ÜNİVERSİTE HOCALARIMIZIN ÇOĞU LİSE HOCASI BİLE OLAMAZ
Celal Şengör “Üniversite hocalarının çoğu lise hocası bile olamaz” demiş.
Türk toplumuna dünya çapında bir bilim adamı olarak “sunulan” (meşrebi ve ne yediği dikkate alındığında başka bir şey demek iktiza ederse de bu bize yakışmaz) birine bu sözü yakıştıramadım çünkü yaptığı kıyaslama yanlış olması yanında lise hocalarını da tahkir ediyor.
Maksadının üniversite hocalarının kifâyetsizliğini dile getirmek olduğu anlaşılıyor ama -daha önce defalarca şahit olduğumuz densizlikleri gibi- bir çuval inciri berbat ediyor.
Üniversite hocalığı başka bir iştir, lise hocalığı başka bir iştir; biri diğerinden üstün veya aşağı değildir.
Her ikisi de ayrı formasyonlar gerektirir.
TIR şoförü olan birine bisiklet bile kullanamaz demek neyse “üniversite hocalarının çoğu lise hocası bile olamaz” demek de farklı değildir.
Üniversite hocasından iyi bir lise hocası olması beklenemez.
Elma ile armut kıyaslanamaz.
Türkiye’ de bilimsel araştırma da yapılmıyor bilimsel yayın da
Ben de daha önce “Türkiye’ de bilimsel araştırma da yapılmıyor bilimsel yayın da” başlıklı makalemde akademi dünyamız ile ilgili görüşlerimi şöyle dile getirmiştim:
1. Gerçek bilimsel yayın akademik ilerleme veya yayın sayısını artırmak için değil, bilimsel araştırmaların sonuçlarını tıp dünyasına duyurmak için yapılır.
2. Ülkemizde tıbbi bilimsel yayın yapmak için gerekli laboratuvarlar da teknoloji de maddi imkânlar da ve en önemlisi bunları sağlayacak sistem de yoktur veya yetersizdir.
3. Ülkemizde tamamen veya kısmen iyi niyetle yapılan ama gerçekte kimsenin bir işine yaramayan külliyetli miktarda bilimsel yayın vardır.
4. Ülkemizde akademik kariyer için yayın şartı kaldırıldığında veya ilaç firmaları biz artık kimseyi kongreye götürmüyoruz dediklerinde bu yayınların sayısı bıçak gibi kesilecektir.
5. Akademik kariyer için prosedür gereği bilimsel yayın yapılmasına kimse bir şey diyemez, hatta saygı da duymak gerekir. Eksik evrakları kanuni yollarla tamamlamak herkesin hakkıdır. Nihayetinde hepimiz de aynı yollardan geçtik.
6. Asıl üzücü olan, yaptıklarını gerçekten “bilimsel araştırma” ve kendilerini de “araştırmacı bilim adamı” zannedenlerin olmasıdır. Felâket de buradadır ve maalesef bunların sayısı sanıldığından çok daha fazladır.
Gelelim neticeye
Celal Şengör’ ün ifade etmeyi beceremediği ve eline yüzüne bulaştırdığı hakikat şudur:
Evet, üniversitelerimiz de hocalarımız da kifâyetsizdir ve ne yazık ki çoğu da kendini “büyük üniversite” ve “büyük bilim adamı” zannetmektedir.
Mümtaz Turhan seneler evvel ne güzel söylemiş: “Yüksek bir tahsil müessesesi açıp, adına, lâyık olmadığı halde üniversite demekle memlekete mümkün fenâlıkların en büyüğü yapılmış olur”.
Budur!
***
Sözcü’ de Rahmi Turan‘ ın köşesinden:
Prof. Dr. Celâl Şengör gibi bilim adamlarımızın sayısı çok olsaydı, sanırım Türkiye yıllardır içinde bulunduğu türbülansı kolayca atlatırdı.
Ne çare ki üniversitelerimizin çoğu, adı profesör olan, fakat bilim adamlığı ile uzaktan yakından ilgileri olmayan kişilerin elinde… Bunların yetiştirdikleri ve yetiştireceği öğrenciler en fazla onlar kadar olabilir. Bu da ülkede eğitimin çöküşü demektir.
