SELAHATTİN İÇLİ’ NİN ARDINDAN: GÜNEŞİN BATTIĞI YERDE BİR DÖNÜLMEZ UFKA GİTTİN         

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

14 Ekim 2006′ da kaybettiğimiz Selahattin İçli Hoca için kaleme aldığım yazım. Güneş gazetesinde yayınlanmıştı.

GÜNEŞİN BATTIĞI YERDE BİR DÖNÜLMEZ UFKA GİTTİN

Türk Musikisinin en önemli bestekârlarından Selâhattin İçli de ‘güneşin battığı yerde bir dönülmez ufka gitti’. Geride çok saygı duyulacak olan bir isim ve dünya döndükçe söylenecek, dinlenecek… onlarca şarkısı kaldı.

Biz onunla en son 83. doğum gününde, yani 6 Ekim gecesi bir arada olduk. Bedrettin Dalan tarafından düzenlenen geceye eşi, gelini, torunları ve yakın akrabaları ile başta birçok şiirini bestelediği Cansın Erol, şarkılarını en güzel yorumlayan sanatçılardan İnci Çayırlı olmak üzere müzik dünyasından pek çok dostu… herkes koşarak gelmişlerdi.

Çok mutlu olduğu gözlerinden okunuyordu, çünkü hep onun istediği gibi müzik dolu bir geceydi. Geç saatlere kadar gönül tellerimizi titreten,  dillerden düşmeyen şarkıları seslendirildi.

Mithat Özyılmazel, Adnan Mungan, Melihat Gülses, Münip Utandı, Dr. Adnan Çoban, Dr. Adnan Oflazer, Dr. Haki Numanoğlu, Aylin Taşçı… tarafından, Fahrettin Çimenli’ nin yaylı tanburu, Hacer Şenol’ un kanunu, Yeşim Çoban’ ın kemanı, Tanju Erol’ un klarneti ve benim de udumun refakatinde, her biri şaheser olan birçok şarkısı söylendi; hep beraber duygulandık, hüzünlendik.

Selâhattin Hoca, özellikle 17 yaşında iken Faruk Nafiz Çamlıbel’ in Hıyaban isimli şiirinden bestelediği curcuna usulündeki hüseyni şarkısının seslendirilmesinden çok mutlu olduğunu söyledi:

Ah eden kimdir bu saat kuytuda
Sustu bülbüller hıyaban uykuda
Şimdi ay bir servi simindir suda
Esme ey bad, esme canan uykuda

DİLLERDEN DÜŞMEYEN ŞARKILAR

Selâhattin İçli’ nin pek çok şarkısı halkımızın da  ezbere bildiği eserlerdir. İşte, onlardan sadece birkaçı…

Bitmez tükenmez bu dert ömür diyorlar buna / Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir/ Bir seni bir gülü öptüm gizlice/ Ayrılık var çıkan falda/ Çoktan beri bir kız tanırım ben Sarıyer’ de/ Zeytin gözlüm sana meylim nedendir/ İşveyle fısıltıyla gülüşle/ Sen neş’ eden haber ver / Bir kadın var bu şehirde / Gül açılsın dudağında gülüver / Nedir bu işveli eda, yeter artık / Siyah gözde bin keder / Hadi canım çekinme / Hoş geldin gönül bahçeme bahar yüzlüm hoş geldin / …

Selâhattin İçli musikimize damgasını vurmuş, ‘nev-i şahsına münhasır’  bestekârlardan biriydi. Eserleri, diğerlerinden çok farklıydı, bambaşka bir lezzeti vardı.

Bakın, kendisi de bir yazısında bestekârlığı nasıl tanımlıyor:

‘’Bir bestekarın sahip olması gereken önemli vasıflarından biri de hür düşüncedir. Geçmişi özümsemek, günü değerlendirmek ileri ufuklara koşmak; katı kuralcılığa asla taviz vermeden; benim için ne derler, ne düşünürler endişesine kapılmadan eser vermek…

Zaman zaman isyankâr, cüretkâr, biraz gözü kara, ama hep yaratıcı olmak… Ancak, bunların hiçbiri, bir bestekâra acaip olmak hakkını vermez.’’

Gençler için, onun 1982 yılından itibaren 7 yıl süreyle ‘Eurovision Türkiye Elemeleri’ ne besteleriyle katıldığını da hatırlatalım. Merhaba Ümit merhaba / Günaydın duygularımın sabahı / Bir destan dolaşır Bolu Dağını… bunların bazıları.     

