Dişeti iltihabına sebep olan bakterilerin yemek borusu kanseri riskini de artırabilecekleri bildirildi. 122 bin kişinin 10 sene takip edildiği araştırmada, Tannerella forsythia ve Porphyromonas gingivalis bakterisi olanlarda yemek borusu kanseri riski yüksek bulundu. Buna karşılık Neisseria ve Streptococcus pneumoniae türü bakterilerin varlığı ise kanser riskini azaltıyor.

Lifli gıdalarla beslenerek kilo vermeyi umanların bir kısmının neden başarılı olamadıkları ortaya çıktı. Araştırmaya göre, kilo vermede bağırsak bakterilerinin türü ve bunların oranı büyük önem taşıyor. Sağlıklı mikrobiyotaya sahip olmanın temel şartı adam gibi beslenmedir ve bunun için de işlenmiş un ve şeker, trans yağlardan kesinlikle uzak durmak gerekir.

Toplum içinde gaz çıkarmak bütün kültürlerde ayıp sayılır. Oysa gaz çıkarmak tıpkı hapşırmak, hıçkırmak, geğirmek gibi fizyolojik ve kaçınılmaz bir olaydır ve ayıp olamaz. Bunun da ötesinde bağırsak gazlarında bulunan hidrojen sülfit hücrelerimizin enerji santralleri olan mitokondrilerin DNA’ sını koruyarak hücrelerin yaşamalarını sağlar.

“Güneş giren eve doktor girmez” sözünü “Köpek giren eve hastalık girmez” şeklinde ifade etmekte hiçbir beis yok! Evcil hayvanların, özellikle de köpeklerin sağlıklı yaşamanın unsurlarından biri olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Köpek beslemenin kalp krizlerini önlemede kolesterol ilaçları kadar etkili olduğunu üstelik de hiçbir yan etkileri olmadığını daha önce yazmıştım.

Bağırsak mikrobiyotasının rolünün olduğu listeye nadir bir beyin hastalığı da eklendi. Gram-negatif bakterilere ait lipopolisakkaritin beyindeki damarların kabarcık oluşturmalarını tetikleyebileceği ortaya çıktı. Bu araştırma sayesinde dışkı nakliyle malformasyonların önlenmesi mümkün olabilir.