Prof. Dr. Celâl Şengör’ün en büyük özelliklerinden biri açık sözlü bir bilim adamı olmasıdır. Tüm şimşekleri üzerine çekse de, doğru bildiğini söylemekten çekinmez.
Bir süre önce “Teknolojide neden geri kaldık?” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Ülkemizdeki eğitimin içler acısı durumunu anlatıyordum.
Bu yazım üzerine Prof. Dr. Celâl Şengör’den bir e-posta aldım.
Türkiye’nin bilgi ve bilimde çok gerilerde olduğunu belirten Celal Hoca’nın ilginç mektubu şöyle:
ÜNİVERSİTE ADINA LÂYIK TEK KURUM YOK
“Muhterem Rahmi Beyciğim, ‘Niçin teknolojide geri kaldık?’ başlıklı fıkranızı zevkle okudum.
İmam hatipler bu ülkenin başındaki en büyük sorunlardan biridir. Bunu tebarüz ettirdiğiniz için sağ olun.
Ancak…
Geriliğimizin tek sebebi onlar değil… Hatta denilebilir ki, onlar hastalığımızın arazları… Esas sorun üniversite denilen kurumlarımızda…
Sık sık söylüyorum: Türkiye’de üniversite adına lâyık tek kurum yoktur.
Bunu Yüksek Öğretim Kurumu YÖK’e ve hatta 12 Eylül askeri yönetimine bağlayanlar çok yanılıyorlar.
Siz, daha önceki durumu da hatırlarsınız. Üniversitelerin bu halde olmasının başlıca sebebi, üniversite içinde liyakate önem verilmemesidir.
Bu, 1933 Üniversite Reformu’ndan beri böyle olmuştur. Bu konuda 1946′da Fuat Köprülü’nün yazdığı makalelere bakmanızı öneririm.
LİSE HOCASI BİLE OLAMAZLAR
Üniversite hocalarımızın ezici bir çoğunluğu lise hocası bile olamayacak düzeydedir.
YÖK‘ün uyguladığı kontenjan politikası her türlü aklıselimin haricindedir.
Düşününüz ki, 25 tane optik mineraloji (mineral bilimi) mikroskopu olan bir jeoloji bölümüne 70 kontenjan verilmiştir. Bu açıkça ‘Eğitim yapmayın’ demektir.
Türkiye’deki intihal (aşırma) sayıları insanı korkutacak düzeyde olup üniversite içinde pek ciddi bir ahlâk erozyonuna işaret etmektedir.
Yere göğe koymadığımız rahmetli Türkân Saylan, YÖK üyesiyken YÖK’ü yuvarlak lâflarla eleştirmekten başka dişe değer tek bir fikir üretemediydi.
Cumhuriyet’te yayımladığı saçma sapan bir yazıya ben sert bir cevap yayımlamıştım. Dönüp baktığınızda kendisinin bilim üretiminin de neredeyse yok düzeyinde olduğunu görüyorsunuz.
Bu durum, sağ-sol demeden tüm sözde bilim insanlarımızın acınılacak durumuna pek çarpıcı bir örnektir.
“İNTİHAL” YAPANLAR ÜNİVERSİTEDEN ATILMALI
Bu olumsuzlukların önüne geçmenin yolu nedir? Gayet basit:
1) Bütün medeni âlemde yapıldığı gibi doktora, doçentlik ve profesörlük jürilerine yurt dışındaki, ciddi üniversitelerden jüri üyesi atarsınız.
2) Akademik terfilerde ‘Science Citation Index’ (Bilim Alıntı Endeksi)için muhakkak bir alt sınır koyarsınız.
3) Verilen dersleri uluslararası kontrole açarsınız. Bu elbette sadece İngilizce ders veren üniversitelerimizde uygulanabilecek bir yöntemdir ama hiç yoktan iyidir.
4) İntihal yaptığı tespit edilen öğretim üyesi veya öğrencinin üniversite ile ilişkisini derhal kesersiniz, varsa emeklilik haklarını yakarsınız.
5) Rektör atamaları asla seçimle olmamalıdır. Seçim, üniversite içine politika sokup üniversitenin verimli çalışmasına engel olmaktadır.
6) Üniversitede bulunan memur kadroları Memurin Kanunu dışına alınarak performans temelli periyodik (süreli) bir değerlendirme sistemine dayalı bir kanun oluşturmalıdır.
