REFLÜDE ENDOSKOPİ SÖMÜRÜSÜ VAR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

Sağlıkta Gündem’ in haberi:

Türk Gastroenteroloji Derneği, reflünün teşhisi ve tedavi yöntemleri konusunda bir uzlaşı raporu hazırladı. Rapordan halka ve doktorlara önemli mesajlar çıktı.

Türkiye’de her 4 erişkinden 1’i, yani yaklaşık 13 milyon kişi reflü sorunu yşıyor.. Reflü en çok Marmara Bölgesi’nde, en az ise Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde görülüyor.

Batıda reflü yanma şikayetiyle ortaya çıkıyor. Türkiye’de ise reflü, yanma yarı yarıya az, ama ağıza acı, ekşi su ve yemeklerin gelmesiyle gelişiyor. Reflü ilaçları kanser yapmıyor, kemik erimesini az da olsa artırıyor. Ama doktor kontrolünde reflü tedavisinin gözlenmesi gerekiyor.

Her reflü şikayeti olana endoskopi uygulanması önerilmiyor. Reflü sorunu olan hastaların yalnızca yüzde 3’ünde doktor önerisiyle endoskopi öneriliyor. Her reflü hastasına endoskopi uygulanması ise suistimal olarak değerlendiriliyor. Sebebi açıklanamayan müzmin öksürüğün ya da sebebi açıklanamayan kronik larenjit ve farenjitin en önemli nedeni reflü kabul ediliyor.

Bu önemli başlıklar Türk Gastroenteroloji Derneği, Nobel İlaç’ın desteği ile reflünün teşhisi ve tedavi yöntemleri konusunda hazırladığı uzlaşı raporundan çıktı.

REFLÜ İLAÇLARININ YAN ETKİLERİYLE İLGİLİ DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

Toplantıda konuşan Reflü Konsensus Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de reflünün kansere ilerlemesi çok nadir olduğuna dikkat çekerek hekimlere hastalara gereksiz yere endoskopi yaptırmamaları uyarısında bulundu.

Reflüde kullanılan mide asidini baskılayıcı proton inhibitörü ilaçlarla ilgili bilgi veren Prof. Dr. Serhat Bor, “İlaçların kansere neden olma riski yok. Kemik erimesini az da olsa artırma ihtimali var. Ama hastalar ilaçlarını doktora danışmadan kesinlikle kesmemeli. Süreç doktor kontrolünde yürütülmeli” dedi.

Reflü ilaçlarının yan etkilerinin abartıldığını söyleyen Prof. Dr. Serhat Bor, “İlaç kullananlarda kemiğim kırılır, kanser olurum, zatürre olurum gibi kaygılar var. Uzlaşı grubunun kararı şu: ilaçların gösterilmiş 4 yan etkisi bulunuyor. Bu durumlarda da ilacı kesmek gerekmiyor, yan etkiyi tedavi ediyoruz. Mesela osteoporoz riski olan hastalarda osteoporozu tedavi edin diyoruz” dedi.

TÜRKİYE’DE REFLÜNÜN PROFİLİ OLUŞTURULDU

Türkiye’de bilimsel kanıta dayalı bir tıp oluşturulması gerektiğini vurgulayan Bor, “Bugüne kadar hep Batı literatüründen hareketle reflüde tanı ve tedavi yöntemlerini uyguladık. Oysa bizim reflü profilimiz Batı’dan daha farklı. Bu nedenle bizlere özgü tanı ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Örneğin, reflü hastalığında Batı ülkelerinde esas yakınma göğüs kemiği arkasında yanma iken ülkemizde ağza acı-ekşi su ve yemeklerin gelmesi şeklinde” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

Benzer şekilde reflünün kanserle ilişkili bir alt grubu olan ve Batı ülkelerinde %10 sıklıkta görülen Barrett sorunu ülkemizde çok azdır. Ayrıca endoskopik diğer bulgular da daha hafiftir. Farklı yapımızdan ötürü Türkiye’de reflünün kanser olma ihtimali çok az. Bu nedenle her hastaya endoskopi yapmak ve sık sık tekrarlamak yanlış. Uzun bir çalışma sonucu hazırladığımız bu rapor ile alanında etkin ve öncü hekimlerle uzlaşmaya varıp reflüde Türklere özgü tanı ve tedavi standartları geliştirdik.”

Reflü’de kansere neden olduğu gerekçesiyle uzun yıllardır tartışılan helikobakter pilori bakterisinin aslında bilinenin aksine reflüyle ilişkili yemek borusu kanserinden koruyabileceğini vurgulayan Bor, şöyle devam etti: “Gastroenteroloji uzmanları uzun yıllar helikobakter piloriyi yok edip etmeme konusunda tartıştı. Oysa Batı’da daha az bulunan fakat bizlere özgü olan bu bakteri, bilinenin aksine reflü kaynaklı kanser hastalıklarından koruyor. Bu yüzden reflüde helikobakter piloriyi yok etmek için ilaç kullanmayı önermiyoruz. Türkiye’de reflü hastaları kanser riski ile bugüne kadar çok korkutuldu. Ancak reflüden korkmayın.”

REFLÜDE RİSK FAKTÖRLERİ

Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Necati Sırmacı ise reflüde risk faktörleri hakkında bilgi verdi: Sırmacı şöyle konuştu: “Yeme alışkanlıkları, gece yemek yemek reflüyü tetikler. Kahvenin aksine sigara ve tuz tüketimi reflü ile ilişkili bulunmuştur. Bununla birlikte; çikolata, yağlı gıdalar ve gazlı içeceklerin tüketimi reflü ile ilişkilendirilebilmiştir. Çok geç vakitte özellikle kalori içeriği yüksek olan yağlı ve protein değeri yüksek besinlerin yenilip yatılması, karın içi basıncını artıran çok dar giysilerin giyilmesi, karın kaslarına yönelik ağır egzersizlerin yapılması gibi durumlar reflü hastalığını tetikleyen faktörlerdir.”

TOPLANTIDAN ÇIKAN SONUÇLAR

1.Östrojenler, bazı tansiyon ilaçları, kemik erimesinde kullanılan ilaçlar reflüyü artırıyor. Ancak reflü için en büyük risk obezite. Obeziteyi asitli içecekler, sigara, tuz ve alkol takip ediyor. Sakız çiğnemek ise reflüye iyi geliyor. Reflüden korunmak için, çok sıcak içecekler içmeyin, asitli içeceklerden uzak durun, obezite ile mücadele edin, gece yemelerini bırakın, gece süt içmeyin.

Kabızlık tedavisi için önerilen liften zengin diyetin reflü semptomlarını da gerilettiği gösterilmiştir. Ayrıca sık sık ve küçük porsiyonlu yemek tüketimi de reflüyü önleyebilir. Sonuçta; gıda maddelerinin reflüyü tetikleyici etkisi bireysel farklılıklar göstermekte ve diyet kısıtlamalarının hastanın tecrübeleri doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir.

2. Gebelik reflüsü çok yaygın bir hastalık, her 2 gebeden 1’i gebelik reflüsü yaşıyor ama bebeğime zarar gelir korkusuyla ilaç kullanmaktan korkuyor. Gebelikte asla ilaç içilmemeli gibi bir durum yok. Biz bu uzlaşıda hangi dönemde hangi ilaçların kullanılabileceği konusunda da bir sonuca vardık.

3. 2014 yılında 80 milyon kutu reflü ilacı yazıldı. Reflünün tedavisi için gastroenteroloji, göğüs hastalıkları, kulak burun boğaz, genel cerrahi ve psikiyatri hep birlikte bir takım oyunu oynamak zorunda

4. Reflü ile ilgili bölgesel sonuçlar oldukça ilginç. Reflü en çok Marmara Bölgesinde yaşayanlarda görülüyor. Zengin mutfağı ile nam yapmış Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde ise reflü daha az görülüyor. Kuzeyle güney kıyaslandığında da kuzey Bölgesi reflü açısından daha zengin.

Reflünün bölgelere göre görülme sıklığı ise sırasıyla şöyle:

Marmara Bölgesi %27.3,
Karadeniz Bölgesi % 23.7,
İç Anadolu Bölgesi % 20.4,
Ege Bölgesi % 19.5,
Akdeniz Bölgesi % 18.3,
Doğu Anadolu Bölgesi %17,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi %17.

Kaynak: http://www.sagliktagundem.com/haber/reflude_endoskopi_somurusu_var.htm

***

EK 1 (20.10.2016): ENDOSKOPİ HER REFLÜ HASTASI İÇİN GEREKLİ DEĞİL

Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sindirim sistemi hastalığı reflünün görülme sıklığının yüksekliğine dikkati çekti.

Reflünün teşhisi ve tedavi yöntemleri konusunda hazırlanan “Türkiye Reflü Uzlaşı Raporu”na değinen Bor, Türkiye’de her dört erişkinden birinin bu sorunu yaşadığını bildirdi. Prof. Dr. Bor, “Yaklaşık 13 milyon kişi reflü sorunu yaşıyor. Reflü en çok Marmara Bölgesi’nde, en az ise Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde görülüyor.” dedi.

Türkiye’de geçen yıl 64 milyon kutu “proton pompa inhibitörü” denilen reflü ilacı kullanıldığını ve Türk halkının yüzde 23’ünün reflü hastası olduğunu ifade eden Bor, her hastaya, sindirim sisteminin incelenmesinde kullanılan “endoskopi” yapılmasının uygun olmadığını vurguladı.

“Takip endoskopileri çok az hastada gerekir”

Prof. Dr. Bor, şunları kaydetti:

“Yapılan bir ankette, ‘Reflü yüzünden kanser olmaktan korkuyor musunuz?’ sorusu üzerine, katılımcıların yüzde 59’u kanser olmaktan korktuğunu belirtmiştir. Bu hastalar çok kolay suistimal edilebilir. Türkiye’de bazı hastaların doktora gittiğinde ilk isteği, endoskopi yaptırarak kanser olup olmadığını teyit etmek şeklindedir fakat endoskopi, özellikle de takip endoskopileri çok az hastada gerekir.

Reflüde kanser başlaması, Barrett özofagusu hastalığından geçer. Eğer yeterli ellerde yapılmış iyi bir endoskopide Barrett yoksa, kanser gelişip gelişmediğini teyit etmek amacı ile endoskopi yapılması gibi bir bilimsel kriter yoktur.

Reflü Uzlaşı Raporu’na göre, endoskopi, birinci derece akrabalarında Barrett veya mide-yemek borusu kanseri öyküsü bulunan, yutma güçlüğü veya yutarken ağrı hisseden, istemsiz kilo kaybı, açıklanamayan kansızlık veya inatçı kusma gibi rahatsızlıkları olan hastalar için mutlaka gerekir. Ayrıca 50 yaşın üzerindeki, özellikle 5 yılın üzerinde reflü bulguları gösteren hastaların ve 8 hafta süresince kullanılan reflü ilaçlarıyla sonuç alamayan hastaların bir defa endoskopi yaptırmaları yeterlidir. Bu belirtilen rahatsızlıkların dışında yaptırılan endoskopilerin geneli kanser korkusuyla yapılmaktadır ve gereksizdir.”

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/saglik/endoskopi-her-reflu-hastasi-icin-gerekli-degil/668725

***

EK 2 (24.10.2016): KANSER KORKUSUYLA ENDOSKOPİYE BAŞVURMAYIN!

Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, bazı reflü hastalarının kansere yakalanma korkusuyla gereksiz yere endoskopi yaptırmak istediklerini, her reflü hastasının endoskopiye ihtiyacı olmadığını vurguladı.

Reflünün teşhisi ve tedavi yöntemleri konusunda hazırlanan Türkiye Reflü Uzlaşı Raporu’na göre, Türkiye’de her 4 erişkinden 1’i, yani yaklaşık 13 milyon kişi reflü sorunu yaşıyor. Reflü en çok Marmara Bölgesi’nde, en az ise Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde görülüyor.  Batı ülkelerinde reflü yemek borusu boyunca yanma şikayetiyle ortaya çıkıyor. Türkiye’de ise reflü hastalarında yanma yarı yarıya az, ama ağıza acı, ekşi su ve yemeklerin gelmesi çok daha sık görülüyor.

Türkiye’de geçen yıl 64 milyon kutu proton pompa inhibitörü denilen reflü ilacının kullanıldığını ve Türk halkının %23’ünün reflü hastalığı olduğunu belirten TGD Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, reflü olan her hastanın endoskopi yaptırmasına gerek olmadığını belirtti. Yapılan bir ankette, ‘reflü yüzünden kanser olmaktan korkuyor musunuz?’ sorusunda %59’luk bir kesimin kanser olmaktan korktuğunu, bu hastaların çok kolay suistimal edilebildiğini vurguladı. Türkiye’deki bazı hastaların doktora gittiğinde ilk isteğinin endoskopi yaptırıp kanser olup olmadığını teyit etmek olduğunu, fakat endoskopinin özellikle de takip endoskopilerinin çok az hastada gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Bor, Reflüde kanser başlamasının Barrett özofagusu hastalığından geçtiğini, eğer yeterli ellerde yapılmış iyi bir endoskopide Barrett yoksa kanser gelişip gelişmediğini teyit etmek amacı ile endoskopi yapılması gibi bir bilimsel kriterin olmadığını belirtti. Reflü uzlaşı raporunda, endoskopinin, birinci derece akrabalarında Barrett veya mide-yemek borusu kanseri öyküsü bulunan, yutma güçlüğü veya yutarken ağrı hisseden, istemsiz kilo kaybı, açıklanamayan kansızlık veya inatçı kusma gibi rahatsızlıkları olan hastalar için mutlaka gerektiğini bildirdi. Ayrıca 50 yaşın üzerindeki, özellikle 5 yılın üzerinde reflü semptomları gösteren hastaların ve 8 hafta süresince kullanılan reflü ilaçları ile sonuç alamayan hastaların bir defa endoskopi yaptırmalarının yeterli olacağını belirtti. Bu belirtilen rahatsızlıkların dışında yaptırılan endoskopilerin genelinin kanser korkusuyla yapıldığını da ekledi. Barrett özofagus hastalığı harici hiçbir şekilde endoskopinin sıklıkla yapılmaması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Bor, bir defa Barrett sorunu görülmeyen hastada daha sonra bunu ortaya çıkmayacağını ekledi.

