgiye-geldi-linc-ediliyordu-simdi-hak-veriliyor-120055191

***

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. faik dedi ki:

    Dergi yarısı diyerek yalan söylemiş. Dergi böyle, yine yalana açık kapı bırakmış oluyor.

    Bilimin yalanlarının olduğunu herkes tahmin ediyor zaten. Ama bu kadarıda olmaz, herşeyde olmaz deyince kalan yalanlara inanıyor.

    Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz. Laf olsun, torba dolsun. Fındık kabuğunu doldurmaz. Çok konuşan boş konuşur. Yalandan kim ölmüş. Dünya tükenir yalan tükenmez. Aşk yalansız olmaz. Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur. Az yalan söylenmez; yalan söyleyen her yalanı söyler. Yalan öğretenler yalan söylerler. Bu alem, koskoca bir yalandır. Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, doğruluk cevherinde de yalan gizlidir. Belli bir amaçla söylenen yalan, en ahlaksız yalan biçimidir, ama en çok da o işe yarar. Dünyayı idare eden tek kuvvet vardır; yalan. En çirkin yalan, çocuğa ve halka söylenen yalandır, çünkü her ikisi de kolay kanar. Eşyanın ve hadiselerin kendileriyle uğraşınız, çünkü onlar yalan söylemesini bilmezler. Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır. Mutluluk yalandan, hüzün gerçekten olur. Yalan kapıyı çalmış, gerçek kapıyı açmış. Her insan, yalan söyler. İnanılmayacak şeylere inanıyorum demek, yalan söylemektir. Yalan, korkunun tortusudur. Yalan tatlı, gerçek acıdır. Mumu olan yalancılar var, mum farbrikası olan yalancılar var. Gerçek ne kadar acı olursa olsun, hiçbir şey yalan kadar insanı yaralayamaz. Yalanın büyüğü küçüğü olmaz. Ne para istiyorum ne de pul, tek istediğim yalansız bir kul. Bir yalan dört doğruyu götürür. Yalan çığ gibi, gerçek kum tanesi. Her şey yalan. Dünya yalan. Yalan, gerçekle oturup konuşmak istemez. Yalan gerçekten daha çok çalışır. Bir yalan dört doğruyu götürür. Şeytanın iki adı vardır, biri şeytan öbürü yalan. Yalan söyleyen birinden soğuma hızım ışık hızından fazla. Yalan söylemeyi beceremem aslında, ama kime ”iyiyim” desem, inandı. Yalanlarımız ortaya çıkmadıkça, hepimiz dürüstüz. Ben dürüstüm diyene inanmayın, ben yalancıyım diyene inanın. Gerçek yalandan daha fazla yorar. Yalancının siyahı beyazı olmaz. Yalan yalanın dostudur. Gerçeği arayanlar yalancının kuyusuna düşer. Yalancı etkilemeye, gerçekçi anlatmaya çalışır. Yalancı aşılar, gerçekçi anılar. Gerçek bir verir, yalan bin verir. Yalancı denize düşürür, sarılsın diye yılanı gönderir. Yaşamın yalandansa, ölümünde yalandan. Yalan kalp krizi, gerçek cep krizi.

    Gider imiş bunda gelen,
    Dünya işi cümle yalan,
    Ağlar ömrün yavı kılan,
    Ah n’ideyim ömrüm seni?

  2. […] yazıyor: 2020’de yayınlanan nöroloji ve tıp makalelerinin % 30’u sahte. Lancet editörü Horton “Bilimsel yayınların an az yarısı yalan” Buna göre, bilimsel yayınlardaki yalan ve sahtekarlıkların azalmakta olduğu […]

Siz de yorumunuzu paylaşın: