İki ayrı çalışmada, virüslerin başlıca nefes yoluyla yayıldıkları, KOVİD teşhisinde alt solunum yollarını temsil eden nefes kondensatının burun-boğaz sürüntülerine göre daha hassas olduğu tespit edildi. Bu veriler, maske kullanımı ve mekân havalandırmasının bulaşmanın önlenmesindeki önemini göstermektedir.

Sitotoksik T hücrelerini uyaran aşıların hiç antikor olmasa bile zika enfeksiyonunu ve fetüsteki zararları önleyebileceği gösterildi. Bunun, koronavirüsler dâhil diğer virüsler için de geçerli olması muhtemeldir. Bağışıklığın sadece antikorlarla tam ve doğru olarak değerlendirilemeyeceğini bir kere daha görmüş oluyoruz.

Parkların koronavirüs bulaşması ve ölümlere olumsuz tesirinin olmadığı gösterildi. İnsanların binlerce senelik davranışlarını, bilimsel bir araştırmanın da desteklemesi insanı bir başka mutlu ediyor. Dilerim WHO, FDA, CDC gibi bilim kurumları da bir an önce açık havaya “acil kullanım müsaadesi” verirler de insanlar gönül rahatlığı ile açık havaya çıkarlar.

DSÖ’nün Kovid-19 salgınındaki rolünü incelemek üzere kurulan bağımsız panel “Kovid-19 salgını engellenebilirdi” neticesine varmış. İyi güzel de adama “Günaydın” derler. Haşmet Babaoğlu da ben de bunu geçen sene mart ayında söylemiştik ve defalarca da tekrarladık: Babaoğlu: Sağlıksız Dünya Sağlık Örgütü. Küçükusta: Çin bu salgının altından kalkamaz.

KOVİD’ in akciğer hastalığı olmaktan ziyade bir damar hastalığı olarak görülmesi gerektiği uzun zamandır biliniyordu. Yeni bir araştırmada, S proteininin hücresel seviyede nasıl zarar verdiği gösterildi. Bu bulguların, KOVİD’ in görünüşte birbiriyle bağlantılı olmayan çok çeşitli komplikasyonlarını açıklamaya yardımcı olabileceği, etkili tedavilere kapı açabileceği de düşünülüyor.