HARVARD’ DAKİ TÜRK PROFESÖRDEN TIP DÜNYASINI HEYECANLANDIRAN BULUŞ
Bundan tam 3 sene evvel Yıldız Holding Harvard’ da Prof. Hotamışlıgil’ in başkanlığındaki merkeze 24 milyon dolar bağışladığında “Zayıflatan bisküvi ve diyabeti bitiren gazoza 24 milyon $” başlıklı yazımda şunları yazmıştım (1):
“Masrafsız icat yapma” ve “bilim için bilim” yapma dönemi kapanmıştır. Artık bir buluş için mutlaka milyonlar, milyarlar harcanması gerekiyor ve bunu harcayanların da karşılığını talep etmeleri gayet normaldir. Bu bağışla yapılacak araştırmalar sonucu mesela yeni bir ilaç veya ürün bulunursa Ülker’ in bundan “ticari” bir çıkarı, payı olacak mıdır? Elbette olmalıdır. En azından ben olmasını isterim ve dünya çapında bir işadamı olan Murat Ülker’ in de farklı düşüneceğini ve bu “detayı” atlamış olabileceğini sanmam. Mesela, bu bağışla yapılacak araştırmalar sonucu obezite veya diyabeti tamamen önleyen bir ilaç “milyar dolarlar” demektir.
Gelelim neticeye
BİR: Şirketin adının dünya ve Türk medyasında bilimsel bir araştırma ile anılması Ülker adına çok büyük bir başarıdır.
Böyle bir reklamı milyon dolarlar harcayarak yapmak mümkün olmaz.
İKİ: Bu araştırmalardan kimsenin şüphesi olmasın ki mutlaka “ticari bir ürün” (zayıflatan bir bisküvi de olabilir diyabeti bitiren gazoz da!) çıkacaktır ve şirket de bundan payına düşeni alacaktır.
Böyle bir ürün şirketin yaptığı 24 milyon $ bağışın kat be kat üzerinde olacaktır.
ÜÇ: Değerli bilim adamı Gökhan Hotamışlıgil’ i ve elbette Ülker’ i can-ı gönülden tebrik ediyorum.
Tabii ki Hotamışlıgil’ i Mozaffarian’a Ülker’ i Nestle’ ye tercih ederiz.
Milliyet’ in haberini bu yazımla birlikte değerlendirmenizi isterim.
***
Milliyet’ in haberi:
Harvard Üniversitesinde genetik ve kronik metabolik hastalıklar üzerine çalışan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil liderliğindeki Sabri Ülker Merkezi araştırma ekibi, kolesterol seviyesi hücre içinde yükseldiğinde uyarı veren ve kolesterolün zararlı etkilerine karşı hücreleri koruyan bir mekanizma geliştirdi.
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesindeki laboratuvarının kapılarını AA ekibine açan Hotamışlıgil, tıp dünyasını heyecanlandıran çalışmaları ve geliştirdikleri mekanizmaya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Diyabet, kalp hastalığı, şişmanlık, dejeneratif hastalıklar gibi yaşla beraber gelen kronik metabolik hastalıklar üzerine çalıştıklarını anlatan Hotamışlıgil, en temel mekanizmalardan biri olan metabolizmanın nasıl çalıştığını ve nasıl bozulduğunu anlamaya çalıştıklarını söyledi.
Metabolizmanın tıpkı bir otomobil gibi kontak her çalıştığında, tekerlek her döndüğünde bazen gözle görülmese bile bir miktar yıprandığını ifade eden Hotamışlıgil, sözlerini şöyle sürdürdü :
“İlk 20-30 sene kalıtsal nedenler veya kaza gibi şansızlıklar yaşanmadıysa çok sağlıklı bir süreç. Yaralarımız bu süreçte çok daha çabuk iyileşiyor, ayağınız burkulsa bir hafta sonra tekrar koşmaya başlayabiliyorsunuz. Bu dönem hastalıklardan arınmış bir dönem. 30 ile 60 yaş arası ise yıpranma dönemi diye düşünülebilir. Yavaş yavaş bu tahribat birikmeye ve etkisini göstermeye başlıyor. Esas bu kronik hastalıklar kümesi dediğimiz hastalıkların ortaya çıkışı günümüz yaş skalasında 60’lı yıllarla 80’li yıllar arasına denk geliyor, her gün yavaş yavaş biriken, eskiyen bir sistemde yaşlanma ile gelen problemler.”
Uzun süredir yürüttükleri çalışmaların temelinin kolesterol olduğunu belirten Hotamışlıgil, kolesterolün hem her hücrenin var olabilmesi, kendini inşa edebilmesi için çok gerekli bir molekül hem de çok toksik ve tehlikeli, kontrolü ve idaresi güç bir molekül olduğuna dikkati çekti.