SON BESTELERİ

O gece, Selâhattin Hoca’ nın en son bestelediği iki eserini de dinleme mutluluğuna ulaştık. Bunlardan biri, güftesi Dr. Hüseyin Balkancı’ ya ait olan  sofyan usulünde nihavent bir şarkı idi:             

Hazır mısın sen gönlüm bir güzeli sevmeye
Baştan hatırlatayım aşka cesaret gerek
Bana yaptığın gibi küsmek yok görmeyince
Oyunun kralı bu sevdaya hasret gerek

Yemin gibi sevmeli onu aşk bilmelisin
Gözlerde eriyip sevgilim demelisin
Dizlerine kapanıp özledim demelisin

Oyunun kuralı bu sevdaya hasret gerek

İlk defa dinlediğimiz bir başka eseri de, asistanı keman sanatçısı Yeşim ve Dr. Adnan Çoban’ ın kızları Elif Naz için sözlerini de kendi yazdığı mahur köçekçe idi:

Bahar oluyor gönlümde
Bir ceylan gezer kalbimde
Nazlı nazlı sekip gider oy
Kaçmasın sakın dağlara

Güzel ceylan nazlı ceylan
Senin yerin gönül bahçem
Bir elif çektin sineme
Senin adın olsun Elif Naz

Bahar oluyor gönlümde
Ceylan gez dolaş kalbimde
Bırakmam seni dağlara
Elif Naz, Elif Naz.

HOCA’ NIN RAHATSIZLIĞI

Selâhattin Hoca’ nın akciğerlerinden önemli bir rahatsızlığı vardı, ama bu gecenin onunla son gecemiz olacağını elbette hiçbirimiz bilmiyorduk, bilemezdik.

Biz  Hoca’ yı bundan bir ay kadar önce, geçirdiği zatürreden dolayı çekilen tomografide akciğerinde saptanan tümör sebebiyle, teşhisin kesinleştirilmesi için bronkoskopiye razı etmeye  çalışıyorduk, ama o bronkoskopiye de diğer incelemelere de inatla karşı çıkıyordu. Cerrahi bir girişimi de ve kemoterapiyi de daha baştan kesinlikle istemiyordu. ‘’Ben yaşadığımı yaşadım’’ diyordu.

Bizden istediği düşünme sürelerinden sonra, nihayet sadece PET yaptırmaya razı oldu. PET’ de de sağ akciğerde saptanan kitle habis özellikte idi. Radyoterapideki arkadaşlarım ile görüştüm, ışın tedavisini uygun gördüler. Durumu kendisine anlattım ve sonunda eşinin de ısrarları ile radyoterapiye ikna oldu.

Tam radyoterapiye başlanacağı gün ise aniden fenalaşıp hastaneye kaldırılmak zorunda kalınmıştı, enfarktüs geçiriyordu. Beni hastaneden aradılar, doktorlarına hastalığı ile ilgili bilgiler verdim.

Selâhattin Hoca’yı en son, ölümünden iki gün önce hastanede yoğun bakımdaki yatağında ziyaret ettim. Beni görünce gözleri ışıldadı, çok mutlu oldu. Birkaç dakika konuştuk.

Ağır bir enfarktüs geçirmişti, ama her şey yolunda gidiyor, durumu giderek düzeliyordu. Ancak, cuma gecesi tekrarlayan bir kriz sonucu hiç acı çekmeden şarkılarını bize bırakıp bu dünyadan göçtü, gitti.

Böylece de, o hiç mi hiç istemediği kanser tedavisine hiç başlanmamış oldu. Eşi Pınar Abla’ nın da dediği gibi o adını bile anmadığı, oralı bile olmadığı kansere ‘çalım atmıştı.’

BİR SABAH BAKACAKSIN Kİ BİR TANEM BEN YOKUM

Selâhattin Hoca ile uzun yıllar birlikte olduk.  Benim tanıdığım insanların gerçekten en ‘zarif’i idi; tam bir beyefendi idi. Hastalarından musiki alemine, öğrencilerinden komşularına kadar… herkesin onu çok sevdiğini, çok saygı duyduğunu biliyorum.

Kendisi de, çocuklara da büyüklere gösterdiği saygıyı gösteren, bir yakının da dediği gibi ‘karanlıkta esnerken bile ağzını kapatan’ bir insandı.  

Bana da, tüm ısrarlarıma rağmen son zamanlara kadar hep Ahmet Bey diye hitap ederdi. ‘Hocam, yapmayın, ben sizin evladınız sayılırım. N’ olur bana adımla hitap edin, utanıyorum’’ diye sitem ederdim. ‘’Peki’’ derdi, ama sonra bana gene bildiğini yapardı.

Teşvikiye Camii’nde onunla son defa vedalaşmaya gelenlerin yüreğinde derin bir sızı olduğu apaçık belli idi. Tabutu eller üzerinde taşınırken sanki oradaki herkes aynı şarkıyı mırıldanıyordu içinden:

Bir sabah bakacaksın ki bir tanem,
Ben yokum.
Dünyayı sana bırakıyorum.
Söz aldım saatlerden,
Sana koşacaklar.
Söz aldım gecelerden,
Seni uyutacaklar.
Şarkılardan söz aldım,
Hatırlatacaklar.
Gözlerimdeki son yağmurlar pencerende
Beni anlatır sana bir bir ilerde
Buğday misali düştüğüm yerde, çaresiz,
Kim bilir nerelerde?
Bir sabah bakacaksın ki bir tanem,
Ben yokum.
Dünyayı sana bırakıyorum.
Bir tanem.

Selahattin Hoca ile son birlikteliğimiz. İnci Çayırlı, Cansın Erol, Melihat Gülses, Adnan ve Yeşim Çoban, Macide Mungan, Feryal Küçükusta ile.

Siz de yorumunuzu paylaşın: