YAŞAMAYI CİDDİYE ALACAKSIN, ÖYLESİNE Kİ…
Okuyucularımızdan Ahmet Mithat Can‘ ın yazısı:
KAPTANIN SEYİR DEFTERİ, YILDIZ TARİHİ 1950
Uzay yolculuğundaki durağımız dünya gezegeni.
Ortalık sakin, akut hastalıklar rutin sürerken, kronik hastalıklar henüz yaygınlaşmamış. Sokaklarda her kesimden insanların görünüşleri fit durumda, obez kişilere rastlanılmamakta.
İlaç kullanılmamış yerli mahsullerden yapılan besleyici değeri yüksek tencere yemekleri beslenmenin ana öğesi. Herkes adam gibi besleniyor.
KAPTANIN SEYİR DEFTERİNE EK, YILDIZ TARİHİ 2011
Genel durum ve görünüş :
Asırlardır devam eden beslenme düzeni değişmiş, GDO’lu besinler, suni tatlandırıcılar, katkı maddeleri, tarım ilaçları ön plana çıkmış durumda.
Tatlı ve tuzlu çeşit çeşit unlu mamuller, kızartmalar, fast food, şekerli içecekler, transyağ yüklü gıdalar beslenmenin ana öğesi olmuş durumda.
Bu yeni beslenme tarzı sonucu, obezite bir salgın gibi almış başını gitmiş, otoimmün hastalıklar patlamış, sonu nereye varacağı kestirilemez halde.
Bu olumsuz gidişe dur demek için bağımsız dört Türk Bilim insanı (Prof. Dr. Ahmet Aydın, Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ve Uz.Biyolog Mevlüt Durmuş) daha önce hiç kimselerin yapamadığı, cesaret dahi edemediği konularda halkın sağlığı adına çıkarsız, hesapsız, onurlu bir çıkış yapmaya karar verirler.
Ancak diğer hekimler; “onlar 4 kişi biz ise onbinlerce hekimiz” diyerek kendilerinin haklı olduklarını, bu dört kişinin şöhret olmak için bu yola başvurduklarını söylerler.
2011 Kasım ayında hekimler arasında başlayan hararetli tartışmalar, Kasım’ın sonuna doğru doruk seviyesine ulaşır.
Yılın birçok günü sıradan geçer. Başlar ve biter… Onlarla ilgili hiçbir şey hatırlanmaz. Birçok günün, hayatın akışına bir etkisi yoktur. O gün, 2 Aralık 2011 Cuma’ydı. Dört bilim insanı tarafından düzenlenen Kolestrolle İlgili Bilimsel Gerçekler konulu basın toplantısı Türk Tıp Tarihine damgasını vurdu. O gün bir milattır.
Bu toplantı, endüstrilere ve modern tıbba bir başkaldırıdır. Vicdan hekimliğinin temelleri atılmıştır.
KAPTANIN SEYİR DEFTERİNE EK, YILDIZ TARİHİ 2019
2011 yılından beri bıkmadan, usanmadan, adeta dillerinde tüy bitercesine, karşılıksız, çıkarsız bir mücadele vererek; basında, TV’lerde, seminerlerde her insanı adeta kendi yakını gibi görerek yalvarırcasına beslenme yanlışlarından ve tuzaklarından döndürmeye gayret gösterdiler.
En ufak bir menfaat gözetmeksizin insanlarımızı aydınlatmaya çalıştılar. Ezber bozdular, ama ezbere konuşmadılar. 3 ana öğün, 3 ara öğün dayatmasını yıktılar.
Prof.Karatay : “Tüm dejeneratif hastalıklar KRONİK İNFLAMASYON ile başlar ve devam eder. Dejeneratif hastalıklar, önlenebilir, iyileşebilir hastalıklardır. Başlatmamak elimizdedir! Kesinlikle GENETİK değillerdir.” diyerek herkese basitçe durumu açıkladı.
Tabii bu arada önlerine hep engeller çıkardılar. En üzücü olanı meslektaşlarından gelen tepkilerdi. Bir meslektaşı örneğin : “3-5 hekimden oluşan bu grup, aslında hekimlik değerlerini azaltarak, hem bilim hem hekim karşıtı bir projeye hizmet ediyor. Halk sağlığı için çalıştıklarını söyleyen bu grup aslında halk sağlığına en büyük zararı veriyor” şeklinde demeç vermişti.
Ama olsundu. Onlar bir ideal için yola çıkmışlardı. Her tepkiye, her eleştiriye göğüs gerdiler.
Asla pes etmediler.
Bugün onların açtığı yoldan yola çıkarak kurulan birçok internet sitesi, sosyal medya sayfaları; sağlık üzerine onların prensiplerini veya benzerlerini takipçilerine aktarıyorlar. Böylece milyonlar bu konular hakkında bilgi sahibi oluyor.
Herkes içtiği, kullandığı suyun, yediği gıdaların sağlığa uygun olup olmadığını araştırıyor, sorguluyor. Herkes insülin direnci nedir, glisemik indeks nedir öğrendi.
Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, bunca yapılan emeklerin, çilelerin boşa gitmediğini gösteriyor. Bazı ilaçlar sorgulanıyorsa, bazı gıdalar sorgulanıyorsa bunları onlara borçluyuz.
İnsanların bir kısmı bencildirler. Genellikle kendi çıkarları için yaşarlar.
Ancak bazıları vardır ki diğer insanları da düşünürler ve onlar için zamanlarını harcarlar.
Bugün, Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Dr. Yavuz Dizdar gibi ömürlerini karşılıksız çıkarsız halk sağlığına adamış hekimlerimiz her türlü engelleme çabalarına rağmen insanlarımızı aydınlatmaya devam ediyorlar. İyi ki varlar…
Onlar gelecek nesillerde minnetle hatırlanacaklardır.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin…
Nazım Hikmet