7) YÖK muhafaza edilmeli, ancak, yetkileri kısılarak sadece koordinasyon görevi bırakılmalıdır.
8) YÖK üyelerinde rektörlerde aranacak minumum kıstaslar aranmalı, YÖK Genel Kurulu’nda fen ve mühendislik bilimlerine, sosyal bilimlere, sanat dallarına göre dengeli bir dağıtım bulundurulmalıdır.
9) Meslek Yüksek Okulları kurularak bunların diplomaları, üniversite diplomalarından ayırılmalıdır.
İNTERNET “ÇÖP BİLGİ” DOLU
10) Meslek liselerinden üniversiteye devam etmek isteyenlere muhakkak bir katsayı veya imtihan uygulanmalı. Bu katsayı veya imtihan meslek branşına göre ayarlanmalıdır.
11) Yeni üniversite kurmak isteyen muhakkak labaratuvar ve kütüphanesiyle bir altyapı oluşturduğunu belgelemelidir. ‘İnternet çağında kütüphaneye ne gerek var?’ lâfı Amerika’da da yaygınlaşmakta olmasına rağmen gerçeği yansıtmamaktadır. İnternet ancak ne aradığını bilene ve bulduğunu değerlendirebilecek bilgiye sahip olana fayda sağlar. Zira internetteki ‘çöp bilgi’nin miktarı, kaliteli bilgiden fazladır.
12) Üniversitelerde ve Meslek Yüksek Okulları’nda kaliteli kütüphaneci ve teknisyen kadroları yeterli olmalıdır. Bugün Türkiyeüniversitelerinde ben daha bir tane
‘uzman kütüphaneci’ görmedim. Türkiye üniversitelerinde kütüphanecilik okuyanların feci durumlarını kendi tecrübemden biliyorum.
Bu kara günlerde sevgi ve hürmetle. (Prof. Dr. Celâl Şengör)
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/rahmi-turan/kara-gunlerde-aydinlik-mektup-5882937/
Hocam kendi alanlarından sınava tabi tutsan %60 ı sınavını geçemez. Liyakat o derece yani. Bu liyakatsizlik tıp a da sıçrarsa gelecek yıllarda vay halimize.
1980 darbesinin acı sonuçlarından biride budur. Binlerce öğretim üyesi atılıp YÖK ile eyyamcı Üniversite hocası yetiştirmenin yolu açılmıştır.
Liseleri hiç konuşmayalım Eliyle ağzını örten yüz
SABAH SABAH DUYDUĞUM EN GÜZEL İTİRAF GÜNAYDIN HOCAM
aynen öyle hocam, üstelik bu durum yeni değil yüz yıldır böyle, osmanlıdan sonra türk ilim irfanını darmadağın ettiler.
Malesef
Bırakın üniversiteleri gerçek anlamda işini bilen 1000 kişi bulamazsınız ülkemizde.
Üniversitelerin iyi olmasıda yeterli değildir.
Sanayi, üniversitelerden Bilgi talep etmelidir. Şunu benim için araştırır mısın, şu projede bize yardımcı olur musunuz diye talepte bulunmalıdır.
Düstûru, “Okusun başka bir şey istemiyorum.” olan ebeveynler mutlu ya. Maksat hâsıl olmuştur.
Haklısınız! Bina yapmakla üniversite olmaz! Liyakatli Hocalar gerekli..!!
Bu prflar her açılan üniversiteye neden karşı?Mevcut profları kim yetiştirdi?
Siz ve bu sözün sahibi nereden yetiştiniz…
Celal bey’i şahsen tanımam.
Medyadan görebildiğim kadarı ile iyi bir muhite mensub, iyi bir tahsile malik, cremé de la cremé tabakadan.
Zekî olduğu görülüyor.
Söylediklerinde maalesef haklıdır.
Üniformalılara telefonda bile hazırola geçmek gibi marifetleri ise hatırlardadır.
Bu işler Dâr-ül fünun inkilabından sonra ortaya çıkmış, Fullbright sistemi ile bu hale gelmişdir.
Her vilayete tıp fakültesi (!) açmak ise tuz biber ekmişdir.
Bugünlerde tıbbın ve mensuplarının putlaşdırılması da bu fasıldandır.
Değerli yazar ve entellektüel Soner Yalçın’ın bugünki yazısında (ana fikirde aynı kanaatde olmamama rağmen) benzer bir konuyu ele alarak, ENTELLEKTÜEL (osmanlıcası ‘münevver’) tarifini veriyor, tam yerine denk gelmiş. Memleketimizin en mühim meselesinin ‘Talim- Terbiye-Tahsil ve İstihsal yani münevver yetişdirmek ve onun eser vermesini temin etmek’ olduğunun göstergesi değil mi? Buyrun;
“Cuma günü yazımda Jean-Paul Sartre’dan alıntı yaptım:
“Entelektüel, kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan insandır.”
Ardından ekledim:
“Yaşar Kemal şahsına yararı olmayan hiçbir şeyle ilgilenmedi maalesef…”
Söz konusu yazıda Yaşar Kemal’in edebiyatçı kimliğini değil, entelektüel tavrını sorguladım.
Hapisteki genç gazeteci Barış Pehlivan’ın röportaj teklifine “hasta” mazeretiyle yanıt vermeyen Yaşar Kemal’in, o dönem Suriye ve Libya’yı bombalayan Fransa’dan/ Orgeneral Jean-Louis Georgelin’in elinden Legion d’Honneur/ “Grand Officier” (Büyük Subay) nişanı almasını eleştirdim.
Tepki geldi; sadece lafügüzaf…
Entelektüel, emperyalizme karşı çıkandır. Nokta.
Düzene uyum sağlayarak entelektüel olunmaz; ancak itaatkâr konformist olunur!
Sol’un dalga dalga büyüdüğü dönemde devrimci görünmek kolaydır. Zorlu dönemlerde ortaya çıkmak, gerçekleri ifade etmek entelektüelliktir…”
Kendisini ilgilendirmeyen konulara burnunu sokmak… İlgilendiren konuya burnunu sokmak bile akademik çevrelerde garipseniyor.
Kim mi? Niye mi?
Lise hocalığını neden aşağılamış ki? Her ikisi başka başka işler. Uçuk adamın teki bu sakallı Celal.
kendimi bildim bileli bunu söylerim . istisnalar kaideyi bozmaz tabii
Öğretim görevlileri kesinlikle formasyon eğitimi almalı. Tespitler doğrudur ve kanayan bir yaradır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ivedilikle el atması lazımdır…
Hocam çok haklısınız, akşamları tv’lerde adının önü dolu dolu ama içi boş amigoları artık izlemiyorum ve bunların ülkesine verebilecek hiçbir katkıları olamaz,her caddeye bir üniversite açmakla cahilliği yükselttik
Bir öğretmen olarak katılıyorum. Ancak lise hocalarının çoğu da lisede ders verecek donanımda değil
İstisnalar kaideyi bozmaz…İnsanın yaptığı iş aldığı paranın karşılığı değil karakterinin karşılığıdır.
Hele bak,şu hale bak;
Eve,yurda,mektebe!
Bizde profösör derler
Kitap yüklü merkebe.
necip fazıl kısakürek
meydan şiiri
1975
Çok doğru hocam yüzü yanlış tarafa dönük ego zehirlenmesi yaşayanlar ne yaptığını bilmiyor, kendisini konumundan çok uzak yerde görüyorlar.
Hacam 70 yıldır sorular çalındı bu alçaklar doktor iş adamı hakim avukat öğretmen imam tüm meslekleri ele geçirdi şimdi gel işin içinden çik birak lise öğretmenini ilkokul ayarında bile değiller.
Bu durumda olmamızın en büyük sebebi, ilkokuldan başlayıp üniversiteye kadar süren eğitim serüveninde tamamen ideolojik bakışla yetiştirilen çocuklar ve bu çocukların büyüdüğünde akademisyen olmaları değil mi hocam ? Bilim değil siyaset adamı yetiştiriyoruz maalesef.
çok doğru tespit,formaliteden sınav ve ders geçme sistemi var,çalışana,araştırma yapana aptal gözüyle bakılıyor sistemde parayı basan istediği diplomayı rahatlıkla alır hale geldi.
Hocam ilim yülkesldikce akape nin oylari düsüyormus böle gderse ünüversiteleri kapacaklarimis cahil saf millet cogaltacaklarimis o zaman akape nin oylari yükselirmis
çok yakında yarım hoca dinden yarım hekim candan eder sözünün acı gerçeği ile karşılaşacağız