Kolesterolün etrafındaki diğer molekül ve zarlarla reaksiyona girmeye çok eğilimli olduğunu, reaksiyona girdiği şeylerin yapısını ve işleyişini bozabildiğini ve dolayısıyla hücrenin, çevresinde dolaşmasını ve içinde yükselmesini hiç tolere edemediği bir molekül olduğunu anlatan Hotamışlıgil, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kolesterol aslında biraz kan şekerine benziyor düştüğü zaman da problem, çıktığı zaman da problem. Ancak kolesterol seviyesinin hücre içinde yükselmesi tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Hücremiz yaşıyor ve bir mekanizma olması lazım. Biz de kolesterolün yükselmemesi ve dar aralıkta tutulabilmesini sağlayan, hücrenin kendi içine inşa edilmiş bir mekanizma geliştirdik ve bu mekanizma, hücrenin hem evrim süreci boyunca hem de bir canlının yaşam süresi boyunca bu çetin molekülle nasıl baş edebileceğimiz konusunda bize bilgiler verebileceğini söylüyor.”
“ESAS HASAR KOLESTEROLÜN HÜCRE İÇİNDE YÜKSELMESİYLE BAŞLIYOR”
Hotamışlıgil, “Halk arasında kolesterolün korkutucu tarafı kandaki yükselmesi ve bu yükselme de özellikle kalp ve damar hastalıkları, beyin ve metabolik hastalıklar için büyük bir risk faktörü fakat onun riske dönüşmesi süreci çok daha uzun, esas hasar kolesterolün hücre içinde yükselmesi ile başlıyor ve sistemi yavaş yavaş kemirip, organ düzeyinde, sonra dolaşım düzeyinde ve uzaktaki organlar düzeyinde problemler yaratıyor.” dedi.
Hücre içindeki kolesterol eksikliğini hücrenin kendisinin giderebildiğini, yükseldiğinde de bunun düzeltilmesi gerektiğini ve her ikisi ahenk içinde çalıştığı zaman normal kolesterol dengesi, sağlıklı bir hücre, sağlıklı bir yaşam sürüldüğünü anlatan Hotamışlıgil, “Yediklerimiz, yaşam tarzımız, genetiğimiz o dengeyi zorlamaya başladığında ve bir taraf baskın geldiğinde probleme doğru itiyor. Probleme doğru götürense her zaman yüksek kolesterol.” diye konuştu.
Kolesterolün kanda yükselmesinde beslenme biçiminin ve yaşam tarzının daha çok rolü olduğunu belirten Hotamışlıgil, hücre içindeki kolesterolün denetlenmesinde ise hücre içi inşa edilmiş mekanizmaların önemli rol oynadığını ancak bunların tabii ki birbirinden tamamen bağımsız şeyler olmadığını söyledi.
Hotamışlıgil, “Kolesterolün hücre içinde yükselmesi önemli bir bölgenin yapısını bozabiliyor, o yapı bozulduğunda onunla ilgili bütün fonksiyonlar da bozulmaya başlıyor. Diyelim ki bu yapı insülin üretmekten sorumlu, o zaman o hücrenin insülin üretme kapasitesinde düşme ve bozulmalar meydana gelebiliyor hatta o hücreyi öldürebiliyor. Eğer yeterli miktarda yükselip birikirse hücreyi ölüme kadar sürükleyebiliyor. Bu durumda mesela bu bir beta hücresi ise diyabete yol açabiliyor. Bir damar hücresi ise kalp krizine, beyin hücresi ise inmeye, bir karaciğer hücresi ise karaciğer fonksiyonlarının bozulmasına neden olabiliyor. Dolayısıyla bizi en çok heyecanlandıran sadece bir hastalığa yönelik buluş değil, bütün hücreleri ve o hücrelerin çalıştığı bütün fonksiyonları değiştirebilmeyi mümkün kılabilecek bir mekanizma. Bir şalter gibi düşünelim, bir dedektör var kolesterolü algılıyor, nerede ne kadar olduğunu, yeterli yüksekliğe vardığında kapanıyor sonra açılıyor. Bu sistemi, her dokuda ve her hastalık koşulunda açıp kapatma yöntemleri geliştirmek üzere bir yola çıkıyoruz ve bunu başarabilirsek bütün bu hastalıklarla mücadele etmek için elimizde önemli bir silah olacak. Öngördüğümüz hayal ettiğimiz şey bu.” diye konuştu.
İlk olarak uygulama alanında karaciğer yağlanması ve ona bağlı bozukluklara bakacaklarını ifade eden Hotamışlıgil, daha sonra diyabet ve sindirim sistemiyle ilgili olan pankreas hastalıkları üzerinde test edeceklerini belirtti.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/harvard-daki-turk-profesorden-tip-gundem-2557595/