KARDİYOLOGLAR KONGREYE GİDİNCE ÖLÜMLER AZALIYOR
Milliyet’ te Prof. Dr. Murat Tuzcu’ nun “Londra’ ya Türk Tıp Çıkarması” başlıklı yazısından öğrendiğimize göre geçtiğimiz günlerde yapılan Avrupa Kardiyoloji Kongresi’ ne ülkemizden 493 kişi katılmış (1).
Bu kişilerin büyük çoğunluğunun doktor ve neredeyse tümünün de üniversite ve eğitim hastanelerinde çalışan uzmanlar olduğunu var sayarsak bir hafta süresince hastanelerimizde ciddi bir kardiyolog, göğüs cerrahisi ve iç hastalıkları uzmanı eksikliği gerçekleşmiş olmalıdır.
Böyle bir durumda kalp hastalıklarıyla ilgili ölüm ve komplikasyonlarda artış beklemek de sanırım hiç yanlış olmaz.
Nitekim benim gibi düşünen araştırmacılar da bu endişelerinin doğru olup olmadığını belirlemek için USA’ da kardiyoloji kongrelerinin olduğu günlerde kalp hastalıklarından ölüm oranlarının diğer günlere göre yüksek olup olmadığını inceleme ihtiyacı duymuşlar.
Hayır, korktukları gibi bir durumla karşılamadıkları gibi tam aksine kongrelerin olduğu günlerde yüksek riskli kalp hastalıklarından ölüm oranlarının daha düşük olduğunu tespit etmişler.
JAMA’ da yayınlanan ve “kalp yetersizliği ve kalp durması sebebiyle hastaneye yatırılan yüksek riskli hastalarda 30 günlük ölüm oranlarının doktorların kardiyoloji toplantılarına gittikleri günlerde daha düşük olduğunu” ortaya koyan çalışmayı daha önce sizlere sunmuştum.
Bizde de böyle bir çalışma yapılsa acaba sonuç nasıl olurdu, doğrusu çok merak ediyorum.
Hoca’ nın bu yazısı vesilesi ile bu enteresan ve önemli araştırmayı ve yazımı tekrar hatırlatmak istedim:
***
JAMA Internal Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırma, kalp yetersizliği ve kalp durması olan yüksek riskli hastalarda 30 günlük ölüm oranlarının doktorların kardiyoloji toplantılarına gittikleri günlerde daha düşük olduğunu ortaya koydu.
10 senelik retrospektif çalışma, kalp krizi geçiren yüksek riskli hastalara daha az perkutan koroner girişim yapıldığını da gösteriyor.
Medicare’ den elde edilen verilere göre, 2002-2011 tarihleri arasında Amerikan Kalp Derneği (AHA) ve Amerikan Kardiyoloji Koleji (ACC) toplantıları sırasında eğitim hastanelerine kalp krizi, kalp yetersizliği ve ani kalp durması sebebiyle yapılan müracaatlar kongrelerden önceki ve sonraki 3 hafta içindeki müracaatlarla karşılaştırıldı.
Bu sürede toplam 211 bin 58 müracaat oldu.
82 kongre gününde kalp krizi ile 8 bin 570, normal 492 günde 57 bin 471 kişi hastaneye yatırıldı.
Bu değerler kalp yetersizliği için 19 bin 282 ve 114 bin 591, kalp durması için 1564 ve 9 bin 580 idi.
Eğitim ve eğitim dışı hastaneler ile düşük ve yüksek riskli hastalar için çok değişkenli analizler yapıldı, tedavilerdeki farklılar değerlendirildi.
Hasta karakteristikleri kongre ve kongre dışı günler için farklı değildi.
Eğitim hastanelerinde yüksek riskli hastalar için 30 günlük kalp yetersizliği mortalitesi kongre günlerinde yüzde 17.5 iken kongre dışı günlerde 24.8; kalp durması için yüzde 59.1’ e karşı yüzde 69.4 idi.
Düzeltilmiş kalp krizi mortalitesi ise kongre ve kongre dışı günlerde anlamlı bir farklılık göstermiyordu (yüzde 39.2-yüzde 38.5) ama peruktan koroner girişimler kongre sırasında daha az uygulanmıştı (yüzde 20.8 – yüzde 28.2).
Eğitim hastanelerinde düşük riskli hastalar için veya eğitim dışı hastanelerde düşük veya yüksek riskli hastalar için mortalite ve girişimler bakımından bir farklılık bulunmadı.
Düşük riskli hastalar için her iki hastane grubunda kongre ve kongre dışı günler arasında bir farklılık bulunmadı.
Duyarlılık analizlerinde de onkoloji, gastroenteroloji ve ortopedi kongreleri sırasında kardiyak mortalitenin ve kardiyoloji kongreleri sırasında mide ağırsak kanaması veya kalça kırıklarının farklı olmadığı belirlendi.
Bu sonuçlar, kardiyoloji kongrelerinin olduğu günlerde kalp yetersizliği ve kalp durması için hastaneye yatanlarda 30 günlük mortalitenin kongre dışı günlere göre daha düşük olduğunu ve kalp krizi ile hastaneye müracaat eden hastalara mortalitede herhangi bir değişiklik olmadan daha az koroner girişim yapıldığını gösteriyor.
Gelelim neticeye
BİR: Gözleme dayalı retrospektif bir çalışmadan kesin hükümler çıkarmak elbette doğru değil ama bu sonuçlar doğrusu bana çok mantıklı geldi.
Hatta benzer bir duruma diğer uzmanlık dallarında rastlanması da hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
İKİ: Son senelerde çok farklı sebepleri de olsa hem teşhis hem tedavi amaçlı “tıbbi müdahalelerde” aşırı bir artış var ve bu yüzden zarar görenlerin sayısı giderek artıyor.
ÜÇ: Hekimler de hastalar da “fazla tıbbın iyi tıp demek olmadığını” akıllarından çıkarmamalılar.
“Önce zarar verme” prensibini tüm hekimlerin her gün işlerine başlarken tekrarlamalarında fayda var.
Kaynak:
http://archinte.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=2038979