AĞZIMI BURNUMU KAPATIYORUM AMA ZİHNİM AÇIK

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Sabah’ ta Haşmet Babaoğlu‘ nun yazısı:

Birlikte düşünüp sorgulayalım diye…
Salgının arka planında dünyayı neler bekliyor sorusunun üzerindeki sisi dağıtalım diye…
Komplo teorilerine başvurmaya gerek duymadan neler anlattım, sordum, kurcaladım burada.
Ama meseleyi maskeden, hijyenden, kısıtlamalardan ibaret görmekte direnenler bana da sorup duruyorlar…
Maske takıyor muymuşum?
Garip bir rijidite, doğrusu.

***

Maske takıyorum elbette.
Zaten bu bir mecburiyet.
Maskenin faydasına inanıyor muyum?
İnanmak istiyorum, o yüzden de özen gösteriyorum.
Hijyeni, özellikle de el ve yüz hijyenini çok önemsiyorum.
Fakat daha şimdiden hepimiz dezenfektanlarla deri hastalıklarına maruz kaldığımızı inkar etmenin anlamı olmadığını da biliyorum.
Kısıtlamalara gelince…
Fakat düğünlere, nişanlara izin verildiği bir dönemde yaşlıları daha da “yaşlandıran” kısıtlamalara akıl erdiremiyorum.

***

Bunlar tamam!..
Fakat gelelim esas meseleye…
Yani dünyaya ne yapıldığına…
Hatırlarsınız, 1957-58’de yaşanan Büyük Asya Gribi salgınından söz ettim geçen ay…
Kış aylarını içine alan kısa bir dönemde sadece ABD’de 116 bin kişinin ölümüne yol açan salgından…
Tıpkı Covid-19 gibi başlamıştı her şey.
Fakat nedense kimsenin aklından maske mecburiyeti, okulları kapatmak, fabrikaları kapatmak, spor karşılaşmalarını iptal etmek gelmemişti.
Neden?
Cevabı hiç merak ettiniz mi, bilmiyorum

***

Çünkü 1955-64 dönemi ABD’nin ekonomide, siyasette, popüler kültürde “patlama” (boom) dönemidir.
O meşhur “Amerikan rüyası”nın elle tutulur hale geldiği tarih.
Yöneticiler eğer salgına bakıp hayatı durdurma yönüne gitselerdi, işler fena halde “sakat“a girerdi.
Hatta belki 20. yüzyıl tarihi başka türlü şekillenirdi.
Peki bu salgının ansiklopedilerdeki adı ne?
Onu da yazdım, üzerinde durdunuz mu bilmiyorum.
“Unutulmuş veba/ Forgotten Plague.
Siz buna yaşarken bile “unutturulmuş” deyin, daha doğru olur.

***

Demek ki…
Salgınların temel belirleyici haline gelmesi yeryüzü hegemonlarının ihtiyacıyla belirleniyor.
Dünyayı şöyle bir sarsalım, yıkılacaklar yıkılsın!” kararı verdiklerinde…
Kitleleri saran hastalık ve ölüm korkusu hayatı durdurmayı kolaylaştırıyor.
Bana sorarsanız, bu süreç bitmiş de değil.
Buradan kalkarak düşünmeye başlayalım mı?
Yoksa…
Kitlesel işsizlik fırtınasının yeryüzüne çökmesini mi bekleyelim düşünmek, sorgulamak için?

Yazı için 3 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran, Çocuk İmmünoloji-Allerji Mütehassısı dedi ki:

    Haşmet Bey’in işaret etdiği
    Müslümanların 11. asırdan sonra yavaş yavaş, 16. asırdan sonra daha hızlı, ülkemizde ise üniversite reformundan sonra aniden kaybetdiği SORGULAMA keyfiyetidir.

    ‘Bilim’ zaten SORGULAMA demekdir ve akıl, mantık ve tecrübe süzgecinden geçmeden elde edilmesi muhaldir.

    Fevkalade isabetli bir yazı olmuş, teşekkürler.

  2. Ali Hilmi dedi ki:

    Biz bilimde bir şeyi sorgulamak suç olarak kabul ediliyor sayın Alişan Bey. O kişi hakkında anında itibarsızlaştırma kampanyaları başlatılıyor. yerim sizin biliminizi…

  3. Fuzulî dedi ki:

    Yemeyin, siz kendi biliminizi üretin.
    Moleküler psikiyatri öğrenin meselâ…

Siz de yorumunuzu paylaşın: