Kovid’ de gelişen antikorlara çok fazla ehemmiyet atfedilmekle beraber durum göründüğü kadar basit değildir. Antikorum yüksek diye gevşemenin de antikorum düşük diye kasılmanın da manası yoktur. Antikorların varlığı ve seviyesi yaş, cinsiyet, hastanede yatış süresi, yoğun bakım ünitesinde tedavi veya ölümle ilişkili değildi.

Virüsün hem spike hem de nukleokapsid proteinini hedefleyen kokteyl aşının, çocuklarda da güvenle kullanılabileceği bildirildi. Aşının daha faz 1 çalışması bile yokken etkili ve emniyetli olduğunun, çocuklarda da kullanılabileceğinin, dozlarının şimdiden ilan edilmesi araştırmacıların kendilerine “güvenlerinin tam olduğunu” gösteriyor diyeyim, siz bundan ne isterseniz onu anlayın.

İngiliz bilim adamları tarafından geliştirilen burun spreyinin Kovid’ e yakalanmayı önemli derecede azalttığı bildirildi. Daha önce de benzeri pek çok haber okuduk ama hiçbirinin devamı gelmedi.  Mesele, aşı üreten şirketlerin bu tür uygulamalara sıcak bakıp bakmamasındadır. Bence herkes burun yoluyla uygulanan aşıları da ilaçları da unutsun.

Bir virüsün aşılama yöntemiyle yayılmasının durdurulması ve vakaların sonlandırılması için bazı koşullar gereklidir. Gerçekten etkili olduğu ispatlanmış ve uzun süreli bağışıklık sağlayan bir aşı doğal olarak bu sürecin ön koşuludur. Fakat tek başına yeterli değildir.  Öncelikle virüsün yol açtığı hastalığı çok net takip ve teşhis edilebilmesi gerekir.

İzlanda’nın baş epidemiyoloğu, aşılama yoluyla toplum bağışıklığının elde edilemeyeceğini söyledi. Nüfusunun yüzde 71′ inin aşılanmasına rağmen, İzlanda vakalarda bir artış görülüyor ama önceki zirvelere göre daha düşük bir hastaneye yatış oranı var ve herhangi bir ölüm de bildirilmedi. Döndük dolaştık başa geldik. İyi de bunca eziyeti neden çektik?