“ANKSİYETE BOZUKLUĞU VE DEPRESYON ORANLARI ÇOK YÜKSEK”

Psikiyatrik analizler sonucu reflü hastaları arasında anksiyete bozukluğu ve depresyon oranlarının yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Bor, reflü hastaları için en çok önerdikleri ilaçlar arasında antidepresanların bulunduğunu belirtti. Problemin sadece psikiyatrik olmadığını da ekleyen Prof. Dr. Bor, rutin tedavilerinde antidepresanların yer alma nedenlerinin bu hastalarda sıklıkla görülen yemek borusu aşırı hassasiyetinin engellenmesi olduğunu ifade etti.

“REFLÜDE LABORATUVARIN YERİ YOKTUR”

Reflüde laboratuvar testlerinin yeri olmadığını önemle vurgulayan Prof. Dr. Bor, en çok kan testi yapıldığını fakat kan testi de dahil laboratuvar testlerinin hiçbirinin belirleyici özelliğinin olmadığını, tanı koymada da etkili olamayacağını söyledi. Reflü hastalarının boş yere laboratuvar testi yaptırmamaları gerektiğini sözlerine ekledi. Radyoloji tetkiklerinin reflü hastalarında faydalı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Bor, erişkin ve çocuklarda radyolojik tetkiklerin sadece akalazya (yemek borusu kasılma bozukluğu) veya yutma güçlüğü çeken hastalarda faydalı olacağından da bahsetti.

“REFLÜSÜ OLANLAR ÇİKOLATA VE GAZLI İÇECEKLERDEN UZAK DURSUN”

Genel kanının aksine reflü hastalığını belli başlı gıda maddelerinin tetiklediği veya semptomlarını artırdığına dair verilerin kısıtlı olduğunu belirten Prof. Dr. Bor şunları söyledi: “Örneğin toplumda ve doktorlar arasında genel görüş kahve tüketiminin reflüyü tetiklediği yönündedir. Ancak yapılmış geniş ölçekli çalışmalar kahvenin reflü gelişimi ile ilişkisi olmadığını ortaya koymaktadır. Kahvenin aksine sigara ve tuz tüketimi reflü ile ilişkili bulunmuştur. Bununla birlikte; çikolata, yağlı gıdalar ve gazlı içeceklerin tüketimi reflü ile ilişkilendirilebilmiştir. Reflü hastalığında bölgelerdeki değişikliklerin yanı sıra bireysel yaşam stili büyük önem taşıyor. Çok geç vakitte özellikle kalori içeriği yüksek olan yağlı besinlerin yenilip yatılması reflü yakınmalarını artırıyor. Östrojenler, bazı tansiyon ilaçları, kemik erimesinde kullanılan ilaçlar reflüyü artırıyor. Ancak reflü için en büyük risk obezite. Obeziteyi asitli içecekler, sigara, tuz ve alkol takip ediyor. Sakız çiğnemek ise reflüye iyi geliyor. Reflüden korunmak için, çok sıcak içecekler içmeyin, asitli içeceklerden uzak durun, obezite ile mücadele edin, gece yemelerini bırakın, gece süt içmeyin. Kabızlık tedavisi için önerilen liften zengin diyetin reflü semptomlarını da gerilettiği gösterilmiştir. Ayrıca sık sık ve küçük porsiyonlu yemek tüketimi de reflüyü azaltabilir. Sonuçta, gıda maddelerinin reflüyü tetikleyici etkisi bireysel farklılıklar göstermekte ve diyet kısıtlamalarının hastanın tecrübeleri doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir” dedi.

Kaynak: https://www.medikalnews.com/kanser-korkusuyla-endoskopiye-basvurmayin/

***

Siz de yorumunuzu paylaşın: